Temmuz 2016



KEMÂL KAPLAN
18 Temmuz 2016

Ülke tarihinde karanlık olayların, faili meçhullerin, şüpheli ölümlerin darbe girişimlerinin ardında TSK ve devlet görevlilerinin ve bazı sivillerin olduğunu hemen herkes kabul eder.
Ergenekon, Balyoz ve bağlantılı operasyonlar sonrası açılan davalar, bunların ortaya çıkarılması için önemli gelişmelerdi. 2000 yıllık devlet geleneğinden gelen Türkiye Cumhuriyeti ne hikmetse, MUZ CUMHURİYETİ kimliğinden bir türlü kurtulamadığı için olanlar oldu.
1. PERDE ERGENEKON başladığında: Bir grup kıyasıya karşı çıkarken, AKP ve destekleyenler operasyonların, "Devletin bağırsaklarını temizlediği" yönünde bir tavır sergiliyorlardı.
2. PERDE Balyoz ve emsal operasyonlarda bu defa, "TSK darbecileri temizliyor" dendi. Asker yanında, sivil bağlantılar da, tutuklandı. Başbakan 'savcı', ana muhalefet lideri 'avukat' cübbesi giydi.
10 DAKİKA ARA Söz konusu ara ihtiyaç molası değildi. Hükümet ile devletin tüm kapılarını kendisine açtığı bir yapılanma arasında büyük bir kavga patladı. Kavgayı hükümet kazandı. "TSK'ya kumpas kuruldu." denilerek, Ergenekon ve Balyoz tutuklularını serbest bırakıldı. Bu iki davada kurunun yanında yaş da yanacaktı. Lakin TÜRK ADALET SİSTEMİ, nasıl çalışıyor bilinmez. Başlangıçta; suçlu-suçsuz nasıl derdest edildiyse, sonuçta da; her ikisi de SERBEST KALDI. Önceden zil takıp oynayanlar, sonrasında hapse girenler için ağıt yaktı. Davalar sürerken; TV kanallarında stratejistler, siyasiler; "Artık Türkiye'de bir dönem kapanmıştır. Darbeler tarihe gömülmüştür. Kimse darbeye yeltenemez." gibi açıklamalarla, bu davaların çok mühim ve ülke geleceği açısından son derece önem arz ettiğini söylüyorlardı.
KOMEDİ VE AKSİYON NERESİNDE? Şimdi diyeceksiniz ki; "Aksiyon bunun neresinde, komedi zaten hiç yok." Haklısınız buraya kadar olanlar sadece trajedi. İlahi komedya az sonra... Henüz 10 dakika ara bitmedi.
VE 3. PERDE 15 Temmuz'da bir darbe girişimi oldu. Çok şükür sadece 'girişimde' kaldı. Sonuç şunu gösterdi ki; Ergenekon ve Balyoz'da TSK bünyesinde temizlenmeyen kadroların, uzantıları bugünkü darbeye cüret edebildi. Darbenin Gülen cemaatine mensup askerlerce gerçekleştirildiği iddia edilse de, şahsi kanaatim cemaat ile birlikte başka unsurların da darbeye iştirak ettiği yönünde. Aksiyon-komedi kısmına gelince; Tankların ve uçakların harekatları aksiyon, darbe girişimlerindeki saçmalıklar ve mantık hataları da komediydi. Geçmişte tecelli etmeyen adalet, gelecekte karşımıza yaralı bir domuz gibi çıkacaktır.
ERGENEKON VE BALYOZ'UN İNTİKAMI MI? İşin bu boyutu pek tartışılmadı ve dillendirilmedi. Lakin darbeci askerlerin bir bölümünün FETÖ üyesi olmadıkları ve bunu şiddetle inkar ettiklerini biliyoruz. Darbe girişiminin sadece FETÖ'ye mâl edilmesi AKP'nin işine geliyor. Birincisi: Tek hedef olması halkın odaklanmasını sağlıyor. İkincisi: 17/24 Aralık ile başlatılan FETÖ avının, 15 Temmuz'dan sonra daha rahat yapılması sağlandı. Üçüncüsü ise; 15 Temmuz'un içinde Ergenekon veya Balyoz intikamının alındığı ve darbe içinde Kemalist askerlerin bulunduğu gerçeğinin açıklanması, hükümeti çok zor düşüreceği kuvvetle muhtemeldir. Zira toplum tabanında FETÖ'den daha çok Kemalistlerin destek alacağı ortadadır.


KEMÂL KAPLAN
14 Temmuz 2016

Uzun yıllar boyunca sadece bir kez gittiğim ünlü Bülbüldere Mezarlığı'na geçenlerde bir kez daha gitmeyi planlamıştım. Bu defa yanıma duayen gazeteci sevgili dostum; BÜLENT KAVUK'u da almayı kafama koymuştum.

Üsküdar'da buluştuğumuzda henüz bundan haberi yoktu. "Çay-kahve, sohbet şahane" derken, yaklaşık yarım kilometre uzağımızdaki mezarlıktan söz etmeye başladım.
Konuya matuf mezarlığa kimlerin gömüldüğünü biliyor olmasına rağmen, bugüne kadar gitmeye gerek duymamıştı.

Mezar taşlarının mimarisinden söz edip, biraz daha ballandırınca, ikna oldu. Selman-ı Pak Caddesi'nden seğirttiğinizde, yokuşun orta yerinde, Selanikliler Sokağı'nın girişinde mezarlık bizi bekliyordu.

İlk gittiğimden bu yana neredeyse 20 yıl oluyordu. Zihnimde kalanlarla, bugünü karşılaştırmaya yeterli veri olmadığını fark edince, yeni geliyormuş psikolojisiyle daha rahat hissettim kendimi.
Malum mezarlık, bilindiği gibi Sabetayistler'in büyük çoğunlukta olduğu bir kabristan.
Bu mezarlıkla ve mezar taşlarıyla ilgili bugüne kadar bilen de, bilmeyen de, çeşitli iddialar ortaya attı. Mezarlığın sabetayistlere ait olduğu elbette doğru. Lakin mezarların büyük çoğunluğu üzerindeki iddialar bana göre spekülatif.

Neden mi?

Bülbülderesi'ndeki mezarlar ile Müslüman mezarları karşılaştırılıyor. Müslüman mezarlarının sade ve gösterişsiz olduğu, oysa Bülbülderesi'ndekilerin gösterişli ve pahalı oldukları söyleniyor.
Böyle bir tez ortaya koyanlar sanırım hiç Osmanlı mezarlığına gitmemişler.
Muazzam taş işçiliği, lahit mezarlar, mezar taşlarındaki şaheserlerle Osmanlı mezarlıkları birer sanat eseri tarlası.

Bülbülderesi de, bundan farklı değil. Osmanlı mezar mimarisinin biraz farklılaşmış halini görmeniz mümkün. Her mezar birer sanat eseri.

Sabetayistler'in Yahudi olarak nitelendirilmesi ve bu mezarlara buna göre anlam verilmesi de, ayrı bir talihsizlik. Çünkü Sabetayistler, Yahudiler tarafından dışlanmış bir topluluktur. Gelenekleri ve din algıları Yahudilerden çok farklıdır. Yahudiler'in yas tuttuğu günlerde onlar bayram yapar. Dini gün ve bayramları, Sabetay Sevi'nin yaşadığı olaylara göre şekillenir.

İnsanları din veya millet olarak değil de, ahlak ve vatanseverlikleriyle değerlendirmek bana daha uygun gibi geliyor. Rum, Ermeni, Yahudi veya Sabetayist veya Türk veya Kürt kim olursa olsun, münferit veya organize, vatana ihanet ediyorsa, biri diğerinden daha fazla zararlı olamaz.

BİR SABETAYİSTİN KABRİSTAN ZİYARETİ

Mezarlığın derinliklerine doğru ilerliyoruz. Yazın kavurucu sıcaklığından çok uzakta, mezarlıktan daha yaşlı ağaçların gölgesi altında, gözümüz bir kabristanın kenarına oturmuş kırklı yaşlarda bir kadına ilişiyor. Kadın gözlerindeki yaşları mezar taşına siliyor. Yerden aldığı toprağı kabre doğru üflüyor, bir taraftan da, kabrin baş ucunda bulunan cep telefonundan Kur'an sesleri geliyordu.

Alışılmışın çok dışında bir kabir ziyareti gözlerimizin önünde cereyan ediyordu.

Kadının rahatsız olacağı kaygısıyla, mezarlık yokuşunu tırmanmaya devam ettik.

İMAM İLE KIBLE KRİZİ

Dar bir yolu süpüren görevliye selam verip, Hasan Tahsin için dikilen anıtın yerini sorduk. Sonra sohbet başladı. Mezarlığın bakımından, mezar taşlarının kıble yönünde olmamasına kadar bir çok konuda, bir sürü mevzu anlattı bize.

Mezarlığın büyük kısmında, bir kabir içinde birden fazla mevta yatıyor. Çeşitli zamanlarda, aynı aileden kişiler, üst üste gömülmüşler. mezarlar ilk yapıldığında, mezartaşları dikilirken kıble esas alınmamış. Mezarlığın tamamı böyle. İlk gömülenler ne şekilde gömülmüş bilemiyoruz. Lakin günümüzde, eski mezarın içine yeni biri gömüleceği zaman, mezar açılıyor. Defin işlemini gerçekleştirecek kimseler, mevtanın baş kısmı mezartaşının olduğu kısma getirince, imam itiraz ediyor. Çünkü mezartaşı kıbleye bakmıyor. İmamın müdahalesiyle mevta kıbleye doğru, mezartaşına ayakları gelecek şekilde gömülüyor. İmam gidince mezar açılıp, mevta tekrar baş, mezartaşına gelecek şekle getiriliyor mu, bilmiyorum.


Yapımında Selanikliler'in de yardımda bulunduğu FEVZİYE HATUN CAMİİ

FEV(Y)ZİYE CAMİİ, FEYZİYE MEKTEBİ VE SELANİKLİLER

Bülbüldere Mezarlığı, Selman-ı Pak Caddesi ile Selanikliler Sokağının kesiştiği yerde başlıyor. Sokağın adı 'Selanikliler'. Mübadele ile gelen Selanikliler'in yoğunlukta yaşadığı bir bölge imiş burası. Şimdiki popülasyon değişmiş bilgim yok.

Mezarlıktan önce sokağın girişinde bir cami var. Mezarlığa gömülecek bazı cenazeler, taht misali musalla taşında bu caminin avlusunda duruyor, bir namazlık süre boyunca. Caminin ismi 'Fevziye Hatun Camii'

İsmi görünce, "Burası da Sabetayist camisi mi?" diye sorası geliyor insanın. Biraz araştırınca, cami arazisini Fevziye isminde bir hanımın bağışladığını öğreniyoruz. Caminin yapımı için Selanikli ahaliden yardım toplanmış.

Bu isim neden Sabetayistleri andırıyor. Çünkü meşhur'Feyziye Mektebleri'nin kurucuları Sabetayist. 'Fevziye' adı bazı kaynaklarda 'v' bazılarında 'y' ile geçiyor.

Feyziye Mektebi ilk Selanik'te kuruluyor. Balkan Harbi'ne kadar her şey yolunda giderken, Yunan işgali, okul yöneticilerinin İstanbul'a gelmesine sebep oluyor. okul aynı isimle önce Beyazıt'ta, bina yetersiz kalınca da, Nişantaşı'nda bir konak kiralanarak oraya naklediliyor.

Okul daha sonra Işık Lisesi adını alıyor. Feyziye'den Işık'a geçerken, Atatürk'ün onayı da alınmış. Okulun web sitesinde öyle yazıyor.

Okul 'Feyziye Mektepleri Vakfı' adı altında vakıf idaresinde ve Işık Üniveristesi de bu vakıf tarafından kurulmuş.

ATATÜRK'ÜN ÖĞRETMENİ ŞEMSİ EFENDİ

Şemsi Efendi Atatürk'ün ilkokula gittiği okulun adı olmakla birlikte, okulun kurucusunun adını taşıyor. Eğitimci Şemsi Efendi'yi özel kılan şey, eğitim de yenilikler uygulaması. Aynı zamanda Atatürk'ün de öğretmeni olduğu var sayılıyor.

Şemsi Efendi birden fazla okul kuruyor ve hiçbiri uzun soluklu olmuyor. Feyziye Mektebi, Şemsi Efendi'den aldığı ilhamla kuruluyor. Şemsi Efendi'nin Sabetayist olduğu söylense de, asıl adının Şimon Zvi olduğunun iddia edilmesi, İnsanı ikileme düşürmüyor değil. Zira Sabetayistler Türk ismi kullanırlar. Şemsi Efendi'nin gerçek ismi Şimon Zvi ise, o Sabetayist değil Yahudi olabilir.

Şemsi Efendi Selanik'teki Feyziye Mektebi'nde de görev yapıyor. Abdülhamid ve Mehmet Reşad'dan 'Mecdiye' ve 'Maarif' nişanları alıyor. Selanik'in Yunan işgalinden sonra İstanbul'a geliyor. Göçmen öğretmenler yarı maaşlı taşra okullarında görev yaparken, o İstanbul'da Maarif Müfettişi olarak görevlendiriliyor. 
Eyüp'te ikamet ediyor. 1917 yılında öldüğünde Bülbüldere Mezarlığı'na defnediliyor. Eyüp nere? Üsküdar nere?...

Mezarlığı dolaşırken Şemsi Efendi'nin mezarını görmemek mümkün değil. Mermer kapaklı mezarında iki mezar taşı var. Biri Arap harfleriyle ve yazılar epey silinmiş. Diğeri sonradan dikildiği anlaşılan Latin harfleriyle yazılmış ve üzerinde fotoğrafı mevcut.


Atatürk'ün öğretmeni Şemsi Efendi'nin kabri.


SABETAYİZM İHANET ÇEMBERİ Mİ?

Sabetay Sevi inananları  ile 'Müslüman olduk' dedikten sonra, Museviliği de çarpıtarak yaşadıkları söyleniyor. Gerek Osmanlı'da, gerekse Türkiye Cumhuriyetinde 'Müslüman' muamelesi gördüler. Her iki ekalliyete de mensup olmadıkları söylenen bu topluluğun aslında ne olduğu tam olarak biliniyor sayılmaz. Kapalı bir topluluğun, inancını kendi içinde yaşayan insanlar hakkında hâl böyle olunca, komplo teorilerinin üretilmesi kaçınılmaz.

Laik cumhuriyetin faşizan tutumları karşısında, Sabetayistlerin inançlarını kolayca yaşadıkları için Osmanlı'yı savundukları söylenir. İslamcılar yerine, Sabetayistlere karşı olan güruhun, daha çok Kemalistler olduğu da dile getirilmektedir. Cumhuriyetle birlikte Sabetayistler'in milliyetçi kimlikle karşımıza çıkması da var olma mücadelesinin bir refleksi olsa gerek.

1950'li yıllara kadar içe kapalı bir yaşam tarzı sergrileyen Sabeteyistler, DP hükümetinde kendilerine fazlasıyla yer bulmuşlar ve cemaat dışı evlilikler büyük bir hızla yayılmaya başlamıştır.

Ülkemizde genel kanı Sabetayistler'in Yahudi ve Mason işbirlikçisi olduğu ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve milleti aleyhine faaliyetler sürdürdüğü yönünde. Irkı ve inancı ne olursa olsun. Haini durduracak sadece vatan sevgisi ve yüksek ahlak olduğu kanısındayım. Sabetayizmin genel öğretisinde, 'vatana ihanet' olduğunu doğrusu düşünmüyorum.

Lakin şu gerçeği ilave etme gereğini fazlasıyla duyuyorum: Bazı İslami tarikat ve düşünce akımlarının içinde Sabetayist, Yahudi ve Hristiyan unsurların olduğunu unutmamak gerekiyor. Özellikle ülkemizde 'Batıni' olarak adlandırılan mezheplerin bir kısmında bu yapılanmalar mevcut.

KÜLLERİ TEKKEYE GÖMÜLEN ADAM

Bülbülderesi'nden birkaç yüz metre ileride de, en az bu mezarlık kadar spekülasyona sebep olan ÖZBEKLER TEKKESİ yer alıyor. Amacımız mezarlıktan sonra tekkeyi tetkike gitmek olmakla beraber, yorgunluğumuz oraya gitmemize mani oldu. Yoksa yazının devam eden satırlarını tekkeye ayıracaktım. Olmadı...

Cesedi  ABD'de yakılarak, kör bir imam nezaretinde Özbekler Tekkesi'ne gömülen şeyh torununun hikayesi de bir başka makaleye kaldı.


Mezartaşındaki iki birleşen el, kaynaklarda mason biraderlerin kardeşliğini temsil ediyor.
İlginç mezarlardan biri.
Mükemmel taş işçiliği örneklerinden biri.
Ünlü İpekçi ailesi de bu kabristan da bulunuyor. 
Mezartaşında masonik pergel ve açı simgesi

.

Bir aile kabristanı. Lakin ortada tek bir kabir görünüyor. Bunun altında bir oda mı var. Yoksa aile fertleri tek bir çukura mı gömülmüş meçhul.



Kabrin alt kısmında bir makina resmi var. Sanırım burada yatanın mesleğini yansıtmak için kullanılmış.


İzmir işgalinde Yunan askerine ilk kurşun atan gazeteci Hasan Tahsin'in mezarlıkta bulunan anıtı. Yunan'a canı pahasına kurşun sıkan Sabetayist Hasan Tahsin'in hain olduğunu iddia edebilir miyiz?



Mezartaşındaki şimşek ve telgraf telleri mevtanın mesleğini belirtiyor.



Eski mezartaşlarındaki kitabeler 'zair' (ziyaretçi) olarak başlıyor. Birçok mezartaşında fotoğraf mevcut.
Yukarıda başörtülü bir Sabetayiste ait mezar.