Articles by "Çiller"
Çiller etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ekonomik buhranlar veya gerilemeler, politik olarak dikkatlerin dağıtılmasını gerektirir. Düzmece siyasi krizler, hatta askeri darbeler organize edilir. Zamanımızda herşey ama herşey ekonomiktir.
12 eylül darbesinin arka planında liberal ekonomiye geçişin sağlanması yattığı gibi, 2001 krizi ve koalisyon hükümetlerine son verilme nedeni de; dünya finans sistemine Türkiye'nin adabte edilmesidir.

Geçen gece Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin “Türkiye'nin Yıldızları Ödül” törenine davetliydim. Törende İSO 500 listesinde 343. sırada bulunan Durmazlar Makina da ödül aldı. Uzun zamandır
kendisini yakından tanıdığım Durmazlar Makina Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Durmaz'la birkaç yıldır görüşemiyorduk. Bu vesileyle görüşme fırsatımız oldu. Durmaz aynı zamanda eski Makina İmalatçıları Birliği başkanı. Tören öncesi kokteylde ayak üstü laflarken, “Doğduğumdan beri kriz bitmedi şu memlekette” diye başlayan cümlesi gündem değerlendirmesiyle devam etti. Durmaz, bugün NASA'ya uzay mekiği üretiminde kullanılan makinalar yaptıklarını ifade ederken 58 yıllık firmalarının krizler içinde büyüdüğünü söyledi.

Türkiye'de ihracat yapan öz sermayeleriyle büyük atılımlara imza atan firmaların krizlere şerbetli olduğu gerçek.

Dolar ve Euro'nun son bir yılda tavan yapması, işsizlik ve cari açığın büyümesi, dış politikada; özellikle Ortadoğu'da uyguladığımız politikalar, enflasyonun artması,Türkiye'nin son birkaç yılda yaşadığı gizli ekonomik krizin ipuçları.

Gündeme baktığımızda kimsenin bunlardan söz etmemesini nasıl değerlendirmemiz gerekir?

Gezi Parkı eylemleriyle başlayan, 17 Aralık'la tavan yapan suni gündemler bitip tükenmek bilmiyor da ondan. İktidar partisi gündem belirleme ve gündem değiştirme ilizyonisti. Özellikle başbakan bu konuda tam bir mandrake.

Sim sala bim...

**********

Yazımızın ana ekseni aslında 'adam kıtlığı' konusu olacaktı.

Neyse küçük bir eksen kayması...

Osmanlı'da kullanılan 'kaht-ı rical' deyimi yani 'adam kıtlığı' mevzusu, dönem dönem yaşanan sıkıntılı bir durumdur.

Halkının yüzde 50 oyunu almış bir liderin, geri kalan yüzde 50'sini hedef tahtasına koyması kaht-ı rical dönemininden kurtulamadığımızın en bariz göstergesi.

İşi ehline vermek” veya “riyaset” sahiplerinin görev başında olmaları kaht-ı ricali engeller engellemesine de; peki ya gerekli meziyetlere sahip insanlar bulunmazsa/bulunamazsa ne olur.

Bugün yaşananlar elbette...

Özal'ın ölümünden bu yana kaht-ı rical devam etmektedir.
Özal sonrası ülkeyi yöneten parti ve liderlerine baktığımızda bunu açıkça görüyoruz. Son dönemde ise iktidar partisinin devlet ve halkıyla girdiği mücadele kaht-ı ricalin bir an önce bitmesi gerektiği gerçeğini de gün yüzüne çıkarıyor.

Yolsuzluk iddialarının üzerinin örtülmesi bile AKP'nin yerel seçimlerde oy oranında büyük düşüşlere sebep olmadı. Bazı siyasi yorumcuların bunu açıklamakta zorluk çekmelerini anlayamıyorum. Kabine üyelerinin çocuklarının evlerinde bulunan paraların, bir tv kanalının satın alınmasında kurulan konsorsiyumun, başbakanın oğlunun vakfına bağışlanan milyonların seçimlerde AKP'ye negatif yansımasının çok küçük olması, alternatifinin olmamasından kaynaklandığı çok açık.
AKP öncesi dönemde memleketin halini çok iyi hatırlayan vatandaş gidip yeniden oyunu AKP'ye verdi.

Yerel seçimlerde CHP gibi bir partinin MHP'li aday göstermesi kaht-ı rical değilde nedir?
Özal sonrası alternatiflere baktığımızda rahmetli Adnan Kahveci'nin lider olarak Türk halkının karşısında çıkma çalışmaları yaptığını görüyoruz. Hatta çocukluk arkadaşı yine rahmetli efsane vali Recep Yazıcıoğlu'nu da yanına alacağı biliniyordu. Ne yazık ki ve ne hikmetse ikisini de trafik kazasında kaybettik.

Mesut Yılmaz'ların, Çiller'lerin, Demirel, Erbakan ve Ecevitler'in dönemlerine tek tek projektör tutarsak, 'adam kıtlığı'nı görmemiz fazlasıyla mümkün.
Adam gibi görünen ve adam olmadığı çok sonra anlaşılan yöneticilerin elinde bu ülke yıllardır heder olmuştur.

**********

AKP'nin ve Tayyip Erdoğan'ın ne tür politikalar ürettiğine bakılmadan 12 yıllık iktidar mazilerinin ardında yatan gerçek alternatifsiz oluşlarıdır.
2002 yılında iktidara geldiklerinde, liberal-muhafazakâr olduklarını, halkın her kesimini kucaklayacaklarını defalarca dile getirmişler, meyhanelere kadar giderek oy istemişler, kendilerini halka arz etmişlerdi.
Sağdan merkeze kayan ve yapılan operasyonlarla merkezin tek partisi görünümü alan AKP, aslında hiçbir döneminde merkez parti olamamıştır.
ANAP ve DYP'nin birleşmesi engellenmiş, ortaya çıkabilecek tüm liderler ya pasifize edilmiş veya AKP bünyesine alınarak, merkez sağ tamamen AKP'ye tahsis edildi.

AKP ekonomi politikalarıyla Türkiye'yi tam bir kapitalizm döngüsüne sokmuş, muhafazakâr duruşu sadece iç politika aracı olarak kullanmıştır.
Uluslararası güçler tarafından 2001 yılına kadar bir türlü global finans sistemine, siyasi ve ekonomik krizler nedeniyle dahil edilemeyen Türkiye, sükûnete kavuşunca borsa ve bankaları global şirketler tarafından paylaşıldarak, dünyaya entegrasyon sağlanmıştır.

**********

Türkiye formüllere, tanımlamalara uymayan insanların yaşadığı bir ülkedir:
selamunaleyküm” diyen Ermenisi, “bye bye” diyen dindarı mevcut. Oruç tutan komünisti, namaz kılan ulusalcısı var.

'Öteki Türkiye' ile 'Beriki Türkiye'yi, 'Beyaz Türkler'le 'Siyah Türkler'i, ulusalcıyla muhafazakârı; ayrıştırmak, aralarında uçurumlar oluşturmak, oy rantı için farklı düşünceleri nefrete dönüştürmek yerine, 'milli birlik' potasında halkı kucaklayan bir lidere ihtiyaç var.
Taksim meydanında bira şişesiyle “TC” yazan adama kafayı takan değil, polisten kaçarak camiye sığınanlara şefkatle yaklaşan, onlara Allah'ın evini açan imamı sürgüne göndermeyen bir lidere ihtiyaç var.

12 yıllık iktidar günahlarını paralel bir günah keçisine yıkan değil, yolsuzlukla suçlanan bakanların dosyalarını hasır altı etmeyen bir lidere ihtiyaç var. Her olayda kendine ve partisine komplo yapıldığını iddia ederek, mağdur edebiyatının Tolstoy'u değil, ülke güvenliğini tehdit edecek boyutlara varan dinlemelerin faillerini ortaya çıkararak adalete teslim eden bir lidere ihtiyaç var.

Kaht-ı rical döneminin bitmesi, bu topraklarda yaşayan her türden insanla empati yapabilecek gerçek bir lidere ihtiyaç var. Kıran-döken değil; birleştiren, öfkeyle değil; usuletle ve suhuletle yöneten bir lidere ihtiyaç var.

Hz. Ömer, “Bana yardım ediniz” deyip sahabelerden yardım ister. Herkes “Edelim Ya Ömer! Malımızla, mülkümüzle, paramızla nasıl istersen yardım edelim” demişler. Hz. Ömer şu cevabı verir: “Hayır, hayır, bana her şeyden önce adam lazım, adam!



 Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatıyla hareket geçen Devlet Denetleme Kurulu, eski Cumhurbaşkanlarından Turgut Özal’ın ölümüyle ilgili başlattığı araştırmayı bitirdi. Sonuç: Ürkütücü…

DDK’nın hazırladığı 44 sayfalık raporun hülasası: Turgut Özal’ın öldürülmüş olabileceği. DDK bunun ortaya çıkması için feth-i kabir yani mezarın açılıp otopsi yapılmasını istiyor.
Bu istek resmi makamlarca nasıl yankı bulacak, otopsi yapılacak mı? Bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Otopsi yapılır veya yapılmaz. Ölüm sebebi belli olur veya olmaz. Bunlar bir kenara, Turgut Özal’ın öldüğü yıl olan 1993 yılına geri dönüp, Özal’ın ölümü öncesi ve sonrasında yaşanan olayların çok daha önemli ve bir o kadar da, hepsinin tek tek ele alınması gerektiği kanaatini taşıyorum.
Son yıllarda kürt sorunu tartışmalarının alevlenmesi ve PKK’nın yeniden gündeme gelmesi, 1993 yılını daha da önemli kılıyor bence.

1992 yılında Turgut Özal Güneydoğu ile ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Kaya Toperi ve başyaveri kurmay Albay Arslan Güner’e, 10 sayfalık bir Kürt Raporu hazırlattı.
Özal raporu 13 Mart 1992 tarihli MGK’da gündeme getirdi ve af dahil siyasi-sosyal çözümlere değindi.
Aynı günlerde ilginç bir biçimde şiddet eylemleri had sayfaya vardı. PKK bir yerden düğmeye basılmış gibi devletin en tepesinde af, siyasi-sosyal çözüm konuşulduğu bir dönemde bu konuşmaları provoke edercesine eylemlerine hız verdi. 1992 Nevruz’unda bölge halkını “kitlesel ayaklanma” çağrısı ile kışkırttı ve Mart 1992’de tarihin en kanlı Nevruz’unu yaşadık.

İki günde resmi kayıtlara göre 57, sivil toplum kuruluşlarına göre 113 kişi hayatını kaybetti.

Turgut Özal o günlerde ANAP Milletvekili Adnan Kahveci’ye de aynı konuda rapor hazırlaması için görev verdi. Adnan Kahveci bir süre Güneydoğu’da inceleme yaptı ve “Kürt Sorunu Nasıl Çözülmez?” başlıklı raporunu Mayıs 1992’da Turgut Özal’a sundu. Adnan Kahveci raporunda diyordu ki:  “Askeri çözümle ülke çözüme ulaştırılamamıştır. Bugün Kürt sorunu siyasal bir kriz halini almıştır. Çözüm için cesur adımlara ihtiyaç vardır. Bu nedenle Kürt realitesi, Kürt kimliği ve dili hızla kabul edilerek Kürtlerin siyasal hakları verilmelidir. Bu durum Türkiye’de demokrasiye ufuklar açmakla kalmayıp PKK gibi terör örgütlerine olan halk desteğini de ortadan kaldıracaktır.”
Cumhurbaşkanı Özal Kürt sorununu çözmek için uğraştıkça nedense şiddet eylemleri artıyordu. Adnan Kahveci’nin raporu 27 Ağustos 1992 tarihli MGK’da tartışıldı ve Özal GAP Televizyonunda Kürtçe yayın yapılmasını istemişti. Ve ardından Türkiye’de derin bir el PKK aracılığıyla bazen bölge halkını kurşuna dizerek bazen güvenlik güçlerine saldırarak Kürt – Türk çatışmasını sağlayacak kanlı eylemlerin dozunu arttıracaktı.

Şimdi tarihe küçük bir yolculuk yaparak, Özal’ın ölümü öncesi ve sonrasında meydana gelen olaylara kısaca bakalım. Özal 1992 yılının mart ayında MGK’da kürt raporunu gündeme getiriyor. Mart ayından sonra yaşananlar:

            11 Haziran 1992: Bitlis Tatvan’da Köy minibüsü durduruldu minibüs kurşuna
            dizildi, 13 köylü öldü.

            27 Haziran: Silvan Yol aç Köyü Cami cemaati kurşuna dizildi. 10
            köylü öldü..

            18 Ağustos: Şırnak’da olaylar çıktı. İçişleri bakanı İsmet Sezgin
            olayı “300 PKK’lı şehri bastı” diyerek duyurdu. 3 gün süren
            olaylarda şehir harabeye döndü. Ölü ve yaralıların kesin rakamı hâlâ
            bilinmiyor.

            5 Eylül: Bingöl Genç karayolunda araçtan indirilen 7 kişi öldürüldü.

            13 Eylül: Şemdinli’de Jandarma Karakolu basıldı, 15 er şehit oldu.

            15 Eylül: Batman Kozluk ilçesi köy minibüsü bombalandı, 10 köylü
            öldü.

            29 Eylül: Irak sınırındaki Derecik karakolu basıldı 27 askerimiz
            şehit oldu.

            1 Ekim: Bitlis’in Cevizdalı köyünde 30 kişi öldürüldü.

            20 Ekim: 72 yaşındaki Kürt yazar Musa Anter Diyarbakır’da öldürüldü.

             Ve bu olaylar sonunda Silahlı Kuvvetler Peşmergelerle birlikte
            Hakurk operasyonunu başlattı. İlk defa peşmergelerle ortak harekât
            Yapılıyordu. Ardından Bingöl ve Diyarbakır’da PKK kampları havadan bombalandı.
            150 PKK’nın öldüğü açıklandı.

            24 Ocak 1993: PKK-Devlet ilişkisini inceleyen bir kitap
            hazırlığındaki Gazeteci-yazar Uğur Mumcu evinin önünde öldürüldü.

            5 Şubat: ”Kürt Sorunu Nasıl Çözülmez” isimli raporu hazırlayan Adnan
            Kahveci şüpheli bir trafik kaza geçirdi ve eşiyle birlikte vefat
etti. (Adnan Kahveci ANAP içinde çok büyük bir kitlenin desteğiyle genel başkanlığa hazırlanıyordu. Yanına çok yakın arkadaşı süper vali rahmetli Recep Yazıcıoğlu’nu da alacaktı. Yazıcıoğlu’da Kahveci’nin ölümünden 10 yıl sonra yine şüpheli bir trafik kazasında öldü.)

            17 Şubat: Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis’in helikopteri
            Ankara yakınında düştü. Helikopterdekilerden kurtulan olmadı. Eşref
            Bitlis vefatından bir hafta önce Suriye, İran ve Irak dışişleri
            bakanlarıyla PKK’nın bitirilmesi için görüşmeler yapmıştı.

            17 Nisan: Cumhurbaşkanı Turgut Özalsabah saatlerinde kalp
            yetmezliği sebebiyle vefat etti. Özal ölümünden iki ay önce
            Başbakan Süleyman Demirel’e Kürt sorununun çözümüne dair önerileri
            içeren bir mektup göndermiş, mektubunda çözüme yönelik siyasi-sosyal
            önerilerini sıralamıştı. Turgut Özal’ın ölümü hâlâ tartışılmaya
            devam ediyor ve çoğu kimse bunun bir suikast olduğuna inanıyor.

            16 Mayıs: Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı seçildi.

            24 Mayıs: Bakanlar Kurulu 25 Mayıs’ta af gündemiyle toplanacaktı. Ama
            o gün Bingöl’de terhis olan 33 er şehitedildi. Erler silahsız ve
            korumasız sivil bir araçla yola çıkarılmıştı. PKK’nın bu durumu
            önceden istihbarat aldığı o gün de söylenmişti. Şimdi Ergenekon
            Davası ile bunun PKK’ya bir gün sonra toplanacak Bakanlar Kurulu’nu
            provoke etmek için bilgi sızdırıldığı hem canlı tanıkları hem de
            davadaki belgelerle anlatılmaya devam ediyor.

            15 Haziran: Tansu Çiller ilk kadın başbakanımız oldu.

            15 Haziran: Bitlis’te 9 vatandaşımız iki köye yapılan roketatar
            saldırısı ile öldürüldü.

            2 Temmuz: Sivas’ta Madımak Oteli ateşe verildi 37 Alevi vatandaşımız
            yanarak veya dumandan boğularak can verdi.

            5 Temmuz: Erzincan’ın Başbağlar Köyü basıldı 33 kişi katledildi. Köy
            Sünni bir köyümüzdü.

            4 Ağustos: Bitlis Mutki otobüsü tarandı 15 kişi öldürüldü.

            4 Eylül: Batman’daki olaylarda DEP Milletvekili Mehmet Sincar ve DEP
            İl Yöneticisi öldürüldü.

            10 Ekim: Başbakan Tansu Çiller Viyana’da “İspanya tecrübesinden (Bask
            Modeli) biz de yararlanacağız” dedi.

            11 Ekim: Cumhurbaşkanı Demirel Başbakan Tansu Çiller’i yanıtları
            “Çözümü İspanya’da arama” dedi.

            22 Ekim: Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar
            Aydın Tugay komutanlığı bahçesinde alnından vurularak öldürüldü.
            Başlatılan operasyonda Lice’nin üzeri siyah dumanlarla kaplandı.
Lice’yi giriş çıkışlar yasaklandı. (Bugün Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesi
konusunda yeniden araştırma başlatıldı.)

            27 Ekim: Lice olayları sonrasında daha önce Kürtçe yayından, Bask
            Modelinden bahseden Başbakan Tansu Çiller şahinleşti ve “Ya bitecek
            ya bitecek!” dedi.

            31 Ekim: Tansu Çiller “Terörün dıştaki ve içteki kaynaklarını
            Kurutacağız” dedi.

            3 Kasım: Tansu Çiller “Elimizde PKK’ya yardım eden 60 Kürt
            İşadamının listesi var. Devlet PKK ile olduğu gibi PKK’ya mali
destek sağlayanlarla da her biçimde mücadele edecektir” dedi.
Bu açıklamalardan sonra bazı Kürt işadamları öldürüldü. Bazıları
da rüşvet vererek canlarını zor kurtardı.

4 Kasım: Orgeneral Eşref Bitlis'in şüpheli ölümünden sonra Mart 1993'te bu olayı protesto etmek için Jandarma Komutanı Binbaşı Ahmet Cem Ersever askerlikten istifa etti. Ersever daha sonra, Celal Talabani'nin ihanetleri, PKK ilişkileri, Güneydoğu'daki gerçek durum, köy korucuları, itirafçılar, faili meçhul cinayetler hakkında birçok açıklamada bulundu.   "Güneydoğu Anadolu'daki olayların gerçekleri Türk milletinden gizleniyor"  dedi. Ve 4 Kasım 1993'te elleri önden bağlanmış kafasına iki el ateş edilmiş cesedi, Ankara Elmadağ ilçesi çıkışında bulundu.

Yukarıdaki olaylara 2012 yılından bakıp tahlil ettiğimizde, bu olaylardan ve ölümlerden kimler yararlandı. Hangi siyasilerin ölümüyle, hangi siyasi figürlerin önü açıldı. Görmemiz mümkün.
Ayrıca PKK ve kürt sorununun o yıllarda çözülmeyerek bugünlere kadar, Türkiye’nin sırtında bir kambur olması kimin-kimlerin işine yaradı. Bunu da değerlendirmek ve geçmişe bakarak, geleceğe bir yön çizmek gerek.