Nisan 2015


PKK'DAN ÖNCE ONLAR VARDI

12 Eylül öncesi ve sonrasında hiçbir kayıtta geçmeyen, hiçbir kitap ve hatıratta yer almayan bir örgütten söz edeceğim. Dünya bu örgütü ilk defa buradan öğrenecek.

1979 yılında kurulan ve adını bir Kürt mitolojisindeki DEMİRCİ KAWA'dan alan KAWA örgütü içinde, silahlı kanat olarak KIZIL PEŞMERGE adı altında bir yapılanma oluşturuldu.
Kızıl Peşmergelerin eğitimi için Adıyaman kırsalında bir bölge belirlendi. İlk grup 35-40 kişi civarındaydı. Bunların askeri eğitimini K. Irak'ta Barzani kamplarında eğitim görmüş biri üstlendi. Kadro çekirdek bir kadroydu. İlk ekip eğitildikten sonra bunlar da kendi ekiplerini eğitecekler, böylelikle hücre yapılanması oluşacaktı.

KIZIL PEŞMERGELER'in İstanbul'daki merkez KAWA ile irtibatı Fırat Güney kod adlı Nuri Kaymaz sağlıyordu. Kaymaz İstanbul'dan aldığı talimatları, Adıyaman'daki kampa iletiyordu.

Fırat Güney 1980 yılının sonbaharında İstanbul'dan aldığı talimatları, Adıyaman'a götürürken, önce memleketi Malatya'ya ailesini ziyarete gider. takvimler 12 EYLÜL'ü gösteriyordu. Sabah uyandığında postal seslerini duymakta gecikmedi.

Kızıl Peşmerge kırsalda olduğu için cuntadan haberdar olması birkaç günlerini aldı. Ne yapacaklarını bilemeden öylece beklemeye başladılar.

Bu esnada KAWA'nın İstanbul'daki merkezi çökertilmişti. Kızıl Peşmerge kırsalda öylece kalakaldı. Fırat Güney'den hiçbir haber de yoktu.
Birkaç hafta sonra Fırat Güney kampa geldi. Silah ve paraların gömülmesini söyleyerek, kampın boşaltılmasını sağladı.

Hiçbir eylem yapmadan dağılan Kızıl Peşmerge üyelerinin büyük çoğunluğu yurt dışına kaçtı. (Halen orada yaşıyorlar.)

Gömülen silah ve paraları 90'lı yıllarda askeri bir operasyon sırasında tesadüfen buldu. Fakat buranın terk edilmiş bir PKK kampı olduğunu sanıyorlardı.
Kızıl Peşmerge hiçbir polis, MİT veya adli kayıtlara girmeden hayalet bir örgüt olarak, başlamadan bitti.

PKKdan önce KIZIL PEŞMERGE vardı.....

Kamışlı'da öldürülen KAWA militanları


KAWA'YA NE OLDU?

Dağılan KAWA'nın lider kadrosundan yakalanmayanlar, Nusaybin'le komşu olan Suriye'deki Kamışlı şehrine kaçarlar. Kürtler'in çoğunlukta yaşadığı Kamışlı, bugün Suriye Kürtleri'nin merkezi durumundadır. 12 Aralık 1980'de 15 KAWA mensubunun bulunduğu eve düzenlenen saldırı sonucu herkes öldürülür.

Saldırının Türkiye'den gelen özel bir ekibin operasyonu olduğu kuvvetle muhtemeldir. Sonraki yıllarda  bu operasyon timinin içinde dönemin Nusaybin Tabur Komutanı Binbaşı Veli Küçük, Cem Ersever, Levent Ersöz, Atilla Uğur, Cemal Temizöz ve Aytekin Özen olduğu iddia edilmiştir.

Daha büyük bir iddia ise:Türk timine istihbarat sağlayan Nusaybinli bir gruptan söz ediliyor. Bu grubun daha sonra PKK'nın içinde yer aldığı söyleniyor. KAWA'nın yok edilerek, kontrollü bir Kürt örgütünün kurulması ve Kürt ayrılıkçılarının bu örgüte kanalize edilmesi sağlanıyor.

Tahmin edebileceğiniz gibi bu örgüt elbette PKK'dır.

30 yıllık PKK gerçeğini değerlendirirken, KAWA ve KIZIL PEŞMERGE'nin mutlaka ele alınması ve araştırılması gerekiyor. KAWA'nın Kürt örgütlenmeleri içindeki rolü, etkisi ve misyonu bilinmeden, PKK'nın nasıl ortaya çıktığı ve nasıl palazlandığını doğru anlamak mümkün olamaz.

Birçok Kürt aydınının PKK'nın devlet içinden beslendiği ve Kürt bağımsızlığını temsil etmediği, Abdullah Öcalan, Cemil Bayık, Şendin Sakık, Murat Karayılan gibi isimlerin yıllardır devletle işbirliği içinde olduğunu, KAWA'nın yok edilmesindeki PKK parmağını, anlatan pek çok yazıya internet üzerinden erişimin engellenmiştir.

DEMİRCİ KAWA KİMDİR?

İran ve Kürtler'in ortak mitoloji kahramanıdır. İki efsane de birbiriyle benzerlik gösterir.

Kaynaklara göre çeşitlilik göstermesine rağmen, Asur Kralı olarak anılan zalim kral DEHAK, halkına zulmü devlet politikası haline getirir. Halk zulüm altında inlerken, Dehak'ın beyninde ortaya çıkan ur onu acılar içinde kıvrandırmaya başlar. Bir türlü hastalığına çare bulamaz. Nihayet doktorlar ortaya bir fikir atarlar. Dehak'ın hastalığına çare genç veya çocukların beyninin Dehak'ın kafasına sürülerek hastalıktan kurtulabileceğidir.

Dehak'ın acısını dindirmek ve hastalığına şifa amacıyla halkın en küçük çocukları her gün kurban edilir. Halk bu zulme artık dayanamaz duruma gelmiştir. Sıra Demirci KAWA'nın küçük oğluna gelmiştir. Kawa halkı örgütler, silah imal eder ve 20 martı 21'e bağlayan gece krala karşı ayaklanma başlar. O gece kralın sarayına girilir. Kral öldürülür. Ülkenin her yerinde ayaklanma devam eder. Direnişçiler birbirleriyle dağlarda yaktıkları ateşlerle haberleşir. Sonunda ayaklanma zaferle sonlanır. Halk yakılan bu ateşlerin etrafında dans etmeye, eğlenmeye başlar.

İşte bu nedenle Kürtler 21 Mart'ı başkaldırı günü olarak kutlarlar. Demirci Kawa'nın giydiği sarı, kırmızı ve yeşil renkli iş elbisesi de Kürtler'in flama ve giysilerinde sıkça kullandığı renklerdir.

KAWA örgütünün amblemi üzerinde DEMİRCİ KAWA resmedilmiş.

NURİ KAYMAZ HAİN Mİ?

Küçük yaşta Malatya'dan İstanbul'a gelerek Kürt oluşumlar içinde yer aldı. Marx'ı, Mao'yu bu oluşumların içinde öğrendi. Kendi değer yargılarıyla, komünizmi bir potada eritti. KAWA'ya katıldıktan sonra, Kızıl Peşmerge ile KAWA arasındaki tek bağlantı oldu. 1980 darbesiyle Maocular'ın, Leninciler'in liberal ve demokrat çizgide yer almasıyla kapitalizmin bir halkası haline gelmeleri Nuri Kaymaz'da hayal kırıklığı yaratsa da, o yolundan dönmemesine rağmen, hiçbir oluşumda artık etken rol oynamadı.

Sol doktrinlerle, evrensel insani değerleri hazm ederek, ne solun ne de sağın anlayabileceği nev-i şahsına münhasır bir insan oldu. İnsanların iki yüzlülüğü ve kirlenmişliği karşısındaki tutumunu hiç değiştirmedi.

Tarihin doğru bilinmesi ve doğru anlaşılmasına gönülden inandığı için KIZIL PEŞMERGE'yi gün yüzüne çıkardı. Örgütün tarih sahnesinde yerini almasını sağladı. Bu tutumundan dolayı bazı çevrelerce hainlik suçlamasıyla karşı karşıya kaldı.

Her ne kadar yukarıda Kızıl Peşmerge hakkındaki veriler (şimdilik) kısıtlı kalsa da, Nuri Kaymaz olmasaydı; Kızıl Peşmerge'den kimsenin haberi olmayacaktı.
Türkiye tarihinin hakim otorite tarafından maniple edildiği gün gibi aşikâr iken, Nuri Kaymaz'ın Kızıl Peşmerge'yi 35 yıl sonra deşifre etmesi, tarihe düşülen bir nottur ve çok önemlidir.

Gönül ister ki, Kızıl Peşmerge gibi Türkiye'nin bilinmeyen tarihi hakkında daha fazla araştırma yapılsın.

Nuri Kaymaz'ın tarihe düştüğü notu alarak, sayfalar dolusu hale getirmek de genç kuşak araştırmacılara verdiğimiz görev olsun.


(Bu yazı 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu tarafından gerek cezai gerekse hukuki yönden korunmaktadır. İzin alınmadan yazılı, görsel veya dijital ortamda yayınlanması, bir bölümünün alıntı yapılması yasaktır.)
Don-Volga-Kanal-Projesi

Osmanlı Devleti, 1569 yılında Karadeniz ile Hazar Denizi’ni Don ve Volga nehirleri arasına açacağı bir kanal ile birleştirmek istemiştir.

Osmanlı Devleti tarafından yapılması planlanan bu projenin amaçları kısaca:

1. Osmanlı Devleti bu proje ile İpek yolunu canlandırmayı ve ekonomik durumunu düzeltmek,

2. İran’ı kuzeyden deniz yolu ile kıskaç altına almak,

3. Bölgedeki hakimiyetini güçlendirmek,

4. Rusya’nın Türk-İslam ülkelerine yayılmasını önlenmeye çalışımak. Bu ülkeler ile Osmanlı Devleti’nin doğrudan bağlantıya geçmesini sağlamak.

5. Rusya’nın güçlenmesini engellemek.

1569 yılında projenin yapımı için faaliyetler başlatılmıştır. Kırım halkı bu projede gönülsüz davranmış, ilave olarak erzak sıkıntısının yaşanması sebebiyle de bu proje kısa bir süre sonra rafa kaldırılmak zorunda kalmıştır. 1952 yılında bu proje Ruslar tarafından değerlendirilip, tamamlanmasını sağlamışlardır.

Osmanlı Devleti, Marmara Denizi ile Karadeniz arasında bağlantı kurmak için İznik gölü ve Sakarya ırmağı arasında kanal açmayı da düşünmüştür, fakat uygulamaya bir türlü sokulamamıştır.
canakkale-savasi-taarruz

Kocadere köyünde büyük bir “ Sargı Yeri ” kuruluyor. Kimi Urfalı, kimi Bosnalı, kimi Adıyamanlı, kimi Gürünlü, kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor.
Bunlardan biri de Çanakkale Lapseki'nin Beybaş Köyündendir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir. Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır. Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından. 
" Ölme ihtimalim çok fazla... Ben bir pusula yazdım... Arkadaşıma ulaştırın..." 
Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur: 
" Ben...Ben köylüm Lapseki' li İbrahim Onbaşından 1 Mecit borç aldıydım...Kendisini göremedim. Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin " 
" Sen merak etme evladım " der Komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar. Ve az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözüde " söyleyin hakkını helal etsin " olur... 
Aradan fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getiriliyor. Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor. İşte yine bir künye ve yine bir pusula. Komutan göz yaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine nede göz yaşlarına engel olamaz : 
"Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil'e 1 mecit borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim.