| KİMDİR BU ALPERENLER?

Ecdâdımızın heybeti mârufu cihândır,
Fıtrat değişir sanma! Bu kan yine o kandır
“Savletinden titresin yeniden Doğu-Batı,
Ve kurulsun ALLAH’ın ebedî saltanatı”




ALPERENLER; yaşatmayı yaşamaya tercih edip, ölümü hayatın merkezine koyarak, ölümsüzlük denizine yelken açarlar, “dîn ü devlet, mülk ü millet” için şehâdet şerbetini tereddütsüz içerler, inançları uğruna “Bir gül bahçesine girercesine” kara toprağın bağrına korkusuzca koşarlar, “Mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise güçlü ve onurlu”durlar… Onlar; “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” hadîsini hayat felsefesi yapıp, fânî ömürlerine şerefli bir hayat sığdırırlar… Alperenler; asil bir ümmetin ve şerefli bir milletin mensûbu olmakla iftihâr ederler, dâvâ adamlığını diline tespih etmeyip, hayatıyla çekerler, bu sebepten olsa gerek belki yaşlarıyla değil ama, yaşadıkları ve yaşattıklarıyla çok büyüktürler…

ALPERENLER; “Akla kapı açıp; iradeyi elden almama” temel prensibini rehber edinen, aklın ışığının fen, kalbin nûrunun din ilimleri olduğunu bilen, fakat bütün idrâkini beş duyunun sınırları içine hapsetmeyen ulemâ vârisleridir… Onlar; “küllî bir tefekkür şuuru” oluşturmak için ufuk çizgisini genişleten; tefekkürün îmânı, îmânın teslîmiyeti, teslîmiyetin tevekkülü, tevekkülün de “Hasbün Allahu ve ni’mel vekil” diyerek her işte Allah(c.c.)’ı vekil tutmayı âmir kıldığını zihnine ve gönlüne yerleştiren ehl-i rahledirler… Onlar; Rızâ-i Bâri’ye ermek maksadıyla, Ehl-i Beyt sevgisini Ehl-i Sünnet anlayışıyla kalplere nakşeden îmân âbideleridir…

ALPERENLER; “Ben, güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim” diye buyuran Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’in muazzez hayatlarını örnek alırlar… Onlar;hayatın mânâsını ahlâk, ahlâkın mecrâsını da Kur’an ve Sünnet belirlediği zaman bir anlam kazanacağına inanırlar… Alperenler; “tebessüm etmeyi sadaka sayan”, “eline, diline, beline” sahip olup nefsini aşan, kendini inancına adayan, bahtı kara, başı dik, alnı ak, sevdası Hakk ve hayat çizgisi hüsn-ü hat olan bu aziz milletin düşünen beyni, korkusuz yüreği, âteşin imânı ve tertemiz vicdânıdır…

ALPERENLER; “Allah bes, bâkî heves” diyen, “Bâsü bâdel mevt” idrâki içinde bu hayatın rövanşına göre her yaptığını murakâbe eden, “Ölmeden önce kendini hesaba çeken”, “Emr-i bi’l ma’ruf, nehy-i ani’l münker” temel ölçüsüyle davranışlarını şekillendiren; Allah’ın unutulduğu her alanda nefsin hâkimiyetinin başlayacağını ve insanın insanlığından bir şeyler kaybedeceğini bilirler… Alperenlere; “Vel âmene bil gader, emine minel keder” anlayışıyla kaderden atılan oklara kâmilen teslim olduğu için kederlenmeyen, bu sebeple de gönlüne hüzün yerine huzur doldurmayı başarabilen, tevârüs edilmiş bir asâletin ve unutturulmak istenen bir medeniyetin eşsiz güzelliklerini yaşatmak için çaba sarf eden ganî gönüllü delikanlılardır…

ALPERENLER; insana insanlığını kazandıracak ölçünün yalnız ve ancak İslâm olduğunu, bâtıla yâr olanların zâhiren gâlip gelseler de gerçekte mağlûp, Hakk yolunda olanların ise mağlûp zannedilseler bile aslında gâlip olduklarını bilirler… Onlar; esbâbâ tevessülü ikmâl ettikten sonra “Kaderin üstünde bir kader vardır” derler, “zaferle değil, seferle mükellef kılındıklarını”, takdirin Cenâb-ı Allah’a ait olduğunu idrâk ederler ve büyük cihatta gâlip gelerek nefsini yenen bir yiğidin bütün cihanı yeneceğine inanırlar… Alperenler; hilkâtin mükemmelliğini, kâinatın haşmetini, insanın bu muhteşem vâroluş manzûmesi içindeki yerini idrâk ederek, “Halk içinde Hakk’la beraber olan”; “Yâ Rabbi! Dünyayı elimizden alma, ama kalbimize de koyma” diyen mübârek ecdâdımız gibi kalbini dünyadan, dünyayı da kalbinden uzaklaştıran ve gönlü İlâhî teslimiyette gerçek hürriyeti bulan Hakk’a sevdâlılardır…

ALPERENLER; son üç asırdan bu yana artarak devam eden mağduriyetimizin, mahcubiyetimizin ve mahkûmiyetimizin temelinde İslâmiyet’le Müslümanların arasının açılarak birbirinden uzaklaşmasının yatmakta olduğunu bilen, maddeye mânâ penceresinden bakan, şarklı gibi üretip garplı gibi tüketme yanılgısına yanaşmayan, ekonomik ilerleme ile ahlâkî ve rûhi değerler arasında denge kurmayı amaçlayan dengeli insanlardır…

ALPERENLER; önce adam, sonra dâvâ adamı ve en sonunda da gönül adamı olan, tevâzuun zirvesinde şâhikalaşan, gönlünde ismet ve iffeti yaşatan, ruhunu izzet ve saffetle kuşatan, kalbini ülfet ve muhabbetle ışıtan, Muhâmmedî ahlâkın nâmütenâhî güzelliklerini ve doyumsuzluğunu tâlim eden gönül erleridir… Alperenler; nimete, kudrete, izzete, varlığa, hüsrâna, ıstıraba, çileye ve yokluğa O’ndan geldiği için boyun büküp rızâ göstererek “Emrine şükür”, “Kahrın da hoş, lûtfun da hoş” diyebilen gâzi-dervişlerdir… Alperenler; “O’nu bulan neyi kaybetmiştir ki, O’nu kaybeden neyi bulmuştur ki” anlayışını şahikalaştıran aşk, edep ve irfan sahibi “Kınalı kuzulardır…”

ALPERENLER; insan kalbinde fıtrî olarak çağlayan muhabbet, merhamet ve müsamaha pınarlarından yudumlar ve kendi “Ben”inin bendesi olunmaması gerektiğini bilirler… “Ben” diyen tahammülsüz, inatçı, sığ görüşlü ve nefsin tutsağı olan zihniyetin karşısında, gerçek saadet bizzat “Biz”dedir anlayışıyla “Ben”i “Biz”e çevirme haslet ve olgunluğuna sahiptirler…

ALPERENLER; ülkemizin içinde bulunduğu içtimaî, siyâsî ve ekonomik sıkıntıların, insanımızın yaşadığı sosyal bunalım ve kimlik krizlerinin, toplumu tehdit eden devlet-millet zıtlaşmasının ve kültür erozyonunun sebebinin de, sonucunun da mevcut yağma düzeninden kaynaklandığına müdrikltirler… Alperenler; bu sisteme “lekesiz, gölgesiz” tertemiz bir nizâmı alternatif olarak sunan, bu nizâmın “adâlet-meşrûiyet-ehliyet ve hizmet” esaslarına dayandığını beyân eden, bunu temin için önce kendi nefsine, sonra da topluma nizâm veren, kendine çeki düzen veremeyenlerin âleme nizâm veremeyeceğini çok iyi bilen ideâl şahsiyet ve ideâlist dâvâ adamlarıdır…

ALPERENLER; mukaddes dînimizle bu toplumu aynı inanç paydasında birleştiren, tarih şuuruyla aynı geçmişte buluşturan, güzel Türkçe’mizle insanımızı anlaştıran, millî kültürle müşterek değerlerimizi bârizleştiren, büyük ülkülerle evlatlarının gelecekte de ortak hedeflerde bir araya gelmesini sağlayan, yâni ferdi şahsiyet, yığınları millet yapan dînî ve millî aidiyetlerimize sonuna kadar sahip çıkarlar… Alperenler; bizi “Biz” yapan değerlerimizi ortadan kaldırmak için her türlü hileyi tezgâhlayan, en kirli oyunları sahneye koyan; “Boğazdaki Aşiret”in, sabetaistlerin, sahtekâr Marksistlerin, hortumcu kapitalistlerin, dönme ve devşirmelerin, jakoben zulmetin, laikçi zihniyetin, küresel ihânetin, vurguncu düzenin, çağdaş deniyetin, azgın azınlığın, ateist çılgınlığın, etnik bölücülüğün, soysuz dayatmaların, modern yobazların, tapınak şövalyelerinin, karanlık mahfillerin, din simsarı baronların… defterlerini dürecek, derslerini verecek ve hesaplarını görecek azim ve irâdeye sahiptirler…

ALPERENLER; beyinlerdeki ve gönüllerdeki “kutsal devlet” anlayışını, “hâdim devlet” inancına tedvir eden, devletin millete hizmetle yükümlü bir araç olduğunu, aslâ amaç olmadığını bilen; devlet olmadan milletin öksüz kalacağını, fakat millet olmadan devletin söz konusu bile olamayacağının şuuruna eren, aslolanın millet, milletin gölgesinin de devlet olduğunu, “devletin âlî menfaatleri adına, oligarşik bir zümrenin çıkarlarına” hizmet edilmemesi gerektiğini zihinlere nakşeden bir dünya görüşünü savunurlar…Alperenler; millet kültürü üzerine kurulacak bir devletin Devlet-i Ebed Müddet olacağını, milletle bütünleşmeyen, milleti yok sayan, millete ters düşen yapılanmaların uzun ömürlü olamayacağını bilen tarih şuuruna sahiptirler ve millî irâdenin dışında hiçbir beşeri güç tanımazlar…

ALPERENLER; küçük de olsa teşkilatlı grupların, yığın hâlindeki büyük çoğunluklara kolayca hükmedeceklerini bilen, bu itibarla teşkilatlanmaya çok önem veren, cemaat şuuruyla, meşveretle, şûrâdan çıkan ortak akılla organize olan, millî irâdenin üzerindeki vesâyetin kalkması ve sivil siyâsetin hâkim olmasını esas alan fikir ve aksiyon adamlarıdır… Alperenler; İslâm parantezindeki milliyetçiliği ‘ulvî bir fikir’ olarak değerlendirip ‘basit bir figür’olarak görmeyen, fertlere değil fikrî ölçülere önem veren, fikrî hareketlerdeki büyüklük kıstasını kemiyette değil keyfiyette gören, hak bildikleri yolda tek başlarına kalsalar bile “kınayıcının kınamasına” aldırmadan inandıkları yolda vakur adımlarla yürüyen, Allah (c.c.) için seven, Allah (c.c.) için buğzeden, Allah(c.c.)’a hakkıyla kul olduğu için kula kulluk etmeyi lügâtinden silen çatal yürekli bahadırlardır… Alperenler; tek kıstası menfaat olan fikir fâhişelerinin ve her devrin adamı olan-her yolu mubah gören siyâset yosmalarının oyununa gelmeyen, millî hassâsiyetleri günlük politik menfaatlerin emrine âmâde kılmayan, Allah(c.c.)’tan ve milletten başka hiç kimseye verecek hesâbı olmayan, vatanına bağlı, inancına karasevdâlı yiğitlerdir…

ALPERENLER; muhteşem bir mâziyi ihtişamlı bir âtiye taşıma sorumluluğuna müdriktirler… Bu sebeple şartlar değişse de alperenlerin vazifesi değişmeyecektir… Alperenler; şartlara teslim olmamak, şartları teslim almak için, değişen şartların imkânlarını zorlayarak zamana ve mekâna Türk-İslâm mührünü vurma yolunda azimle yürürler… Atalarının “Güneşi mızraklarına tuğ, gökyüzünü otağ” yapıp, “Türk Cihan Hakimiyeti Mefkûresi”ni cihat rûhuyla taçlandırarak, Altaylardan Tuna’ya doğru başlattığı kutlu yürüyüşü âkim kaldığı yerden ve 300 milyonluk Türk Dünyası’nı kucaklayacak bir anlayışla yeniden başlatmak azim ve kararındadırlar… Bu yürüyüşte; ilim ile iman yan yana, düşünce ile ibâdet iç içe, sebeplere tevessül ve tevekkül sarmaş dolaş, sabır ve şükür yol arkadaşı, feraset ve cesaret el ele, hayallerle umutlar kol kola, aşk ve ceht omuz omuza vermiştir…

ALPERENLER; sağduyunun ve tecrübelerin sesine kulak veren, düşünce-şuur ve ferâset, irâde-azim ve basiret, enerji-tahammül ve nezâket, ilim-irfan ve siyâset, metod-kadro ve hareket, istişare-müsamaha ve meşveret, birlik-dirlik ve uhuvvet, vakar-şeref ve haysiyet, bilgi-coşku ve kâbiliyet, inanç-îman ve cesâret sahibi olan ve Türkiye’yi lider ülke yapacak ideâli, dünyaya Hakk’ın nizâmını hâkim kılacak bir ülküyü ilke edinen akıncı beyleridir.

ALPERENLER; medeniyet güneşimizin yeni baştan inşâ ve ihyâsı için gayret sarfeden, nesillere millî, İslâmî ve insânî hedefler gösteren; tadına doyulmayan bir rüyânın son cümlesi, Osmanlı’yı muhteşem bir cihan devleti yapan anlayışın son parıltısı, “Gül Yüzlü” sevdâlardan arta kalan ecdâdın son selâmı ve mukaddes bir destanın hatm-i kelâmıdır…

ALPERENLER; 15. ve 16. yüzyılı “Türk Asrı” yapan değerler manzûmesini baş tacı yaptığımız zaman 21. yüzyılın da “Bizim Asrımız” olacağına yürekten inanırlar ve bu inançla bütün cihâna:

Ecdâdımızın heybeti mârufu cihândır,

Fıtrat değişir sanma! Bu kan yine o kandır

diye haykırırlar…

Ve Alperenler;

“Savletinden titresin yeniden Doğu-Batı,

Ve kurulsun Allah’ın ebedî saltanatı”

Ülküsüne cân-ı gönülden îmân eden, dağ yürekli savaş erleri ve derya gönüllü Yesevî erenleridir…

Destan şairimiz merhum Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu bir şiirinde onları anlatırken;

“Alperenler; bir aşılmaz dağdılar,

Aydınlığa gönül verip, yıldızları sağdılar…

Nurlanıp, nur üstü nurdan,

Tekbirlerle doğdular…

Tek başına destandılar,

Tek başına çağdılar…

Tufan olup sığmazlarken evrene,

Sevgi olup, gönüllere sığdılar…

İman ile, erdem ile, aşk ile,

İnsanlığı kenetleyen bağdılar…

Ezandılar, mehterdiler,

Sancaktılar, tuğdular…”

dizelerini kaleme almış ve Alperenleri ne kadar da latif, ne kadar da mânâlı ve ne kadar da zarif bir biçimde târif etmiştir…

Cenâb-ı Allah Alperenlerin; “Çoraklarda gül açtıran” kılıçlarını keskin, yüreklerini kavî, bileklerini güçlü, kalemlerini müessir, tâlihlerini yâr, yollarını açık, işlerini âsân, fiillerini muktedir ve dualarını müstecâb eylesin… Âmin…

Yüce Rabbim, şehit kanlarıyla sulanmış bu aziz vatanın; minârelerini Ezansız, semâlarını Hilâlsiz, şafaklarını Al-sancaksız ve ocaklarını 'ALP-EREN'siz bırakmasın… Âmin…

DR. Mehmet Güneş
|> http://www.facebook.com/EVLADIOSMANLI

Axact

Axact

Vestibulum bibendum felis sit amet dolor auctor molestie. In dignissim eget nibh id dapibus. Fusce et suscipit orci. Aliquam sit amet urna lorem. Duis eu imperdiet nunc, non imperdiet libero.

Post A Comment:

0 comments: