Articles by "ABD"
ABD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17-24 Aralık soruşturmaları kapsamında adını sıkça duyduğumuz İran asıllı Rıza Sarraf ABD'de 19 Mart 2016 tarihinde FBI tarafından yakalanarak mahkemeye çıkarıldıktan sonra tutuklandı.
Sarraf hakında suçlama şöyle:  İran yaptırımlarını ihlal ederek ABD’yi dolandırmak, bankacılık sahtekarlığı ve karapara aklama.

ABD'de adam öldür ama bu suçları işleme. Mali suçlar cinayetten daha tehlikeli.

Miami'de hakim karşısına çıkarılan Sarraf bu suçları 2010-2015 yıllarında işlediği belirtildi. 21 sayfalık iddianamede;  ABD’yi dolandırmaktan 5 yıl, İran’a yaptırımları ihlalden 20 yıl, bankacılık sahtekârlığından 30 yıl ve kara para aklamaktan 20 yıl olmak üzere toplam 75’er yıl hapis istedi.

Rıza Sarraf 5 yıldır FBI takibi altında olduğunu bilmiyor muydu da ABD'ye gitti?

İran'da geçen hafta çok ilginç bir gelişme yaşandı. Rıza Sarraf'ın patronu olduğu söylenen Babek Zencani, İran Devleti'ni 2.8 milyar dolar dolandırdığı gerekçesiyle idam cezasına çarptırıldı.  Zencani bu parayı İran'a öderse, cezasının yeniden gözden geçirileceği açıklandı.

Sarraf ve Zebani İran için çalışmıyorlar mıydı? Yaptıkları uluslar arası işler İran'a ambargoyu delmek, İran'ı rahatlatmak için değil miydi? Öyle ise Zencani neden idama mahkum edildi? Demek ki, İran verdiği bu imtiyazı kişisel menfaatleri için kullanmışlar.

Zencani'den sonra sıranın kendisine geleceğini Rıza Sarraf çok iyi biliyordu.

Fakat Türk vatandaşı olan ve AKP'li bakanların "önüne yatarız" deyip himaye ettikleri Sarraf'ı İran geri alabilir mi? Türkiye Sarraf'ı verir mi?

Alamaz. Vermez...

O halde Sarraf neden ABD'nin kucağına bile bile oturdu. Hem de İran'a ambargo kalkmışken, ABD neden eski defterleri açarak Sarraf'ı tutukladı?

Sarraf şunu çok iyi biliyor ki, İran biletini keserse, Türkiye Cumhuriyeti onu koruyamaz. Geçmişte Türkiye'ye sığınan devrim muhalifleri bir bir İran istihbaratı tarafından öldürülmüştü.

Büyük ihtimalle; Sarraf FBI'yla bir anlaşma yaparak itirafçı olacak. Zaten bu tutuklanma olayını Sarraf ile FBI'ın planladığı ortada. Yoksa bırakın hakkınızda soruşturma açılan ülkeye gitmek, o ülkenin konsolosluğunun yanından bile geçmezsiniz.

Sarraf ABD hapishanelerinde bir süre yatsa bile İran'ın oraya uzanamayacağını, ABD istemediği sürece Sarraf'a kimsenin dokunamayacağını çok iyi biliyor.

Burada aklınıza başka bir soru takılabilir: "Ebru Gündeş'e ne olacak?"

Hiçbir şey olmaz. ABD'de de bir evi vardır. Kocasını açık görüşlerde ziyaret eder. Sarraf 75 yıl hapis yatacak değil ya... Kefaletle salıverilmeyi de unutmamak gerek.




YIL: 1994
İstanbul'a kış geç geldiği gibi yaz da geç gelir, haziran ayı olmasına rağmen sabahları epey serin olurdu. Terzi Nuri o sabah diğerlerinin aksine daha da erken kalkmıştı. Sabahın ilk saatlerinde yeni uyumaya başlaması, Beyoğlu'nun en sevdiği yanıydı.

Geceden yorgun sokakların güneş ışığından döşeklerinde, çöpçülerin süperge sesleriyle uyuması Nuri'yi öteden beri mest ederdi.

Bir sabahçı kahvenin önünde durdu. Ocakta mesaiyi devralan topal Mustafa, yeni demlediği çayını önce kendi tadıyordu her zaman ki gibi. Kapı önünde duran Nuri'ye el ederek, "Gelsene abi ne dikiliyorsun."

Aklı yine geceden bir mevzuya takılı kalmış Nuri, gülümser gibi dudağını kıvırıp gözlerini kısarak baktı ve "Ula topal bir çay ver ama geceden kalmış olmasın." Mustafa'nın en titizlendiği konuydu sabah sabah damarına basıyordu.

Mustafa altı gibi mesaiye başlar önceki ocakçıdan kalma çay varsa hepsini döker, yerine kendi bildiği usûlde demler, ardından da bir bardak illâ içerdi test bâbında.

Bir an diklenecek oldu Nuri'nin fütursuz tavrına, sonra anladı onunla maytap geçtiğini, kafasını sallayarak tezgâhın üzerindeki bardağı doldurmaya başladı demlikteki tavşan kanını.

İçeride gececi üç taksici oturmuş poğaça eşliğinde çaylarını yudumlarken, bir taraftan da tv deki sabah haberlerini takip ediyorlardı pür dikkat. İlk kadın başbakanımız Çiller kürsüden yine haykırıyordu. "Bu terör ya bitecek ya bitecek." Şoförlerden biri elindeki bardağı sertçe vurdu tabağa, "Nah bitecek. Bacı yine atıp tutuyor. Hep aynı martaval Özal da böyle demişti."

Kapının yanındaki masaya oturan Nuri'nin bu defa gülümsemesi hissediliyordu. Televizyona bakarak, gülümsemesini bir süre devam ettirdi.

Eski ama, sıkı bir KAWA'cıydı o. Terörün kitabını yazardı. Türkiye'de neyin ne olduğunu çok önce çözmüştü. Dönek devrimciler, dönek İslamcılar, dönek dönekleri çokça görmüş hüp diye içine çekmişti hepsini.

Mustafa çayını masaya bırakırken, "Ulan Nuri yine provake edecektin beni ama erken uyandım. Yemem artık." Nuri arkasından "hasstir lan" dedi. Mustafa ardına bakmadan kralığına; ocağa doğru yaklaştığında, kafasını çevirmeden, "Yemezler" diye tekrarladı.

Nuri, Yaşar Kemâl ile yıllar önce gelirlerdi bu kahvehaneye, o zaman Mustafa yoktu. Süleyman diye Malatyalı bir hemşehrisi vardı. Malatya'dan da tanıyordu zaten. Süleyman bir gün "ben gidiyorum" deyip çekip gitmiş, bir daha haber de alınamamıştı.

Nuri masaya bıraktığı gazetenin sayfalarına göz gezdirirken-her zaman böyle yapardı. Önce tüm sayfalara bir göz atar,  başa döner ondan sonra ilgisini çeken haberleri okurdu-bir taraftan da çayını karıştırmaya başladı.

Orta sayfaların birinde, orta büyüklükte bir ilan vardı. "Amerika'ya gidecek usta terziler..."
"Hııı Amarika terzi arıyor demek ki" diye mırıldandı. Çayıyla beraber haberler de bitmişti. cebinden çıkardığı bozuklukların içinden çay parasını çıkarıp bardağın yanına bıraktı. "Mustafa kolay gele" deyip bir sıçramayla dışarı çıktı.

O gün atölyede Amerika'nın aradığı terzileri düşündü. Birkaç yüz milyon nüfusu olan bir ülkede terzi mi yoktu. Diyelim ki yoktu. Başka yer yok muydu da,  Türkiye'den arıyorlardı. Kafasına iyice takıldı.

Gece bunu düşündü. Ertesi gün atölyede düşünmeye devam etti. Bir an kendisinin gidebileceğini de düşündü. Amerika'ya gitme fikri kafasında daha büyük yer kaplıyordu artık. Yıllarca emperyalist şeytana lanet okumuşlardı meydanlarda.  "Türkiye'deki kötülüklerin ana kaynağı. Faili meçhul cinayetlerin çıkış noktası görülen, kontgerilla, Seferberlik Tetkik Kurulu, Özel Harp Dairesi, ABD beslemesi" diye geçirdi aklından.

Yıllarca öğretileriyle amel ettiği Marx'ın, Mao'nun düşmanıydı ABD. Terzi Nuri nasıl giderdi Amerika'ya. "Katil ABD" derken, nasıl olacaktı bu iş. ABD halkını düşündü. Hepsi emperyalizmi savunuyor olamazdı. ABD devletinin politikaları, halka mâl edilemezdi.

Yine de...

Her şey değişmişti. 70'lerin 'devrim' ruhu yok olmuştu. Damarlarındaki devrim kanını kaybetmemiş olsa da, daha bir ağar akıyordu artık. Komünist devrimin bayrağını sallayıp, ön safta yürüyenler, artık kapitalizmin yumuşak kucağında oturuyordu. Omuz omuza verdiği, uğrunda ölümü göze aldığı insanlar devrimden söz etmiyorlardı eskisi gibi. Bir Anka kuşunun sırtına binmiş Kaf Dağı'na gitmişti devrim.

İlânda ABD'ye gidecek terziler için bir sınav yapılacağı sınavın Etap Marmara Oteli'nde olacağı yazıyordu. Tarih: 25 Haziran 1994.

İki gün kalmıştı. Yeni Dünya yeni bir hayat demek olabilirdi. Kararını verdi. Sınava gidecekti.
Taksim Meydanı'na geldiğinde bir kez daha sordu kendine, elli metreden daha az kalmıştı otele.
"Tamam" deyip devam etti yürümeye. Sınavın yapılacağı salona girince, etrafında Türkiye'nin tanınmış terzilerini gördü. Sınava eşlik edeceklerdi. Mülakatlar, uygulamalar... sınav bittiğinde yorgun düşmüştü. İki yüz kadar aday vardı. Lakin on kişi alınacaktı. İlk ona giremeyeceğini düşünmek daha rahatlatıcıydı. Karar vermiş olmasına rağmen yine de korkutuyor, ürkütüyordu Amerika onu.

Aradan bir aydan fazla zaman geçti. Zaten ümidi kesmişti. Bir telefon durumu farklı hâle getirdi. Amerikan Konsolosluğu'ndan aramışlar. Sınavı geçmiş, görüşme için konsolosluğa çağırıyorlardı Nuri'yi.

Ertesi gün Tepebaşı'ndaki konsolosluğa gitti. Kapıya  kimliğini verdi. Girişe alıp bir süre bekletildi. Birkaç telefondan sonra iki Amerikan deniz piyadesinin nöbet tuttuğu kapıdan sivil giyimli bir memur gelerek Nuri'ye yol gösterdi. Ana binada girdikleri bir odada masanın yanındaki sandalyeye oturmasını istediler. 

Yıllarca önünde gösteri yaptıkları binanın içinde olduğuna inanamıyordu.

"Bir el bombası olsaydı yanımda" diye iç geçirdi. Dünya halklarına en büyük zulmü vermiş bir devletin resmi bir binasında olmak heyecan vericiydi. Eylem yapamaması ise acı verici. Saçmaladığını anlaması uzun sürmedi. "Sen kendini ne sanıyorsun ulan. Adamların ülkesine çalışmaya gideceksin. Belki de onların vatandaşı olacaksın. Kimsin lan sen Nuri" diye kendini azarladı.

Uzun sarı saçları mavi gözleriyle bir güzellik belirdi açık kapının ardından.

"Amanın Amerikan kızları bu kadar güzel ise keşke daha önce gitseydim."

Genç kadın elini uzatarak, aksansız Türkçesi ile "Nuri bey hoşgeldiniz."

"Türkmüş. Belki de melez."

Kadın masanın diğer ucundaki koltuğa oturdu. Elinde iki dosya vardı. Gri ve kırmızı renkli.
Nuri'ye dönerek, Amerika ve Amerika'da yaşamı kısaca özetledi. Bir pencere açtı Nuri'nin kafasında Amerika'ya dair. Ama bu pencereden gördükleri, önceden bildiklerini yalanlıyordu. Amerikan rüyası tadında bir film izliyordu pencerede. Kısa süren seanstan sonra, kadın sarı saçlarını arkaya atarak, masa üzerinde duran iki dosyadan gri olanını açtı.

Dosya içinden aldığı fotoğrafları masaya serdi. Nuri'nin kısık gözleri şimdi fal taşıydı. CIA işini iyi yapmıştı. Nuri'nin bir eylemde Amerikan bayrağını yakarken çekilmiş dört kare fotoğraf duruyordu karşısında.

Kadın ılımlı bir ses ile "bu siz misiniz?"

"Evet"

"Sınavı geçtiniz. Amerika'ya çalışmaya gideceksiniz. Fakat bu önemli engeli aşmanız gerek."

Şaşırıp kaldı bizimki.

"Na, na, nasıl?"

"Amerikan devletinden özür dileyerek."

"Anlamadım."

"Özür dileyeceksiniz. Sonrasında çalışma izni verilecek ve Amerika'ya gideceksiniz. Samimiyetinize Amerikan hükümeti inanıyor."

Ne diyeceğini bilemedi. Özrü şimdi mi dileyecekti. Yoksa bir tören mi yapılacaktı. Nasıl yani?

"Nuri bey burada özür dilemeniz, Amerikan hükümeti tarafından ciddiye alınacak."

Demek ki bu güzel gözlü kadına özür dilemesi, Amerika biletiydi. Şaka mı bu?

Nuri'nin kendini toparlaması kısa sürdü.

"Siz dünyaya yaptığınız zulûmlerden dolayı özür dileyin ben de sizden özür dileyeyim."

Kadının yüzü kızardı, bir an mavi gözlerini kaçırarak pencereye doğru baktı. Hiçbir şey söylemeden yeniden mavi gözler Nuri'nin gözlerine kilitlendi.

Nuri tatlı-sert bir ses tonuyla; "Sizden, özür dileyemiyeceğim için özür dilerim." deyip koltuktan kalkarak, onu getiren görevlinin beklediği kapıya yöneldi.


Yukarıdaki anlatılanlar NURİ KAYMAZ'ın yayınlanmamış hatıratından alınmıştır.)

DİKKAT: TÜM HAKLARI SAKLIDIR. Yazının izinsiz olarak BİR KISMI VEYA TAMAMININ her türlü ortamda kullanılması, 5846 sayılı fikir ve sanat eserleri kanunu gereğince yasaktır. Sanal ortamda sadece link verilerek paylaşılabilir.





 İnsanlar artık birbirine sormaya başladı: “Suriye’den sonra acaba sırada İran’mı var” diye. ABD Suriye’den de önce İran'ı hedef tahtasına oturtmuştu. Kolay lokma olmadığı için etrafından dolaşıp zaman kazanmaya çalışıyor.

Suriye işgaline Rusya ile birlikte göz yumarsa, sıranın kendine geleceğini gayet iyi biliyor İran. Sam amca kafasına koymuş bir kere Türkiye’yi de yanına almış, doludizgin at sürüyor Ortadoğu çöllerinde.

Peki sonra ne olacak? Irak, Suriye’den sonra İran da işgal edilirse, asıl  o zaman sıra kime gelecek. “Bize mi” sorularını duyar gibiyim.
Hani biz eşbaşkan idik. Hani stratejik müttefiktik. Irak ve Suriye işgal edilirken alkış tutup, kendimizi de kahraman ilan ederek; Irak ve Suriye’ye gelen barışdan(!) kendimize pay çıkarmadık mı?

Neden sıra bize gelsin ki?

Muhammed Celaleddin sekiz yüz yıl önce ‘kazın ayağı’nın öyle olmadığını anlatmış kıssadan hisseyle…

**********


SARI ÖKÜZ HİKAYESİ

Otlakların birinde bir öküz sürüsü yaşarmış. Çevredeki aslan sürüsünün de gözü öküzlerdeymiş.
Ancak, öküzler saldırı anında bir araya geldiği zaman, aslanların yapacak bir şeyi kalmazmış. Bu yüzden küçük hayvanlarla beslenmek zorunda kalan aslanlar, iyi beslenememeye başlayınca bir çare düşünmüşler. Topal aslan yanına bir iki aslanı da alarak, beyaz bayrak çekmiş ve öküz sürüsüne yanaşmış.

 "SUÇ HEP O SARI ÖKÜZ''DE..."

 Öküzlerin lideri Boz Öküz ve yanındakilere tatlı dille konuşmaya başlamış:

"Saygıdeğer öküz efendiler. Bugün buraya sizden özür dilemeye geldik. Biliyorum bugüne kadar sizlere zarar verdik. Ama inanın ki, bunların hiçbirini isteyerek yapmadık. Bütün suç hep o Sarı Öküz''de. Onun rengi sizinkilerden farklı ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Biz de barışseverliğimizi unutuyor ve saldırganlaşıyoruz. Sizle bir sorunumuz yok. Verin onu bize, siz kurtulun, yine barış içinde yaşayalım."

Boz Öküz ve heyeti bu sözler üzerine aralarında tartışmış ve teklifi haklı bularak, Sarı Öküz''ü vermişler aslanlara. Bir tek Benekli Öküz karşı çıkmış ama kimseye derdini anlatamamış.

 "AFERİN SİZİ KUTLARIZ!"

 Bir süre sonra aslanlar yine aynı yöntemle gelip, bu kez Uzun Kuyruk''u istemişler:

"Gördünüz mü ne kadar barış severiz. Sizi de kararınızdan dolayı kutlarız. Ancak, şu sizin Uzun Kuyruk var ya, kuyruğunu salladıkça nereden baksak görünüyor ve aklımızı başımızdan alıyor. Size saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Oysa sizler normal kuyruklusunuz. Verin onu bize, bu konuyu kapatıp, barış içinde yaşamaya devam edelim."

Boz Öküz ve heyeti, Uzun Kuyruk''u teslim etmiş, yine Benekli Öküz karşı çıkmış. Uzun Kuyruk, aslanların pençesi altında can vermiş.

"NEREDE KAYBETTİK BİZ BU SAVAŞI?"

Bu olay sürekli tekrarlanmış, her seferinde farklı bahanelerle. Sonunda öküzler zayıflamış, aslanlar küstahlaşmış. Artık, hiçbir bahane ileri sürmeden, doğrudan müdahale ederek, "Verin bize şunu, yoksa karışmayız" demeye başlamışlar.

Birer birer aslanların pençesinde can verirken, Boz Öküz ve birkaç öküz kalmış geride. İçlerinden biri liderlerine, "Ne oldu bize, nerede kaybettik biz bu savaşı? Oysa, vaktiyle ne kadar güçlüydük" diye sormuş.

Boz Öküz, Benekli Öküz''ün sözlerini hatırlayarak, gözleri nemli "Biz" demiş, "Sarı Öküz''ü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı.."

Irak'la başlayan Ortadoğu ateşi, Suriye'yi tamamen sarmak üzere. Mısır askeri darbeyle, BOP'tan şimdilik paçayı sıyırmış görünüyor.

Arap Baharı olarak lanse edilen, ABD'nin Ortadoğu dizaynı, tüm dünyanın gözü önünde kanla yoğruluyor. Bölgede dengeler ne zaman bozuldu? Ortadoğu'ya demokrasi getirme fikri ne zaman çıktı?

Petrolün kontrolü amacıyla yeni bir dizayna gidildiği tezleri ağırlık kazanmasına rağmen, dünya kotrolünün elinde olmasını seven ABD, Ortadoğu'da en büyük müttefiki olan İran'ı kaybetmesiyle büyük travma yaşamıştı.
İran için büyük emek veren ABD bir gecede Ortadoğu'nun en güçlü devletini kaybedecekti. Mollaların isyanı, Ortadoğu'daki dengeleri alt üst edecek, ABD'nin B Planı devreye kanlı bir şekilde girecekti.

Osmanlı’nın çöküşünden sonra masa üzerinde çizilen sınırlar, kimseyi tatmin etmemiş olsa da, herkes bu oyunu gayet güzel oynuyordu. Ortadoğu, Arap-İsrail savaşından yeni çıkmış, ortalık durulmaya başlarken, dengeleri altüst edecek bir gelişme yaşandı: İran İslâm Devrimi.

ABD ve İsrail siyaseti Ortadoğu’da aynı paralelde giderken, İran Şahı da her zaman ABD müttefikiydi. ABD için İran, çölün ortasında bir kaleydi adeta. Şah zamanında ABD’den alınan uçaklarla zamanın 5. hava gücü olan İran, dönemin ikinci süper gücü SSCB için de bir tehdit oluşturuyordu.

İran içinde yaşanan ekonomik ve siyasi krizler, mollaların solcularla birleşerek, şahı devirmeleri ve ardından İslâm Devrimi’ni gerçekleştirmelerinden sonra; ABD büyükelçiliğinin işgali ve rehine kriziyle birlikte, İran’ın ABD’yi ‘büyük şeytan’ ilan etmesi, ABD’nin Ortadoğu’daki kalesinin düştüğünü gösteren emareler olmasına rağmen, ABD’nin B planı devreye girdi: Saddam Hüseyin.

SADDAM FAKTÖRÜ

Her dönem tümden hegemonya politikası güden ABD, devrimle eşzamanlı olarak aynı yıl Irak’ta Saddam Hüseyin’i iktidara taşımayı başardı. Soğuk savaş yıllarıydı. İran ABD müttefiki iken birden rotayı komşusu Sovyetler'e çevirmişti. Ruslar aynı zamanda Afganistan’ı da işgal ederek, ABD’nin Asya’daki çıkar alanlarına büyük darbe vurdu. Afgan haşhaşının kontrolü Sovyet Rusya'nın eline geçmişti.

İsrail’in Filistin’i işgal etmesiyle başlayan Ortadoğu ateşi, bu defa hiç sönmeyecek bir sürece giriyordu.

CIA’nin yetiştirdiği Saddam Hüseyin, 1957 yılında Baas Partisi’ne girmiş iki yıl sonra da, başbakana suikast düzenleyen ekibin içinde yer almıştı. Suikast başarısız olmuş, Saddam yaralanmış ve önce Suriye’ye ardından Mısır’a kaçmıştı.

1963 yılında Baas Partisi’nin iktidara gelişiyle yeniden Irak’a geldi. Kısa sürede parti içinde yükseldi. Partisini ikinci kez iktidara getiren 1968'deki darbede önemli bir rol oynamıştı. Kasım 1969'da Devrim Komuta Konseyi başkan yardımcılığına getirildi.

1979 yılında ise tüm gücü kendisinde topladı. İktidara gelişinin birinci yılında İran’ın havaalanlarını bombalayarak, İran petrol sahalarını işgal etti. 8 yıl süren savaşta bir galip çıkmadı. Milyonlarca dolar silah tüccarlarının cebine girdi. İki ülkenin silah alımıyla uluslar arası güçler büyük kârlar elde etti.

1988 yılındaki ateşkesten sonra her iki ülke de, ekonomik sıkıntılar içindeydi.
Bu arada ateşkesten birkaç ay önce Kuzey Irak’ta hiç beklenmeyen bir katliam yaşandı: Halepçe.

HALEPÇE VE ARDINDAKİLER

İran savaşını fırsat bilen Kürtler de, Saddam’a karşı ayaklanmıştı ve İran’a destek veriyorlardı. İran’ın büyük taarruz başlatmasıyla, peşmergeler de Halepçe’ye girdi. Saddam verdiği bir emirle 16 Mart 1988'de Halepçe’de kimyasal silah kullanarak 5 binden fazla kişinin ölümüne sebep oldu.

Saddam bu suçlamayı hiçbir zaman kabul etmedi.

2004'te CIA’nin eski Ortadoğu'dan sorumlu yüksek araştırmacısı ve 1988–2000 arasında Amerika Kara Harp Okulu öğretim üyesi görevinde bulunmuş olan Prof. Stephen Pelletier tarafından hazırlanan ve söz konusu zehirli silahların İran'a ait olduğunu gösteren rapor açıklandı.

Fakat bundan daha önce Halepçe’yle ilgili çok ilginç bir iddia da Türk yetkililerden geldi. JİTEM Komutanı Binbaşı A. Cem Ersever, Halepçe’de hardal gazı kullanılmadığı ve bunu da Saddam’ın yapmadığını açıkladı. Söz konusu bölgeye gittiklerini ve ellerinde laboratuvar sonuçları olduğunu söyleyen Ersever, 1993 yılında faili meçhul bir cinayete kurban gitti.

Halepçe’nin önemi daha sonra anlaşılacaktı. 1991 yılında…

1988 yılındaki İran-Irak ateşkesiyle, tarafların üstünlüğü söz konusu olmayınca, ABD bölgede bir türlü varlık gösterme şansını da bulamıyordu.

KUVEYT SAVAŞI DÖNÜM NOKTASI

Saddam, Kuveyt'in kendisine ait petrolü çaldığını ve üretimi yüksek tutarak petrol fiyatlarının düşmesine neden olarak Irak'ı zarara uğrattığını ileri sürmüş ve bu ülkeye 50-80 milyar ABD Doları civarında tahmin edilen borcunun silinmesini istemişti. Yapılan görüşmelerden sonuç alınamayınca Irak, 2 Ağustos 1990'da Kuveyt'i işgal etti.

ABD nihayet fırsatı yakalamıştı. Arap ülkeleri de Saddam’ı artık bir tehdit olarak görmeye başlamışlardı. Arap petrolleri tehlike altındaydı(!). ABD imdada yetişecekti. İngiltere ve Fransa koalisyonuyla aynı zamanda Suudi Arabistan ve Mısır’ın da asker göndermesiyle bir güç oluşturdu. 16 Ocak 1991 gecesi koalisyon uçakları Irak’ı bombalamaya başladı. Aynı zamanda tarihin ilk canlı savaşına tanık oluyordu insanoğlu. ABD TV kanalı CNN, tüm dünyaya savaşı canlı olarak yayınlıyordu.

SAVAŞ KANDIRMACASI

TV karşısına ne zaman geçseniz illa ki bir canlı yayın görüntüsüyle Irak’ın nasıl yok edildiğine şahit oluyordunuz. 28 Şubat günü ateşkes ilan edildi. Görüntüye göre koalisyon güçleri Irak’ı yerle bir etmişti. Bir ay süren bombardımandan sonra Irak’ın haritadan silinmesi gerekiyordu. Ama beklediğimiz gibi olmadı. Yıllar sonra anlayacaktık ki, bunların hepsi bir oyundu. Koalisyon güçleri Saddam’ın şişme uçak ve tanklarını bombalamıştı. Ve Saddam rejimi devam ediyordu. Saddam’a karşı bir operasyon yapılmaması ilk dönemlerde anlaşılamamıştı. Ancak misyonunun bitmediği daha sonra ortaya çıkacaktı.

ABD’nin askeri gücü artık bölgede konuşlanma fırsatı bulmuştu. Irak’ın kuzeyine bir hat çekilmiş adına 36. Paralel denmiş, buranın kuzeyinde kalan bölge uçuşa yasak bölge ilan edilmişti. ABD için at oynatabileceği bir alan oluşmuştu. Türkiye de iştahlanmış "bir koyup on alma" sevdasına düşmesine rağmen çabuk uyandırılmıştı. Çekiç Güç adı altında ABD yıllarca, K. Irak’ta istediği gibi hareket etti. Hatta PKK’ya mühimmat sağladığı bile belirlendi.
Saddam karşıtı olan Kürtler, Halepçe’den sonra büsbütün düşman oldular. ABD bu kartı, her zaman cebinde tuttu. Gerektiğinde oynayacaktı.

Yıllar böyle geçip giderken ABD, BOP’u hızlandırma kararı alınca, 11 Eylül olayı patlatıldı. Ardından, ‘terörist ülke’ tanımı yapıldı. Listeye Irak birinci sıradan giriş yaptı. ABD Irak’ın nükleer silah bulundurduğunu ve teröre destek verdiğini açıkladı.

IRAK HALKINA ÖZGÜRLÜK(!)

36. paralel’in kuzeyiyle yetinmeyeceği gün gibi aşikâr olan ABD, Irak halkına özgürlük(!) getirmek için 20 Mart 2003’de düğmeye bastı. 8 yıl İran ile savaşan Irak ordusu birden ortadan kayboldu. Düzenli bir ordu direnişiyle karşılaşmayan, ABD ve koalisyon güçleri Bağdat’a kolayca girdiler. Binlerce sivil öldü.
Irak işgal edildi. Irak yerle bir edildi. Kitle imha silahları bulunamadı. El-Kaide lideri Bin Ladin’in Irak’ta saklandığı söyleniyordu. O da bulunamadı. İkinci bir oyun daha başarıyla sahneleniyordu.

13 Aralık 2003'te Irak’ın Tikrit şehrinde bir çiftlikte Saddam Hüseyin olduğu söylenen bir kişi bulundu. Yargılandı. Ve asıldı. ABD kukla hükümet kurdu. Yıllardır Kürtleri oyaladığı için cumhurbaşkanlığını ona verdi. Başbakanı da Şiilerden seçti.

YANGIN YERİ

Irak'ta her gün iç savaş nedeniyle insanlar ölürken, sıra Mısır'a geldi. Hüsnü Mübarek devrildi. Seçimler oldu. Müslüman Kardeşler iktidarı 1 yıl sürdü. ABD zorlaması demokrasi 1 yıl sonra pes ederken, ordu darbe yaptı. Darbe karşıtları ve yanlıları sokaklara döküldü. İnsanlar ölmeye başladı. Mısır iç savaşın eşiğinde.

Irak işgali ABD'ya pahalıya mal olunca (ABD'nin 9 yıllık işgal faturası 800 milyar dolar. Ölü sayısı 8 bin. Yaralı 32 bin) bu defa Mısır gibi Suriye'yi de dışarıdan müdahaleyle karıştırmaya başladı. Rusya, İran ve hatta Çin desteği ABD'nin dış müdahaleyle Esad'ı devirmesini engelledi. İç savaş sınırlarımıza dayanmış olsa da, Esad gitmeyeceğini defalarca tekrarlıyor.

Ortadoğu yangın yeri... Bize sıçramasına çeyrek var...

Her şey "Şan gidince" başladı.





KEMÂL KAPLAN
26 Haziran 2012

AŞAĞIDA OKUYACAKLARINIZ. 1998 YILINDA GÖREV YAPTIĞIM 'STRATEJİ' ADLI DERGİNİN 6. SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR.

**********

Tansu Çiller, “şerefsiz onbaşı” sözünden meclis komisyonunda, Özer Çiller sahtecilikten ağır ceza mahkemesinde, Mert Çiller silah ateşlemek suçundan Artvin’de ifade veriyor.
Afganistan Başbakanı Ahmetşah Ahmet Zai’nin ağzından çıkan her sözcük Çiller ailesine yepyeni sorumluluklar getiriyor.

Susurluk, Metin Göktepe, faili meçhul cinayetler zinciri, servet beyanında sahte evrak tanzimi, yolsuzluklar ve ayyuka çıkan daha nice suçlamalar, Flash TV’ye silahlı baskın düzenlenmesinden Özgür Gündem gazetesinin bombalanmasına uzanan bir dizi iddialar önümüzdeki günlerde sayın Tansu Çiller’e yüce divanın kapılarını ardına kadar açacağa benzer. Biz söylemleri ve duyumları bir kenara atıp sözü Afganistan Başbakanı Ahmetşah Ahmet Zai’e bırakıp sorumluları tarihi göreve davet ediyoruz:

- Türkiye’ye ne kadar eroin sattınız?
- Yılda 3 milyon 200 bin kilo eroin sattım. Geçen yıl 1 katrilyon liralık eroin geldi. (Bu söyleşi 2 Haziran 1996’da Eresin Otel’de gerçekleşti. Bugünün değeri ile sözü edilen meblağ 10 katrilyon Türk lirasıdır.)Afganistan dünyanın bir numaralı Afyon üretim yeri, bilinmeyen ve bilinmesi istenmeyen bu uyuşturucu ağına kimlerin adının karıştığıdır. Bunu Pakistan’a ve ABD’nin istihbarat kuruluşu CIA’nin operasyonlarda kullanmak için kurduğu örtülü şirketi CAT uçak şirketi taşıyor. Uyuşturucuyu ABD’ye taşıyor. Benazir Butto’nun kocası afyonu laboratuvarlarda işleyip, eroin haline getiriyor. Bunun için hapse girdi, Afganistan’ın güney bölgesinde Amerikalılar var.  Bize okul, yol yapın uyuşturucu yapmayalım, Türkiye’den 1 katrilyon dan daha fazla alacağımız var. Mafya’dan da,  siyasilerinizden de…
- Siyasilerimizden de mi?
- Evet, Türkiye ile 90 312 417 04 76 nolu telefon ile haberleşme yapılıyor. Türkiye’nin 1 katrilyondan fazla borcu var. Ben paramı istiyorum. Tamam mı?.. Türkiye bizim kardeş ülkemiz bize yardım yapsın istiyoruz.
- Eroin sattığınız siyasilerimiz kimlerdir?
- Konuşursam hükümet düşer, karışır. Ben paramı istiyorum. 
- Paranızı tahsil etmek istediğinizi anladım, ama kime eroin sattığınızı anlamadım. Siz, hangi siyasiye eroin sattınız da paranızı alamıyorsunuz?
- Ben, size söylüyorum, telefon numarası veriyorum.. Bakın, 90 312 417 04 76 bu numaradan irtibat kuruyoruz.
- Siz, bir ülkenin başbakanısınız ve akademik bir kariyeriniz var. Suudi Arabistan’da Kral Faysal Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak da görev yaptınız ve eroin sattığınızı söylüyorsunuz! Sizce bu iş insani değerleri çiğnemek değil midir?
- Bana okul yapın, yol yapın uyuşturucu yapmayalım. Benim ülkemin insanı çok ezildi. Hem de emperyalist güçler tarafından.
- Peki kime sattınız?
- Söylüyorum işte, Türkiye ile 90 312 417 04 76 numaralı telefonla irtibat kuruyoruz.
- Bu numaradan kiminle konuşuyorsunuz?
- Akın İstanbullu (Başbakanlık Özel Kalem Müdürü Akın İstanbullu) ile konuşuyoruz. Tansu Çiller ile Özer bey, bizden eroin aldı. 1 Katrilyon alacağımız var…
- Tamam, ama itiraf edeyim ki, aklım karıştı. HABITAT 2 ve Refah Partisi’nin misafiri olarak geldiniz. Refah Partisinin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Afganistan bütün İslam ülkeleri için canlı bir örnektir iç karışıklığın bir millet için neye mal olduğunu Afganistan halkı biliyor.
- Teşekkürler..
- Ben de teşekkür ederim.

KEMÂL KAPLAN - KÖSTEBEK- JİTEM MİT VE MOSSAD  ÜÇGENİNDE TUNCAY GÜNEY İLE 240 GÜN (Sayfa:281-282) adlı kitaptan alınmıştır.
AKP ve Tayyip Erdoğan ABD güdümünde Hafız Esad muhalifliğini en uç noktalarda yaşamaya devam ediyor. Batı dünyası Esad'ı henüz silmiş değil. Esad'lı da bir çözüm bulma umudunu taşıyorlar.
Esad batının çizdiği yoldan gider de, iç savaş durursa, Esad iktidarda kalırsa acaba Türkiye'nin hali ve olur.

Sen adamın ülkesinde çıkan iç savaşı destekle, isyancılara karargah ol, silahlandır. Sonra da "Esad'lı çözüm istemiyoruz" diye dünyaya ilan et...

Tüm bunların yanında Esad iktidarda kalmayı başarırsa Türkiye için sonuçları ne olur hiç düşünen var mı? En uzun sınırımızın olduğu Suriye ile yıllarca PKK ve su meselesi yüzünden gergin olan ilişkiler Hafız Esad'ın ölümünden sonra yumuşamıştı. Oğul Esad'la kurulan iyi siyasi ilişkiler büyük bir ticaret hacmini de beraberinde getirdi. Sınırlar açıldı. Sonra ne oldu? Malum... Esad kalırsa, halen bize sorun olan PKK'nın Suriye'de nasıl palazlanacağını ve bizzat Esad eliyle desteklenip Türkiye'ye nasıl musallat edileceğini varın siz düşünün.

Diğer siyasi, ekonomik ve stratejik kayıpları yazmaya bile gerek görmüyorum.
ÖRDEK ÇAVUŞ OPERASYONU

17 Nisan 2010 tarihinde Tuncay’la yaptığım Massenger görüşmesinde son derece enteresan tespitler ve tanımlamalar bulunuyor.
Tuncay, Ergenekon Operasyonu’nun kimler tarafından nasıl yapıldığına dair ipuçları verirken, kamuoyunda “Ergenekon Operasyonu” olarak bilinen davanın bazı güçler tarafından farklı bir isimle etiketlendiği bilgisini veriyor.   
Ergenekon Operasyonu’nun eküri ismi son derece ilginç ve bir o kadar da düşündürücü: “ÖRDEK ÇAVUŞ OPERASYONU

…….

kemal:
*burada gün geçmiyor ki bir albay veya general tutuklanmasın
*ne olacak bu işlerin sonu
Daniel:
*temizlik belkidee
*buyuk sam amcalari izin verdi
*insana dayanma yikilirmis
*sistemler boleee
kemal:
*ama insana dayanmayan sistem olmaz ki
Daniel:
*oda dogru
*sira ile hersey
*ataturk tarikati tembellesmisti
*80 yillik cumhuriyetde
*yonetici oldular
kemal:
*doğru valla
Daniel:
*belki artik onlarda kendilerini bileyliyecekler
kemal:
*ancak nereye kadar sürecek sam amca ne kadar izin varecek
Daniel:
*iki grubu da bir birine kolelestirecek kadar
*inonuyu dusun
*halki dini herseyi cok sıktı
*sonra ne oldu
*chpli menderese parti kurdurdular
kemal:
*hııı
Daniel:
*ve demokratim dedi
*ozgurluk dedi
*ayni sey
*tarih tekerrur ediyor
kemal:
*ilginç tespit
Daniel:
*cunku halk ve gruplar bir yerden patliyacakti
kemal:
*senin tespitlerini her zaman isabetli ve ilginç bulmuşumdur
Daniel:
*bediuzzaman bir anda revaca gecti
*ezanlar arapcaya dondu
*bir an da allah nedalari yukseldi
*sonu kotu oldu
*tek partiden coklu partiye gecis yasandi
*sonra partiler ustu askeri yonetim basladi
*menderes idamindan sonraa
*islamcilara da pek goz actirmadilar
*ama abd ve bati islamcilarida bitirmedi
kemal:
*hııı
*hep bir yerde bekletti demek ki
Daniel:
*yedek de tuttu
kemal:
*aynen
*fakat menderes 10 yıl sürdü
Daniel:
*ataturkun tarikati ih mih yan yattim camura battim deyinceeee
*islamci demokratlarin eline veri  verdiler
*bu operasyona da ergenekon diyorlar
*aslinda opersyonun adi kachkaaa
*ibranicede yidiscede
*ordek cavuslari cezalandirma operasyonu
kemal:
*nasıl anlamadım
Daniel:
*turkcesi
kemal:
*operasyoun adı ne
Daniel:
*ordek cavus operasyonu
kemal:
*ibranicesi ne
Daniel:
*kackhkaaa
kemal:
*ne demek
*o
Daniel:
*polisce de yani polonya dilinde de yidiscede bir kelime
*ordek demek
kemal:
*ne manaya geliyor ÖRDEK ÇAVUŞ OPERASYONU
*ördek çavuş
*doğru mu yazdım
Daniel:
*evet
*ordek cavuslar operasyonu
*sadece tr de ergenekon deniyor
kemal:
*nerede deniyor ördek çavuş diye
*ne manaya geliyor acaba
Daniel:
*ordekleri cezalandiriyorlar
*islamci demokratlara yapilcak gelecekteki opersyonun adi ne olcak acaba
kemal:
*oooo ilginç
*gelecekte onlara da mı bir operasyon yapılacak
Daniel:
*sence
*olmiyacak mi
kemal:
*ne biliyim daha laiklere yeni yapıldı
Daniel:
*saltanat zenginlik
kemal:
*ardından hemen islamcılarada mı yapılacak
Daniel:
*laikler ergenekondan icerde
*iste
kemal:
*birkaç yıl sonra
Daniel:
*yilini bende bilmiom
*ama boyle gitmez
*asker onemli bir unsur
*uluslarasi devletler ve sirketler icin
*asker bir pazar ayrica
kemal:
*fakat başbuğ ile tayyip aynı şeye benziyor
*hatırla
*çiller ile doğan güreşe
*tak şak paşa deniyordu ya doğan güreşe
Daniel:
*oleeee
*asker cok rahatsiz
*ciller kimseyi hapse atmadi
kemal:
*evet
*tr deki ergenekon operasyonuna ördek çavuş operasyonu diye ABD mi diyor
Daniel:
*opersyonda birlikde olanlar dior
kemal:
*nasıl
*içerdekiler mi?
*akp liler mi
Daniel:
*akp nin bisey yaptigi yok
*baykalda olsa opersyon olcakati
kemal:
*kim yapıyor peki abd mi
Daniel:
*kim olsa iktidarda operasyon olcakti
*abd tek basina degil
kemal:
*düğmeye abd mi bastı
*kim var abd nin yanında
Daniel:
*bir takim ulkeler de var
*aslinda hersey ortada
kemal:
*nasıl ortada sen oradan bakınca daha iyi görüyosun biz içinde olunca görmiyoruz
Daniel:
*neyse ben cikiyorum
*sonra konsuruz
*sen opersyona bakma
*kendini yenile
*ok bye
(KEMAL KAPLAN- KÖSTEBEK - JİTEM MİT VE MOSSAD ÜÇGENİNDE TUNCAY GÜNEY İLE 240 GÜN- STİGMA 2010)