Articles by "aydın doğan"
aydın doğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KEMÂL KAPLAN 
15 OCAK 2016

Dünyanın en büyük terör olayı kabul edilen 11 Eylül saldırıları hakkında, bir çok teori ortaya atılırken, bunların içinde en dikkat çekici ve dehşet verici olanı saldırıların arkasında ABD'nin olması. Akabinde ABD'nin Ortadoğu ve Afganistan işgaline başlaması ve "artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" yönünde yapılan açıklamalar iddiaları doğrular nitelikteki emareler olarak değerlendiriliyor.

11 Eylül'ün arkasında bazı ABD unsurlarının bulunduğuna yönelik çeşitli belgeseller ve kitaplar yazıldı. Bunların en önemlisi sayılan 'Big Bamboozle'ın yazarının mesleği ve başına gelenler kitabın daha dikkatli ele alınmasını gerektiriyor.

DOĞAN İLE TEMAS

Ilık bir sonbahar sabahı 2012 yılı eylül ayının ortaları. İstanbul'un en güzel manzaralarından birine sahip Hilton Bosphorus'un lobisindeki Teras Restaurant'ta  50'li yaşlarda iki ABD'li çift bir yandan kahvaltı sonrası Türk kahvesini höpürdetirken, diğer yandan boğazın ılık esintisi ve muhteşem manzarasıyla mest oluyorlardı.

O eşsiz manzara Philip Marshall'ın yüzündeki endişeyi yok etmeye yeterli olamıyordu. Polis kayıtlarında 2009 yılında boşanmış görünse de, Philip Marshall ve eşi Sean birlikte İstanbul'a gelmişti.

Aynı günlerde Hilton bir çifti daha ağırlıyordu. Almanya'da yaşayan genç çiftin ikisinin de ebeveynlerinden biri Türk diğeri, Avrupalı idi. Yazımızın kahramanları olan bu iki Hilton misafiri çiftten biri Marshall çifti, diğerinin ise güvenlik gereği isimlerini vermemekle birlikte eşlerden erkeği 'A', kadını ise 'B' olarak kodlayalım.

A&B aynı otelde Marshall çifti ile tanışırlar. Bizimkiler henüz Türkiye'ye yerleşmeyi düşünmediklerinden İstanbul'a geldiklerinde Hilton'da kalıyorlar. İstanbul'u iyi bilen melez çiftimiz, Marshallara şehri gezdiriyor. Gelişen dostluk Philip'in sıkıntılarını A ile paylaşmasını sağlayacak kıvama geliyor. A Almanya'da menajerlik yapıyor. İnsan ilişkileri son derece iyi, sıcakkanlı. Philip hanımların bulunmadığı bir ortamda birkaç duble viskiden sonra A'ya kim olduğunu anlatıyor.

Philip Marshall bir Boeing pilotu. 30 yıllık havacılık geçmişi var. 9 Şubat 2012 tarihinde ABD'de bir kitabı yayınlamış. Kitabın adı: 'Big Bamboozle'

Marshall kitabı Türkiye'de de yayınlatmak istediğini söylüyor. Bizim A, kaldıkları otelin sahibinin aynı zamanda Türkiye'nin en büyük yayınevinin sahibi olduğunu söylüyor.

A olayı bana anlatırken şöyle aktarıyor: "Avrupa'da doğup büyüdüğümüz için özgüvenimiz yüksek ve Türkiye'deki ilişkilerin nasıl işlediğine dair hiçbir fikrimiz yok. Mesleğim gereği girişken bir yapıya sahibim, Marshall'a yardım edebileceğimi söyledim. Gidip Hilton'un genel müdürüyle tanıştım. Sonra onu Marshal ile tanıştırdım. Birkaç gün sonra otelde Aydın Doğan'ın kızlarından biri, bir toplantı için gelmişti. Otelin genel müdürü bizi onunla tanıştırdı. Marshall bana menajerim olmamı teklif etti ise de, Türkiye'de yaşamadığım için kabul etmedim. Doğan ile Marshal'ı bir arada bırakarak ayrıldım. "

Yine güvenlik gereği Philip Marshal'ın Aydın Doğan'ın hangi kızı ile ne görüştüğü bilgisini burada vermiyorum. Abarttığımı düşünebilirsiniz, lakin  yazımız sonlandığında bunun gerekçesini anlayacaksınız.

A&B çifti, Marshall çiftini İstanbul'da bırakarak Almanya'ya dönerler. Yaklaşık bir yıl sonra İstanbul'a yerleşmeye karar verirler. 
B Marshall'ın eşi Sean'i telefonla aramak ister, iki kez arar telefonla ulaşamaz. Üçüncü kez aradığında telefona çıkan ses büyük trajediyi B'ye anlatır. B şaşkınlık ve üzüntü içinde durumu eşi A'ya aktarırken, ikisi de şoke olurlar.

CIA PİLOTU

1959 doğumlu Philip Marshal ilk uçuş eğitimini 15 yaşında babasından aldı. 1983 yılında CIA'ya katılarak özel operasyon pilotu oldu. CIA'nın Orta Amerika'daki operasyonlarına ve Amerikan Uyuşturucu ile Mücadele Dairesi'nin (DEA) sınır ötesi harekatlarında jet ve helikopter pilotu olarak görev yapar.

CIA'nın Nikaragua kontralarını silahlandırması, CIA-Kolombiya uyuşturucu karteli lideri Pablo Eskobar ilişkileri, İrangate Skandalı  ve CIA'nın Orta ve Güney Amerika operasyonlarında Marshall hep görevdedir.

Marshall 90'lı yıllarda CIA'den resmen ayrılır. Sivil havacılık sektöründe Boeing pilotu olarak göreve başlar. 

Dünyanın hangi ülkesinde yaşarsa yaşasın, bir istihbaratçı asla gerçek manada emekli olamaz. Yaptığı iş, onunla mezara kadar devam eder. Hiçbir istihbarat örgütü, bir elemanını sokağa başıboş bırakmaz.

Marshall'ın görevi boeing pilotluğu yaparken de CIA direktifleri doğrultusunda devam eder.

BIG BAMBOOZLE

11 Eylül 2001'de gerçekleşen saldırılarda Boeing uçaklarının kullanılması Marshall'ın ilgisini bu yöne çeker. Eski bir pilot olan babası da ona bazı şüphelerinden bahseder. Tecrübeli pilot yıllarca Boeing'in her modelini kullanmış olmasının getirdiği birikimle olayı araştırmaya başlar.

CIA içindeki bir gruba ulaşarak buradan bazı bilgiler edinir. Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon'a çarpan uçakların pilot marifetinin dışında bunların kuleden de yönlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşır. Yani uçakta bulunan teröristler dışarıdan yardım almıştır.

Marshall araştırmalarına devam ederken, uçaktaki El-Kaide militanlarının Suudi Arabistan istihbaratı tarafından eğitildiği, Usame Bin Ladin'in itiraf etmesinin engellenmesi için öldürüldüğü, saldırıları ABD hükümeti içinde bulunan bir kanadın desteklediği, hâttâ planladığına dair ipuçlarına ulaşır.

Buna göre; 2000 yılının ocak ayında 11 Eylül'ü gerçekleştiren hava korsanları Los Angeles'te bir araya gelirler. Bazı CIA görevlileri, bu korsanlara Arizona çölünde Boeing 757 ve Boeing 767 uçaklarında uçuş eğitimi verir. 11 Eylül'ü araştıran CIA ve FBI ekibi özel isimlerden seçilir.

Marshall, Big Bambozle adlı kitabında 11 Eylül saldırılarının sorumlusu olarak Condoleezza Rice, Donald Rumsfeld, Suudi Arabistanlı Prens Bandar, Dick Cheney ve George W. Bush suçluyor.

ESKİ ABD BAŞKANI BUSH İLE BANDAR, ASPEN'DE BANDAR'A AİT
 ÇİFTLİKTE SIK SIK BİR ARAYA GELİYOR.

BUSH AİLESİNİN SUUDİ ÜYESİ(!)

Suudi Prens Bandar'ın oldukça ilginç bir geçmişi var. Bandar 1983'den 2005 yılına kadar Suudi Arabistan'ın Washington büyükelçiliği görevinde bulunduktan sonra, aynı yıl güvenlik konseyi başkanlığına getirildi. Bandar aynı zamanda Suudi istihbaratını da yönetiyordu. Geçen yıl sağlık sebeplerinden dolayı görevinden ayrıldı.

Bandar'ın  Colorado Aspen'de 16 milyon dolar değerinde bir çiftlik evi bulunuyor. Eski ABD başkanı Bush ile o kadar yakın ki, Bush ona 'Bandar Bush' lakabıyla seslenip aileden biri olarak görüyor. Çiftlikte sık sık bir araya geliyorlar.

Prens Bandar BOP'un en büyük savunucularından, Irak'ın işgali, Saddam'ın devrilmesi ve Esad rejimi karşıtı bir görüşe sahip. Eski başkan yardımcısı Dick Chenney ile de çok iyi dostlar, torunları aynı okulda eğitim almış.

ŞANSLI PENNY'NİN YERİ

Philip Marshall Kaliforniya Eyaleti'nde Calaveras adlı 45 bin nüfuslu küçük bir şehirde kızı oğlu ve köpekleri  ile birlikte yaşıyordu. Kitap yayınlandıktan sonra medya tarafından ilgi odağı olmuştu. Özellikle çocuklarının bu süreçten minimum etkilenmesi için küçük bir şehirde yaşamayı tercih etmişti.

Marshall'ın elinde çok daha önemli belgeler bulunuyordu. Yeni kitabında bunları yayınlamayı kafasına koymuştu. Bir akşam üstü aldığı telefonla, Murphys'de bulunan Şanslı Penyy'nin yerinde 10 yıldır görüşmediği arkadaşı L.R. ile buluşacaktı.

Takvimler 2012 ocak ayını gösteriyordu. Marshall restorandan içeri girince etrafa şöyle bir baktı. Mesleki refleksleriyle süzdüğü insanlar yerel halktan başkası değildi. Buluşacağı kişi mekanın loş köşesinde pub burgerini iştahla yiyordu. Birasını yudumlamak için kafasını kaldıran LR, Marshall ile göz göze geldi. Marshall usulca yanına otururken, LR'nin uzattığı eli sıktı. LR birasını içtikten sonra, "Uzun zaman oldu dostum. Neler yapıyorsun bakalım."

Marshall masaya doğru uzanarak, "L burada ne arıyorsun."

L burgerinden bir parçayı daha dişleriyle kestikten sonra, kısa bir çiğnemeyle yemek borusundan aşağıya gönderdi. Gülümsedi: "Senin için geldim Marshall. Yaramazlık yapıyorsun  dostum. Sen çok iyi maaş alan boeing pilotusun. Bir çok insan senin durumuna gelebilmek için çok şey feda ediyor. Çocukların rahat bir yaşam sürüyor. Onların geleceğini düşün."

Marshall yanlarına gelen garsona bir bira ısmarladıktan sonra, "Kısa kes L, ağzındaki baklayı çıkar. Buraya benim mesleki kariyerimi konuşmak için gelmedin sanırım."

L birasından bir yudum daha alır. Baş parmağıyla ağzının iki yanını siler ve sırıtarak, "Yaramazlık yapıyorsun dedim ya. Bak dostum birlikte çok önemli görevlerde bulunduk. Uzun zaman oldu görüşmüyoruz. Seninle kişisel hiçbir sorun yaşamadım. Ben sadece verilen emri yerine getirmek için buradayım."

L hamburgerin son lokmasını da ağzına atar. O sırada Marshall kendi için gelen biradan büyük bir yudum alır. L devam eder:"Senin yazdığın şu kitap. Big neydi? Big Bamboozle. Kitabın  büyük rahatsızlık uyandırdı. Burası Amerika özgür bir ülkedeyiz. Fakat senin gibi geçmişi olan birinin sorumlulukları olmalı. Senin başka belgeler elde ettiğini birileri öğrenmiş. Bunları kullanmaman konusunda uyarılman gerektiğini düşünüyorlar. Artık yeter bir başka kitap olursa, geri dönüşü olmayan bir yola girmiş olursun."

"Beni tehdit mi ediyorsun. Eski dostum."

L birasından bir yudum alır. Sonra ayağa kalkar. Marshall'a elini uzatır. "Ben gidiyorum. Olayları çıkmaza sokma. Aileni düşün."

KÖPEK DAHİL HEPSİ ÖLDÜ

2 Şubat 2013 günü Marshall'ın Meadov Ormanı'nda bulunan evinin önü polis araçları ve ambulanslardan geçilmiyordu. Duyanlar inanmakta zorluk çekiyordu. Komşuları içeri girdiklerinde 3 insan ve bir köpek cesedi ile karşılaştılar ve polise haber verdiler.

54 yaşındaki Philip Marshall, 17 yaşındaki oğlu Alex, 14 yaşındaki kızı Macaila ve evin köpeği ölmüştü. Polis bunalıma giren babanın çocuklarını, köpeğini ve en son kendini öldürdüğü noktasında kanaat getirdi.

6 sayfalık polis raporunda ölümler 9 mm. çapında Marshall'a ait olduğu söylenen Glock marka tabanca ile gerçekleşmişti.

Çocuklar salonda bir kanepede üzerleri battaniye ile örtülmüş uyur şekilde, köpek yatak odasında, Philip Marshall ise ön kapıya yakın sırtüstü yatmış kanlar içinde bulundu. Köpek dahil hepsi kafasından tek kurşunla öldürülmüştü. Komşulardan hiçbiri silah sesi duymamıştı.

Raporda bulunan toksikoloji testleri sonucunda Macaila ve Alex'in kanında düşük seviyede alkol bulundu. İlave olarak Macaila'da antihistaminik  (alerji ilaçlarında bulunan bu madde uyku getirici özelliğe sahip) rastlandı. Philip Marshall'ın kanında ise; kuvvetli ağrı kesici madde hidrokon, morfin ve antidepresan madde tespit edildi.

Polis raporunda Marshall'ın tıbbi dosyalarının incelendiği ve bipolar bozukluğu olduğu ifade ediliyor.

Dikkat çekici iki husus: 
1- Marshall'da bipolar bozukluk teşhisi olduğu ve kanında antidepresan maddelere rastlandığı yönünde olmasına karşın, bipolar bozuklukta antidepresan tedavisinin yanında mutlaka ama mutlaka Lityum kullanılır. Kanında lityum da çıkması gerekirdi.
2- Marshall sol şakağından vurulmuş olmasına rağmen, silah sağ elindeydi.

Çocukların okulundaki etkinliklere katılan, komşularıyla iyi ilişkileri bulunan bir babanın, evlatlarıyla birlikte kendini katletmesine kimse inanmadı.

Marshall'ın yatak odasında bulunan kasa, kapağı açık halde ve üzerinde (karısı adına) bir not vardı: "Merhaba Sean"

Polis dosyayı çifte cinayet ve intihar olarak derleyip kapattı.




DİKKAT: TÜM HAKLARI SAKLIDIR. Yazının izinsiz olarak BİR KISMI VEYA TAMAMININ her türlü ortamda kullanılması, 5846 sayılı fikir ve sanat eserleri kanunu gereğince yasaktır. Sanal ortamda sadece link verilerek paylaşılabilir.




İdealleri, hayalleri vardı. Sıkıntılı bir eğitim süreci geçirmişti. Mezun olmuş, artık dünyaya daha umutlu bakıyordu. Tüm bunları bırakarak, kimlerin kurbanı oldu? Hangi amaç ve dava(!) uğruna öldü/öldürüldü?
Ardından kimse sahip çıkmadı. Davalarına baktığı gazetede bile bir iki küçük haber yapıldı. Sonra onlar da unuttu...

Çünkü çalkantılı yıllardı. Herkes paçasını kurtarma peşine düşmüştü.
Tayyip Erdoğan yeni bir parti kurmak için start vermişti. Dönemin hükümet ortağı başbakan yardımcısı ve ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, sağda kurulacak yeni bir partinin kendisine zarar vereceğini iyi biliyordu.

Yılmaz elindeki tüm yetkilerle, Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığı dönemini mercek altına almış, yolsuzluk usulsüzlük ne varsa Erdoğan aleyhine kullanacaktı. İstanbul Mali ve Organize Suçlar Şubesi, Erdoğan için görevlendirilmişti. Erdoğan’a destek veren Yeni Şafak da, savaşta nasibine düşeni almıştı.

Bir taraftan Yılmaz’ı destekleyen Doğan Grubu gazetelerinde, diğer taraftan Erdoğan’ı destekleyen Yeni Şafak’ta her gün birbirlerini suçlayan manşetler yer alıyordu.

Yılmaz, Erdoğan’ı köşeye sıkıştırmak üzereydi. Bir şeyler yapılması gerekiyordu. Albayraklar’ın hukuki işlerine bakan Aksan hukuk bürosunda görev yapan avukat Vildan Ersin, hırsı ve cesurluğuyla dikkat çekiyordu.

Ersin, Eşinden boşanmış ve bir çocuğu vardı. Hayat onun için zordu. Zorlukları hızla aşması gerekiyordu.
Öğrenciyken, başörtülüydü. Dışarıdan yaptığı röportajlar bazı gazetelerde yayınlanıyordu. Okulun son döneminde başörtüsü yasağı ile karşılaşmış sonuna kadar direnmiş başını açmamıştı. Mezun olduktan sonra, avukatlık yapabilmesi, duruşmalara girebilmesi için başını açması gerekiyordu.

Sorduğumda, “Mecburum. Yoksa o kadar eğitim boşa gidecek. Daha okuldayken açan arkadaşlarım oldu. Açmadan bir şey yapamayız, mecburuz” şeklindeki savunması çaresizliğinin kanıtıydı.

Tek başınaydı, mücadele etmek zorundaydı. Aldığı ücretin çok komik olduğunu, buna karşın elinde son derece ciddi siyasi davalar olduğunu söylüyordu. “Bunca yıl boşuna mı hukuk fakültesinde mücadele ettim. Başörtüsü yüzünden okuldan atılma korkusu yaşadım. Diğer yandan kötü bir evlilik geçirdim onunla mücadele ettim. Şimdi yeni bir hayatın başlaması gerekmiyor mu? Her şey boşa mı gidecek” diyor, zaman zaman karamsarlığa kapılıyordu. Sabretmesi gerektiğini söylüyordum.

“Her şey zamanla değişecek. Zamanla... Sabretmen gerek”

Görev yaptığım derginin ofisi Çemberlitaş’ta olduğu için Sultanahmet adliyesine geldiğinde vakit bulursa bana uğrardı. Albayraklar için önemli işlerin içinde olduğunu söylediğinde onun için endişelenmiş, uyarma gereği duymuştum: “Mesleğin basamaklarından henüz yeni çıkmaya başladın. Kendine dikkat etmen gerek. Kariyerini zora sokacak ilişkilerin içinde bulunma. Birilerinin yaptığı yolsuzluklar yüzünden, kahramanlık yapma. Siyasi ilişkiler kirlidir. Bir gün hepsinin üzerine sünger çekilir, arada harcanan sen olma. Dikkatli ol.”

Hayatını kaybettiği o hafta beni ziyarete geldi. Yanlış hatırlamıyorsam, hafta sonu iki günlüğüne tatil için bir arkadaşıyla İtalya’ya gideceğini söyledi. Ekonomik durumunun ve maaşının böyle bir tatil için yeterli olmadığını biliyordum. Hangi arkadaşınla gidecekti? Bay mı, bayan mı? Tatil için parayı nereden bulmuştu?.. Hiçbir soru sormadım.

28 Temmuz 2001 cumartesi günü şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Pazartesi günü işe geldiğimde, gazeteci bir arkadaşımın telefonla araması sonucu olaydan haberdar oldum.

Beş, altı yıllık bir arkadaşlığımız vardı. Erkek kızdı doğrusu...

Haksızlığa asla tahammülü yoktu. Cevval ve cesurdu. Yaşama dair büyük planları, idealleri vardı. Yaşasaydı (Başarsaydı), AKP içinde önemli görevler verilecekti. Yazık oldu! Çok yazık...

Olay üzücü olmakla beraber, dehşet vericiydi. “Filler dövüşür, çimenler ezilir”…

Vildan fillerin savaşında, arada kalmıştı. İki siyasi gücün arasında ezilen, idealleri ve hırsı olan genç bir avukattı.

Ölümünden bir gün sonra avukatlığını yaptığı Yeni Şafak Gazetesi, şüpheli ölümü hakkında yaptığı haberle, Ersin’e sahip çıkmadığını ortaya koyuyordu:

“Vildan Ersin, dün öğle saatlerinde hava almak amacıyla Sarıyer ilçesine bağlı Kilyos sahiline gitti. Deniz kıyısında bulunan kayalıklarda yürümeye başlayan Ersin, bir süre yürüdükten sonra dengesini kaybederek denize düştü. Yüzme bilmeyen Ersin çevredeki vatandaşların tüm müdahalelerine rağmen kurtarılamadı”

Oysa gerçek çok daha farklı ve acıydı:

Vildan Ersin öldüğünde yanında Albayrak soruşturmasını yürüten İstanbul Emniyeti Mali Şube Dolandırıcılık Büro Amirliği’nde görevli polis memuru Kadir Koçyiğit bulunuyordu.
Polis memuru verdiği ifadede, Kilyos’ta akrabaları olduğunu önce akrabalarına uğradıklarını, sonra deniz kıyısına gezintiye gittiklerini, Ersin’in burada ayağının kaydığını denizde boğulduğunu söylemişti.
Koçyiğit’in akrabaları ise deniz kıyısına birlikte gittiklerini, Ersin’in orada kustuğunu daha sonra onları yalnız bıraktıkları şeklinde ifade verdiler.
Koçyiğit tek görgü şahidi ve tek zanlı olmakla beraber gözlem altına alınmadan serbest bırakıldı. Ertesi gün de, izne ayrıldı.

Ersin’in ağabeyi, kardeşinin çok iyi yüzme bildiğini söylemesine ve öldürülme ihtimali olduğu yönünde açıklamalar yapmasına rağmen savcı tarafından ciddiye alınmadı.

Vildan Ersin’in elinde Aydın Doğan, Mesut Yılmaz ve Cumhur Ersümer’e ait dosyalar olduğu ortaya atıldı...

Genç bir avukata böyle önemli dosyaların verilmesi imkânsız görünüyor. Vildan olsa olsa, emniyete sızması için birileri tarafından görevlendirilmiş olmalıydı.

Vildan’ın ölümüyle de, birilerine mesaj veriliyor olabilirdi.

Vildan Ersin öldüğünde, yanında bulunan polis memuru Kadir Koçyiğit’in amiri İstanbul Emniyeti Mali Şube Müdürü Ayhan Mimaroğlu’ydu. Mimaroğlu, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan ile birlikte Tayyip Erdoğan hakkında araştırma yapıyordu. 

Bildiğiniz gibi Saçan, 2001 yılında Tuncay Güney’i sorgulayan polis müdürü olarak tarih sahnesinde yerini almasına rağmen, Ergenekon zanlısı olarak tutuklanmayı engelleyememişti. Birileri geçmişin rövanşını mı alıyordu?..

Dosya savaşları çoktaan bitti. Siyasiler ve holdingler barıştı. Parsayı bölüşmede anlaştı. 
Devlerin savaşında, insanlar ezildi. Vildan Ersin, ardında gözü yaşlı bir aile ve öksüz bir evlat bıraktı.