Dağın böğrüne serpiştirilmiş yüzlerce camii, türbe, han hamam motifleri ile süslenmiş bir Osmanlı halısı gibi durur karşımızda Bursa. Her sokağında, her taşında bir Osmanlı motifi görmek mümkün tarih denizi bu şehirde. Sonbahar hüznünün yapraklardan düştüğü mevsimde karşılıyor bizi şehir. Üzerlerine basılıp geçerken incindiklerini düşündüğüm çınar yaprakları, çizilmiş bir plağın çıkardığı acıklı ses gibi ayaklar altında inliyor.


Ulu Camii’ de müezzinin okuduğu ezan karşılıyor bizi. Çağrıya uyarak camii kapısından giriyoruz içeri. Kapı denildiğinde sıradan bir kapı anlaşılmasın. Dört kapısı olan caminin her kapısı taç kapı niteliğinde başlı başına bir sanat eseri. Cami içindeki mimarinin heybetini ve ince zevkli dekorlarını da taç kapılardan anlamak mümkün.



Alınların secdeye gittiği bu mabet görkemi fakat mütevazı işlemeleri ile insanı büyülüyor. Ortasındaki şadırvanda suyun çıkardığı ses Fatihalara karışıyor. Dışardan caminin pervazlarına konan güvercinlerin "hu"ları namaz sonrasındaki dualara eşlik ediyor.





Sultan Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılan Ulu Camii'nin içerisindeki bu şadırvanın anlatılan bir de öyküsü var. Cami yapılırken arsalar sahiplerinden alınmış. Ancak bugünkü şadırvanın bulunduğu arsanın sahibi olan kadın, arsasını vermek istememiş. İbadetin amacının Yaratıcı’nın rızasını kazanmak olduğunu bilen padişah, "Rıza olunmayan yerden rıza alınmaz" diye düşünerek kadının arsasının bulunduğu yere şadırvan yaptırtmış. Bu olaydan sonra iç mimarisinde şadırvan bulunan camiler inşa edilmiş. Hayattaki her zorluk aslında bir sanata dönüşmüş.

Caminin çıkışında Emir Han’dan gelen güzel kokuları takip ederek Hana giriyoruz. Kitapların ve hediyelik eşyaların ortasında çayını yudumlayan insanlar çekiyor dikkatimizi. Kaybedecek zaman olmayınca çayı içme arzumuzu başka bir güne erteliyoruz.

Uzunca bir dağın eteğine dizilmiş eski Bursa’nın her sokağında bir Osmanlı karesi yakalamak mümkün.

Bursa’yı gezenlerin en çok dikkat ettiği noktaların başında elbette türbeler gelmekte. Osmanlıya adını veren Osman Bey ve Orhan Bey ’in türbeleri şehrin en orta yerinde, Tophane’de bulunmakta. Tophane Parkı’nın girişinde sol tarafımızda Osman Bey, sağ tarafımızda oğlu Orhan Bey’in türbeleri duruyor. Osman Bey’in türbesinin yanında Kurtuluş Savaşı şehitlerinin kabirlerini de görüyoruz. Hemen karşımızdaki Saat Kulesi zamanın insanlar ve Bursa için nasıl da ilerlediğini gösteriyor.

Bursa kuşatmasının devam ettiği sırada Osman Gazi oğlu Orhan Bey’e şehir içindeki kubbeli yapıyı göstererek "Oğul; ben öldüğüm vakit beni Bursa’da şol gümüşlü kubbenin altına koyasın" diye vasiyet etmiş. Bu kubbeli yapı Hıristiyanlara ait bir şapelmiş. Bursa fethedilince burası mescide çevrilmiş Osman Bey ölümünden sonra buraya defnedilmiştir.

Osman Gazi ve Orhan Bey’in bulunduğu türbeler 1855 depreminde yıkılmış, 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yeniden yaptırılmıştır. Osmanlı çınarının tohumunu Anadolu’ya atan baba ve oğul yan yana istirahat etmekte.

Tophane Parkındaki çınar yapraklarını, süpürgesi ile temizleyen görevlinin süpürdüğü yapraklar değil; sanki zamanmış gibi geliyor insana.

Bursa’nın en iyi görüntülendiği bu Tophane parkındaki saat kulesinin hemen altında liseli öğrencilerin falcılardan medet umar duruma düştüğünü görmek de bizi bir hayli üzüyor.

Tophane Parkından sonra görülmesi gereken Yıldırım Bayezid ve I. Murad Türbeleri var . Onlar da adları ile anılan camilerin bahçelerindeki türbelerinde sonsuzluğa uzanmışlar.

Bursa’da Yeşil Türbe ve Emir Sultan Türbesi daha çok ziyaret ediliyor. Onların yanında Üftade Hazretleri, Molla Fenari, Mevlit şairi Süleyman Çelebi’nin türbelerini de geziyoruz. Her birinin kendine göre farklı bir özelliği var.

Bursa’da camiler ve türbelerin yanında; Koza Hanı, Fidan Hanı, Pirinç Hanı, İpek Hanı, Geyve Hanı, Emir Hanı gibi hanlar da Osmanlı medeniyetinin ticari ihtişamını yansıtıyor. Çoğu bugün alış veriş merkezi, çay bahçesi olarak kullanılan hanlar Bursa’ya gelecek misafirlerini beklemekteler. Her sokağın başında karşımıza çıkan Osmanlı mimarisi evler ise şehre derinlik katarken bize de huzur veriyor. Insanı yormayan mimarisi ile hala canlılığını sürdürüyor.

Uludağ, Bursa’yı ziyaret edenler için vazgeçilmezler arasında. İster teleferikle isterse aracınızla ulaşabiliyorsunuz Uludağ’a. Fakat Türkiye’nin en uzun hatlara sahip teleferiğini denemeye değiyor.

Bursa’da attığımız her adımda bir başka tarih sayfası açılıyor önümüze. Sokaklarında dolaşırken dik ve yokuş sokak aralarındaki eserler önce bize kendimizi kaybettiriyor. Sonrasında o eserlerin varlığında tekrar kendimizi buluyoruz. Bursa’ya ne zaman ve hangi yaşta gidilirse gidilsin, her gidiş geç kalınmışlık hissi veriyor insana. “Neden daha öncesinde gelmedim” derken, neden daha fazla kalamadığımın da hüznünü yaşıyorum içimde.

Hasan Mahir
(Ekoloji Doğa, Kültür ve Çevre Dergisi - 17.Sayı - 2008)

Axact

Axact

Vestibulum bibendum felis sit amet dolor auctor molestie. In dignissim eget nibh id dapibus. Fusce et suscipit orci. Aliquam sit amet urna lorem. Duis eu imperdiet nunc, non imperdiet libero.

Post A Comment:

0 comments: