Articles by "ERGENEKON"
ERGENEKON etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster



KEMÂL KAPLAN
18 Temmuz 2016

Ülke tarihinde karanlık olayların, faili meçhullerin, şüpheli ölümlerin darbe girişimlerinin ardında TSK ve devlet görevlilerinin ve bazı sivillerin olduğunu hemen herkes kabul eder.
Ergenekon, Balyoz ve bağlantılı operasyonlar sonrası açılan davalar, bunların ortaya çıkarılması için önemli gelişmelerdi. 2000 yıllık devlet geleneğinden gelen Türkiye Cumhuriyeti ne hikmetse, MUZ CUMHURİYETİ kimliğinden bir türlü kurtulamadığı için olanlar oldu.
1. PERDE ERGENEKON başladığında: Bir grup kıyasıya karşı çıkarken, AKP ve destekleyenler operasyonların, "Devletin bağırsaklarını temizlediği" yönünde bir tavır sergiliyorlardı.
2. PERDE Balyoz ve emsal operasyonlarda bu defa, "TSK darbecileri temizliyor" dendi. Asker yanında, sivil bağlantılar da, tutuklandı. Başbakan 'savcı', ana muhalefet lideri 'avukat' cübbesi giydi.
10 DAKİKA ARA Söz konusu ara ihtiyaç molası değildi. Hükümet ile devletin tüm kapılarını kendisine açtığı bir yapılanma arasında büyük bir kavga patladı. Kavgayı hükümet kazandı. "TSK'ya kumpas kuruldu." denilerek, Ergenekon ve Balyoz tutuklularını serbest bırakıldı. Bu iki davada kurunun yanında yaş da yanacaktı. Lakin TÜRK ADALET SİSTEMİ, nasıl çalışıyor bilinmez. Başlangıçta; suçlu-suçsuz nasıl derdest edildiyse, sonuçta da; her ikisi de SERBEST KALDI. Önceden zil takıp oynayanlar, sonrasında hapse girenler için ağıt yaktı. Davalar sürerken; TV kanallarında stratejistler, siyasiler; "Artık Türkiye'de bir dönem kapanmıştır. Darbeler tarihe gömülmüştür. Kimse darbeye yeltenemez." gibi açıklamalarla, bu davaların çok mühim ve ülke geleceği açısından son derece önem arz ettiğini söylüyorlardı.
KOMEDİ VE AKSİYON NERESİNDE? Şimdi diyeceksiniz ki; "Aksiyon bunun neresinde, komedi zaten hiç yok." Haklısınız buraya kadar olanlar sadece trajedi. İlahi komedya az sonra... Henüz 10 dakika ara bitmedi.
VE 3. PERDE 15 Temmuz'da bir darbe girişimi oldu. Çok şükür sadece 'girişimde' kaldı. Sonuç şunu gösterdi ki; Ergenekon ve Balyoz'da TSK bünyesinde temizlenmeyen kadroların, uzantıları bugünkü darbeye cüret edebildi. Darbenin Gülen cemaatine mensup askerlerce gerçekleştirildiği iddia edilse de, şahsi kanaatim cemaat ile birlikte başka unsurların da darbeye iştirak ettiği yönünde. Aksiyon-komedi kısmına gelince; Tankların ve uçakların harekatları aksiyon, darbe girişimlerindeki saçmalıklar ve mantık hataları da komediydi. Geçmişte tecelli etmeyen adalet, gelecekte karşımıza yaralı bir domuz gibi çıkacaktır.
ERGENEKON VE BALYOZ'UN İNTİKAMI MI? İşin bu boyutu pek tartışılmadı ve dillendirilmedi. Lakin darbeci askerlerin bir bölümünün FETÖ üyesi olmadıkları ve bunu şiddetle inkar ettiklerini biliyoruz. Darbe girişiminin sadece FETÖ'ye mâl edilmesi AKP'nin işine geliyor. Birincisi: Tek hedef olması halkın odaklanmasını sağlıyor. İkincisi: 17/24 Aralık ile başlatılan FETÖ avının, 15 Temmuz'dan sonra daha rahat yapılması sağlandı. Üçüncüsü ise; 15 Temmuz'un içinde Ergenekon veya Balyoz intikamının alındığı ve darbe içinde Kemalist askerlerin bulunduğu gerçeğinin açıklanması, hükümeti çok zor düşüreceği kuvvetle muhtemeldir. Zira toplum tabanında FETÖ'den daha çok Kemalistlerin destek alacağı ortadadır.

2001 yılında emniyette ifade verdikten sonra, Veli Paşa'ya giden Tuncay, olayı anlattıktan sonra, emniyetteki ifade ortadan kaldırıldı. Tuncay'a da "S..tir git. ABD'den 10 seneden önce geri dönme" denildi. Ancak bir ayrıntı unutuldu. Adil Serdar Saçan ifade tutanağının kopyasını muhafaza etti. Yıllar sonra bu tutanağın, yüzlerce insanın ve kendisinin hapse girmesine neden olacak tarihin en büyük operasyonunu başlatacağını kim bilebilirdi.

Ergenekon'dan neredeyse tüm tutuklular tahliye edildi. Görünüşte 2007 yılında Tuncay Güney'in ifadesiyle start alan operasyonlar zincirinde, Veli Küçük kilit noktada görünüyordu. Küçük ile birlikte birkaç kişi daha Ergenekon'un operasyonel gücünün başında bulunduğu iddia ediliyordu.

Ne var ki; Kamuoyuna Ergenekon örgütü olarak lanse edilenlerin ve cezaevinde tutuklu bulunanların, Ergenekon'dan kopan bir grup olduğunu söylemekte bir behis yok. Operasyonlar özellikle ABD basınında, derin devlet ve Ergenekon olarak karşılık bulmamıştı.
ABD ordusunda kullanılan bir terim olan 'ÖRDEK ÇAVUŞ' bizim Ergenekon operasyonuna verilen ad idi ABD'de.
Türkiye'deki operasyonlar; mevcut yapıyı kabullenemeyen bir grup ayrılıkçının Ergenekon'dan ayrı bir yapılanma içine girmesi sonucu gerçek Ergenekon'un refleksi olarak değerlendirildi.

Burada kamuoyunun yönlendirilmesi davul zurna eşliğinde: “Askeri vesayetten kurtulduk. Derin devletten kurtulduk. Darbeciler içeride, yaşasın demokrasi” şeklinde oldu. Uzun süre bu martaval devam etti.
25 Aralık 2012'de başbakanın derin devletle alakalı itirafı işin lanse edildiği gibi olmadığını gösterdi bize: "Bunu tamamen sildik bitirdik yok ettik' böyle bir iddianın içinde olmam mümkün değil" dedi.

Hani askeri vesayet, derin devlet bitmişti...

Tüm kamuoyu başka bir açıklamayla daha da sarsılacak, aslında Ergenekon'un veya nam-ı diğer derin devletin yok edilme yalanının gün yüzüne çıkışı sarsıcı olacaktı. Başbakanın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan bir gazetede yazdığı makalede Aralık 2013 tarihinde: “Orduya kumpas kuruldu” diye yazdı.
AKP'nin cemaatle kavgası, bazı gerçeklerin anlaşılmasında deniz feneri görevi yapıyordu. Nitekim çıkarılan bir yasayla Ergenekon tutukluları bir bir serbest kaldı.

Operasyonlar başladığında bu iradenin ne hükümet ne de cemaate ait olmadığını defaatle yazmıştım.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir generali orduevinden alıp tutuklamak hangi iradenin ürünü olabilir. Albayların darbe yaparak genelkurmay başkanını tutukladığı bir ülkeden söz ediyoruz.

Cumuriyet tarihinde bırakın dokunmayı, hiçbir iktidarın veya oluşumun semtinden geçemediği TSK'nın, mensuplarına yapılan tutuklamaların kendi bünyesinde hiçbir infiale sebebiyet vermemesi sizce de anlamlı değil mi? Zamanında bir albayın, Kara Harp Okulu öğrencilerini darbe için sokağa döktüğü bir ülkeden söz ediyoruz.

Omuzlarındaki yıldızların samanyolu galaksisi kadar çok olan bu dokunulmaz seçkinlere, göz altı ve tutuklama kararı veren savcı ve hakimlerin halen ortalarda dolaşması bile bana inanılmaz geliyor. Bir gecede hepsi yok edilir, cesetleri bile bulunamazdı. Örneklerini yaşadık. Bakanların bile faili meçhule kurban gittiği bir ülkeden söz ediyoruz.

Öyleyse tüm bunların kararını veren daha üst bir yapı söz konusu. Çok daha sağlam bir irade. Yani devlet veya derin devlet adını sen koy.
13 Ocak'ta T24 haber sitesinde AKP kurucularından ve eski genel başkan yardımcılarından Dengir Mir Mehmet Fırat'la yapılan röportajda, başbakanın olanları paralel yapıya bağlamasını anlamsız bulduğunu ifade ederek; “Niye paralel yapıdan bahsedildiğini anlamıyorum; bana göre o paralel yapı değil, bizatihi devlet” diye yorumlamıştı. Buradan da anlaşılacağı gibi, Ergenekon, Balyoz ve bugünkü yolsuzluk operasyonları devletin refleksinden başka bir şey değildir. Geçmişte olanları AKP'nin başarısı, bugünküleri ise cemaatin hamlesi olarak değerlendirmek, siyasi manevradan başkası değildir.

Başbakanın herşeyi siyasi ranta çevirme kurnazlığını artık daha iyi anlıyoruz.

Burada görülen tehlike iktidarın devlet kurumlarını, tek parti dönemine dönüştürmesidir. HSYK, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi gibi kurumların çarklarıyla oynamak rejim için büyük tehlikedir. Devletin söz konusu değişikliklere nasıl bir karşılık vereceğini önümüzdeki dönemde görme fırsatımız olacak.

TUNCAY GÜNEY NASIL KURTULUR?

Ana konudan oldukça ayrılmış olmakla beraber, gelişmelerin fotoğrafını çekmek adına faydalı olduğunu düşünüyorum.

Neyse biz Tuncay Güney'in başına ne gelir? Sorusuna cevap aramaya devam edelim.

Güney'in MİT ve JİTEM, ilişkileri ortaya çıkarılmıştı. Fakat Güney'in gerçekten hangisi için çalıştığı bir türlü çözülememiş, her iki kurumun belli dönemlerde kullandığı varsayılmıştı.

Oysa gerçek biraz daha farklıydı.

'KÖSTEBEK - Jitem Mit ve Mossad Üçgeninde Tuncay Güney ile 240 Gün adlı kitabımda. Güney'le yaşadığım 240 günü anlatırken, onun aslında çok taraflı bir ajan olduğunu yazmıştım.

Eminim MİT ve JİTEM onun gerçek bir vatan haini olduğunu, para için yabancı devlet istihbarat servislerine belge sattığını kitabımdan sonra öğrendi.
Ne yazık ki, bununla ilgili Tuncay'a herhangi bir suçlama yapılmadığı gibi, Ergenekon davasında da sanık veya tanık olarak ismi geçmedi.

Kendileri için çalışan bir ajanın ihanetine uğrayan JİTEM'in, yaptıklarını Tuncay'ın yanına bırakması düşünülemez. Lider kadrosu cezaevinden çıkan yapılanmanın Tuncay Güney'den nasıl bir intikam alacağını doğrusu merak ediyorum. Yüzlerce kişinin yıllarca beton duvarlar ardında kalmalarına sebep olan kişinin kaderi hakkında karar vermesi de kaçınılmaz geliyor bana.

Kanada'da yaşamasına rağmen ulaşılması imkansız değil. Yakın gelecekte, bir araba kazasında hayatını kaybetmesi hiç şaşırtmaz beni. Yolda yürürken, ayağı takılıp kafa üstü betona çarparak beyin kanaması geçirmesi de...


İdealleri, hayalleri vardı. Sıkıntılı bir eğitim süreci geçirmişti. Mezun olmuş, artık dünyaya daha umutlu bakıyordu. Tüm bunları bırakarak, kimlerin kurbanı oldu? Hangi amaç ve dava(!) uğruna öldü/öldürüldü?
Ardından kimse sahip çıkmadı. Davalarına baktığı gazetede bile bir iki küçük haber yapıldı. Sonra onlar da unuttu...

Çünkü çalkantılı yıllardı. Herkes paçasını kurtarma peşine düşmüştü.
Tayyip Erdoğan yeni bir parti kurmak için start vermişti. Dönemin hükümet ortağı başbakan yardımcısı ve ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, sağda kurulacak yeni bir partinin kendisine zarar vereceğini iyi biliyordu.

Yılmaz elindeki tüm yetkilerle, Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığı dönemini mercek altına almış, yolsuzluk usulsüzlük ne varsa Erdoğan aleyhine kullanacaktı. İstanbul Mali ve Organize Suçlar Şubesi, Erdoğan için görevlendirilmişti. Erdoğan’a destek veren Yeni Şafak da, savaşta nasibine düşeni almıştı.

Bir taraftan Yılmaz’ı destekleyen Doğan Grubu gazetelerinde, diğer taraftan Erdoğan’ı destekleyen Yeni Şafak’ta her gün birbirlerini suçlayan manşetler yer alıyordu.

Yılmaz, Erdoğan’ı köşeye sıkıştırmak üzereydi. Bir şeyler yapılması gerekiyordu. Albayraklar’ın hukuki işlerine bakan Aksan hukuk bürosunda görev yapan avukat Vildan Ersin, hırsı ve cesurluğuyla dikkat çekiyordu.

Ersin, Eşinden boşanmış ve bir çocuğu vardı. Hayat onun için zordu. Zorlukları hızla aşması gerekiyordu.
Öğrenciyken, başörtülüydü. Dışarıdan yaptığı röportajlar bazı gazetelerde yayınlanıyordu. Okulun son döneminde başörtüsü yasağı ile karşılaşmış sonuna kadar direnmiş başını açmamıştı. Mezun olduktan sonra, avukatlık yapabilmesi, duruşmalara girebilmesi için başını açması gerekiyordu.

Sorduğumda, “Mecburum. Yoksa o kadar eğitim boşa gidecek. Daha okuldayken açan arkadaşlarım oldu. Açmadan bir şey yapamayız, mecburuz” şeklindeki savunması çaresizliğinin kanıtıydı.

Tek başınaydı, mücadele etmek zorundaydı. Aldığı ücretin çok komik olduğunu, buna karşın elinde son derece ciddi siyasi davalar olduğunu söylüyordu. “Bunca yıl boşuna mı hukuk fakültesinde mücadele ettim. Başörtüsü yüzünden okuldan atılma korkusu yaşadım. Diğer yandan kötü bir evlilik geçirdim onunla mücadele ettim. Şimdi yeni bir hayatın başlaması gerekmiyor mu? Her şey boşa mı gidecek” diyor, zaman zaman karamsarlığa kapılıyordu. Sabretmesi gerektiğini söylüyordum.

“Her şey zamanla değişecek. Zamanla... Sabretmen gerek”

Görev yaptığım derginin ofisi Çemberlitaş’ta olduğu için Sultanahmet adliyesine geldiğinde vakit bulursa bana uğrardı. Albayraklar için önemli işlerin içinde olduğunu söylediğinde onun için endişelenmiş, uyarma gereği duymuştum: “Mesleğin basamaklarından henüz yeni çıkmaya başladın. Kendine dikkat etmen gerek. Kariyerini zora sokacak ilişkilerin içinde bulunma. Birilerinin yaptığı yolsuzluklar yüzünden, kahramanlık yapma. Siyasi ilişkiler kirlidir. Bir gün hepsinin üzerine sünger çekilir, arada harcanan sen olma. Dikkatli ol.”

Hayatını kaybettiği o hafta beni ziyarete geldi. Yanlış hatırlamıyorsam, hafta sonu iki günlüğüne tatil için bir arkadaşıyla İtalya’ya gideceğini söyledi. Ekonomik durumunun ve maaşının böyle bir tatil için yeterli olmadığını biliyordum. Hangi arkadaşınla gidecekti? Bay mı, bayan mı? Tatil için parayı nereden bulmuştu?.. Hiçbir soru sormadım.

28 Temmuz 2001 cumartesi günü şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Pazartesi günü işe geldiğimde, gazeteci bir arkadaşımın telefonla araması sonucu olaydan haberdar oldum.

Beş, altı yıllık bir arkadaşlığımız vardı. Erkek kızdı doğrusu...

Haksızlığa asla tahammülü yoktu. Cevval ve cesurdu. Yaşama dair büyük planları, idealleri vardı. Yaşasaydı (Başarsaydı), AKP içinde önemli görevler verilecekti. Yazık oldu! Çok yazık...

Olay üzücü olmakla beraber, dehşet vericiydi. “Filler dövüşür, çimenler ezilir”…

Vildan fillerin savaşında, arada kalmıştı. İki siyasi gücün arasında ezilen, idealleri ve hırsı olan genç bir avukattı.

Ölümünden bir gün sonra avukatlığını yaptığı Yeni Şafak Gazetesi, şüpheli ölümü hakkında yaptığı haberle, Ersin’e sahip çıkmadığını ortaya koyuyordu:

“Vildan Ersin, dün öğle saatlerinde hava almak amacıyla Sarıyer ilçesine bağlı Kilyos sahiline gitti. Deniz kıyısında bulunan kayalıklarda yürümeye başlayan Ersin, bir süre yürüdükten sonra dengesini kaybederek denize düştü. Yüzme bilmeyen Ersin çevredeki vatandaşların tüm müdahalelerine rağmen kurtarılamadı”

Oysa gerçek çok daha farklı ve acıydı:

Vildan Ersin öldüğünde yanında Albayrak soruşturmasını yürüten İstanbul Emniyeti Mali Şube Dolandırıcılık Büro Amirliği’nde görevli polis memuru Kadir Koçyiğit bulunuyordu.
Polis memuru verdiği ifadede, Kilyos’ta akrabaları olduğunu önce akrabalarına uğradıklarını, sonra deniz kıyısına gezintiye gittiklerini, Ersin’in burada ayağının kaydığını denizde boğulduğunu söylemişti.
Koçyiğit’in akrabaları ise deniz kıyısına birlikte gittiklerini, Ersin’in orada kustuğunu daha sonra onları yalnız bıraktıkları şeklinde ifade verdiler.
Koçyiğit tek görgü şahidi ve tek zanlı olmakla beraber gözlem altına alınmadan serbest bırakıldı. Ertesi gün de, izne ayrıldı.

Ersin’in ağabeyi, kardeşinin çok iyi yüzme bildiğini söylemesine ve öldürülme ihtimali olduğu yönünde açıklamalar yapmasına rağmen savcı tarafından ciddiye alınmadı.

Vildan Ersin’in elinde Aydın Doğan, Mesut Yılmaz ve Cumhur Ersümer’e ait dosyalar olduğu ortaya atıldı...

Genç bir avukata böyle önemli dosyaların verilmesi imkânsız görünüyor. Vildan olsa olsa, emniyete sızması için birileri tarafından görevlendirilmiş olmalıydı.

Vildan’ın ölümüyle de, birilerine mesaj veriliyor olabilirdi.

Vildan Ersin öldüğünde, yanında bulunan polis memuru Kadir Koçyiğit’in amiri İstanbul Emniyeti Mali Şube Müdürü Ayhan Mimaroğlu’ydu. Mimaroğlu, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan ile birlikte Tayyip Erdoğan hakkında araştırma yapıyordu. 

Bildiğiniz gibi Saçan, 2001 yılında Tuncay Güney’i sorgulayan polis müdürü olarak tarih sahnesinde yerini almasına rağmen, Ergenekon zanlısı olarak tutuklanmayı engelleyememişti. Birileri geçmişin rövanşını mı alıyordu?..

Dosya savaşları çoktaan bitti. Siyasiler ve holdingler barıştı. Parsayı bölüşmede anlaştı. 
Devlerin savaşında, insanlar ezildi. Vildan Ersin, ardında gözü yaşlı bir aile ve öksüz bir evlat bıraktı.



İki tarihi dava  ERGENEKON ve BALYOZ.

Birinde asker, sivil, emniyetçi karışık bir menü içinde insanlar çete kurmak, faili meçhuller ve en az bir düzine suçlama ile yargılanıyorlar. Diğerinde ise, açık-net anlaşılır bir suçlama var: “Darbe girişimde bulunmak” Balyoz’da karar verildi. Tartışmaları, yankıları halen sürüyor. Ergenekon’da yargılama 20 yıl daha sürse mahkemenin işin içinden çıkacağını sanmıyorum.

Özellikle Balyoz’da dava son aşamalara geldiğinde, içerideki paşalarla, dışarıdaki paşalar arasındaki tansiyon artmıştı. Hilmi Özkök ile Aytaç Yalman’ın açıklamaları, dikkatleri çekmenin yanında bazı ipuçları taşıyordu.

PKK’nın ve Suriye iç savaşının yarattığı gergin gündemi bir tarafa bırakır da, bakış açımızı genişleterek biraz da birkaç yıl öncesi yaşananların ışığında, Türkiye’yi satır aralarından okursak, ortaya son derece ilginç manzaralar çıkacaktır.

Hep birlikte, tüm ayrıntılarıyla Türk siyasi tarihine damgasını vuracak davaların miladına bir yolculuk yapalım. Bu yolculuk klişe ve asla sıkıcı olmayacak. Son derece ilginizi çekecek, hatta bazen eğlenceli bile olacak…

ÖRGÜTÜ DEŞİFRE ÇALIŞMALARI

90’lı yılların başı. Şüpheli siyasi ölümler ve faili meçhuller tavan yapıyor. PKK’yı ise tutabilene aşk olsun. Ülke koalisyonlara emanet. Ekonomi Allah’a…

1998 yılında ilk defa Ergenekon ismini Tuncay Güney’den duyduğumda, JİTEM, Kontrgerilla, TİT gibi efsaneleri duymuş ve ziyadesiyle okumuştum. Çok şaşırmamış olmakla beraber, anlattıklarının ilgimi çekmemesi imkânsızdı.

Can Dündar ve Celal Kazdağlı Ergenekon’u 1999 yılında kısmen deşifre ederek kitaplaştırdılar. Onlara bu ismi, Erol Mütercimler vermişti. Kazdağlı’ya göre, Mütercimler bu örgütü ortaya çıkarmak için dört yıl uğraşmıştı. Eski deniz binbaşısı Mütercimler Ergenekon’un tutuksuz sanıkları arasında.

2001 yılında ise Aksiyon Dergisi Ergenekon’u daha da deşerek, ‘Sivil Ergenekon’ adıyla, tüm yapılanmayı veriyordu. Ondan önce Fehmi Koru Yeni Şafak’ta Ergenekon’u peş peşe iki gün yazdı.

Bu verilerden anlaşılacağı gibi, 90’lı yılların sonundan itibaren birileri Ergenekon’u ifşa etmeye başlamıştı.
Oysa Susurluk kazasında çözülür denen örgüt, gücünü korumuştu. Dönemin başbakanı Erbakan, “tırı, vırı” dese de, halefi Mesut Yılmaz’ın, “siyasi kariyerime de mâl olsa sonuna kadar gideceğim” açıklaması başlangıçta heyecan yaratmış, sonra bu lafın içinin boş olduğu görülmüştü. Mehmet Ağar ise en anlamlı açıklamayı yapmıştı Susurluk için, “Altında kalırız”

Susurluk’ta çözülmeyen Ergenekon, birkaç yılda ne olmuştu da adeta kendi kendini çözmeye karar vermişti. Kendi kendini diyorum, çünkü ilerleyen satırlarda bunun ne anlama geldiğini daha iyi anlayacaksınız.

HANGİ ERGENEKON?

2006 yılında başlayan Ergenekon Operasyonu’nun, 2001’de Tuncay Güney’in verdiği ifadeden yola çıkıldığı ortaya atıldı. Yani davanın fitilini Tuncay Güney ateşledi gibi duruyor.
Tuncay 2001’deki ifadesinin ardından bana gelmiş ve emniyete düştüğünü, kurtulmak için de, bildiğini ve bilmediğini(!) anlattığını, polislerin anlatılanlar karşısında dumura uğradıklarını söylemişti.
Tuncay’ı sorgulayan ve ifadeleri özel deposunda saklayan emniyetçi Adil Serdar Saçan da, daha sonra aynı davadan tutuklanacaktı.

Tuncay’ın ifadesinden bir yıl sonra, Bu defa da emekli MİT’çi Mehmet Eymür de, kendine ait web sitesi olan atin.org’da, Ergenekon’u afişe ediyordu.

Şunun altını çizmek istiyorum: Devletin derin yapılanması olduğu iddia edilen, siyasi faili meçhul cinayetlerin müsebbibi, darbe planlayan, kısaca devletin içinde gayri resmi bir devlet yapılanması olduğu iddia edilen Ergenekon adlı örgütün, çeşitli defalar, çeşitli kişilerce afişe edilmesinden örgüt herhangi bir rahatsızlık duymadığı gibi, önlem de almıyor. Şaşırtıcı!

Mehmet Eymür’ün atin.org adlı internet sitesinde Ergenekon’u deşifre etme şekline bakınca ortaya farklı bir tablo çıkacak. Önce bu yazıdan bazı alıntıları okuyalım.

Ergenekon
 4/6/2002 - 00:56 - Atin

 …..
İnternet’te yayın yapan ‘Ergenekon’ Sayfası veya ‘Gerçek Ergenekon’ isimli web sitesi Ergenekon yapılanması ile ilgili şu haber ve yorumlara yer vermiş:
“NATO uzantısı eski ‘derin devlet’ yapılanmasının yerine geçmek üzere(!) ulusalcı/milliyetçi yeni Ergenekon, toplantılara başladı.
Sitemize gelen bilgilere göre, eski ‘derin devlet’in operasyon birimleri ilk toplantısını haziran ayı içerisinde Akdeniz sahillerinde lüks bir otelde toplanarak yaptı”
“Yeni oluşumun başında, eski(!) bir MİT daire başkanı bulunuyor. Başbakanlık danışmanlığı da yapan MİT’ci lider, eski teşkilata benzer bir yapılanmaya gidilmesini savunurken, daha üst seviyelerden bağımsız bir organizasyonun kurulmasının “rica” edildiği ileri sürüldü”
“MİT eski Müsteşar Yardımcısı Mikdat Alpay’ın da bu oluşumda görevlendirildiği ancak, grubun eski elemanlarının Alpay’a güvenmediği hatta Alpay’ın da katıldığı bir toplantıya yüzlerinde kar maskesiyle katıldıkları bildirildi”

…...

Toplantıya katılanlardan aldığımız bilgiler ve organizasyonda görev aldıklarını duyduğumuz kimselerin genel karakterlerinden hareketle, Ergenekoncuların henüz, Ergenekon ismi üzerinde dahi karara varamadıklarını söyleyebiliriz.

.....

Bizim kanaatimiz, ABD’nin bu yapılanmayı bir süre izleyeceği, bağımsız bir çizgide gitmede ısrar ederse içerdeki adamları vasıtasıyla bunu deşifre edeceği yönündedir.
Yeniden yapılanma sürecinde, askeri otoritelerin bunun Anti Amerikan bir görünüm kazanmasını en azından şimdilik istemedikleri, bu yönde yapılacak yayınları dezenformasyon şeklinde sunma kararında olduklarını analiz ediyoruz.

Özellikle Ergenekon’un siyasi kanadı, topluma en itici gelen gruplar eliyle yürütülmektedir. Gariptir ki, küçük bir azınlıktan gayri kimseye de güven duymamaktadır.
Aynı site “Perinçek’in Türkçüleri” bölümünde ise şöyle demiş:
“Periçekgiller’in Milliyetçi - Ulusalcı - Tarikatçı sacayağı önümüzdeki günlerde bol bol gündeme gelecek”
Maocu - Türkçü - Tarikatçı - Kemalist ittifakı. Ergenekon yine yanlış ellerde!

Ergenekon ideali tekrar hayata geçirilmeye çalışılırken, bu oluşumun bağlanacağı üst kurum konusu muallâkta kaldı.
“Adını ben verdim/ Yaşını Allah versin” demekle olmayacağı anlaşılan Ergenekon’un, ABD güdümlü eski “derin devlet”in devamı mı olacağı, yoksa tamamen milliyetçi/ulusalcı yeni bir kimlikle mi kurulacağı konusundaki belirsizlik sürüyor.

Her ne kadar bağımsızlık teziyle kurulsa ve Avrasya heveslilerini heyecanlandırsa da, kazın ayağı göründüğü gibi değil.
Ergenekon’un operasyon timinin başında başbakanlık danışmanlığı da yapan meşhur bir istihbaratçı var. Bugünlerde Mikdat Alpay’ı da yeni oluşuma pazarlama gayretlerinin sürdüğünü duyuyoruz.
Ergenekon’un siyasi kanadı ise Maocu-Türkçü-Tarikatçı kimliklerine bürünen kesimlerin birbirlerine tutkallanması tavsayınca kendisini daha net ortaya koyacak.
Önce Yeni Hayat ve Aydınlık, sayfalarını birbirlerine açarak paslaşmaya başladı. Ardından birlikte paneller düzenlediler. Son safhada yanlarına Azerbaycan’dan profesörlük ünvanlı Kadiri Şeyhi Haydar Baş’ı da aldılar.

Fikir babalığını Atilla İlhan’ın yaptığı oluşumun operasyonel komutanı; Emekli Albay Hüseyin Mümtaz. Mümtaz, Yeni Mesaj’daki köşesinde şöyle buyuruyor:
“Aynı TBMM hükümetinin Kurtuluş Savaşı esnasında Kuvayı Milliye’yi canlandırmak için Anadolu’ya gönderdiği -İrşad Heyetleri- gibi.. Yeni Mesaj - Meltem TV ekibine, Yeni Hayat’a, Aydınlıkçılar’a, Hürriyet’ten Mümtaz Soysal, Cumhuriyet’ten Erol Manisalı’ya ve açıktan olmasa da - askere - büyük görev düşüyor...”

…..

Anlaşılan ‘Gerçek Ergenekon’ Ergenekon’la ilgili gelişmelerden ve Perinçek’in bu organizasyon içinde bulunmasından pek memnun değil.
Enterasan gelişmeler değil mi? “Ciya” düşmanı Perinçek Ergenekon’da...
 
 VELİ PAŞA CADDESİ

Ergenekon davasında iki kilit isim dikkati çekiyor. Veli Küçük ve Doğu Perinçek. Diğer isimler bu ikilinin etrafında toplanıyor.

Yukarıda alıntı yaptığımız yazıda Eymür, Anlaşılan ‘Gerçek Ergenekon’ Ergenekon’la ilgili gelişmelerden ve Perinçek’in bu organizasyon içinde bulunmasından pek memnun değil.” Diyerek gerçek Ergenekon’u işaret ediyor.
Ayrıca, “ABD’nin bu yapılanmayı bir süre izleyeceği, bağımsız bir çizgide gitmede ısrar ederse içerdeki adamları vasıtasıyla bunu deşifre edeceği yönündedir” diyerek de, Ergenekoncuları uyarıyor. Nitekim 2006 yılında operasyon başladığında Eymür’ün uyarısı gerçekleşecekti.

Bunu kanıtlayan bir başka veri ise; 10 Ağustos 2010 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde Sedat Ergin’in köşe yazısında, eski Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman Balyoz’la ilgili şu açıklamayı yapıyordu: “Bilgim dahilinde olan her hususta açık ve net emirler vermişimdir. Verdiğim emirleri de daima takip etmişimdir. Benim hizmet anlayışımda yapılan her güzel faaliyet mükâfatlandırılır. Yapılan her yanlış da cezalandırılır. Yaşanan bu olayları da bu çerçeve içinde görmek gerekir. Bu olayda gereken yapılmıştır.”

Operasyonlar başladıktan sonra görüştüğüm Tuncay Güney de, aynı konuyu gündeme getirerek, “ABD veya batıda Ergenekon Operasyonu’na kimse bu ismi kullanmıyor. Onlar buna ‘Ördek Çavuş Operasyonu’ diyorlar. İtaat etmeyen, emre karşı gelenlere yapılıyor bu operasyon” demişti.

Aşağıdaki bilgileri ilk defa burada okuyacaksınız.

Ergenekon davasının bir numaralı ismi emekli tuğgeneral Veli Küçük, Bilecik Gölpazarı ilçesi’nin Türkmen Köyü’ndendir. Eski genelkurmay başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu ise, Gölpazarı Kurşunlu Köyü’nden Bozüyük’e göçen bir ailenin oğludur.

Gölpazarı’nda üç önemli cadde vardır. En büyük caddenin adı: Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu Caddesi, bunlardan Türkmen Köyü’ne giden yolda bulunan caddenin adı: Veli Paşa Caddesi, bir diğeri ise: Orgeneral Aytaç Yalman Caddesi’dir.

Ergenekon’da yol haritası…

Aytaç Yalman ve Hüseyin Kıvrıkoğlu Encümen-i Daniş üyesidir. (Kara Kuvvetleri Komutanı ve bir sonraki genelkurmay başkanı Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu, Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun kuzenidir)

Üyeleri tarafından düşünce kuruluşu olarak tanımlanan Encümen-i Daniş, onbeş günde bir Moda Deniz Kulübü’nde toplanıyor. Üyeleri arasında, emekli paşalar, eski siyasetçiler, emekli diplomatlar ve profesörler bulunuyor.

Encümen-i Daniş’in tarihi Osmanlı Devleti’ne kadar dayanıyor. 1851 yılında kurularak bir bilim kurumu gibi çalıştığı söyleniyor. Encümen-i Daniş’i İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Menderes döneminde görüyoruz. Menderes’e aleni olarak bazı tavsiyelerde bulunduğuna dair veriler mevcut.

Encümen-i Daniş’in Başkanı eski TBMM Başkanı Necmettin Karaduman, 22 Ocak 2009 tarihinde CNN Türk’te yayımlanan röportajında, bakın ne diyor: “Derin devlet var ve hep var olacak”  

Aslında her şey orta yerde cereyan ediyor. Komplo teorisi üretmeye gerek yok. Bize sadece parçaları birleştirmek kalıyor.

Ergenekon tutuklamalarıyla derin devletin bittiği, Balyoz’dan sonra ise artık Türkiye’de darbe yapılamayacağına dair genel bir kanaat oluştu.

Şunu çok açık bir dille ifade etmek gerekiyor.

Encümen-i Daniş yasama organı, Ergenekon ise yürütme organıdır. Ergenekon davasında tutuklu olanlarla Ergenekon çökmüş değildir. Daha zinde ve itaatkâr olarak göreve devam etmektedir.

Balyoz ise, Encümen-i Daniş’e rağmen darbe planı yapan bir grup itaatsiz askerdir.

Tüm bu tutukluların hepsi suçlu, hepsi örgüt mensubu mudur, hepsi isyancı mıdır derseniz; kurunun yanında yaş da yanmıştır.

Özellikle Balyoz davası kararından sonra, Encümen-i Daniş gücüne güç katmıştır.

Fakat Ergenekon tutukluları, bu durumu hazm edemiyorlar. Ders almak bir yana, isyan bayrağı hala açılı duruyor. Zira ellerinde bazı kozlar var, bu kozlardan biri de PKK. Sanırım yargılamanın karar sürecinde kozlarını masaya koyacaklar.

Şunu kimse dile getirmemekte ve denklemi kuramamakta veya göz ardı etmektedir: Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir siyasi irade, hiçbir generali askeri lojmanda, gece yarısı karısının yanında yatarken alıp tutuklayamaz. Bırakın onu eski genelkurmay başkanının tutuklandığı bir dönemden geçiyoruz. Bu adamlar hakikatten kamuoyuna yansıyanların dışında, bizim de bilmediğimiz çok büyük itaatsizliklere imza atmış olmalılar.

ENCÜMEN-İ DANİŞ’İN GÜCÜ

8 Mayıs 2008 tarihinde Aktüel dergisinde yayınlanan röportajda Encümen-i Daniş başkanı Necmettin Karaduman, grubu şöyle tanıtıyor:
“Mazisi 1940'ların sonuna uzanan, 50 yıllık bir düşünce kuruluşu. 15 günde bir Moda Kulübü'nde toplanır, memleket meselelerini görüşürüz. Toplantılar basına kapalı. Ne konuştuk, ne kararlar verdik, duyurmayız çünkü politikanın içinde fazla gözükmek istemeyiz. Ama çok önemli gördüğümüz meseleleri, rapor halinde başbakana, cumhurbaşkanına ve Meclis başkanına göndeririz. İçimizde siyaset adamları, eski büyükelçiler, eski genelkurmay başkanları var. 30 kişiyiz. Toplantılara üyelerin katılma zorunluluğu yok ama genelde herkes katılır.”

Karaduman grubun etkinliğini, gücünü ve ulaşabildiği noktayı şöyle dile getiriyor:
“Encümen-i Daniş bir konuda rapor hazırlıyorsa, bu ciddiye alınır. Cumhurbaşkanları arayıp teşekkür ediyor. Mesela dış politika üzerine bir rapor gönderdiğimiz Ahmet Necdet Sezer'den teşekkür almıştık. Hangi makama gönderirsek, o konu hakkında artık bir şeyler yapmaları gerektiğini bilirler.” 

Karaduman devletin kurumlarına da nüfuz edebildiklerini ise şu cümlelerle dile getiriyor: “Bazen de konuyla daha ilgili olduğunu düşündüğümüz tek bir makama gönderiyoruz.”

Ergenekon operasyonlarının tüm hızıyla sürdüğü günlerde, içinde birçok emekli general ve genelkurmay başkanını barındıran bir kurulun başkanı olan Karaduman, operasyonlardan kurulun şikayetçi olmadığını ise şöyle anlatıyordu: “Henüz Cumhurbaşkanı Gül'e rapor göndermemizi gerektirecek seviyede bir şeyler olmadı. Yoksa, şahsıyla ilgili değil. Aksi bir durum doğarsa, hemen bugün rapor göndeririz, hiç şüpheniz olmasın.”

(İstanbul Üniversitesi eski rektörü Kemal Alemdaroğlu Ergenekon’dan gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakılınca 19 Nisan 2008 tarihinde Hürriyet Gazetesi’ne bir teşekkür ilanı vermişti. İlanda teşekkür ettiği isimler arasında Necmettin Karaduman da bulunuyordu.)

Devletin cumhurbaşkanı, başbakanı ve resmi kurumlarına hangi yetkiyle rapor gönderiyorsunuz diye soran yok. Sorulunca “biz düşünce kuruluşuyuz” diyorlar. Peki bir düşünce kuruluşu, talep edilmeden cumhurbaşkanına nasıl rapor sunar. Haydi iyi niyetli olarak sundular diyelim. Devletin diğer resmi kurumlarına, örneğin Yargıtay’a, Danıştay’a hangi sıfat ve yetkiyle rapor sunabiliyorlar?

Öküz altında buzağı arayan, Ergenekon savcıları da, o buzağıyı daha çok ararlar…

Medya dahil, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla, “Demokratikleşiyoruz” naraları atan ve halkı bu yönde maniple eden aydınlara ithaf olunur.
















KÖSTEBEK

 Tuncay Güney’in şifresi bu kitapla çözülüyor.

Gazeteci-yazar Kemâl Kaplan, 1998 yılında Tuncay Güney ile yaşadığı 240 günü tüm açıklığıyla bu kitapta kaleme aldı.

Medyanın günlerce peşinden koştuğu, Ergenekon Operasyonu’nun kilit adamı olarak lanse edilen, Cumhuriyet tarihinin en karanlık adamı Tuncay Güney’in kim olduğu ve kimlere nasıl hizmet ettiği KÖSTEBEK’de deşifre ediyor.

Dönemin önemli olaylarında etken rol oynayan Tuncay Güney’in sadece bu kitapta bulacağınız itirafları ve olayların perde arkasından bazıları şöyle:

- Susurluk Kazasından sonra ortaya çıkan Abdullah Çatlıfotoğrafları arasında, efsane gibi dolaşan ve varlığı kanıtlanamayan; Çatlı’nın Mesut Yılmaz’la aynı karede bulunan fotoğrafı, Tuncay Güney’in elindeydi. Güney fotoğrafı hangi partiye satmak istedi? Olay nasıl sonuçlandı?

- 28 Şubat döneminin en tartışılan konularından biri olan dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayip Erdoğan’ın okuduğu şiir nedeniyle cezaevinde yatması olayıydı. Tuncay Güney bu olayda etken rol oynadı. Güney, Erdoğan’ın ceza almaması için kimlerle nasıl pazarlık etti?

- 28 Şubat'ın aktörlerinden Ali Kalkancı-Fadime Şahin-Müslüm Gündüz üçlemesi ve bir komploya giden yol.

- 1990’lı yıllarda medyada çok tartışılan diğer bir konu da Rahmi Koç’un Tuzla açıklarında bulunan adasıydı. İddialara göre Koç sponsor olduğu tarihi kazılardan çıkan eserleri bu adada saklıyordu. Tuncay Güney, kimin talimatıyla Koç Adası’nın fotoğraflarını çekti. Ve fotoğrafları hangi istihbarat örgütüne verdi?

- Kanada’ya gittikten sonra Rabay olduğunu söyleyen Tuncay Güney, Türkiye’de yaşadığı yıllarda Musevi Cemaati ile arasında ilişki var mıydı? Musevi Cemaati’nin uluslar arası kuruluşu olan 500. Yıl Vakfı’nda, Güney hangi ilahiyat profesörüyle neden tartıştı?

- Susurluk Kazası Sabancı suikastının intikamı mıydı? Tuncay Güney, 1996 yılında suikasta kurban giden Özdemir Sabancı’nın gerçek katillerini açıklıyor.

Tuncay Güney, Ergenekon Davası’yla ilgili çok çarpıcı açıklamalarda bulunuyor:
“AKP’nin bir şey yaptığı yok, Baykal’da olsa operasyon olacaktı.
Kim olsa iktidarda operasyon olacaktı. ABD tek başına değil…
Atatürk’ün tarikatı ıh mıh yan yattım çamura battım deyinceeee…
İslamcı demokratların eline veri verdiler iktidarı.
Bu operasyona da Ergenekon diyorlar.
Aslında operasyonun adı ibranicede;
“kachkaaa” : ÖRDEK ÇAVUŞLARI CEZALANDIRMA OPERASYONU.
Ben gelip kıçımı başımı oynatmadan doğru düzgün ifade verirsem. Bu Perinçek filan hepsi içerden çıkar”



Susurluk'tan bu yana tutuklanan, cezası kesilen veya yargılanan, devlet görevlilerinin (MİT, emniyet, TSK) yargı karşısındaki savunmaları, "Biz emirlere uyduk. Üstlerimiz emretti biz de yerine getirdik" şeklindeydi. Üstelik bunların büyük kısmı MGK kararlarıydı.

Artık herkes biliyor ki; 90'larda terörle mücadele adı altında yürütülen yasa dışı çalışmalar; bunun içinde faili meçhuller, dönemin başbakanları, genelkurmay başkanları, kuvvet  komutanları ve OHAL valilelerinin emri ve izni ile olmuştur. Bir dönemin devlet politikalarını, devlet görevlileri yasa dışı da olsa yerine getirmişlerdir.

Korkut Eken, Ayhan Çarkın, Ergenekon tutuklusu muvazzaf veya emekli subaylar yıllardır aynı savunmayı yapıyorlar.

Bir Allah'ın kulu savcı yada hakim çıkıp da "emri kimden aldınız" diye sormuyor. Emri verenler hakkında soruşturma başlatmıyor.

İktidar ortakları(!) bugüne kadar uyum içinde çalışmış olsalar da, Tayyip Erdoğan derinlik sarhoşluğuna kapıldığından bu yana ipler gerilmişti. Herkes ne zaman kopacağı  ve kopmanın ne şekilde olacağı hakkında bir süredir tartışıyordu.

Emniyet-Yargı ve MİT savaşıyla bu kopmanın nasıl yaşandığını artık gördük.

Bugüne kadar terör örgütü üyesi olmak veya yönetmekle suçlanan devlet görevlileri meramlarını bir türlü anlatamıyorlardı. Keser döndü sap döndü...

Şimdi meram anlatma sırası hükümetin emir verdiği ve bu emri uyguladığı için suçlanan MİT yöneticilerine geldi.

Hakan Fidan, Emre Taner, Afet Güneş hükümetin verdiği talimatı yerine getirmiş, PKK/KCK ile görüşmüştü.

CHP ve diğer muhalefet, MİT görevlilerinin yanında emri veren Erdoğan'ın da ifade vermeye çağırılmasını istiyor. Ancak Ergenekon ve diğer darbe teşebbüsü davalarda siyasi muhalefet aynı talepte bulunmamıştı.

                                                                            *****

Emniyet MİT'i, KCK içine sızmak ve KCK'nın bazı eylemlerini yönlendirmekle suçluyor. PKK'nın içinde MİT ajanlarının olduğu söyleniyor.

Siz saf mısınız? Veya biz saf mıyız?

Bunların içinde MİT olmazsa sorun var demektir zaten.

İstihbarat nasıl işler?

                                                                           *****

Bir de olaya şu çerçeveden bakalım: KCK, PKK'nın şehir yapılanması olarak lanse ediliyor. Ve MİT'çilere yöneltilen suçlamaların biri; bu örgüte ajan sızdırıp, örgüt faaliyetlerine katılması ve KCK'nın bazı eylemlerini yönetmesi. Şimdi KCK operasyonunu yöneten emniyete sorarlar: "Sizin istihbarat birimleriniz, KCK'ya sızmadı mı? Şayet sızmadıysa, bu emniyetin istihbarat zaafını ortaya koymaz mı?"

Emniyetin de KCK'ya sızdığını birçok kişi biliyor. geçmişte Emniyet DHKPC içine de sızmıştı. Hatta örgüt içindeki emniyet ajanları deşifre edilmiş ve bir inşaatta infaz edilmişti. Kamuoyuna  'DHKPC'de iç hesaplaşma' diye yansıtıldı. Ardından DHKPC bu olaya misilleme yapıp Mecidiyeköy'deki emniyet binasına roketle saldırmıştı.

Susurluk çetesinden emniyet müdürü Hüseyin Kocadağ'ın DHKPC lideri Dursun Karataş ile ilişkisine ise değinmeye bile gerek yok.

Osmanlı'da bile Abdülhamid'in ajanları, Abdülhamid karşıtı gruplara sızarak buradan aldıkları bilgileri Abdülhamid'e aktarmışlardır. Aynı yöntemi İttihad ve Terakki'nin de izlediği gibi, tüm dünyada istihbarat faaliyetlerinin bu şekilde yürütüldüğünü herkes bilir.

Devlet istihbarat birimleri, gerek sol, gerekse sağ örgütlerin içinde her zaman yer almıştır. İslamcı örgütler 28 şubat döneminde ve öncesinde aynı yolla kullanılmışlardır. İBDA-C, İslami Hareket, Aczimendiler ve Hizbullah bunlar içindedir.

Hatta 28 Şubatta öyle ileri gidilmiştir ki, emniyet, MİT, genelkurmay istihbaratlarının yanı sıra, dışişleri bakanlığı bile bazı görevlilerini İslamcı grupların içine sızdırarak, istihbarat çalışması ve fişleme yapmıştır.
ERGENEKON AMA HANGİSİ?

Çok şey bilen adam: Mehmet Eymür, 2000 yılında Tuncay Güney’i deşifre ettikten 2 yıl sonra da Ergenekon’u tefe koyuyordu. Eymür yine ATİN adlı sitesinde 2002 yılında, Fehmi Koru’nun Yeni Şafak Gazetesi’ndeki yazısından yola çıkarak, Ergenekon’u deşifre ediyordu. Eymür ‘Ergenekon’ adlı yazısında çok çarpıcı detaylar ortaya koyuyordu. Yazının yayınlandığı yıllarda çok da dikkate alınmaması bir yana, bugün yazıyla ilgili çözümleme yapıldığında, Ergenekon’un ne olduğu veya ne olmadığı konularına açıklık getiriyor.
Tarihin en büyük davası olarak başlayan ve çözümden ziyade karmaşaya dönen davada yargılanan sanıklarla ilgili Eymür 2002 yılında, önemli açıklamalarda bulunmuş. Mehmet Eymür, bugün yargılanan ve Ergenekon örgütü üyesi olmakla suçlananların gerçek Ergenekoncu olmadığını savunuyor. Eymür’ün bu iddiası dengeleri alt üst edecek cinsten olmasına karşın;
Belki de; Gerçek Ergenekon Yapılanması konjonktür gereği, içinde barındırdığı Amerikan karşıtlarını, iktidar muhaliflerini temizleme kararı almış olabilir.
Belki de; günümüze kadar gizli kalmayı başarmış Ergenekon Örgütü, 12 yıldan beri kamuoyuna deşifre oluyordu. Çeşitli defalar Ergenekon’la ilgili haberler yapılmıştı. İsmi medyada yıpratılmaya başlayan örgüt gizli kalamayacağını anlayınca, aynı zamanda ABD’nin de isteğiyle; bir operasyon kararı alarak içinde bulunan muhalifleri temizliyor olabilir.
Ergenekon operasyonunu desteklesin veya desteklemesin herkesin en çok merak ettiği konu örgütü kimin yönettiği yani bir numaranın kim olduğudur. 2010 yılına gelindiğinde, ne medyanın ne de kamuoyunun artık bir numara merakının kalmadığı görülüyor. Herkesin ortak görüşü; operasyonda eksik ayaklar olduğu konusu ise artık tartışılmıyor veya üzeri örtülüyor.
28 Şubat’ın efsane polisi Batı Çalışma Grubu’nu deşifre eden Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkanı Bülent Orakoğlu, 20 Nisan 2009 tarihinde Taraf Gazetesi’nden Neşe Düzel’e verdiği röportajda Ergenekon Operasyonu’nun eksik ayaklarının olduğunu ifade ederek, örgütü yönetenler hakkında da ipucu veriyordu.
Önce Bülent Orakoğlu’nun Taraf Gazetesi’nde yayınlanan röportajına bir göz atalım. Daha sonra Mehmet Eymür’ün 2002 yılında yazdığı ‘Ergenekon’ adlı yazısını aynen vereceğim.
“Kamu kuruluşları arasında yargı ve polis bacağı eksik. En önemlisi parlamento bacağı çok eksik. Türkiye’deki Gladio dünyadaki Gladioların en girift ve en ketum olanı. Bunu İtalyan savcı da, İtalyan Gladiosunun bir numarası olan eski Cumhurbaşkanı Francesca Cossiga da söyledi. Bir de sadece bizde ve Almanya’da Gladio kaldı”
……
“…İtalya’da operasyonu yapan savcı, Türkiye’deki yapının çok farklı olduğunu söyledi. Çünkü her yerde Gladio komünizm tehlikesine karşı kurulmuş ve aşırı sağdan oluşmuş. Türkiye’de ise hem aşırı sol hem aşırı sağ, hem Kürtçüler hem de İslamcılar kullanılıyor. Dört eğilimden insanlar bu örgütün içine alınıp Türkiye’nin içini karıştırmak, istikrarsızlaştırmak ve darbeye sürüklemek için kullanıldılar”
“Bir numara devamlı değişiyor. Örgütün en üstünde kurul var. Kurulun yönlendirdiği bazı insanlar, farklı zamanlarda bir numara olarak seçilebiliyor. Kurulun üstüne gidilemez. Çünkü bariyerler var. İtalya’da bile kurula gidilemedi. Orada kurulun seçtiği bir numaranın cumhurbaşkanı olduğu ortaya çıktı”
…..
Mehmet Eymür 2002 yılında Ergenekon yapılanması hakkında bilgi verirken, aslında 2000 yılından itibaren yapılanma içine giren bir örgütten bahsediyordu. Adı da: Ergenekon… Oysa bize anlatılanlar, Ergenekon’un Türkiye’nin NATO’ya alınmasından sonra kurulduğu hatta örgütün İttihat ve Terakki’ye kadar uzanan köklü bir yapısı olduğuydu. O zaman bize sunulan Ergenekon hangisi? Aşağıda Eymür’ün yazısını da okuyunca İki farklı Ergenekon ortaya çıkıyor. Kafalar daha çok karışıyor.


Ergenekon
 4/6/2002 - 00:56 - Atin

Yenişafak gazetesi köşe yazarlarından Taha Kıvanç 30 Nisan 2001 tarihinde “Hayaller gerçek galiba” başlığı altında bir yazı yazdı.
Yazı, Taha Kıvanç’ın eline geçen İstanbul, 29 Ekim 1999 tarihli, “Ergenekon: Analiz- Yeniden yapılanma, yönetim ve geliştirme projesi” ile ilgiliydi.
Taha Kıvanç, yazı ile ilgili aldığı tepkiler üzerine ertesi gün, 1 Mayıs 2001’de köşesinde aynı konuya devam etti. “Deli saçması sanmayın” başlıklı yazısında şöyle diyordu:
“Sanki ben çıkarmışım gibi, dün, bütün gün, “Bu Ergenekon da nereden çıktı?” sorusuna cevap vermek zorunda kaldım. Bazısı onu ‘mâlî’ amaçlı bir örgütlenme sanmış; bazılarıysa, MHP’nin iktidarda bulunmasıyla irtibatlandırmış... Oysa, “Yeniden kurulsun” diye hakkında rapor hazırlanan Ergenekon çok kapsamlı, bir partiyle irtibatı bulunmayan ‘devleti yapılandırma’ amaçlı bir örgüt...
Bilen biliyor, devlet içinde aynı adı taşıyan güçlü bir örgüt geçmişte vardı. Deniz kuvvetlerinden ayrılan Erol Mütercimler, “Ben ilk kez 1980’de varlığından haberdar olmuştum” demişti Ergenekon için... Can Dündar ile Celal Kazdağlı, belgeleri konuşturarak, ‘Ergenekon’ adıyla bir kitap (İmge Yayınları, Ankara) bile yazdılar...”
Taha Kıvanç, esas ismi ile Fehmi Koru’ya en büyük tepki, zamanın Mao’cu, PKK yandaşı terörist örgütü, şimdinin ise ordu yanlısı, Kuva’yı Milliyeci, Kemalist kuruluşu Aydınlık grubundan geldi.
6 Mayıs 2001 tarih ve 720 sayılı Aydınlık Gazetesinde Hikmet Çiçek, “CIA’nın ‘Ergenekon’ yaygarasında Fehmi Koru başı çekti. Bütün bunlarla birlikte, piyasaya ‘Ergenekon’ dedikoduları da sürülüyor. Bilindiği gibi Can Dündar Türkiye SüperNATO’sunun (Kontrgerilla) ‘Ergenekon’ adıyla kurulduğunu anlatan kitap yazdı. Anlaşılıyor ki, ABD Türkiye’de kurdurduğu SüperNATO’ya bu adı koymuş veya bu adın konmasına izin vermiş. ...Türkiye ve Türk Ordusu büyük bir tertiple karşı karşıya. CIA, SüperNATO ve MİT şeflerinin işbirliğiyle Orduyu yıpratma kampanyası her alanda sürdürülüyor. Psikolojik savaşta sözde dosyalar ve raporlar imal ediliyor. “Ergenekon” hikayeleri de bu tertibin bir parçası” diye Fehmi Koru’ya hücum etti.
Bu telaşlı tepkiye; bir bölümünü Fehmi Koru’nun yayınladığı, daha geniş bir şekilde de Aksiyon Dergisi’nin yer verdiği (Aksiyon 12 Mayıs 2001 / Sayı: 336 Harun Odabaşı - Sivil Ergenekon başlıklı yazı) “Ergenekon: Analiz - Yeniden yapılanma, yönetim ve geliştirme projesi” başlıklı ve “Emir ve tensiplerinize...” hitabıyla biten raporu, “bizzat Doğu Perinçek’in kaleme aldığı ve Ergenekon’un yeniden yapılanmasında önemli fonksiyonlar yüklendiği” söylentileri mi neden oldu acaba?
İnternet’te yayın yapan ‘Ergenekon’ Sayfası veya ‘Gerçek Ergenekon’ isimli web sitesi Ergenekon yapılanması ile ilgili şu haber ve yorumlara yer vermiş:
“NATO uzantısı eski ‘derin devlet’ yapılanmasının yerine geçmek üzere(!) ulusalcı/milliyetçi yeni Ergenekon, toplantılara başladı.
Sitemize gelen bilgilere göre, eski ‘derin devlet’in operasyon birimleri ilk toplantısını haziran ayı içerisinde Akdeniz sahillerinde lüks bir otelde toplanarak yaptı”
“Yeni oluşumun başında, eski(!) bir MİT daire başkanı bulunuyor. Başbakanlık danışmanlığı da yapan MİT’ci lider, eski teşkilata benzer bir yapılanmaya gidilmesini savunurken, daha üst seviyelerden bağımsız bir organizasyonun kurulmasının “rica” edildiği ileri sürüldü”
“MİT eski Müsteşar Yardımcısı Mikdat Alpay’ın da bu oluşumda görevlendirildiği ancak, grubun eski elemanlarının Alpay’a güven mediği hatta Alpay’ın da katıldığı bir toplantıya yüzlerinde kar maskesiyle katıldıkları bildirildi”
Biz Ergenekoncular’ın ulusal olmasını beklerken, 11 Eylül’deki Amerikan kâbusu sonrasında bu ekibin patronları tarafından büyük ölçüde yine ABD’nin hizmetine tahsis edildiği haberi geldi. Uzun süredir harçlık bile alamayan ekibin yeniden düzenli aylığa bağlandığı ileri sürüldü.
Toplantıya katılanlardan aldığımız bilgiler ve organizasyonda görev aldıklarını duyduğumuz kimselerin genel karakterlerinden hareketle, Ergenekoncuların henüz, Ergenekon ismi üzerinde dahi karara varamadıklarını söyleyebiliriz.
...Bizim kanaatimiz, ABD’nin bu yapılanmayı bir süre izleyeceği, bağımsız bir çizgide gitmede ısrar ederse içerdeki adamları vasıtasıyla bunu deşifre edeceği yönündedir.
Yeniden yapılanma sürecinde, askeri otoritelerin bunun Anti Amerikan bir görünüm kazanmasını en azından şimdilik istemedikleri, bu yönde yapılacak yayınları dezenformasyon şeklinde sunma kararında olduklarını analiz ediyoruz. Aydınlık dergisinin bu maksatla, aşağıda metnini okuyacağınız haberi ve “Ergenekon kuruldu” şeklindeki haber ve yorumları CIA dezenfarmasyonu şeklinde sunmaktadır.
Aslında Aydınlık Grubu’nun bir taraftan Süper NATO’yu deşifre etmeye çalışırken(!) diğer taraftan Ergenekon’u savunması da bu çerçevede anlam kazanmaktadır.
Özellikle Ergenekon’un siyasi kanadı, topluma en itici gelen gruplar eliyle yürütülmektedir. Gariptir ki, küçük bir azınlıktan gayri kimseye de güven duymamaktadır.
Aynı site “Perinçek’in Türkçüleri” bölümünde ise şöyle demiş:

“Periçekgiller’in Milliyetçi - Ulusalcı - Tarikatçı sacayağı önümüzdeki günlerde bol bol gündeme gelecek”
Maocu - Türkçü - Tarikatçı - Kemalist ittifakı. Ergenekon yine yanlış ellerde!
Ergenekon ideali tekrar hayata geçirilmeye çalışılırken, bu oluşumun bağlanacağı üst kurum konusu muallâkta kaldı.
“Adını ben verdim/ Yaşını Allah versin” demekle olmayacağı anlaşılan Ergenekon’un, ABD güdümlü eski “derin devlet”in devamı mı olacağı, yoksa tamaman milliyetçi/ulusalcı yeni bir kimlikle mi kurulacağı konusundaki belirsizlik sürüyor.
Her ne kadar bağımsızlık teziyle kurulsa ve Avrasya heveslilerini heyecanlandırsa da, kazın ayağı göründüğü gibi değil.
Ergenekon’un operasyon timinin başında başbakanlık danışmanlığı da yapan meşhur bir istihbaratçı var. Bugünlerde Mikdat Alpay’ı da yeni oluşuma pazarlama gayretlerinin sürdüğünü duyuyoruz.
Ergenekon’un siyasi kanadı ise Maocu-Türkçü-Tarikatçı kimliklerine bürünen kesimlerin birbirlerine tutkallanması tavsayınca kendisini daha net ortaya koyacak.
Önce Yeni Hayat ve Aydınlık, sayfalarını birbirlerine açarak paslaşmaya başladı. Ardından birlikte paneller düzenlediler. Son safhada yanlarına Azerbaycan’dan profesörlük ünvanlı Kadiri Şeyhi Haydar Baş’ı da aldılar.
Fikir babalığını Atilla İlhan’ın yaptığı oluşumun operasyonel komutanı; Emekli Albay Hüseyin Mümtaz. Mümtaz, Yeni Mesaj’daki köşesinde şöyle buyuruyor:

“Aynı TBMM hükümetinin Kurtuluş Savaşı esnasında Kuvayı Milliye’yi canlandırmak için Anadolu’ya gönderdiği -İrşad Heyetleri- gibi.. Yeni Mesaj - Meltem TV ekibine, Yeni Hayat’a, Aydınlıkçılar’a, Hürriyet’ten Mümtaz Soysal, Cumhuriyet’ten Erol Manisalı’ya ve açıktan olmasa da - askere - büyük görev düşüyor...”
Ergenekon’un dayandığı ana tezler;
Ulusal Bağımsızlık, IMF karşıtlığı (hatta AB muhalifliği), Anti- Amerikancılık, Amerika’nın dışlandığı bir Avrasya Stratejisi, Yeniden Kuva-yı Milliye hareketi... çerçevesindedir.
Atatürkçü Düşünce dernekleri, ve eski Marxist organizasyonlarla içli dışlı çalışan bu grup, kimi zaman da Alevilik’i yalnızca bir kültür olarak yutturmaya çabalayan “ateist fakat mezhepçi” bazı derneklerle de işbirliği yürütmektedir.”
Anlaşılan “Gerçek Ergenekon” Ergenekon’la ilgili gelişmelerden ve Perinçek’in bu organizasyon içinde bulunmasından pek memnun değil. pek memnun değil...
Enterasan gelişmeler değil mi? “Ciya” düşmanı Perinçek Ergenekon’da...
Sedat Peker’in başını çektiği “Öz Türkler” veya Peker’in tanımıyla Pantürkizm (Turancılık) hareketinin gövde gösterisinin, “Ergenekon’un yeniden yapılandığı” söylentisi ile eş zamanlı olması ilginç.
Anlaşılan Türkler bundan böyle, “Öz Türkler” ve “Üvey Türkler” diye ikiye ayrılacak...
İstanbul Hilton Oteli’nde 22 Mayıs Akşamı yapılan “Öz Türkler” gününe, diğer bir tarifle Sedat Peker’in beyninde sembolize ettiği ismiyle “Birleşik Türk Devletleri”nin kuruluşuna, bir çok ünlü şahsiyetin yanısıra eski Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genel Kurmay Başkanlığı adayı Muhittin Fisünoğlu’nun katılması günün en dikkat çeken haberleri arasındaydı.
Biliyorsunuz Orgeneral Muhittin Fisunoğlu (E) -Emekli Paşaların kartvizitleri böyle oluyor- Hayyam Garipoğlunun Sümerbank’ı na da, farkında olmadan “Yönetim Kurulu Üyesi” olmuştu.
Hilton’daki davete de yine Mehmet Ali Yılmaz ve Atilla Yıldırım davet edince farkında olmadan gitmiş ama, kapıdan içeri girince manzarayı anlamış. “Olmamam gereken bir yerdeydim. Ama ne var ki, bir kere içeri girmiş bulundum. Hemen dönüp çıkamadım.” diyormuş.
Muhittin Fisunoğlu’nun referans gösterdiği ve yemeği birlikte yediğini söylediği Mehmet Ali Yılmaz, Dündar Kılıç’ın eski iş ortağı, yeraltı dünyasının işlerini takip eden bir politikacı. Atilla Yıldırım da, Alaattin Çakıcı’nın işlerini takip eden ve birçok kere gözaltına alınan ikinci sınıf bir mafya babası.
Vah paşam vah...
Paşa, herhalde Sedat Peker’den bir sitem aldı ki “Peker’i tanımaktan pişman değilim” diye düzeltme yapmak zorunda kaldı.
Kendi çizgileri ile “gönüllü zaptiye memuru anlamında” onurlu bir külhanbeyi olan Türkçü-Turancı Sedat Peker’in Aydınlık gibi ipleri kimin elinde olduğu belli olmayan bir organizasyonla yakınlık kurmasının izah edilecek bir yanı yok.
Biliyorsunuz Sedat Peker, 19 Mayıs’ta Aydınlık’a büyük bir ilan vermişti.
Çok profesyonelce düzenlenmiş web sitesi için ise söyleyecek bir söz yok.

Bizce, düşüncesi ne olursa olsun, arkasında kim olduğu belli olan siteler, fikri gelişme ve değişik bir şeyler öğrenme açısından yararlı.
Esasında legal platformlar içinde, “milliyetçi” duygularımızın kamçılanmasına ve tepkilerimizi açıkça beyan eden bireyler haline gelmemize ihtiyaç da var.
Ancak, “Birleşik Türk Devletlerinin” kurulması, devlet içinde “Ergenekon” gibi illegal bir yapılanmaya gidilmesi fikirlerini ise, tehlikeli atılımlar.

Hele hele, Perinçek gibi ajan-provakatörlerin içinde bulunduğu oluşumlar hiç bir zaman Türkiye’ye fayda getirmez.
………

(KEMAL KAPLAN- KÖSTEBEK / JİTEM MİT VE MOSSAD ÜÇGENİNDE TUNCAY GÜNEY İLE 240 GÜN- STİGMA 2010)
ÖRDEK ÇAVUŞ OPERASYONU

17 Nisan 2010 tarihinde Tuncay’la yaptığım Massenger görüşmesinde son derece enteresan tespitler ve tanımlamalar bulunuyor.
Tuncay, Ergenekon Operasyonu’nun kimler tarafından nasıl yapıldığına dair ipuçları verirken, kamuoyunda “Ergenekon Operasyonu” olarak bilinen davanın bazı güçler tarafından farklı bir isimle etiketlendiği bilgisini veriyor.   
Ergenekon Operasyonu’nun eküri ismi son derece ilginç ve bir o kadar da düşündürücü: “ÖRDEK ÇAVUŞ OPERASYONU

…….

kemal:
*burada gün geçmiyor ki bir albay veya general tutuklanmasın
*ne olacak bu işlerin sonu
Daniel:
*temizlik belkidee
*buyuk sam amcalari izin verdi
*insana dayanma yikilirmis
*sistemler boleee
kemal:
*ama insana dayanmayan sistem olmaz ki
Daniel:
*oda dogru
*sira ile hersey
*ataturk tarikati tembellesmisti
*80 yillik cumhuriyetde
*yonetici oldular
kemal:
*doğru valla
Daniel:
*belki artik onlarda kendilerini bileyliyecekler
kemal:
*ancak nereye kadar sürecek sam amca ne kadar izin varecek
Daniel:
*iki grubu da bir birine kolelestirecek kadar
*inonuyu dusun
*halki dini herseyi cok sıktı
*sonra ne oldu
*chpli menderese parti kurdurdular
kemal:
*hııı
Daniel:
*ve demokratim dedi
*ozgurluk dedi
*ayni sey
*tarih tekerrur ediyor
kemal:
*ilginç tespit
Daniel:
*cunku halk ve gruplar bir yerden patliyacakti
kemal:
*senin tespitlerini her zaman isabetli ve ilginç bulmuşumdur
Daniel:
*bediuzzaman bir anda revaca gecti
*ezanlar arapcaya dondu
*bir an da allah nedalari yukseldi
*sonu kotu oldu
*tek partiden coklu partiye gecis yasandi
*sonra partiler ustu askeri yonetim basladi
*menderes idamindan sonraa
*islamcilara da pek goz actirmadilar
*ama abd ve bati islamcilarida bitirmedi
kemal:
*hııı
*hep bir yerde bekletti demek ki
Daniel:
*yedek de tuttu
kemal:
*aynen
*fakat menderes 10 yıl sürdü
Daniel:
*ataturkun tarikati ih mih yan yattim camura battim deyinceeee
*islamci demokratlarin eline veri  verdiler
*bu operasyona da ergenekon diyorlar
*aslinda opersyonun adi kachkaaa
*ibranicede yidiscede
*ordek cavuslari cezalandirma operasyonu
kemal:
*nasıl anlamadım
Daniel:
*turkcesi
kemal:
*operasyoun adı ne
Daniel:
*ordek cavus operasyonu
kemal:
*ibranicesi ne
Daniel:
*kackhkaaa
kemal:
*ne demek
*o
Daniel:
*polisce de yani polonya dilinde de yidiscede bir kelime
*ordek demek
kemal:
*ne manaya geliyor ÖRDEK ÇAVUŞ OPERASYONU
*ördek çavuş
*doğru mu yazdım
Daniel:
*evet
*ordek cavuslar operasyonu
*sadece tr de ergenekon deniyor
kemal:
*nerede deniyor ördek çavuş diye
*ne manaya geliyor acaba
Daniel:
*ordekleri cezalandiriyorlar
*islamci demokratlara yapilcak gelecekteki opersyonun adi ne olcak acaba
kemal:
*oooo ilginç
*gelecekte onlara da mı bir operasyon yapılacak
Daniel:
*sence
*olmiyacak mi
kemal:
*ne biliyim daha laiklere yeni yapıldı
Daniel:
*saltanat zenginlik
kemal:
*ardından hemen islamcılarada mı yapılacak
Daniel:
*laikler ergenekondan icerde
*iste
kemal:
*birkaç yıl sonra
Daniel:
*yilini bende bilmiom
*ama boyle gitmez
*asker onemli bir unsur
*uluslarasi devletler ve sirketler icin
*asker bir pazar ayrica
kemal:
*fakat başbuğ ile tayyip aynı şeye benziyor
*hatırla
*çiller ile doğan güreşe
*tak şak paşa deniyordu ya doğan güreşe
Daniel:
*oleeee
*asker cok rahatsiz
*ciller kimseyi hapse atmadi
kemal:
*evet
*tr deki ergenekon operasyonuna ördek çavuş operasyonu diye ABD mi diyor
Daniel:
*opersyonda birlikde olanlar dior
kemal:
*nasıl
*içerdekiler mi?
*akp liler mi
Daniel:
*akp nin bisey yaptigi yok
*baykalda olsa opersyon olcakati
kemal:
*kim yapıyor peki abd mi
Daniel:
*kim olsa iktidarda operasyon olcakti
*abd tek basina degil
kemal:
*düğmeye abd mi bastı
*kim var abd nin yanında
Daniel:
*bir takim ulkeler de var
*aslinda hersey ortada
kemal:
*nasıl ortada sen oradan bakınca daha iyi görüyosun biz içinde olunca görmiyoruz
Daniel:
*neyse ben cikiyorum
*sonra konsuruz
*sen opersyona bakma
*kendini yenile
*ok bye
(KEMAL KAPLAN- KÖSTEBEK - JİTEM MİT VE MOSSAD ÜÇGENİNDE TUNCAY GÜNEY İLE 240 GÜN- STİGMA 2010)