Articles by "Ajan"
Ajan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2001 yılında emniyette ifade verdikten sonra, Veli Paşa'ya giden Tuncay, olayı anlattıktan sonra, emniyetteki ifade ortadan kaldırıldı. Tuncay'a da "S..tir git. ABD'den 10 seneden önce geri dönme" denildi. Ancak bir ayrıntı unutuldu. Adil Serdar Saçan ifade tutanağının kopyasını muhafaza etti. Yıllar sonra bu tutanağın, yüzlerce insanın ve kendisinin hapse girmesine neden olacak tarihin en büyük operasyonunu başlatacağını kim bilebilirdi.

Ergenekon'dan neredeyse tüm tutuklular tahliye edildi. Görünüşte 2007 yılında Tuncay Güney'in ifadesiyle start alan operasyonlar zincirinde, Veli Küçük kilit noktada görünüyordu. Küçük ile birlikte birkaç kişi daha Ergenekon'un operasyonel gücünün başında bulunduğu iddia ediliyordu.

Ne var ki; Kamuoyuna Ergenekon örgütü olarak lanse edilenlerin ve cezaevinde tutuklu bulunanların, Ergenekon'dan kopan bir grup olduğunu söylemekte bir behis yok. Operasyonlar özellikle ABD basınında, derin devlet ve Ergenekon olarak karşılık bulmamıştı.
ABD ordusunda kullanılan bir terim olan 'ÖRDEK ÇAVUŞ' bizim Ergenekon operasyonuna verilen ad idi ABD'de.
Türkiye'deki operasyonlar; mevcut yapıyı kabullenemeyen bir grup ayrılıkçının Ergenekon'dan ayrı bir yapılanma içine girmesi sonucu gerçek Ergenekon'un refleksi olarak değerlendirildi.

Burada kamuoyunun yönlendirilmesi davul zurna eşliğinde: “Askeri vesayetten kurtulduk. Derin devletten kurtulduk. Darbeciler içeride, yaşasın demokrasi” şeklinde oldu. Uzun süre bu martaval devam etti.
25 Aralık 2012'de başbakanın derin devletle alakalı itirafı işin lanse edildiği gibi olmadığını gösterdi bize: "Bunu tamamen sildik bitirdik yok ettik' böyle bir iddianın içinde olmam mümkün değil" dedi.

Hani askeri vesayet, derin devlet bitmişti...

Tüm kamuoyu başka bir açıklamayla daha da sarsılacak, aslında Ergenekon'un veya nam-ı diğer derin devletin yok edilme yalanının gün yüzüne çıkışı sarsıcı olacaktı. Başbakanın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan bir gazetede yazdığı makalede Aralık 2013 tarihinde: “Orduya kumpas kuruldu” diye yazdı.
AKP'nin cemaatle kavgası, bazı gerçeklerin anlaşılmasında deniz feneri görevi yapıyordu. Nitekim çıkarılan bir yasayla Ergenekon tutukluları bir bir serbest kaldı.

Operasyonlar başladığında bu iradenin ne hükümet ne de cemaate ait olmadığını defaatle yazmıştım.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir generali orduevinden alıp tutuklamak hangi iradenin ürünü olabilir. Albayların darbe yaparak genelkurmay başkanını tutukladığı bir ülkeden söz ediyoruz.

Cumuriyet tarihinde bırakın dokunmayı, hiçbir iktidarın veya oluşumun semtinden geçemediği TSK'nın, mensuplarına yapılan tutuklamaların kendi bünyesinde hiçbir infiale sebebiyet vermemesi sizce de anlamlı değil mi? Zamanında bir albayın, Kara Harp Okulu öğrencilerini darbe için sokağa döktüğü bir ülkeden söz ediyoruz.

Omuzlarındaki yıldızların samanyolu galaksisi kadar çok olan bu dokunulmaz seçkinlere, göz altı ve tutuklama kararı veren savcı ve hakimlerin halen ortalarda dolaşması bile bana inanılmaz geliyor. Bir gecede hepsi yok edilir, cesetleri bile bulunamazdı. Örneklerini yaşadık. Bakanların bile faili meçhule kurban gittiği bir ülkeden söz ediyoruz.

Öyleyse tüm bunların kararını veren daha üst bir yapı söz konusu. Çok daha sağlam bir irade. Yani devlet veya derin devlet adını sen koy.
13 Ocak'ta T24 haber sitesinde AKP kurucularından ve eski genel başkan yardımcılarından Dengir Mir Mehmet Fırat'la yapılan röportajda, başbakanın olanları paralel yapıya bağlamasını anlamsız bulduğunu ifade ederek; “Niye paralel yapıdan bahsedildiğini anlamıyorum; bana göre o paralel yapı değil, bizatihi devlet” diye yorumlamıştı. Buradan da anlaşılacağı gibi, Ergenekon, Balyoz ve bugünkü yolsuzluk operasyonları devletin refleksinden başka bir şey değildir. Geçmişte olanları AKP'nin başarısı, bugünküleri ise cemaatin hamlesi olarak değerlendirmek, siyasi manevradan başkası değildir.

Başbakanın herşeyi siyasi ranta çevirme kurnazlığını artık daha iyi anlıyoruz.

Burada görülen tehlike iktidarın devlet kurumlarını, tek parti dönemine dönüştürmesidir. HSYK, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi gibi kurumların çarklarıyla oynamak rejim için büyük tehlikedir. Devletin söz konusu değişikliklere nasıl bir karşılık vereceğini önümüzdeki dönemde görme fırsatımız olacak.

TUNCAY GÜNEY NASIL KURTULUR?

Ana konudan oldukça ayrılmış olmakla beraber, gelişmelerin fotoğrafını çekmek adına faydalı olduğunu düşünüyorum.

Neyse biz Tuncay Güney'in başına ne gelir? Sorusuna cevap aramaya devam edelim.

Güney'in MİT ve JİTEM, ilişkileri ortaya çıkarılmıştı. Fakat Güney'in gerçekten hangisi için çalıştığı bir türlü çözülememiş, her iki kurumun belli dönemlerde kullandığı varsayılmıştı.

Oysa gerçek biraz daha farklıydı.

'KÖSTEBEK - Jitem Mit ve Mossad Üçgeninde Tuncay Güney ile 240 Gün adlı kitabımda. Güney'le yaşadığım 240 günü anlatırken, onun aslında çok taraflı bir ajan olduğunu yazmıştım.

Eminim MİT ve JİTEM onun gerçek bir vatan haini olduğunu, para için yabancı devlet istihbarat servislerine belge sattığını kitabımdan sonra öğrendi.
Ne yazık ki, bununla ilgili Tuncay'a herhangi bir suçlama yapılmadığı gibi, Ergenekon davasında da sanık veya tanık olarak ismi geçmedi.

Kendileri için çalışan bir ajanın ihanetine uğrayan JİTEM'in, yaptıklarını Tuncay'ın yanına bırakması düşünülemez. Lider kadrosu cezaevinden çıkan yapılanmanın Tuncay Güney'den nasıl bir intikam alacağını doğrusu merak ediyorum. Yüzlerce kişinin yıllarca beton duvarlar ardında kalmalarına sebep olan kişinin kaderi hakkında karar vermesi de kaçınılmaz geliyor bana.

Kanada'da yaşamasına rağmen ulaşılması imkansız değil. Yakın gelecekte, bir araba kazasında hayatını kaybetmesi hiç şaşırtmaz beni. Yolda yürürken, ayağı takılıp kafa üstü betona çarparak beyin kanaması geçirmesi de...



Geçen yıl medyada gündeme gelen Suriye tarafından esir düştüğü öne sürülen 49 MİT mensubunun akıbeti hala netlik kazanmış değil. Bugünlerde MİT’çilerin iadesi için pazarlık yapıldığı basında yeniden gündeme geldi. Suriye tarafıyla görüşmelerin sürdüğü ve MİT’çilere karşılık Esad muhalifi bazı komutanların verileceği iddia ediliyor.

Savaş bölgesinde yakalanan istihbaratçılarımızın esir edilmesi Suriye ile aramızda yaşananlardan dolayı normal bir hadise gibi görünse de, geçmişte de benzer bir olay cereyan etmişti. 1996 yılında 54 mit ajanı esir düşmüş, bir kısmı ise Suriyeli yetkililer tarafından PKK’ya teslim edilmişti. Beşinin öldürüldüğü hakkında bilgi alınmış olsa da, diğerlerinin durumu bugüne kadar sırrını korudu.

KÖSTEBEK – JİTEM MİT VE MOSSAD ÜÇGENİNDE TUNCAY GÜNEY İLE 240 GÜN adlı kitabımdan konuyla ilgili bölümü aşağıda sunuyorum.


**********


Onlar; tam  54 kişiydiler. Vatan görevi için canlarını hiçe saydılar. Suriye’de esir düştüler!

SKANDAL! TÜRKİYE EVLATLALARIMIZI KURTAR

MİT ajanlarımızın beşi PKK kamplarında öldürüldü… ikisi ise  kayıp!..

Kanlı terör örgütü PKK faaliyetleri, GAP-Arayış Projesi için istihbarat toplamak için;  özel eğitilmiş 54 MİT ajanımız ve Türk Silahlı Kuvvetlerimizin 3 istihbarat subayı, 1996 yılının Nisan ayında, bir gece gizlice Suriye’ye girdiler. Ve Suriye istihbarat kuruluşu, El-Muhaberat tarafından düzenlenen bir operasyonla yakalanıp tutuklandılar ve PKK’ya teslim edildiler. PKK kamplarında esir tutulan, görevleri için canlarını hiçe sayan vatan evlatlarımızı bugüne değin kurtaran çıkmadı Neden? Bu acı gerçeğin sorumlusu siyasi otoritedir. Suriye’nin resmi istihbarat birimi “El Muhaberat” Ajanlarımız Lübnan sınırına yakın Baalbek’in küçük bir köyünde hapishane olarak kullanılan binaya kapatıldıktan sonra, kanlı terör örgütü PKK’ya teslim edildi. 

Resmi yazışmalar ne diyor?

Türk Silahla Kuvvetleri’nin istihbarat görevlileri 4 Nisan 1997 tarihli, 11.03.151/135702-4958 sayılı raporlarında şunları dile getiriyorlardı: “Suriye istihbarat servisi tarafından 14 MİT personeli ile 3 Kara Kuvvetleri İstihbarat Personeli’ne gizlice operasyon düzenlendi. Tutuklu Türk istihbarat birimleri Suriye ile Lübnan sınırı arasında bulunan küçük bir yerleşim merkezinde “esir” olarak cezaevine kondukları saptandı. Lübnan’a bağlı bulunan kasaba Baalbek’e bağlı küçük bir köy statüsünde. Suriye istihbarat servisi tarafından 1995 yılında PKK’dan sonra, Türk Halk Kurtuluş Ordusu’ndan, Dev-Genç ve Dev-Sol ile solun diğer fraksiyonları olan DHKP-C’ye tahsis edildiği saptandı.”
11.03.151/b05.10014 sayılı raporda ise; “Suriye istihbarat servisi gizlice Türk istihbarat elemanlarının hücre evlerinin yerlerini saptayıp, PKK’nın da operasyonda yardımcı olduğu saptandı. Alınan cevaplar neticesinde “Muhaberat” tarafından yapılan organizasyonun PKK’nın ve Devrimci Sol örgütlerin girişimiyle gerçekleştiği belirlendi.” Diye, 54 MİT ajanımızın ve 3 istihbarat subayımızın yakalanışları bildiriliyordu… Bu yazışmalar Jandarma Genel komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı’na iletildi. O günden bugüne değin MİT yalnızca iki istihbarat ajanımızı esaretten kurtarıp özgürlüğüne kavuşturmayı başarabildi. TSK’nın 3 istihbarat subayı da kurtarıldı. Ancak; görevleri gereği canlarını hiçe sayan MİT ajanlarımızın geri kalanlarının akıbeti meçhul.

İçlerinde ünlü ajanlarımız var

Suriye’ye sızmadan önce Dev-Sol, Dev-Yol, Halkın Kurtuluşu, Ekim, SVP, Kurtuluş, Partizan gibi örgütler içinde çalışmalar yapmış olan ajanlarımız ile itiraflarda bulunan Muzaffer Tahta, Zeytinburnu Halkevi’nin saymanı “Çarli”, MİT’in Uluslararası Terörizmle Mücadele Dairesi’nden istihbaratçılarımız kanlı terör örgütü PKK’nın sözde mahkemelerinde yargılandılar. Ve Türkiye’ye karşı “Koz” olarak kullanılmak istendiler. Başarılı olamayınca beşini öldürdüler.

Suriye’de bastırılan sahte Suriye paralarının piyasaya sürme operasyonuna katılmış ajanlarımızdan, 1964 Mardin doğumlu Mahmut Alluş’un yaşadığını ısrarla öne süren Suriye askeri ataşesi, El Halil onun Kıbrıs yoluyla Türkiye’ye ulaşacağını belirtiyorsa da, bugüne değin kendisinden bir haber alınabilmiş değil. Öldürülmüş olma olasılığı giderek kuvvetleniyor.

Suriye  PKK'ya teslim etti

Kanlı terör örgütü PKK’nın eylemlerini, faaliyet girişimlerini, uyuşturucu trafiğini çözüp ülkemiz istihbarat birimlerine bilgi aktaran MİT ajanlarımızın kaldıkları evlere Suriye resmi istihbarat kuruluşu “El Muhaberat” ın terör örgütleriyle el birliği ederek, bir gece gizlice düzenlediği operasyonla tutukladıktan sonra, yataklık ettiği PKK’nın kampına esir bırakmasının ardından yaklaşık iki yıla yakın bir süre geçti.
Bu süre içinde ajanlarımıza sistematik ve programlı biçimde psikolojik işkence uygulanarak dirençleri kırılmaya çalışılmasının yanı sıra, kendi emelleri adına kullanabilmek için her türden “iş birliği” önerildi. Ancak; Suriye istihbaratı girişimlerinin hiçbirinde başarı sağlayamadı. Suriye, diplomasisi GAP’tan salt kendi çıkarları adına yararlanma girişimlerinde de, bir başarı sağlayamadı.
Türkiye’ye karşı koz olarak kullanılmak istenen 54 MİT ajanımız PKK’nın kamplarında esarete mahkum edilerek, her türlü yola başvuruldu. Ancak, başarılı olunamadı. Görevleri için canlarını hiçe sayan ajanlarımızdan beşi bugün yaşamıyor, onları PKK kampında öldürdükleri kesinlik kazanmış durumda. Kalanlardan ikisinin daha öldürülmüş olma olasılıkları çok yüksek. Hayatta kalan 47’si hala PKK kamplarında çok güç koşullara direnç gösteriyor.
Siyasi otorite günü birlik hesaplar içinde, olup biten gerçeklerden habersiz, “Örtülü Ödenek”ten “nemalanma”yı bırakmalı, ülkemiz için canlarını hiçe sayan vatan evlatlarını kurtarma girişimlerini başlatmalıdır.

Siyasi otorite duyarsız

Seçim meydanlarında halkın karşısına geçip nutuklar atan siyasi otoritenin liderlerine soruyoruz: “Suriye istihbarat örgütü “El Muhaberat”ın tuzak kurup gecenin karanlığında tutuklayıp kanlı terör örgütü PKK’ya esir bıraktığı 54 MİT ajanımızdan bugün hayatta kalabilen 47’sinin akıbetleri ne olacak? Bundan iki yıl önceki hükümet mensupları bu gerçek karşısında neler yaptı?
Bugünün hükümeti PKK kamplarında esaret yaşamı sürdüren 47 MİT ajanımız için ne yapmayı düşünüyor? Daha doğru dürüst kaç MİT ajanının iki yıla yakın bir süredir Suriye’de esir düşmüş olduğunu bile bilmeyen siyasi otoriteye esir düşen MİT ajanlarımızın tam sayısını ve isimlerini veriyoruz. Geçmiş dönem hükümetinin başaramadığını ve “es” geçtiğini Mesut Yılmaz hükümetinin çözümlemesi mümkün olacak mı?
STRATEJİ Dergisi, habercilikte ve araştırmacılıkta bir kez daha kusursuzluğunu ortaya koyuyor ve esir düşen 54 MİT ajanımızın isim isim tam listesini açıklıyor.
Suriye resmi istihbarat örgütü “El Muhaberat”ın tutuklayıp PKK’ya esir bıraktığı, her birisi sayısız başarılı operasyonlara katılmış, çok özel eğitim görmüş ve üstlendikleri her görevde canlarını hiçe sayabilmiş,  kahramanlar ve gerçek “şerefliler” in isimlerini ilk kez gün ışığına çıkartıp minnetle anıyoruz. 
“Türkiye Evlatlarımızı Kurtar” diye, haykırıyoruz… onlar; 54 MİT Ajanımız… Vatan için canlarını hiçe saydı.. Suriye’de esir kaldı… içlerinden beşi öldü. Onlar için Allah’dan rahmet, yakınlarına sabır diliyoruz..

Hayatta kalanların içinden ikisinin öldürülmüş olma olasılığının gerçekleşmemiş olmasını arzuluyoruz. Onlar için; hiç susmayacak ve kurtarılmaları sağlanana değin haykıracağız… Hatırlatırız; bu da, bizlerin vatandaşlık görevidir.  (STRATEJİ/13 Şubat 1998/sayı:4)





 Önceki gün PKK’lı teröristler, Diyarbakır’dan Trabzon’a giden bir yolcu otobüsünü Bingöl yolu üzerinde durdurarak, otobüsün içinde bulunan bir İngiliz turisti kaçırdı. Kaçırılan turistin terör bölgesinde ne işi var. Türkiye’ye gelen turistler batı dururken, neden Güneydoğu bölgemizi geziyor. Hiç kendinize sordunuz mu?

Yerli turistin bile gitmediği bölgede bir İngiliz, otobüsle seyahat yapıyor. Neden?

2005 yılında Şemdinli’de bombalanan Umut Kitabevi olayından sonra TBMM araştırma komisyonu kurarak, bölgede neler olduğunu mercek altına almıştı. 4 ay süren komisyon çalışmasından sonra 670 sayfalık oldukça çarpıcı verilerin bulunduğu bir rapor hazırlanarak meclise sunuldu. Raporda yabancı ülke gizli servislerinin ajanlarının Güneydoğu’da cirit attığı bilgisi de yer alıyor.

Raporda, gizli servislerin halen bölgeden "elini çekmediği" ve "AB sürecinin izlenmesi adı altında" yabancı ajanların turist görünümünde buraya geldiği belirtildi.
Raporda; "bölgeye tamamen gezme-öğrenme amaçlı gelen yabancı turistlerle, niyetleri ülkenin birlik ve bütünlüğü ve kamu düzeninin bozulmasını hedefleyen turistler" arasında özenle ayrım yapılması, "yörede bulunmaları sakıncalı bulunanlar hakkında tüm idari tedbirlerin eksiksiz alınmasına dikkat çekmenin gerekli olduğu" vurgulandı.

Gizli servis ajanlarının bölgede istedikleri gibi davrandıkları ve AB sürecinin izlenmesinin dışında turist görünümünün de bu amaçla kullanıldığı, raporda şöyle anlatıldı: "Hakkâri bölgesinin geçmişteki konumu, tarihsel geçmişi, sınır olduğu devletlerin niteliği gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda, bazı ülkelerin gizli servislerinin henüz bu yöremizden elini tam olarak çekmediği, Ülkemizin Avrupa Birliği sürecinde kat ettiği süreç ve uygulamaların izlenmesi adı altında bölgeye asıl amaçları PKK terör örgütü ve/veya bu örgüte müzahir kuruluşlara ilişki kurmak suretiyle bölgedeki huzur ve güven ortamının bozulmasına sebebiyet vermek olan bazı kişilerin turist olarak geldiği veya gönderildiği değerlendirilmektedir."

Güneydoğu'da 3 bin ajan var. Bölgede görev yapan istihbarat kaynakları, yabancıların çoğunun 'etnik ayrımcılığı körükleyen' ajanlar olduğunu vurguluyor. Yabancılar arasında ajanlık suçundan dolayı İnterpol tarafından aranan kişilerin olduğuna dikkat çekiliyor. Diyarbakır emniyeti ise yabancıların İngiltere, Belçika, İsveç, Norveç, Finlandiya, İspanya, İsviçre, Fransa gibi Avrupa ülkeleriyle Japonya, İran, Irak ve Suriye'den geldiklerini belirtiyor.

2007 yılında Tercüman Gazetesi’nda çıkan bir haberde eski bir DEHAP’lının açıklamaları ise olayın vehametini bir kez daha kanıtlar nitelikte: “DEHAP Batman eski İl Başkanı Av. Mehdi Öztüzün, gelen heyetlerin iyi niyetli olmadıklarını belirterek, “İnsan hakları kuruluşları, farklılıklarınızı öne çıkarın, kimliğinizi belli edin diye etnik ayrımcılık yapmamız için telkinde bulunuyor. DEHAP İl Başkanı iken bana böyle söyleyen yabancılar oldu. Bunlar gelip köyleri dolaşıyor; ama masum değiller. Batman’da CIA ajanları kol geziyor dedik, bunu mahalli gazetede haber yaptık. Bu duruma kimse inanmadı, fakat gerçeği dile getirdik ve halen de getiriyoruz. ABD’li heyet Irak’taki Kürtleri destekleyin diye bana telkinlerde bulundu.” diyor.”

Meclis raporundan sonra, Güneydoğu’da herhangi bir ajan avına çıkıldığı veya çıkıldıysa bunların sınırdışı edilip edilmedikleri bilinmiyor. MİT’in bu konuda yaptığı çalışmalar ise ne yazık ki, sadece rapor tutmaktan öteye gitmiyor.