Lisede öğrenciyken, M. Kemal’i sosyalist bellerdik. Onun milliyetçi olduğunu söyleyen öğretmenlerimize içten içe gülerdik. Din dersi veren öğretmen ise, onun dört dörtlük Müslüman olduğunu, ülkeyi gavurların elinden kurtardığını anlatırdı. Muhtemelen herkese göre bir M. Kemal algısı yaratılmıştı. Bunun için
semboller, resimler, günün koşullarına göre söylenen sözler, yani her malzeme kullanılmıştı.
Solcular için M. Kemal, Lenin’le mektuplaşan liderdi.
Milliyetçiler için, Kürt varlığını tarihten silmeye çalışan Atatürk’tü.
İslamcılar için, 1. Meclisi dualarla açan bir mümindi.
Liberaller için, zevkine düşkün, şık giyinen, elit takılan bir önderdi.
Aleviler için, onları şeriattan kurtaran bir can’dı. Oysa ortada bir Kemalizm tanımı vardı ve hiçbirine cevap olamıyordu.
Üniversiteye başladığımda, yukarıdaki çelişkiler yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştı. Bu kadar geniş bir skalaya oturtulan bir lider ve o lider adına uydurulmuş bir ideolojinin arka planı neydi? Birçok soru havada uçuşuyordu ve bir çoğuna mantıklı yanıtlar bulamıyordum. M. Kemal’in sol ile uzak yakın bir ilişkisi olmadığını öğrenmiştim. Resmi Komünist Partisinin kurulması, Mustafa Suphi ve arkadaşlarının boğdurulması, 1 Mayıs bayramının ve sendikaların yasaklanması, 1. İzmir İktisat Kongresinin sonuçları bu düşüncemi sağlamlaştırıyordu. Kürtler için güzel şeyler düşünmediğini, pratiklerinin bunu gösterdiğini de birçok kaynaktan öğrenmiştim. Ama Latin harflerine geçişi, giyim kuşam ile ilgili kanunları, saltanatı ortadan kaldırması… Bunları neye yoracaktım? Pozitivist olması ne kadar önemliydi benim için? Sanırım 91′i 92′ye bağlayan kıştı. Bir akşam, bir arkadaşım eve geldi ve heyecanla bir kitaptan bahsetti. Kitabı yeni okumuştu, sarsılmıştı. Kafam inanılmaz berraklaştı diyordu. Bu kitap ‘Paradigmanın İflası’ydı. Yazarı Fikret Başkaya’yı hiç duymamıştım. İşin doğrusu, Paradigma kelimesinin tam neye tekabül ettiğini de bilmiyordum.
Diğer gün, ilk iş olarak büyük bir kitabevine gittim, kitabı satın alıp eve döndüm. Sayfalarını karıştırmak amacıyla yapraklarını çevirmeye başladım. Olacak şey değildi, her ara başlık bir tabu yıkıcılık taşıyordu. Hemen ilk sayfaya döndüm, iktisat öğrencisi olmanın artısıyla, kitabı büyük bir keyifle okumaya başladım. Her sayfada mutlaka bir iki yerin altını çiziyor, dip notlar düşüyordum. Sabaha doğru sayfaların azaldığını farkettiğimde, kitap bitiyor diye müthiş üzülmüştüm. O kitap, bir gecemi aldı, bir ömrüme çağ açtı. O günden sonra, kitap önermemi isteyen herkese ilk olarak Paradigmanın İflası’nı önerdim.
Resmi ideolojinin mit’lerini yerle bir ediyordu Fikret Başkaya. Bazı solcuların hala savundukları, adına Milli Mücadele dedikleri ve anti emperyalist olduğunun altını çizdikleri sürecin, aslında anti emperyalizm olgusu ile ilintisiz olduğunu çok net ortaya koyuyordu kitap. Kürt isyanlarının nedenlerini ve niçinlerini Kemalizm olgusunu sorgulayarak, bilinenden çok farklı sonuçlara çıkıyordu Fikret hoca. Hakim sınıfların rolünü, lider olgusunu, Kemalizm ile Faşizm’in ortak özelliklerini örneklerle sıralıyordu. Kurtuluş Savaşı denilen büyük savaşın hiç yaşanmadığını, İnönü savaşlarının savaştan öte bir yer değiştirme olduğunu ilk Paradigmanın İflası’ndan öğrendim. Sovyet Rusya’nın Ankara’ya hangi saiklerle yardım ettiğini, M. Kemal’in sonra neden İngilizlere yanaştığını, İngilizlerin ne karşılığında Yunanlardan desteklerini çektiğini neden- sonuç ilişkisinden yola çıkarak çözümlüyordu Başkaya.
Birçok efsanenin nasıl uydurma olduğunu öğrenmek, resmi ideoloji tedrisatından geçmiş bir genç olarak, bana inanılmaz keyif veriyordu. Kitabı okumayanlar için, aklımda kalan bir iki çarpıcı örneği paylaşmak istiyorum. Hani derler ya, Arap alfabesi zor olduğu için, M. Kemal ülkeyi Latin alfabesine geçirdi. Oysa bu hamlenin, bir ülkeyi bir gecede okuma yazma bilenin olmadığı bir ülkeye çevirdiğini söyler Başkaya. Bunun nedeni de çok basittir: M. Kemal’in tarihi kendi isteğine göre yeniden yazmak isteği yatar der. Zaten sorun alfabenin kolaylığı zorluğu değildir. İnsan hangi alfabeyi öğrense, en kolayı o gelir. Uzaktan bakınca, en zor alfabe Japonca’dır ama Japonya’da okuma yazma bilmeyen yoktur. En kolay denilen Latin alfabesine sahip bizde ise okuma yazma bilmeyen birçok insan vardır. Kemalizm’in ilkelerinden biri ‘Halkçılık’ olarak geçer. Kemal’in hakim bir zümre yerine, Anadolu halkına yaslandığını, gücünü buradan aldığı söylenir. Oysa her sözü kanun olan bir liderin, neden bir toprak reformu yapmadığı sorgulanmaz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin neden yeni bir ülke olmadığını, rejimin neden Bonapartist olduğunu, olmayan Kürtlerin nasıl ayaklandığını, şapka devrimi denilen uygulamalar sonucu ne gibi trajediler yaşandığını, uydurma amaçlı kurulan partilerin misyonlarını, Müdafa-i Hukuk derneklerinin asıl amaçlarını, diktatörlüğün yerleşmesinin aşamalarını Paradigmanın İflası’nda bütün ayrıntılarıyla öğrenmek mümkün.
Bugün Dersim katliamından dolayı konuşulmaya başlanan şeyleri, 18 yıl önceden tartışmaya açan bu kitabı herkesin mutlaka okuması gerekir. Okuyanın ise bir daha okumasında sayısız yarar olduğunu düşünüyorum.
Fatih Turanlı
Post A Comment:
0 comments: