Articles by "JİTEM"
JİTEM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster


Devlet görevlisi olarak ilk defa Bülent Ecevit Özel Harp Dairesi'nin adını açıklamıştı. Sonra ÖHD, Özel Kuvvetler Komutanlığı olarak değişti. 90'larda JİTEM çokça tartışıldı. 2000 lerde Ergenekon veya Derin Devlet. adı ne olursa olsun. Devlet içinde illegal bir/birkaç yapılanma biliniyor.

2007 yılında bu yapılanmalara başlatılan operasyonlarda sivil, emekli-muvazzaf subaylar, öğretim üyeleri, gazeteciler vs. yüzlerce insan tutuklandı. Başta darbe ve faili meçhul cinayetler olmak üzere, çıkar amaçlı suç örgütü, vs. bir dolu suçla ithaf olundular.

AKP HÜKÜMETİnin büyük lideri TAYYİP ERDOĞAN, meydanlarda çıkıp "ASKERİ VESAYETİ BİTİRDİK, DERİN DEVLET ÇÖKTÜ" diye davul zurna çaldı. BAŞTA MEDYA HERKES ZİL TAKIP OYNADI.

90'lardan itibaren JİTEM, TİT, ÖHO, Ergenekon, Encümen-i Daniş ve bunların sivil örgüt uzantılarını araştırdım, gördüm, yaşadım, içine daldım çıktım.

Kimsenin inkâr edemeyeceği; PKK-MİT ilişkilerini, silah ve uyuşturucu ticaretine bulaşmış sivil ve askeri görevlileri, bunların içinde olduğu faili meçhulleri YİNE DEVLETİN RAPORLARINDAN BİLİYORUZ.
MİT raporlarından, Emniyet dosyalarından ve TBMM komisyon raporlarını da  (Faili Meçhul Cinayetler, Uğur Mumcu, 28 Şubat vs.) inceleme fırsatı bulduk.

ORTADA KİRLİ İŞLER TEZGAHLAYAN DEVLETİN SİVİL VE ASKERİ görevlileri olduğu bunların, bazı işadamları ve mafya ile bağlantılarının bulunduğu artık GÜN GİBİ ÂŞİKÂR.

Bir ara hangi TV kanalını açsan ERGENEKON'Un "1 numarası" tartışılıyordu. Balyoz'da "CAMİ BOMBALAMA" konuşuluyordu.

"HUKUK ADALET KİM VE NE İÇİN?" sorusunu şimdilik askıya alalım.

Yüzlercesini-eski genelkurmay başkanı dahil-örgüt ve darbeyle suçladıktan sonra, senelerce cezaevinde yatırdınız. Arkasından 10-15 yıl hatta, müebbet ceza alan bu insanları TAHLİYE ETTİNİZ.

DEMOKRATİKLEŞİYORUZ derken şimdi daha da karanlığa gömülüyoruz.

Özellikle 90'larda patlama noktasına gelen ORGANİZE SUÇ olaylarında, faili meçhullerde, siyasi suikastlerde devlet görevlilerinin DAHLİ biliniyorken;

YILLARCA CEZAEVİNDE YATAN İNSANLARIN SUÇSUZ VE GÜNAHSIZ OLDUĞU ANLAŞILDI İSE,

Faili meçhullerde, siyasi suikastlerde zaman aşımı bir bir dosyaları kapatıyorken, TÜRKİYE CUMHURİYETİ bunların altında kalmak yerine,

NEDEN GERÇEK SUÇLULAR ORTAYA ÇIKARILMIYOR.

2001 yılında emniyette ifade verdikten sonra, Veli Paşa'ya giden Tuncay, olayı anlattıktan sonra, emniyetteki ifade ortadan kaldırıldı. Tuncay'a da "S..tir git. ABD'den 10 seneden önce geri dönme" denildi. Ancak bir ayrıntı unutuldu. Adil Serdar Saçan ifade tutanağının kopyasını muhafaza etti. Yıllar sonra bu tutanağın, yüzlerce insanın ve kendisinin hapse girmesine neden olacak tarihin en büyük operasyonunu başlatacağını kim bilebilirdi.

Ergenekon'dan neredeyse tüm tutuklular tahliye edildi. Görünüşte 2007 yılında Tuncay Güney'in ifadesiyle start alan operasyonlar zincirinde, Veli Küçük kilit noktada görünüyordu. Küçük ile birlikte birkaç kişi daha Ergenekon'un operasyonel gücünün başında bulunduğu iddia ediliyordu.

Ne var ki; Kamuoyuna Ergenekon örgütü olarak lanse edilenlerin ve cezaevinde tutuklu bulunanların, Ergenekon'dan kopan bir grup olduğunu söylemekte bir behis yok. Operasyonlar özellikle ABD basınında, derin devlet ve Ergenekon olarak karşılık bulmamıştı.
ABD ordusunda kullanılan bir terim olan 'ÖRDEK ÇAVUŞ' bizim Ergenekon operasyonuna verilen ad idi ABD'de.
Türkiye'deki operasyonlar; mevcut yapıyı kabullenemeyen bir grup ayrılıkçının Ergenekon'dan ayrı bir yapılanma içine girmesi sonucu gerçek Ergenekon'un refleksi olarak değerlendirildi.

Burada kamuoyunun yönlendirilmesi davul zurna eşliğinde: “Askeri vesayetten kurtulduk. Derin devletten kurtulduk. Darbeciler içeride, yaşasın demokrasi” şeklinde oldu. Uzun süre bu martaval devam etti.
25 Aralık 2012'de başbakanın derin devletle alakalı itirafı işin lanse edildiği gibi olmadığını gösterdi bize: "Bunu tamamen sildik bitirdik yok ettik' böyle bir iddianın içinde olmam mümkün değil" dedi.

Hani askeri vesayet, derin devlet bitmişti...

Tüm kamuoyu başka bir açıklamayla daha da sarsılacak, aslında Ergenekon'un veya nam-ı diğer derin devletin yok edilme yalanının gün yüzüne çıkışı sarsıcı olacaktı. Başbakanın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan bir gazetede yazdığı makalede Aralık 2013 tarihinde: “Orduya kumpas kuruldu” diye yazdı.
AKP'nin cemaatle kavgası, bazı gerçeklerin anlaşılmasında deniz feneri görevi yapıyordu. Nitekim çıkarılan bir yasayla Ergenekon tutukluları bir bir serbest kaldı.

Operasyonlar başladığında bu iradenin ne hükümet ne de cemaate ait olmadığını defaatle yazmıştım.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir generali orduevinden alıp tutuklamak hangi iradenin ürünü olabilir. Albayların darbe yaparak genelkurmay başkanını tutukladığı bir ülkeden söz ediyoruz.

Cumuriyet tarihinde bırakın dokunmayı, hiçbir iktidarın veya oluşumun semtinden geçemediği TSK'nın, mensuplarına yapılan tutuklamaların kendi bünyesinde hiçbir infiale sebebiyet vermemesi sizce de anlamlı değil mi? Zamanında bir albayın, Kara Harp Okulu öğrencilerini darbe için sokağa döktüğü bir ülkeden söz ediyoruz.

Omuzlarındaki yıldızların samanyolu galaksisi kadar çok olan bu dokunulmaz seçkinlere, göz altı ve tutuklama kararı veren savcı ve hakimlerin halen ortalarda dolaşması bile bana inanılmaz geliyor. Bir gecede hepsi yok edilir, cesetleri bile bulunamazdı. Örneklerini yaşadık. Bakanların bile faili meçhule kurban gittiği bir ülkeden söz ediyoruz.

Öyleyse tüm bunların kararını veren daha üst bir yapı söz konusu. Çok daha sağlam bir irade. Yani devlet veya derin devlet adını sen koy.
13 Ocak'ta T24 haber sitesinde AKP kurucularından ve eski genel başkan yardımcılarından Dengir Mir Mehmet Fırat'la yapılan röportajda, başbakanın olanları paralel yapıya bağlamasını anlamsız bulduğunu ifade ederek; “Niye paralel yapıdan bahsedildiğini anlamıyorum; bana göre o paralel yapı değil, bizatihi devlet” diye yorumlamıştı. Buradan da anlaşılacağı gibi, Ergenekon, Balyoz ve bugünkü yolsuzluk operasyonları devletin refleksinden başka bir şey değildir. Geçmişte olanları AKP'nin başarısı, bugünküleri ise cemaatin hamlesi olarak değerlendirmek, siyasi manevradan başkası değildir.

Başbakanın herşeyi siyasi ranta çevirme kurnazlığını artık daha iyi anlıyoruz.

Burada görülen tehlike iktidarın devlet kurumlarını, tek parti dönemine dönüştürmesidir. HSYK, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi gibi kurumların çarklarıyla oynamak rejim için büyük tehlikedir. Devletin söz konusu değişikliklere nasıl bir karşılık vereceğini önümüzdeki dönemde görme fırsatımız olacak.

TUNCAY GÜNEY NASIL KURTULUR?

Ana konudan oldukça ayrılmış olmakla beraber, gelişmelerin fotoğrafını çekmek adına faydalı olduğunu düşünüyorum.

Neyse biz Tuncay Güney'in başına ne gelir? Sorusuna cevap aramaya devam edelim.

Güney'in MİT ve JİTEM, ilişkileri ortaya çıkarılmıştı. Fakat Güney'in gerçekten hangisi için çalıştığı bir türlü çözülememiş, her iki kurumun belli dönemlerde kullandığı varsayılmıştı.

Oysa gerçek biraz daha farklıydı.

'KÖSTEBEK - Jitem Mit ve Mossad Üçgeninde Tuncay Güney ile 240 Gün adlı kitabımda. Güney'le yaşadığım 240 günü anlatırken, onun aslında çok taraflı bir ajan olduğunu yazmıştım.

Eminim MİT ve JİTEM onun gerçek bir vatan haini olduğunu, para için yabancı devlet istihbarat servislerine belge sattığını kitabımdan sonra öğrendi.
Ne yazık ki, bununla ilgili Tuncay'a herhangi bir suçlama yapılmadığı gibi, Ergenekon davasında da sanık veya tanık olarak ismi geçmedi.

Kendileri için çalışan bir ajanın ihanetine uğrayan JİTEM'in, yaptıklarını Tuncay'ın yanına bırakması düşünülemez. Lider kadrosu cezaevinden çıkan yapılanmanın Tuncay Güney'den nasıl bir intikam alacağını doğrusu merak ediyorum. Yüzlerce kişinin yıllarca beton duvarlar ardında kalmalarına sebep olan kişinin kaderi hakkında karar vermesi de kaçınılmaz geliyor bana.

Kanada'da yaşamasına rağmen ulaşılması imkansız değil. Yakın gelecekte, bir araba kazasında hayatını kaybetmesi hiç şaşırtmaz beni. Yolda yürürken, ayağı takılıp kafa üstü betona çarparak beyin kanaması geçirmesi de...

Sisi TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu "Bugüne kadar bizde Şubat 31 çekti" yazılı bir  pardesü ile geldi.


Kamuoyunun 'Sisi' olarak bildiği, Seyhan Soylu adıyla ün yapan fakat asıl adı Kezban Kapgit olan ve kendi tabiriyle “28 Şubat’ın kahramanı benim” diyen, kimlerle ne iş yaptığı tam olarak çözülemeyen travesti Sisi 15 Ekim 2012’de TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’nda dinlendi. Ne var ki, komisyon başkanı Nimet (Çubukçu) konuşmayı kısa kestirerek komisyonu kapattı. Çünkü Sisi konuştukça, bazılarının pek hoşuna gitmeyecek açıklamalarda bulunabilirdi. Çünkü Sisi paniklemişti. Ergenekon savcısınına ifadeye çağırdığından itibaren diken üstünde yaşıyordu. Zira geçmişte ettiği, çapından büyük lafları başına iş açabilirdi.

Henüz ortada Ergenekon fırtınası başlamadan Sisi’nin Zaman Gazetesi’nde Nuriye Akman tarafından yapılmış röportajı yayınlandı. Röportajdan söz etmeden önce Sisi’nin komisyona yaptığı açıklamalardan bir iki örnek verelim: “Aczimendi lideri Müslüm Gündüz, Ali Kalkancı ve Fadime Şahin’i tanımadığım gibi hiç görmedim” … “O tarihte sahte şıhlar şeyhler vardı, hacılar hocalar insanların göbeklerine bir şeyler yazıyordu, ben de ‘tesettüre girer istediğim tarikatı girerim’ dedim. Yatıra falan gittim ama tarikata girmedim.” …

Oysa Sisi geçmişte, 'Müslüm Gündüz-Fadime Şahin'kumpasını kendi kurduğunu ve Şahin’i TV’lere kendinin çıkardığını söylemişti. Çark etmiş. Anlaşılan çok korkmuş.

KÖSTEBEK adlı kitabımdan konuyla ilgili bir bölüm sunmak istiyorum: (Biliyorsunuz Ergenekon operasyonunun başlamasına sebep olan Tuncay Güney homoseksüeldi. 28 Şubat kahramanı(!) Sisi de travesti olunca, insanın aklı karışıyor.)

Memleket kıçı kırık travesti ve homoseksüele kaldıysa yanarım da buna yanarım...

Derin Devlet, Kontgerilla, Özel Harp Dairesi, JİTEM, ERGENEKON adı ne olursa olsun, Sisi olarak tanınan Seyhan Soylu olarak bilinen gerçek adı Kezban Kapgit olan travestinin söylediklerine susuyorsa yazıklar olsun...

28 Şubat 2002 tarihinde Zaman Gazetesi’nde Nuriye Akman, Kezban Kapgit ile röportaj yaptı. İtiraf gibi röportajda Kezban Kapgit nam-ı diğer Sisi, 28 şubatın görünmez kahramanı olduğunu ve paşaların kendisini alnından öptüğünü ilan etti.

Kimseden ses çıkmadı. Genelkurmay veya Milli Savunma Bakanlığı konuyla ilgilenmedi.
Darbeden kıl payı dönülen bir dönemin “fitilini ben ateşledim” diyen Sisi’ye hiçbir yargı mercii, özellikle de Ergenekon soruşturmasını sürdüren savcılar ehemmiyet vermedi.
Yoldan geçeni 'Ergenekon terör örgütüne mensup' diye tutuklayanlar, Sisi’nin açıklamalarını neden göz ardı ediyor, düşünmek gerek.

Birkaç emekli generalin özel toplantılarda yaptığı açıklamaları, “vatana ihanet, hükümete darbe teşebbüsü” olarak değerlendiren sayın savcılar, “Darbeye sebep olacak olaylar benim kumpasımdı” diyen birine teveccüh etmiyor.

Zaman Gazetesi’nde yayınlanan röportajın bazı bölümlerini aşağıda aynen veriyorum.

Nuriye Akman ve Sisi karşılıklı konuşuyorlar. Sisi yıllar önce polis akademisine gidiyormuş, cinsel durumu ortaya çıkınca kovulmuş. Akman da, şayet kovulmasaydın belki de emniyet müdürü olurdun diyor. Akman’ın söylediklerine Sisi’nin cevabı ve diyalog devam ediyor:

– Yok, onun yerine daha güzel şeyler yaptım. Mesela Jandarma İstihbarat Teşkilatı’nın yayınlarında genel koordinatörlük yaptım. Bundan altı yıl önce, sekiz ay kadar bir dönemdi.

Neden böyle bir görevi sana verdiler?

– Çünkü ben çok çalışkandım, çok milliyetçiydim. Yani polisimizin algılayamadığını askerlerimiz algılıyor.

Tam anlayamadım. Şimdi, tam olarak ne yaptın jandarma için?

– Ali Kalkancı tarikatı için tesettüre girdim. Adı Strateji, JİTEM kaynaklı bir dergi bu. O yüzden de istihbaratçılarla, emniyetçiler vardı içinde. Askeriyeden emekli olan insanlar vardı. Böyle bir çalışma içine girdik ki o tarihte Refah Partisi’nin oyu yüzde 38’di. Ali Kalkancı ve Emire Kalkancı olayını yakaladık. Aczimendi liderinin yakalanmasını, Fadime Şahin ile Emire Kalkancı’nın ekrana çıkarılmasını sağladık. Tarikat içerisinde yaşanan çarpık ilişkileri deşifre etmek, dini insanları sömürme aracı olarak kullananların maskelerini düşürmek için böyle bir şey hazırladık.

– JİTEM’le işbirliği yapmanın getirisi ne oldu?

– Bir şey söyleyeyim mi, ben o çalışma günlerimde hayatımın ekonomik olarak en kötü günlerini yaşadım. Çok da memnunum; ama bu kadar artık yeter dedim ve kendime yön çizmek zorunda kaldım. Bana ekonomik olarak getirileri hesapladım ve halkla ilişkiler alanına geçtim.

– Ne zaman evlendin?

– 1997.

– Bu Strateji Dergisi işi bittikten sonra mı yani?

– Tabii tabii. Yani ben derin devletin bir insanı olup da formaliteden evlendirilen biri değilim. Herkesin yapması gereken şeyler bunlar, milliyetçiler olarak. Birçok insandan şerefliyim ben. Bu ülkede Leyla Zana’ları Meclis’e aldılar. Ben 28 Şubat’ın gizli kahramanıyım. 28 Şubat süreci benim yaptığım olaylarla başladı.. Bir travestinin de bu ülke için savaştığını gösterdim ben insanlara. Uyanışa geçirdim ben herkesi, MGK’yı uyandırdım. Devletin üst kademesindeki bürokratları, milliyetçileri uyandırdım. Bu görevi üstlendiğim için de çok mutluyum. Bir sürü üst düzey bürokrattan, emniyet teşkilatından, askeriyeden, hiçbirinden bana toplum içinde bravo almadım; ama hepsi alnımı öptüler. Onun için de alnıma bir tane yıldız yaptırdım. Alnımdaki yıldızın sebebi de bu.


********** 

Memleket tragedyası...

Zaman Gazetesi’nde Sisi’nin röportajının yayınlanması bana manidar gelmişti. 2002 yılında yayınlanan röporajı arşivime almayı ihmal etmedim. Kitabı yazmaya başladıktan sonra, haberi yeniden okuyup bilgi tazeleyerek alıntı yapma gereği duydum.

Aynı zamanda Nuriye Akman’a, “Röportaj’dan dolayı Genelkurmay dahil, askeri veya sivil herhangi bir kurumdan tepki aldınız mı?” diye elektronik posta gönderdim.
Aradan aylar geçti. Şu satırları yazdığım esnada herhangi bir cevap alamadım.
Medyayı iyi takip etmeye çalışan biri olarak, röportajla ilgili herhangi bir tepki gelmiş olsaydı sanırım haberdar olurdum.

Tepki gelmiş olmaması çok vahim bir durum tabii. Sisi Strateji Dergisi’ni işaret ederek, “Jandarma İstihbarat Teşkilatı’nın yayınlarında genel koordinatörlük yaptım” diyor.

İddia çok büyük. Kimseden ses sadâ çıkmıyor.

O zaman biz soralım: Jandarma Genel Komutanılığı’na bağlı İstihbarat biriminin geçmişte “Strateji” isminde bir dergisi oldu mu?
Veya soruyu şu şekilde de sorabiliriz: Jandarma Genel Komutanlığı yayınlamış olduğu neşriyatlarda; Seyhan Soylu, Sisi veya Kezban Kapgit isimlerinden herhangi birini istihdam etti mi?

“Postmodern Darbe” olarak adlandırılan 28 Şubat için, alışılmışın dışında postmodern(!)  birinden mi yardım istendi... Yoksa Sisi gerçekleri mi söylüyor?

Yoksa Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mangal yürekli, çelik bilekli komutanları, travesti Sisi’yle işbirliği mi yaptı?


**********

SİSİ'NİN TUNCAY GÜNEY İLE MACERALARI, DEVAM YAZISINDA:

- Özal'ın karşısıda soyunarak ünlenen SİSİ fidye için kimi kaçırmayı planladı?
- Playboy'a kapak olan SİSİ ile Tuncay Güney'in yolları nasıl kesişti?
- 900'lü hatlarda Seks sohbeti yapan SİSİ'nin Ali Kalkancı ile ne ilişkisi vardı?

Tekmili Birden:  

KAOSTA KAPIŞMA: KEZBAN KAPGİT NAM-I DİĞER SİSİ – II