Articles by "SUSURLUK"
SUSURLUK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster


Bu soruyu sanırım bugünlerde Kasımpaşasporlular ve tüm Kasımpaşalılar kendilerine soruyordur. Cevabı ise siz vereceksiniz.
Geçtiğimiz ekim ayında Kasımpaşaspor’u satın alan Ciner Medya Grubun sahibi Turgay Ciner, takımın süper lige çıkmasından sonra yeni yönetim kurulunu açıkladı. Yönetimde kimler yok ki…

Aslında Kasımpaşaspor’un kaderi AKP’nin iktidar olmasıyla değişmişti. Kasımpaşalı olan Başbakan Tayyip Erdoğan, semtinin spor kulübüne vefasını göstermiş, yeni bir stad yaptırmış ve süper lige çıkmasını canı gönülden isteyerek bunu yüksek sesle dile getirmişti. 2007 yılında bu rüzgârla süper lige çıkan Kasımpaşaspor, yükselmesiyle düşmesi bir oldu.

İşadamı Turgay Ciner, Kasımpaşaspor’un imdadına yetişerek, 2011 ekim ayında kulübü satın aldı. Takım bir kez daha şaha kalkarak, süper lige çıkmaya hak kazandı.
Ciner geçtiğimiz gün Kasımpaşaspor’un yeni yönetim kurulunu açıklarken, akıllarda birçok soru işareti de beliriyordu. Liste çok enteresan isimlerden oluşuyor:
Turgay Ciner
Zafer Yıldırım
Hasan Hilmi Öksüz
Can Kaymak
Ahmet Misbah Demircan
İhsan Kalkavan
Mübariz Mansimov Gurbanoğlu
Mehmet Turgut Yılmaz
Mehmet Fatih Saraç

Turgay Ciner:  Adı Susurluk Raporu'nda uyuşturucu kaçakçılarıyla birlikte geçen Ciner'in hızlı yükselişi ve servetinin kaynağı hakkında ciddi iddialar var.
(Turgay Ciner'in siyaset ve brokrasi sahnesindeki dostları arasında Mehmet Ağar, Turgut Özal, Hüsamettin Özkan, Mesut ve Turgut Yılmaz, Çevik Bir (aynı zamanda tenis arkadaşı), Ünal Korukçu gibi isimler bulunuyor. Turgay Ciner’in yanında çalışan isimler arasında; Özal'ın Yabancı Sermaye Dairesi Başkanı ve Dış Ticaret Müşteşarı Namık Kemal Kılıç, THY Yönetim Kurulu Başkanı eski pilot Atilla Çelebi, Kamu Ortaklığı İdaresi eski başkanı Tezcan Yaramancı, Enerji Bakanlığı eski Müşteşarı Uğur Doğan, Sivil Havacılık Genel Müdürü A. Kayıhan Kabadayı, Özal'ın özelleştirme prensleri Ökkeş Özuygur ve Süleyman Yaşar, Mehmet Ağar'a çok yakın olduğu söylenen eski MİT görevlisi Kemal Hacıbeyoğlu gibi isimler var. - http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=430
Mehmet Fatih Saraç: Kamuoyu onu BİM marketler zincirini kuran kişi olarak tanıdı. Daha sonra El Kaide bağlantılı, Yasin Abdullah El Kadı ile ortaklığı bulunduğunu öğrendik. Fatih Saraç’ı ilk kez 1998 yılında Sarıyer’deki triplex villasına gidince tanımaya başladım. Villa, içinde yüzme havuzu ve meyve ağaçlarıyla boğaza göz kırpıyordu. Suudi Arabistan eski petrol bakanlarından biriyle görüşmek için oradaydım. Suudi bakan, iki eşi ve çocuklarıyla bu villada senede bir ay kalırmış. Villanın Saraç adına kayıtlı olduğunu ve kendisinin burada yaşamadığını daha sonra öğrendim. Saraç birkaç sokak aşağıda daha görkemli villada yaşıyordu. Aynı zamanda Saraç, Nisan 2012’de kurulan ve ortakları arasında 3 üst düzey Ciner yöneticisinin de bulunduğu UCZ Mağazacılık Tic. AŞ’nin de yönetim kurulu başkanı.
Mübariz Mansimov Gurbanoğlu: 44 yaşında Azeri kökenli. 2007 yılında Türk vatandaşı olmuş. Sahibi olduğu Palmali Holding’e ait 129 gemi ile deniz taşımacılığında dünyanın ilk beşinde yer aldığı söyleniyor ve grubun daha 48 şirketi bulunuyor. 3 milyar dolar serveti bulunuyor. İşin garip tarafı ise 1989 yılına kadar hiçbir mal varlığının bulunmaması. Etiler’de içi Rus kızlarıyla dolu Holding merkezinde çok sıkı korunuyor. Rus iç istihbaratında çalışmış eski bir asker olan Gurbanoğlu, geçtiğimiz yıllarda Kanal D’yi satın almak istemiş aynı zamanda Beşiktaş başkanlığı için de adı geçmişti.
İhsan Kalkavan: Türkiye’nin en önemli armatörlerinden biri. Kalkavan’ın Fettullah Gülen’le çok yakın ilişkisi bulunuyor. Bank Asya, Işık sigorta ve Memorial Hastanesi’nin sahibi aynı zamanda. 
Mehmet Turgut Yılmaz: En renkli simalardan biri. Yüce Divan’da yargılanan ilk başbakan olarak tarihe geçen Mesut Yılmaz’ın kardeşi. Mesut Yılmaz’la ilgili olarak TBMM’de seçilen üyelerden oluşan ”soruşturma komisyonu” belgelerinde ve Mesut Yılmaz’la ilgili suçlamaların neredeyse tamamında kardeşi Turgut Yılmaz da bulunuyor. İki örnek:  “Mesut Yılmaz ve eşinin, kardeşi Turgut Yılmaz ve eşiyle birlikte Almanya’da kurduğu Transalkim adlı şirketi, Almanya’da 60 metre karelik bir evde oturduğu ve mütevazi bir yaşantı sürdüğü öğrenilen Herbert Bader isimli bir muhasebeciye devretmiş göründüğü, ancak, yıllık cirosu yüz milyon markı aşan bu şirketin gerçekte halen de Yılmaz ailesine ait olduğu iddia edilmektedir. Yine bu şirketin hayali ihracat olaylarına karıştığı yolunda yaygın iddialar mevcuttur. Ayrıca, bu şirkete ait TIR ‘ların, Turgut Yılmaz’ın işgal ettiği İstanbul’daki Hazine arazilerini TIR parkı olarak kullandığı söz konusu edilmektedir”   “Mesut Yılmaz’ın ailesinin, İstanbul’daki Conrad Oteli’nin gerçek sahipleri olduğu yolunda iddialar basında sıkça dile getirilmektedir. Nitekim, Mesut Yılmaz’ın Başbakan olduğu dönemlerde kamuya ait toplantı, resepsiyon ve sempozyumların adı geçen otelde yapıldığı ve bunun karşılığında büyük paralar ödendiği belgelerle sabittir”

Ahmet Misbah Demircan bilindiği gibi Beyoğlu Belediye başkanı ve ilahiyatçı Ali Rıza Demircan'ın oğlu. Hasan Hilmi Öksüz ise yıllarını Kasımpaşaspor’a adamış, kulübün eski başkanı. Babası, Tayip Erdoğan’ın babasıyla arkadaş. Kendisi bir dönem Refah Partisi'nden Beyoğlu Belediye Meclis üyeliği yapmış.
Başkanlık koltuğuna oturan isim ise Zafer Yıldırım, Orjin Group’un ortakları arasında yer alıyor. Doğuş Grubu ile ortak İstinyePark’ı kurmuştu.

Bu isimler Kasımpaşaspor’un yönetiminde alt alta konulduğunda ne ifade ediyor henüz çözmüş değilim. Gelecek günlerde belki bu fırsatı yakalarız.
Yine de "Kasımpaşaspor’un başına talih kuşu mu kondu"  desek yoksa; “Bayram değil seyran değil eniştem beni neden öptü” durumları mı…

Dipnot: Turgut Yılmaz ağabeyi başbakan olunca basına şunları söylemişti: “Namus ve dürüstlüğün bir meziyet değil, olmazsa olmaz şartına inanıyor, bu günkü tarih itibarıyla 21 senelik iş hayatımın her anını, her türlü hesabı vermeye hazır olduğumu bildiriyorum. Bu günden itibaren ağabeyimin Başbakanlığı süresince iş politikalarımı mevcutları muhafaza esası dahilinde yürütüp, yeni bir iş alanına girmeyeceğimi taahhüt ediyor, engin sağduyusuna güvendiğim kamuoyunun takdirine arzediyorum. [Hürriyet - 23 Haziran 1991]









Susurluk'tan bu yana tutuklanan, cezası kesilen veya yargılanan, devlet görevlilerinin (MİT, emniyet, TSK) yargı karşısındaki savunmaları, "Biz emirlere uyduk. Üstlerimiz emretti biz de yerine getirdik" şeklindeydi. Üstelik bunların büyük kısmı MGK kararlarıydı.

Artık herkes biliyor ki; 90'larda terörle mücadele adı altında yürütülen yasa dışı çalışmalar; bunun içinde faili meçhuller, dönemin başbakanları, genelkurmay başkanları, kuvvet  komutanları ve OHAL valilelerinin emri ve izni ile olmuştur. Bir dönemin devlet politikalarını, devlet görevlileri yasa dışı da olsa yerine getirmişlerdir.

Korkut Eken, Ayhan Çarkın, Ergenekon tutuklusu muvazzaf veya emekli subaylar yıllardır aynı savunmayı yapıyorlar.

Bir Allah'ın kulu savcı yada hakim çıkıp da "emri kimden aldınız" diye sormuyor. Emri verenler hakkında soruşturma başlatmıyor.

İktidar ortakları(!) bugüne kadar uyum içinde çalışmış olsalar da, Tayyip Erdoğan derinlik sarhoşluğuna kapıldığından bu yana ipler gerilmişti. Herkes ne zaman kopacağı  ve kopmanın ne şekilde olacağı hakkında bir süredir tartışıyordu.

Emniyet-Yargı ve MİT savaşıyla bu kopmanın nasıl yaşandığını artık gördük.

Bugüne kadar terör örgütü üyesi olmak veya yönetmekle suçlanan devlet görevlileri meramlarını bir türlü anlatamıyorlardı. Keser döndü sap döndü...

Şimdi meram anlatma sırası hükümetin emir verdiği ve bu emri uyguladığı için suçlanan MİT yöneticilerine geldi.

Hakan Fidan, Emre Taner, Afet Güneş hükümetin verdiği talimatı yerine getirmiş, PKK/KCK ile görüşmüştü.

CHP ve diğer muhalefet, MİT görevlilerinin yanında emri veren Erdoğan'ın da ifade vermeye çağırılmasını istiyor. Ancak Ergenekon ve diğer darbe teşebbüsü davalarda siyasi muhalefet aynı talepte bulunmamıştı.

                                                                            *****

Emniyet MİT'i, KCK içine sızmak ve KCK'nın bazı eylemlerini yönlendirmekle suçluyor. PKK'nın içinde MİT ajanlarının olduğu söyleniyor.

Siz saf mısınız? Veya biz saf mıyız?

Bunların içinde MİT olmazsa sorun var demektir zaten.

İstihbarat nasıl işler?

                                                                           *****

Bir de olaya şu çerçeveden bakalım: KCK, PKK'nın şehir yapılanması olarak lanse ediliyor. Ve MİT'çilere yöneltilen suçlamaların biri; bu örgüte ajan sızdırıp, örgüt faaliyetlerine katılması ve KCK'nın bazı eylemlerini yönetmesi. Şimdi KCK operasyonunu yöneten emniyete sorarlar: "Sizin istihbarat birimleriniz, KCK'ya sızmadı mı? Şayet sızmadıysa, bu emniyetin istihbarat zaafını ortaya koymaz mı?"

Emniyetin de KCK'ya sızdığını birçok kişi biliyor. geçmişte Emniyet DHKPC içine de sızmıştı. Hatta örgüt içindeki emniyet ajanları deşifre edilmiş ve bir inşaatta infaz edilmişti. Kamuoyuna  'DHKPC'de iç hesaplaşma' diye yansıtıldı. Ardından DHKPC bu olaya misilleme yapıp Mecidiyeköy'deki emniyet binasına roketle saldırmıştı.

Susurluk çetesinden emniyet müdürü Hüseyin Kocadağ'ın DHKPC lideri Dursun Karataş ile ilişkisine ise değinmeye bile gerek yok.

Osmanlı'da bile Abdülhamid'in ajanları, Abdülhamid karşıtı gruplara sızarak buradan aldıkları bilgileri Abdülhamid'e aktarmışlardır. Aynı yöntemi İttihad ve Terakki'nin de izlediği gibi, tüm dünyada istihbarat faaliyetlerinin bu şekilde yürütüldüğünü herkes bilir.

Devlet istihbarat birimleri, gerek sol, gerekse sağ örgütlerin içinde her zaman yer almıştır. İslamcı örgütler 28 şubat döneminde ve öncesinde aynı yolla kullanılmışlardır. İBDA-C, İslami Hareket, Aczimendiler ve Hizbullah bunlar içindedir.

Hatta 28 Şubatta öyle ileri gidilmiştir ki, emniyet, MİT, genelkurmay istihbaratlarının yanı sıra, dışişleri bakanlığı bile bazı görevlilerini İslamcı grupların içine sızdırarak, istihbarat çalışması ve fişleme yapmıştır.