Articles by "Balyoz"
Balyoz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster



KEMÂL KAPLAN
18 Temmuz 2016

Ülke tarihinde karanlık olayların, faili meçhullerin, şüpheli ölümlerin darbe girişimlerinin ardında TSK ve devlet görevlilerinin ve bazı sivillerin olduğunu hemen herkes kabul eder.
Ergenekon, Balyoz ve bağlantılı operasyonlar sonrası açılan davalar, bunların ortaya çıkarılması için önemli gelişmelerdi. 2000 yıllık devlet geleneğinden gelen Türkiye Cumhuriyeti ne hikmetse, MUZ CUMHURİYETİ kimliğinden bir türlü kurtulamadığı için olanlar oldu.
1. PERDE ERGENEKON başladığında: Bir grup kıyasıya karşı çıkarken, AKP ve destekleyenler operasyonların, "Devletin bağırsaklarını temizlediği" yönünde bir tavır sergiliyorlardı.
2. PERDE Balyoz ve emsal operasyonlarda bu defa, "TSK darbecileri temizliyor" dendi. Asker yanında, sivil bağlantılar da, tutuklandı. Başbakan 'savcı', ana muhalefet lideri 'avukat' cübbesi giydi.
10 DAKİKA ARA Söz konusu ara ihtiyaç molası değildi. Hükümet ile devletin tüm kapılarını kendisine açtığı bir yapılanma arasında büyük bir kavga patladı. Kavgayı hükümet kazandı. "TSK'ya kumpas kuruldu." denilerek, Ergenekon ve Balyoz tutuklularını serbest bırakıldı. Bu iki davada kurunun yanında yaş da yanacaktı. Lakin TÜRK ADALET SİSTEMİ, nasıl çalışıyor bilinmez. Başlangıçta; suçlu-suçsuz nasıl derdest edildiyse, sonuçta da; her ikisi de SERBEST KALDI. Önceden zil takıp oynayanlar, sonrasında hapse girenler için ağıt yaktı. Davalar sürerken; TV kanallarında stratejistler, siyasiler; "Artık Türkiye'de bir dönem kapanmıştır. Darbeler tarihe gömülmüştür. Kimse darbeye yeltenemez." gibi açıklamalarla, bu davaların çok mühim ve ülke geleceği açısından son derece önem arz ettiğini söylüyorlardı.
KOMEDİ VE AKSİYON NERESİNDE? Şimdi diyeceksiniz ki; "Aksiyon bunun neresinde, komedi zaten hiç yok." Haklısınız buraya kadar olanlar sadece trajedi. İlahi komedya az sonra... Henüz 10 dakika ara bitmedi.
VE 3. PERDE 15 Temmuz'da bir darbe girişimi oldu. Çok şükür sadece 'girişimde' kaldı. Sonuç şunu gösterdi ki; Ergenekon ve Balyoz'da TSK bünyesinde temizlenmeyen kadroların, uzantıları bugünkü darbeye cüret edebildi. Darbenin Gülen cemaatine mensup askerlerce gerçekleştirildiği iddia edilse de, şahsi kanaatim cemaat ile birlikte başka unsurların da darbeye iştirak ettiği yönünde. Aksiyon-komedi kısmına gelince; Tankların ve uçakların harekatları aksiyon, darbe girişimlerindeki saçmalıklar ve mantık hataları da komediydi. Geçmişte tecelli etmeyen adalet, gelecekte karşımıza yaralı bir domuz gibi çıkacaktır.
ERGENEKON VE BALYOZ'UN İNTİKAMI MI? İşin bu boyutu pek tartışılmadı ve dillendirilmedi. Lakin darbeci askerlerin bir bölümünün FETÖ üyesi olmadıkları ve bunu şiddetle inkar ettiklerini biliyoruz. Darbe girişiminin sadece FETÖ'ye mâl edilmesi AKP'nin işine geliyor. Birincisi: Tek hedef olması halkın odaklanmasını sağlıyor. İkincisi: 17/24 Aralık ile başlatılan FETÖ avının, 15 Temmuz'dan sonra daha rahat yapılması sağlandı. Üçüncüsü ise; 15 Temmuz'un içinde Ergenekon veya Balyoz intikamının alındığı ve darbe içinde Kemalist askerlerin bulunduğu gerçeğinin açıklanması, hükümeti çok zor düşüreceği kuvvetle muhtemeldir. Zira toplum tabanında FETÖ'den daha çok Kemalistlerin destek alacağı ortadadır.


Devlet görevlisi olarak ilk defa Bülent Ecevit Özel Harp Dairesi'nin adını açıklamıştı. Sonra ÖHD, Özel Kuvvetler Komutanlığı olarak değişti. 90'larda JİTEM çokça tartışıldı. 2000 lerde Ergenekon veya Derin Devlet. adı ne olursa olsun. Devlet içinde illegal bir/birkaç yapılanma biliniyor.

2007 yılında bu yapılanmalara başlatılan operasyonlarda sivil, emekli-muvazzaf subaylar, öğretim üyeleri, gazeteciler vs. yüzlerce insan tutuklandı. Başta darbe ve faili meçhul cinayetler olmak üzere, çıkar amaçlı suç örgütü, vs. bir dolu suçla ithaf olundular.

AKP HÜKÜMETİnin büyük lideri TAYYİP ERDOĞAN, meydanlarda çıkıp "ASKERİ VESAYETİ BİTİRDİK, DERİN DEVLET ÇÖKTÜ" diye davul zurna çaldı. BAŞTA MEDYA HERKES ZİL TAKIP OYNADI.

90'lardan itibaren JİTEM, TİT, ÖHO, Ergenekon, Encümen-i Daniş ve bunların sivil örgüt uzantılarını araştırdım, gördüm, yaşadım, içine daldım çıktım.

Kimsenin inkâr edemeyeceği; PKK-MİT ilişkilerini, silah ve uyuşturucu ticaretine bulaşmış sivil ve askeri görevlileri, bunların içinde olduğu faili meçhulleri YİNE DEVLETİN RAPORLARINDAN BİLİYORUZ.
MİT raporlarından, Emniyet dosyalarından ve TBMM komisyon raporlarını da  (Faili Meçhul Cinayetler, Uğur Mumcu, 28 Şubat vs.) inceleme fırsatı bulduk.

ORTADA KİRLİ İŞLER TEZGAHLAYAN DEVLETİN SİVİL VE ASKERİ görevlileri olduğu bunların, bazı işadamları ve mafya ile bağlantılarının bulunduğu artık GÜN GİBİ ÂŞİKÂR.

Bir ara hangi TV kanalını açsan ERGENEKON'Un "1 numarası" tartışılıyordu. Balyoz'da "CAMİ BOMBALAMA" konuşuluyordu.

"HUKUK ADALET KİM VE NE İÇİN?" sorusunu şimdilik askıya alalım.

Yüzlercesini-eski genelkurmay başkanı dahil-örgüt ve darbeyle suçladıktan sonra, senelerce cezaevinde yatırdınız. Arkasından 10-15 yıl hatta, müebbet ceza alan bu insanları TAHLİYE ETTİNİZ.

DEMOKRATİKLEŞİYORUZ derken şimdi daha da karanlığa gömülüyoruz.

Özellikle 90'larda patlama noktasına gelen ORGANİZE SUÇ olaylarında, faili meçhullerde, siyasi suikastlerde devlet görevlilerinin DAHLİ biliniyorken;

YILLARCA CEZAEVİNDE YATAN İNSANLARIN SUÇSUZ VE GÜNAHSIZ OLDUĞU ANLAŞILDI İSE,

Faili meçhullerde, siyasi suikastlerde zaman aşımı bir bir dosyaları kapatıyorken, TÜRKİYE CUMHURİYETİ bunların altında kalmak yerine,

NEDEN GERÇEK SUÇLULAR ORTAYA ÇIKARILMIYOR.
Ellere dikkat...

Takip edenler bilir. Encümen-i Daniş adlı bir grubun olduğunu, bunların 15 günde bir Moda Deniz Klübünde toplandığını, hazırladıkları raporları, devletin çeşitli kurumlarına verdiklerini...

Üye sayısı 30 ila 40 arasında değişiyor. Türkiye'nin üst düzey görevler yapmış asker ve sivilleri oluşturuyor kurulu.

Birkaç yıl öncesine kadar olan üyeler: Necmettin Karaduman (TBMM eski Başkanı), emekli Oramiral Bülent Ulusu (Eski Başbakan), emekli Orgeneraller; İsmail Hakkı Karadayı, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Necdet Üruğ, Aytaç Yalman, Atilla Ateş, Ahmet Çörekçi, Şener Eruygur, Necdet Öztorun, Nahit Özgür, İbrahim Şenocak, Necdet Timur, Süreyya Yüksel. Emekli Oramiral İrfan Tınaz. Emekli Büyükelçiler; Oğuz Gökmen, Temel İskit, Oktay İşcen, Yıldırım Keskin, Sönmez Köksal, Özdem Samberk, Fahir Alaçam. Eski bakanlar; Cahit Aral, Mustafa Aysan, Fethi Çelikbaş, Orhan Dikmen, İlhan Evliyaoğlu, Emre Gönensay, Safa Reisoğlu, Hasan Sağlam, Murat Sökmenoğlu, İlter Türkmen. Prof. Dr. Şener Akyol (Eski milletvekili).

İlk olarak 1850'lerde Osmanlı'da sadrazama danışmanlık için kurulan ve Cumhuriyet döneminde dağılan Encümen-i Daniş, 1940'ların sonunda yeniden canlandı ve bugüne kadar geldi. Topluluğun şimdiki başkanı, en yaşlı üye sıfatıyla, Özal döneminin TBMM Başkanı Necmettin Karaduman.

Encümen-i Daniş başkanı Necmettin Karaduman kurulu şöyle tanımlıyor:
"Mazisi 1940'ların sonuna uzanan, 60 yıllık bir düşünce kuruluşu. 15 günde bir Moda Kulübü'nde toplanır, memleket meselelerini görüşürüz. Toplantılar basına kapalı. Ne konuştuk, ne kararlar verdik, duyurmayız çünkü politikanın içinde fazla gözükmek istemeyiz. Ama çok önemli gördüğümüz meseleleri, rapor halinde BAŞBAKANA, CUMHURBAŞKANINA ve MECLİS BAŞKANINA göndeririz. İçimizde siyaset adamları, eski büyükelçiler, eski genelkurmay başkanları var.”

Kurul'un rapor hazırladığını ve bu raporları ilgili kurumlara ulaştırdıklarını Karaduman şöyle açıklıyor: "30 üyenin içinde konunun uzmanı kimse onu görevlendiririz ve raporu hazırlar. Arkadaşlarımızın elinin altında arşivler, dokümanlar, internet var. Rapor hazırlanıyor, Encümen-i Daniş'e geliyor, görüşülüyor, bütün üyeler imzaladıktan sonra da başbakan, cumhurbaşkanı ve TBMM başkanına gönderiliyor. Bazen de konuyla daha ilgili olduğunu düşündüğümüz tek bir makama gönderiyoruz."

YENİ AKTÜEL dergisi'nde 8 Mayıs 2008 tarihinde yapılan röportajda Karaduman Encümen-i Daniş'İ anlatırken başka detaylara da değiniyor.

Röportajta birkaç soruya verilen cevaplar şöyle:

- Topluluğun üzerinde çalıştığı yeni raporlar var mı?

“Yok. Bir, iki sene önce Ermeni meselesi üzerine bir rapor hazırladık, cumhurbaşkanına ve Meclis başkanına gönderdik. Bir, iki senedir de kimseye rapor göndermedik.”

- Neden? Memlekette önemli gelişmeler olmuyor mu?

“Rapor hazırlamamızı gerektirecek düzeyde gelişmeler yok henüz. Çok önemli bir durum olmalı. Encümen-i Daniş bir rapor hazırlarsa, herkes o konuda artık bir şeyler yapılması gerektiğini bilir."

ERGENEKON VE BALYOZ'DA ENCÜMEN-İ DANİŞ GÖLGESİ
Derin devlet tanımı bir süredir. Herkesin jargonuna yerleşmiş olmakla beraber tam tanımı yapılabilmiş değil. Açıklanamayan ve aydınlatılamayan olaylara atfedilen derin devlet kavramının içini kim nasıl doldurursa, hangi kalıba sokulursa, o şekli alıyor.

Encümen-i Daniş'in Derin Devlet yerine DEVLETİN DERİNLİKLERİNDE bir kurum olduğunu söylemek doğru tanımlama adına, doğru bir yolda ilerlemek olabilir.

Ergenekon ve Balyoz'la askeri vesayetin bittiğini, derin devletin sükut-u hayale uğradığını söyleyenler siyasi ve politik söylemden öteye gitmediklerini aslında kendileri de çok iyi bilmektedir.

Yukarıda Necmettin Karaduman'ın uzun bir süreden beri yeni bir rapor hazırlamadıklarını, Türkiye'de bir rapor hazırlanmasını gerektirecek büyük ve önemli bir olay olmadığını söylemesinden nasıl bir anlam çıkarmalıyız.

Röportajın yapıldığı 2008 yılında ülke ERGENEKON'a kilitlenmişti. Tarihin en büyük operasyonlarından ve siyasi davalarından biri olan Ergenekon'a, Encümen-i Daniş'in yok gözüyle bakmasını nasıl değerlendirmeliyiz?

Üyelerinin neredeyse yarısını emekli generallerin ve genelkurmay başkanlarının oluşturduğu kurulun Ergenekon Operasyonunu pas geçmeleri imkansızdır. Peki bununla ilgili devlete bir rapor da sunmadıklarına göre... Burada hemen BALYOZ davasına atlayacağım. Zira Balyoz'da da Encümen-i Daniş'in, 300'den fazla TSK mensubu emekli veya muvazzaf askerin tutuklanmasından sonra devlete bir rapor sunmadığını çeşitli kaynaklardan öğrenmiştim.

Başbakanın danışmanı Yalçın Akdoğan'ın “Orduya kumpas kuruldu” açıklamalarından önce gerçekten kumpas kurulduysa, Encümen-i Daniş'in refleksle harekete geçmesi gerekmez miydi? Neden kılını kıpırdatmadı. Kurul üyelerinden Balyoz'a konu olan olayların yaşandığı dönemde Kara Kuvvetleri Komutanı olan Orgeneral Aytaç Yalman'ın Balyoz hakkında yaptığı açıklama ise kafaları daha da karıştırmıştı hatırlayalım: “...Seminerin icrası ile ilgili görüşlerime gelince, yazılı ve görsel basından izlediğim kadarı ile bu seminer emre aykırı olarak yapılan, muaşeret kurallarına uymayan, amacını ve haddini aşan bir kahramanlık gösterisinden başka bir şey değildir.”

ERGENEKON'da da benzer bir durum yaşanmıştı. Daha 2001 yılında Mehmet Eymür, Ergenekon'un içinden ayrılan ve aykırı harekete eden bir grubun olduğunu bunların Doğu Perinçek'le yeni bir oluşum içine girdiklerini söylemiş. Gerçek Ergenekon'un bu duruma nasıl tepki vereceğini merak ettiğini belirtmişti. Sonuç malum. Birkaç yıl sonra operasyonlar ard arda gelmişti.

Hülasa: Bu kısa hatırlatmalardan sonra Devletin Derinliklerinde her zaman resmi veya gayir resmi kuruluşların bulunacağı bunların, devlet nizamı ve devlet dinamiklerini ayakat tutmak için faaliyet sürdüreceğini ve varlıklarını her daim devam ettireceklerini, zamanı gelince de kendi mensuplarını cezalandıracaklarını söylemekte bir behis olmasa gerek. Encümen-i Daniş gibi daha 8 adı sanı duyulmamış kurul olduğunu da belirtmek gerek.



2001 yılında emniyette ifade verdikten sonra, Veli Paşa'ya giden Tuncay, olayı anlattıktan sonra, emniyetteki ifade ortadan kaldırıldı. Tuncay'a da "S..tir git. ABD'den 10 seneden önce geri dönme" denildi. Ancak bir ayrıntı unutuldu. Adil Serdar Saçan ifade tutanağının kopyasını muhafaza etti. Yıllar sonra bu tutanağın, yüzlerce insanın ve kendisinin hapse girmesine neden olacak tarihin en büyük operasyonunu başlatacağını kim bilebilirdi.

Ergenekon'dan neredeyse tüm tutuklular tahliye edildi. Görünüşte 2007 yılında Tuncay Güney'in ifadesiyle start alan operasyonlar zincirinde, Veli Küçük kilit noktada görünüyordu. Küçük ile birlikte birkaç kişi daha Ergenekon'un operasyonel gücünün başında bulunduğu iddia ediliyordu.

Ne var ki; Kamuoyuna Ergenekon örgütü olarak lanse edilenlerin ve cezaevinde tutuklu bulunanların, Ergenekon'dan kopan bir grup olduğunu söylemekte bir behis yok. Operasyonlar özellikle ABD basınında, derin devlet ve Ergenekon olarak karşılık bulmamıştı.
ABD ordusunda kullanılan bir terim olan 'ÖRDEK ÇAVUŞ' bizim Ergenekon operasyonuna verilen ad idi ABD'de.
Türkiye'deki operasyonlar; mevcut yapıyı kabullenemeyen bir grup ayrılıkçının Ergenekon'dan ayrı bir yapılanma içine girmesi sonucu gerçek Ergenekon'un refleksi olarak değerlendirildi.

Burada kamuoyunun yönlendirilmesi davul zurna eşliğinde: “Askeri vesayetten kurtulduk. Derin devletten kurtulduk. Darbeciler içeride, yaşasın demokrasi” şeklinde oldu. Uzun süre bu martaval devam etti.
25 Aralık 2012'de başbakanın derin devletle alakalı itirafı işin lanse edildiği gibi olmadığını gösterdi bize: "Bunu tamamen sildik bitirdik yok ettik' böyle bir iddianın içinde olmam mümkün değil" dedi.

Hani askeri vesayet, derin devlet bitmişti...

Tüm kamuoyu başka bir açıklamayla daha da sarsılacak, aslında Ergenekon'un veya nam-ı diğer derin devletin yok edilme yalanının gün yüzüne çıkışı sarsıcı olacaktı. Başbakanın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan bir gazetede yazdığı makalede Aralık 2013 tarihinde: “Orduya kumpas kuruldu” diye yazdı.
AKP'nin cemaatle kavgası, bazı gerçeklerin anlaşılmasında deniz feneri görevi yapıyordu. Nitekim çıkarılan bir yasayla Ergenekon tutukluları bir bir serbest kaldı.

Operasyonlar başladığında bu iradenin ne hükümet ne de cemaate ait olmadığını defaatle yazmıştım.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir generali orduevinden alıp tutuklamak hangi iradenin ürünü olabilir. Albayların darbe yaparak genelkurmay başkanını tutukladığı bir ülkeden söz ediyoruz.

Cumuriyet tarihinde bırakın dokunmayı, hiçbir iktidarın veya oluşumun semtinden geçemediği TSK'nın, mensuplarına yapılan tutuklamaların kendi bünyesinde hiçbir infiale sebebiyet vermemesi sizce de anlamlı değil mi? Zamanında bir albayın, Kara Harp Okulu öğrencilerini darbe için sokağa döktüğü bir ülkeden söz ediyoruz.

Omuzlarındaki yıldızların samanyolu galaksisi kadar çok olan bu dokunulmaz seçkinlere, göz altı ve tutuklama kararı veren savcı ve hakimlerin halen ortalarda dolaşması bile bana inanılmaz geliyor. Bir gecede hepsi yok edilir, cesetleri bile bulunamazdı. Örneklerini yaşadık. Bakanların bile faili meçhule kurban gittiği bir ülkeden söz ediyoruz.

Öyleyse tüm bunların kararını veren daha üst bir yapı söz konusu. Çok daha sağlam bir irade. Yani devlet veya derin devlet adını sen koy.
13 Ocak'ta T24 haber sitesinde AKP kurucularından ve eski genel başkan yardımcılarından Dengir Mir Mehmet Fırat'la yapılan röportajda, başbakanın olanları paralel yapıya bağlamasını anlamsız bulduğunu ifade ederek; “Niye paralel yapıdan bahsedildiğini anlamıyorum; bana göre o paralel yapı değil, bizatihi devlet” diye yorumlamıştı. Buradan da anlaşılacağı gibi, Ergenekon, Balyoz ve bugünkü yolsuzluk operasyonları devletin refleksinden başka bir şey değildir. Geçmişte olanları AKP'nin başarısı, bugünküleri ise cemaatin hamlesi olarak değerlendirmek, siyasi manevradan başkası değildir.

Başbakanın herşeyi siyasi ranta çevirme kurnazlığını artık daha iyi anlıyoruz.

Burada görülen tehlike iktidarın devlet kurumlarını, tek parti dönemine dönüştürmesidir. HSYK, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi gibi kurumların çarklarıyla oynamak rejim için büyük tehlikedir. Devletin söz konusu değişikliklere nasıl bir karşılık vereceğini önümüzdeki dönemde görme fırsatımız olacak.

TUNCAY GÜNEY NASIL KURTULUR?

Ana konudan oldukça ayrılmış olmakla beraber, gelişmelerin fotoğrafını çekmek adına faydalı olduğunu düşünüyorum.

Neyse biz Tuncay Güney'in başına ne gelir? Sorusuna cevap aramaya devam edelim.

Güney'in MİT ve JİTEM, ilişkileri ortaya çıkarılmıştı. Fakat Güney'in gerçekten hangisi için çalıştığı bir türlü çözülememiş, her iki kurumun belli dönemlerde kullandığı varsayılmıştı.

Oysa gerçek biraz daha farklıydı.

'KÖSTEBEK - Jitem Mit ve Mossad Üçgeninde Tuncay Güney ile 240 Gün adlı kitabımda. Güney'le yaşadığım 240 günü anlatırken, onun aslında çok taraflı bir ajan olduğunu yazmıştım.

Eminim MİT ve JİTEM onun gerçek bir vatan haini olduğunu, para için yabancı devlet istihbarat servislerine belge sattığını kitabımdan sonra öğrendi.
Ne yazık ki, bununla ilgili Tuncay'a herhangi bir suçlama yapılmadığı gibi, Ergenekon davasında da sanık veya tanık olarak ismi geçmedi.

Kendileri için çalışan bir ajanın ihanetine uğrayan JİTEM'in, yaptıklarını Tuncay'ın yanına bırakması düşünülemez. Lider kadrosu cezaevinden çıkan yapılanmanın Tuncay Güney'den nasıl bir intikam alacağını doğrusu merak ediyorum. Yüzlerce kişinin yıllarca beton duvarlar ardında kalmalarına sebep olan kişinin kaderi hakkında karar vermesi de kaçınılmaz geliyor bana.

Kanada'da yaşamasına rağmen ulaşılması imkansız değil. Yakın gelecekte, bir araba kazasında hayatını kaybetmesi hiç şaşırtmaz beni. Yolda yürürken, ayağı takılıp kafa üstü betona çarparak beyin kanaması geçirmesi de...



İki tarihi dava  ERGENEKON ve BALYOZ.

Birinde asker, sivil, emniyetçi karışık bir menü içinde insanlar çete kurmak, faili meçhuller ve en az bir düzine suçlama ile yargılanıyorlar. Diğerinde ise, açık-net anlaşılır bir suçlama var: “Darbe girişimde bulunmak” Balyoz’da karar verildi. Tartışmaları, yankıları halen sürüyor. Ergenekon’da yargılama 20 yıl daha sürse mahkemenin işin içinden çıkacağını sanmıyorum.

Özellikle Balyoz’da dava son aşamalara geldiğinde, içerideki paşalarla, dışarıdaki paşalar arasındaki tansiyon artmıştı. Hilmi Özkök ile Aytaç Yalman’ın açıklamaları, dikkatleri çekmenin yanında bazı ipuçları taşıyordu.

PKK’nın ve Suriye iç savaşının yarattığı gergin gündemi bir tarafa bırakır da, bakış açımızı genişleterek biraz da birkaç yıl öncesi yaşananların ışığında, Türkiye’yi satır aralarından okursak, ortaya son derece ilginç manzaralar çıkacaktır.

Hep birlikte, tüm ayrıntılarıyla Türk siyasi tarihine damgasını vuracak davaların miladına bir yolculuk yapalım. Bu yolculuk klişe ve asla sıkıcı olmayacak. Son derece ilginizi çekecek, hatta bazen eğlenceli bile olacak…

ÖRGÜTÜ DEŞİFRE ÇALIŞMALARI

90’lı yılların başı. Şüpheli siyasi ölümler ve faili meçhuller tavan yapıyor. PKK’yı ise tutabilene aşk olsun. Ülke koalisyonlara emanet. Ekonomi Allah’a…

1998 yılında ilk defa Ergenekon ismini Tuncay Güney’den duyduğumda, JİTEM, Kontrgerilla, TİT gibi efsaneleri duymuş ve ziyadesiyle okumuştum. Çok şaşırmamış olmakla beraber, anlattıklarının ilgimi çekmemesi imkânsızdı.

Can Dündar ve Celal Kazdağlı Ergenekon’u 1999 yılında kısmen deşifre ederek kitaplaştırdılar. Onlara bu ismi, Erol Mütercimler vermişti. Kazdağlı’ya göre, Mütercimler bu örgütü ortaya çıkarmak için dört yıl uğraşmıştı. Eski deniz binbaşısı Mütercimler Ergenekon’un tutuksuz sanıkları arasında.

2001 yılında ise Aksiyon Dergisi Ergenekon’u daha da deşerek, ‘Sivil Ergenekon’ adıyla, tüm yapılanmayı veriyordu. Ondan önce Fehmi Koru Yeni Şafak’ta Ergenekon’u peş peşe iki gün yazdı.

Bu verilerden anlaşılacağı gibi, 90’lı yılların sonundan itibaren birileri Ergenekon’u ifşa etmeye başlamıştı.
Oysa Susurluk kazasında çözülür denen örgüt, gücünü korumuştu. Dönemin başbakanı Erbakan, “tırı, vırı” dese de, halefi Mesut Yılmaz’ın, “siyasi kariyerime de mâl olsa sonuna kadar gideceğim” açıklaması başlangıçta heyecan yaratmış, sonra bu lafın içinin boş olduğu görülmüştü. Mehmet Ağar ise en anlamlı açıklamayı yapmıştı Susurluk için, “Altında kalırız”

Susurluk’ta çözülmeyen Ergenekon, birkaç yılda ne olmuştu da adeta kendi kendini çözmeye karar vermişti. Kendi kendini diyorum, çünkü ilerleyen satırlarda bunun ne anlama geldiğini daha iyi anlayacaksınız.

HANGİ ERGENEKON?

2006 yılında başlayan Ergenekon Operasyonu’nun, 2001’de Tuncay Güney’in verdiği ifadeden yola çıkıldığı ortaya atıldı. Yani davanın fitilini Tuncay Güney ateşledi gibi duruyor.
Tuncay 2001’deki ifadesinin ardından bana gelmiş ve emniyete düştüğünü, kurtulmak için de, bildiğini ve bilmediğini(!) anlattığını, polislerin anlatılanlar karşısında dumura uğradıklarını söylemişti.
Tuncay’ı sorgulayan ve ifadeleri özel deposunda saklayan emniyetçi Adil Serdar Saçan da, daha sonra aynı davadan tutuklanacaktı.

Tuncay’ın ifadesinden bir yıl sonra, Bu defa da emekli MİT’çi Mehmet Eymür de, kendine ait web sitesi olan atin.org’da, Ergenekon’u afişe ediyordu.

Şunun altını çizmek istiyorum: Devletin derin yapılanması olduğu iddia edilen, siyasi faili meçhul cinayetlerin müsebbibi, darbe planlayan, kısaca devletin içinde gayri resmi bir devlet yapılanması olduğu iddia edilen Ergenekon adlı örgütün, çeşitli defalar, çeşitli kişilerce afişe edilmesinden örgüt herhangi bir rahatsızlık duymadığı gibi, önlem de almıyor. Şaşırtıcı!

Mehmet Eymür’ün atin.org adlı internet sitesinde Ergenekon’u deşifre etme şekline bakınca ortaya farklı bir tablo çıkacak. Önce bu yazıdan bazı alıntıları okuyalım.

Ergenekon
 4/6/2002 - 00:56 - Atin

 …..
İnternet’te yayın yapan ‘Ergenekon’ Sayfası veya ‘Gerçek Ergenekon’ isimli web sitesi Ergenekon yapılanması ile ilgili şu haber ve yorumlara yer vermiş:
“NATO uzantısı eski ‘derin devlet’ yapılanmasının yerine geçmek üzere(!) ulusalcı/milliyetçi yeni Ergenekon, toplantılara başladı.
Sitemize gelen bilgilere göre, eski ‘derin devlet’in operasyon birimleri ilk toplantısını haziran ayı içerisinde Akdeniz sahillerinde lüks bir otelde toplanarak yaptı”
“Yeni oluşumun başında, eski(!) bir MİT daire başkanı bulunuyor. Başbakanlık danışmanlığı da yapan MİT’ci lider, eski teşkilata benzer bir yapılanmaya gidilmesini savunurken, daha üst seviyelerden bağımsız bir organizasyonun kurulmasının “rica” edildiği ileri sürüldü”
“MİT eski Müsteşar Yardımcısı Mikdat Alpay’ın da bu oluşumda görevlendirildiği ancak, grubun eski elemanlarının Alpay’a güvenmediği hatta Alpay’ın da katıldığı bir toplantıya yüzlerinde kar maskesiyle katıldıkları bildirildi”

…...

Toplantıya katılanlardan aldığımız bilgiler ve organizasyonda görev aldıklarını duyduğumuz kimselerin genel karakterlerinden hareketle, Ergenekoncuların henüz, Ergenekon ismi üzerinde dahi karara varamadıklarını söyleyebiliriz.

.....

Bizim kanaatimiz, ABD’nin bu yapılanmayı bir süre izleyeceği, bağımsız bir çizgide gitmede ısrar ederse içerdeki adamları vasıtasıyla bunu deşifre edeceği yönündedir.
Yeniden yapılanma sürecinde, askeri otoritelerin bunun Anti Amerikan bir görünüm kazanmasını en azından şimdilik istemedikleri, bu yönde yapılacak yayınları dezenformasyon şeklinde sunma kararında olduklarını analiz ediyoruz.

Özellikle Ergenekon’un siyasi kanadı, topluma en itici gelen gruplar eliyle yürütülmektedir. Gariptir ki, küçük bir azınlıktan gayri kimseye de güven duymamaktadır.
Aynı site “Perinçek’in Türkçüleri” bölümünde ise şöyle demiş:
“Periçekgiller’in Milliyetçi - Ulusalcı - Tarikatçı sacayağı önümüzdeki günlerde bol bol gündeme gelecek”
Maocu - Türkçü - Tarikatçı - Kemalist ittifakı. Ergenekon yine yanlış ellerde!

Ergenekon ideali tekrar hayata geçirilmeye çalışılırken, bu oluşumun bağlanacağı üst kurum konusu muallâkta kaldı.
“Adını ben verdim/ Yaşını Allah versin” demekle olmayacağı anlaşılan Ergenekon’un, ABD güdümlü eski “derin devlet”in devamı mı olacağı, yoksa tamamen milliyetçi/ulusalcı yeni bir kimlikle mi kurulacağı konusundaki belirsizlik sürüyor.

Her ne kadar bağımsızlık teziyle kurulsa ve Avrasya heveslilerini heyecanlandırsa da, kazın ayağı göründüğü gibi değil.
Ergenekon’un operasyon timinin başında başbakanlık danışmanlığı da yapan meşhur bir istihbaratçı var. Bugünlerde Mikdat Alpay’ı da yeni oluşuma pazarlama gayretlerinin sürdüğünü duyuyoruz.
Ergenekon’un siyasi kanadı ise Maocu-Türkçü-Tarikatçı kimliklerine bürünen kesimlerin birbirlerine tutkallanması tavsayınca kendisini daha net ortaya koyacak.
Önce Yeni Hayat ve Aydınlık, sayfalarını birbirlerine açarak paslaşmaya başladı. Ardından birlikte paneller düzenlediler. Son safhada yanlarına Azerbaycan’dan profesörlük ünvanlı Kadiri Şeyhi Haydar Baş’ı da aldılar.

Fikir babalığını Atilla İlhan’ın yaptığı oluşumun operasyonel komutanı; Emekli Albay Hüseyin Mümtaz. Mümtaz, Yeni Mesaj’daki köşesinde şöyle buyuruyor:
“Aynı TBMM hükümetinin Kurtuluş Savaşı esnasında Kuvayı Milliye’yi canlandırmak için Anadolu’ya gönderdiği -İrşad Heyetleri- gibi.. Yeni Mesaj - Meltem TV ekibine, Yeni Hayat’a, Aydınlıkçılar’a, Hürriyet’ten Mümtaz Soysal, Cumhuriyet’ten Erol Manisalı’ya ve açıktan olmasa da - askere - büyük görev düşüyor...”

…..

Anlaşılan ‘Gerçek Ergenekon’ Ergenekon’la ilgili gelişmelerden ve Perinçek’in bu organizasyon içinde bulunmasından pek memnun değil.
Enterasan gelişmeler değil mi? “Ciya” düşmanı Perinçek Ergenekon’da...
 
 VELİ PAŞA CADDESİ

Ergenekon davasında iki kilit isim dikkati çekiyor. Veli Küçük ve Doğu Perinçek. Diğer isimler bu ikilinin etrafında toplanıyor.

Yukarıda alıntı yaptığımız yazıda Eymür, Anlaşılan ‘Gerçek Ergenekon’ Ergenekon’la ilgili gelişmelerden ve Perinçek’in bu organizasyon içinde bulunmasından pek memnun değil.” Diyerek gerçek Ergenekon’u işaret ediyor.
Ayrıca, “ABD’nin bu yapılanmayı bir süre izleyeceği, bağımsız bir çizgide gitmede ısrar ederse içerdeki adamları vasıtasıyla bunu deşifre edeceği yönündedir” diyerek de, Ergenekoncuları uyarıyor. Nitekim 2006 yılında operasyon başladığında Eymür’ün uyarısı gerçekleşecekti.

Bunu kanıtlayan bir başka veri ise; 10 Ağustos 2010 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde Sedat Ergin’in köşe yazısında, eski Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman Balyoz’la ilgili şu açıklamayı yapıyordu: “Bilgim dahilinde olan her hususta açık ve net emirler vermişimdir. Verdiğim emirleri de daima takip etmişimdir. Benim hizmet anlayışımda yapılan her güzel faaliyet mükâfatlandırılır. Yapılan her yanlış da cezalandırılır. Yaşanan bu olayları da bu çerçeve içinde görmek gerekir. Bu olayda gereken yapılmıştır.”

Operasyonlar başladıktan sonra görüştüğüm Tuncay Güney de, aynı konuyu gündeme getirerek, “ABD veya batıda Ergenekon Operasyonu’na kimse bu ismi kullanmıyor. Onlar buna ‘Ördek Çavuş Operasyonu’ diyorlar. İtaat etmeyen, emre karşı gelenlere yapılıyor bu operasyon” demişti.

Aşağıdaki bilgileri ilk defa burada okuyacaksınız.

Ergenekon davasının bir numaralı ismi emekli tuğgeneral Veli Küçük, Bilecik Gölpazarı ilçesi’nin Türkmen Köyü’ndendir. Eski genelkurmay başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu ise, Gölpazarı Kurşunlu Köyü’nden Bozüyük’e göçen bir ailenin oğludur.

Gölpazarı’nda üç önemli cadde vardır. En büyük caddenin adı: Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu Caddesi, bunlardan Türkmen Köyü’ne giden yolda bulunan caddenin adı: Veli Paşa Caddesi, bir diğeri ise: Orgeneral Aytaç Yalman Caddesi’dir.

Ergenekon’da yol haritası…

Aytaç Yalman ve Hüseyin Kıvrıkoğlu Encümen-i Daniş üyesidir. (Kara Kuvvetleri Komutanı ve bir sonraki genelkurmay başkanı Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu, Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun kuzenidir)

Üyeleri tarafından düşünce kuruluşu olarak tanımlanan Encümen-i Daniş, onbeş günde bir Moda Deniz Kulübü’nde toplanıyor. Üyeleri arasında, emekli paşalar, eski siyasetçiler, emekli diplomatlar ve profesörler bulunuyor.

Encümen-i Daniş’in tarihi Osmanlı Devleti’ne kadar dayanıyor. 1851 yılında kurularak bir bilim kurumu gibi çalıştığı söyleniyor. Encümen-i Daniş’i İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Menderes döneminde görüyoruz. Menderes’e aleni olarak bazı tavsiyelerde bulunduğuna dair veriler mevcut.

Encümen-i Daniş’in Başkanı eski TBMM Başkanı Necmettin Karaduman, 22 Ocak 2009 tarihinde CNN Türk’te yayımlanan röportajında, bakın ne diyor: “Derin devlet var ve hep var olacak”  

Aslında her şey orta yerde cereyan ediyor. Komplo teorisi üretmeye gerek yok. Bize sadece parçaları birleştirmek kalıyor.

Ergenekon tutuklamalarıyla derin devletin bittiği, Balyoz’dan sonra ise artık Türkiye’de darbe yapılamayacağına dair genel bir kanaat oluştu.

Şunu çok açık bir dille ifade etmek gerekiyor.

Encümen-i Daniş yasama organı, Ergenekon ise yürütme organıdır. Ergenekon davasında tutuklu olanlarla Ergenekon çökmüş değildir. Daha zinde ve itaatkâr olarak göreve devam etmektedir.

Balyoz ise, Encümen-i Daniş’e rağmen darbe planı yapan bir grup itaatsiz askerdir.

Tüm bu tutukluların hepsi suçlu, hepsi örgüt mensubu mudur, hepsi isyancı mıdır derseniz; kurunun yanında yaş da yanmıştır.

Özellikle Balyoz davası kararından sonra, Encümen-i Daniş gücüne güç katmıştır.

Fakat Ergenekon tutukluları, bu durumu hazm edemiyorlar. Ders almak bir yana, isyan bayrağı hala açılı duruyor. Zira ellerinde bazı kozlar var, bu kozlardan biri de PKK. Sanırım yargılamanın karar sürecinde kozlarını masaya koyacaklar.

Şunu kimse dile getirmemekte ve denklemi kuramamakta veya göz ardı etmektedir: Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir siyasi irade, hiçbir generali askeri lojmanda, gece yarısı karısının yanında yatarken alıp tutuklayamaz. Bırakın onu eski genelkurmay başkanının tutuklandığı bir dönemden geçiyoruz. Bu adamlar hakikatten kamuoyuna yansıyanların dışında, bizim de bilmediğimiz çok büyük itaatsizliklere imza atmış olmalılar.

ENCÜMEN-İ DANİŞ’İN GÜCÜ

8 Mayıs 2008 tarihinde Aktüel dergisinde yayınlanan röportajda Encümen-i Daniş başkanı Necmettin Karaduman, grubu şöyle tanıtıyor:
“Mazisi 1940'ların sonuna uzanan, 50 yıllık bir düşünce kuruluşu. 15 günde bir Moda Kulübü'nde toplanır, memleket meselelerini görüşürüz. Toplantılar basına kapalı. Ne konuştuk, ne kararlar verdik, duyurmayız çünkü politikanın içinde fazla gözükmek istemeyiz. Ama çok önemli gördüğümüz meseleleri, rapor halinde başbakana, cumhurbaşkanına ve Meclis başkanına göndeririz. İçimizde siyaset adamları, eski büyükelçiler, eski genelkurmay başkanları var. 30 kişiyiz. Toplantılara üyelerin katılma zorunluluğu yok ama genelde herkes katılır.”

Karaduman grubun etkinliğini, gücünü ve ulaşabildiği noktayı şöyle dile getiriyor:
“Encümen-i Daniş bir konuda rapor hazırlıyorsa, bu ciddiye alınır. Cumhurbaşkanları arayıp teşekkür ediyor. Mesela dış politika üzerine bir rapor gönderdiğimiz Ahmet Necdet Sezer'den teşekkür almıştık. Hangi makama gönderirsek, o konu hakkında artık bir şeyler yapmaları gerektiğini bilirler.” 

Karaduman devletin kurumlarına da nüfuz edebildiklerini ise şu cümlelerle dile getiriyor: “Bazen de konuyla daha ilgili olduğunu düşündüğümüz tek bir makama gönderiyoruz.”

Ergenekon operasyonlarının tüm hızıyla sürdüğü günlerde, içinde birçok emekli general ve genelkurmay başkanını barındıran bir kurulun başkanı olan Karaduman, operasyonlardan kurulun şikayetçi olmadığını ise şöyle anlatıyordu: “Henüz Cumhurbaşkanı Gül'e rapor göndermemizi gerektirecek seviyede bir şeyler olmadı. Yoksa, şahsıyla ilgili değil. Aksi bir durum doğarsa, hemen bugün rapor göndeririz, hiç şüpheniz olmasın.”

(İstanbul Üniversitesi eski rektörü Kemal Alemdaroğlu Ergenekon’dan gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakılınca 19 Nisan 2008 tarihinde Hürriyet Gazetesi’ne bir teşekkür ilanı vermişti. İlanda teşekkür ettiği isimler arasında Necmettin Karaduman da bulunuyordu.)

Devletin cumhurbaşkanı, başbakanı ve resmi kurumlarına hangi yetkiyle rapor gönderiyorsunuz diye soran yok. Sorulunca “biz düşünce kuruluşuyuz” diyorlar. Peki bir düşünce kuruluşu, talep edilmeden cumhurbaşkanına nasıl rapor sunar. Haydi iyi niyetli olarak sundular diyelim. Devletin diğer resmi kurumlarına, örneğin Yargıtay’a, Danıştay’a hangi sıfat ve yetkiyle rapor sunabiliyorlar?

Öküz altında buzağı arayan, Ergenekon savcıları da, o buzağıyı daha çok ararlar…

Medya dahil, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla, “Demokratikleşiyoruz” naraları atan ve halkı bu yönde maniple eden aydınlara ithaf olunur.


















AKP-CHP, AKP-BDP çekişmesi, kürt meselesi, futbolda şike, Ergenekon, Uludere, kürtaj, Balyoz vs. gibi gündemdeki konularda herkesin bir yorumu, tarafgirliği mevcut.

Her şeyi bir tarafa bırakın.

Bu memleket üzerinde yaşadığınızı düşünün. Başka gidecek bir yer olmadığını bu vatanı kaybedersek veya köleleşirsek bir başka şansımızın olmadığını düşünün. Kimin hangi partiyi desteklediğini, hangi gazeteyi okuduğunu, alevi mi-sünni mi olduğunu bir kenara bırakın. Sağcıyı-solcuyu, kapitalisti-komünisti bırakın bir kenara...

Kim oruç tutar-kim şarap içer boş verin. Kim şort giymiş-kim türban takmış elinizin tersiyle itin bir kenara.

DÜŞÜNÜN! 
BİZ BİRBİRİMİZİ BOĞAZLARKEN, HERKES BİRBİRİNE DÜŞMAN OLMUŞKEN, GÖRÜŞLER ARASI UÇURUMLAR OLUŞMUŞKEN bu durumdan kim-kimler nasıl faydalanıyor. Bir düşünün...

DÜŞÜNÜN DE KARDEŞ KAVGASINI BIRAKIP KALDIRIN KAFANIZI, etrafınızda ne gibi oyunlar dönüyor bir bakın... Uyanın artık bu KAN UYKUSUNDAN.
UYANIN DA BİRLİK OLUN. TEK YÜREK, TEK BİLEK, TEK CEPHE OLUN. SİZİ SÖMÜRMEYE KÖLELEŞTİRMEYE ÇALIŞAN GÜÇLERE KARŞI KIRIN ARTIK ZİNCİRLERİNİZİ...

**************

"...Geçmişte çıkarılması engellenen, yeraltı zenginliklerimizin günümüzde artık değerini arttırmış olarak çıkarılması gerekiyor. Emperyalist devletlerin siyonist kartelleri de, Türkiye üzerinde oynadıkları siyasi oyunlarla bu zenginliklere sahip olmaya çalışıyor. Unutmamamız gereken çok önemli bir konu var: Ülkemizde bulunan madenleri kendimiz çıkarıp, işlemediğimiz sürece, zenginliklerden faydalanmamız söz konusu bile olmayacaktır. Dünyanın en büyük elmas ve altın yatakları bulunan Afrika’da insanlar fakirlik ve açlık içinde yaşamaktadır. Doğal zenginlikler nedeniyle siyasi hâkimiyetleri beyazların elinde olan birçok Afrikalı, kendi ülkelerinde adeta köle gibi yaşamaya mahkûm kalmıştır.
Türkiye, tüm dünyanın da iyi bildiği başta PETROL, BOR, TRONA, ALTIN olmak üzere birçok değerli madenin üzerinde oturmaktadır. Bu zenginlikleri ele geçirmek isteyen emperyalist-siyonist güçler her türlü fırsatı değerlendirmektedir. Türk halkının (Sağ-Sol, Müslüman-Laik, Kürt-Türk, Alevi-Sünni) top yekûn birleşerek, sömürgeci güçlerin oyunlarını bozmaları gerekmektedir. Türkiye’ye gelerek masum sloganlar altında, perde arkasında ise zenginliklerimizi ele geçirmeye çalışanlarla savaşmalıyız. Tabi bu savaş nasıl olacak diyeceksiniz. Bu savaş çok yönlü bir savaştır. İşin siyasi boyutu olduğu gibi ekonomik boyutu da çok önemlidir. Şimdi kendinize soracaksınız; “Ben nasıl savaşırım” diye. Çok basit. Onların silahlarıyla... EKONOMİK SAVAŞ sömürge kartellerinin ülkemizdeki oyunlarını bozmada, halk bazındaki en önemli unsurudur." (Tektaşın Kanı s:84-85)

SÖMÜRÜLMEYE GÖNÜLLÜ OLUNCA...

Toplumsal değerlerin, milli-dini duyguların hiçe sayıldığı-saydırıldığı ülkemizde, nereye sürüklendiğini bilemeyen, cenaze törenlerinde “Hepimiz Ermeniyiz” diyecek kadar söylediği sözün ne anlama geldiğini artık düşünemeyen, kim nereye çekerse oraya giden, nasıl yönlendirilirse öyle düşünen, etkili kim ise onun dümen suyuna giren Türk halkının; kendine gelmesi, yüzüne gerçeğin acı tokadının atılması gerekiyor.

Memlekette; Milletini, vatanını seven ırkçı oluyor. Korkarım bir süre sonra bu vatana “Türkiye” diyenler bile faşistlikle suçlanacak.

Ulus, millet, vatan, din, iman, kavramlarının işportaya düştüğü bir zamanda:

Dokunulmazlık zırhına bürünerek terör örgütü çığırtkanlığı yapanlar, liberal ekonomi naraları atarak son kamu kurumunu satana kadar rahat uyuyamayacağını söyleyenler, devlet bütçesinden en büyük payı alıp generallerini yetiştiremeyen, askerlerini eğitemeyen, terörü bitirmeyen-bitiremeyenler, stratejik yeraltı kaynaklarını dış güçlere peşkeş çekenler, memleket parsel parsel satılırken verdiğimiz oyların rehavetiyle mecliste GÖZÜ AÇIK uyuyanlar, "benim genel başkanım seninkini döver" diyerek siyaset yaptığını sananlar, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen bir anlayışla; siyasi kariyerini muhalefet lideri olmaya endeksleyenler, sonra da bir video kasetiyle eşekten düşmüşe dönenler, bizi yönetiyor...

PEKİ BU DURUM NEREYE GİDECEK? Herkesin birbirine düşman olduğu memleketin hali ne olacak?...  

UYANIK OL! ÜLKENE SAHİP ÇIK!!!

Türkiye toprakları insanlık tarihi boyunca, medeniyetlerin başlangıç noktası olmuş, bu medeniyetler bugünkü dünya uygarlığını meydana getirmiştir. Uygarlığın çıkış kaynağı Anadolu ve Ön Asya’dır. Köklerini araştıran Avrupalı bilim adamları dönüp dolaşıp kendilerini burada bulmuşlardır. Tarihin başlangıç noktası olarak kabul edilen bu topraklara da tarih boyu ilgi sürmüştür. Hem uygarlığın hem de, üç semavi dinin de başlangıç noktası olan bu topraklar, tarih boyu çeşitli toplumlara kucak açmıştır.
Ünlü Türk tarihi araştırmacısı Kazım Mirşan, Türkler’in Anadolu’ya 1071 yılında değil, MÖ 7000’li yıllarda geldiğini yaptığı çalışmalarla ortaya koymuştur. Öyleyse burası bizim için çok önemlidir.

Önemlidir çünkü vatanımızdır.

Üzerinde binlerce yıldır yaşadığımız topraklara bugün de sahip çıkmak ve bu topraklar üzerinde oynanan oyunları öğrenmek, onları durdurmak da bize düşen görevdir.

TOPRAKLARI SÖMÜRÜLMEYEN TEK ÜLKE TÜRKİYE AMA!...

Dünya üzerinde yeraltı kaynakları kullanılmayan tek ülke Türkiye’dir.

Tarihin her döneminde bağımsız bir devlet çatısı altında yaşamış olmamıza rağmen, ne zaman ekonomik ve siyasi zayıflığa düştüysek o zaman etrafımızda oyunlar oynanmaya başlamıştır. Yıllarca Sağ-Sol, Müslüman-Laik, Kürt-Türk, Alevi-Sünni, gibi fitnelerle, yüzlerce yıllık birlik ve beraberliği bozmaya çalıştılar-çalışıyorlar.
Oyunları bozmak için öncelikle, bu oyunları öğrenmemiz gerekiyor. Yıllardır ülkemiz üzerinde dönen emperyalist ve siyonist oyunlardan habersiz yaşadı halkımız.

Yolsuzluk, rüşvet, banka boşaltmalar ve gizli anlaşmalar imzalanırken, faili meçhul cinayetler işlenirken; Futbol, televole, yerli diziler, pop starlarla, uyutulduk. Dikkatler dağıtıldı…
Dünya coğrafyasına baktığımızda, toprakları sömürülmeyen tek ülkenin Türkiye olduğunu görürüz. Yeraltı kaynakları kullanılmayan tek ülke de Türkiye’dir. Türkiye, yeraltı zenginliklerinin çıkarılması konusunda yüzyıllardır bakirliğini korumuştur. Emperyalist ülkeler ve içerideki işbirlikçileri, Türkiye’nin yeraltı kaynaklarını çıkarmasına ve işlemesine engel olmuştur-olmaktadır. Ancak dünya kaynaklarının tükenmeye yüz tutması, tüm emperyalist güçlerin gözlerini Türkiye’nin üzerine de dikmektedir. Artık Anadolu zenginliklerinin emperyalistlere sunulması zamanı gelmiştir. (Tektaşın Kanı Sayfa: 81-82)
 Bu bağlamda BOP tüm hızıyla işletilmektedir.

ÇOK GEÇ OLMADAN  KAN UYKUSUNDAN UYANIN.