Tarih konusunda gençlerimizin kafası bir hayli karışık: Bunu gelen mektuplardan anlıyorum.
Böyle olması da doğal: Zira tarihimiz siyasi, ideolojik amaçlarla kullanılıyor.
Ayrıca da bu memlekette “tarih spekülasyonu” yapılıyor.
Bir bakıma tarih, bu çerçevede oluşturulmuş farklı bir “Ergenekon çetesi”nin tasallutuna maruzdur!
Bu çete yıllardır “Tarihin yumuşak karnı” sandıkları bölümlerine kontra yumruklar indiriyor.
Hâlbuki her şeyin bir izahı vardır:
Yeter ki, insan öğrenme maksadıyla tarihe gitsin. Gözlemleyebildiğim kadarıyla, bazıları “öğrenmek” maksadıyla değil, “öldürmek” maksadıyla tarihe gidiyor.
Dolayısıyla da işler içinden çıkılmaz hale geliyor.
“Tarihin yumuşak karnı” sayılan bölümler belli:
1. Şehzade katli;
2. Padişahların yabancı kadın almaları;
3. Hacca gitmemeleri;
4. Çok sayıda evlenmeleri.
Tarkan Yılmaz’ın sorusu da son maddeyle ilgili: “Neden padişahlar çok evlilik ve çok çocuk yaptılar?” diye soruyor.
Çünkü buna bir bakıma mecburdular.
Neden derseniz, biliyorsunuz devlet sürekli savaş halindeydi.
Babalarıyla savaşlara katılan şehzadelerden kaçının sağ kalacağı bilinemezdi. Üstelik sık sık salgın hastalık çıkıyor, bazı şehzadeler de bu şekilde ölüyordu.
Bu bakımdan padişah, mümkün olduğu kadar çok erkek çocuk sahibi olmak zorundaydı. Yoksa Osmanlı tahtı varissiz kalabilirdi.
Hüma Ayfer Salmaz/ Mudanya; “Tarih kitaplarımızda yer alan padişah resimlerinin gerçekle ilgisi var mı?
Batılı ressamların fırçasından çıkma “Veronese Serisi” denen tabloların gerçekle ilgisi yoktur. “Şark Sultanı” olarak gördükleri padişahları hayallerinde canlandırdıkları gibi çizdiler. Ayrıca “Osmanlı sarayı” tabloları da hayal ürünüdür.
Ama yabancı yazarlar bu tablolara bakarak “Osmanlı hayatı” hakkında hüküm verici romanlar kaleme alıyorlar.
Bir anlamda “Şark Masalı” yazıyorlar.
Hazin ki, işin aslını bilmeyen gençlerimiz de bunları okuyarak Osmanlılar hakkında “karar” veriyor.
Dediğim gibi, günümüze gelen padişah tablolarının ve saray görüntülerinin gerçekle ilgisi yoktur.
Zaten bu padişahların şiş karınlı, ablak suratlı, süslü-püslü ve çirkin çizilmelerinden de bellidir.
Biri Sultan IV. Murad’ı ipekler içinde gösteriyor, diğeri sade giyimiyle ünlü Yavuz’un kulağına küpe takıp başına tâç giydiriyor.
Bir kere Osmanlı padişahları padişah ilân edilirken bile tâç giymez, sadece kılıç kuşanırdı. Bu merasim de genellikle Eyüp Sultan Camii’nde yapılırdı.
“Tâç giymek” Batılı hükümdarlara mahsustur, çünkü tâç Batı kültüründe hâkimiyet alâmeti olarak görülmektedir. Osmanlı’nın hâkimiyet alâmeti ise kılıçtır.
Bu gibi tablolarda Osmanlı padişahlarının alabildiğine şişman, ablak suratlı, yağlı ve çirkin gösterildiğine dikkat çekmek isterim.
Haremi de işte aynı yaklaşımla kaleme aldılar.
Vaktiyle İstanbul’a gelen Batılı gezginlerden bazıları, görmeleri mümkün olmayan haremi hayal ederek kâğıda döktüler. Görmediklerini de ısrarla sakladılar. Kendi ülkelerindeki “saray entrikaları” da rehberleri oldu. Böylece ortaya Osmanlı ile ilgisi bulunmayan tuhaf masallar yığını çıktı.
Tarih konusunda özellikle gençlerimizi daha duyarlı ve daha derin olmaya çağırıyorum.
Yıldıray Sağlam/ Kayseri; “Yeniçerilerin evlenmediğini duydum. Bu doğru mu?”
Sevgili Yıldıray ve sevgili gençler! “Duyum” deyişini artık aşmamız lâzım. Piyasada bunca kitap varken, kulaktan kulağa oynamak, Türkiye’nin geleceği hakkında beslediğimiz umutları tökezletir. Bilgilerimizi mutlaka kitaba, yani kaynağa dayandırmalıyız. Ancak o zaman birikim edinebiliriz. Zaten duyumlar da çoğunlukla yarım yamalak olur.
Bu girişten sonra, gelelim yeniçerilerin evlenme bahsine: Evet, doğru duymuşsunuz: Gerçekten de yeniçeriler “Yeniçeri” olarak kaldıkları müddetçe evlenemezlerdi.
Tabii bunu bile bile yeniçeri olurlardı.
Unutmayalım ki, Osmanlı Devleti, etrafı Hıristiyan devletlerle çevrili olduğu için sürekli savaş halinde bulunuyordu. Devletin en vurucu gücü de yeniçerilerdi. Yeniçeriler seferden sefere koşarlardı. Doğal olarak düzenli bir hayatları yoktu.
İşte bu yüzden evlilik sorumluluğunu ancak emeklilikten sonra üzerlerine alırlar, çoluk çocuğa karışırlardı.
Bunun dışında duyduklarınız (ki o soruları yazmıyorum) doğru değildir.
Detaylı bilgi için Enver Behnan Şapolyo’nun “Yeniçeriler” isimli kitabına bakabilirsiniz.
Post A Comment:
0 comments: