Venedik’ten cülûs tebriki için gelen elçi Françesko Guirino’nun küstahça söylediği bazı sözler üzerine Padişah Yıldırım Bayezid “Bizi kızdırmasınlar, kızdırırlarsa Roma’ya kadar gidip Saint-Pierre Kilisesi’nin mihrabında atımıza yem yediririz!” der. [1]

Bizans İmparatorluğu’nun Osmanlıya karşı toparlanma hazırlıkları cümlesinden sur tamirine kalkışması üzerine de “İstanbul surlarında yapılacak herhangi bir tamir, alınacak herhangi bir tedbir bize karşı yapılmış, bize karşı alınmış sayılır. Kuleler ya derhal yıkılsın veya Ordu-yu Hümâyunumuzla gelip yıkmamız beklensin.” [2] emrini verir.

Bizans İmparatoru Yoannis Paleologos öldüğü zaman, oğlu II. Manuel Bursa’da Padişah Yıldırım Bayezid’in yanındaydı. Tahtı kaybetme ihtimâline binaen II. Manuel kılık değiştirip Bursa’dan kaçtı. Bunun
üzerine Yıldırım Bayezid “Bugün iznimiz olmadan yanımızdan ayrılmaya cüret eden, yarın eski muahedeleri hiçe sayma cüretini de gösterebilir. Yılanın başı küçükken ezilmeli, denmiştir. Emirlerimizden kıl kadar ayrılırsa tecrübesiz başına şimşek gibi düşer; onu da memleketini de yakarız!” der.

Arkasından da vakit geçirmeden, bir ültimatom mahiyetindeki meşhur mektubu yazdırır:

“Ben ki tekmil Rum ve Rumeli Hâkimi Bayezid bin Murad Hanım, sen ki Kostantiniye beyisin, babanla yaptığım anlaşma mucibince tarafıma ödenen haracın tezyidini istemekte, ayrıca tabiiyet muahedesinin tecdidini, ayrıca şehirde bir İslâm mahallesi kurulmasını, bir cami inşa edilmesini ve Müslüman ahalinin davalarına şer’i hükümle bakılması içün bir kadı tayinini isterim. Eğer emirlerime itaat edersen şehirde rahat yaşarsın, yok itaat etmezsen bütün kapılarını kilitleyip sur içine kapan; zira sur dışında ne varsa tekmil benimdir, bilesin vesselâm.” [3]

Osmanlı Ordusu’nun İstanbul muhasarasıyla meşgul bulunmasından da istifade eden Haçlılar bir süre Balkanlarda bir zafer alayı gibi şen ve şakrak dolaştılar. Küçük kuvvetlerle korunan bazı Osmanlı kalelerini zapt ettiler. Bazı köy ve kasabaları yakıp yıktılar ve Doğan Bey’in komutasında bir avuç yiğit tarafından korunan Niğbolu Kalesi’ni kuşattılar.

Yıldırım Bayezid’e, Macar elçisi bu şartlarda geldi.

Elçi, Kral Sigismund’un tepkisini göstermeye memurdu. Tembihliydi. Padişahın karşısına sıradan bir elçi gibi değil, bir kral gibi çıkacak, âdeta hesap soracaktı. Yüksek perdeden konuşacaktı.

Azametle Padişahın huzuruna girdi. Hangi hak ve salahiyetle Bulgaristan’ı ilhak ettiğini sordu. Padişah sükûnetle ayağa kalktı. Elçiyi kolundan tutup silah koleksiyonunun bulunduğu odaya götürdü. Silahları gösterip gülümsedi:

‘İşte salahiyet, elçi’ dedi.

Macar elçisi başka söyleyecek söz bulamadığından âdeta inledi:

‘Ama biz çok güçlüyüz.’

Hemen cevabı aldı:

‘Bu cenk meydanında belli olur, sohbet anında değil.’ “ [4]

Niğbolu Kalesi Komutanı Doğan Bey’e Osmanlı Ordusunun Hıristiyan kuşatmasına karşı imdada yetiştiğini haber vermek üzere giden ve kaleye sokulamadan geriye dönen Gazi Evranos Bey’e hitaben Yıldırım Bayezid şöyle der:

‘Kendini tehlikeye atmaktan korkanın başkalarını tehlikeye atmaya hakkı yoktur. Hizmet sırası bize geldi, koca Gazi, atımız eğerlensin.’ [5]

Ya şimdi ne hâldeyiz?

KAYNAK:
[1] Yavuz BAHADIROĞLU, Yıldırım Bayezid, Biyografi, 7. Baskı, İstanbul, Nesil Matbaacılık, 2006, s. 31.

[2] BAHADIROĞLU, A.g.e., s. 53.

[3] BAHADIROĞLU, A.g.e., s. 55.

[4] BAHADIROĞLU, Ag.e., s. 77.

[5] BAHADIROĞLU, A.g.e., s. 79.


Axact

Axact

Vestibulum bibendum felis sit amet dolor auctor molestie. In dignissim eget nibh id dapibus. Fusce et suscipit orci. Aliquam sit amet urna lorem. Duis eu imperdiet nunc, non imperdiet libero.

Post A Comment:

0 comments: