Articles by "tarih"
tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

MUHTEŞEM KÜLTÜR !!!

Osmanlı sokaklarında dolaşırken o güzelim cumbalı ahşap evlerin pencerelerinde çiçekler görülürdü. Onlara da çeşitli mânâlar yüklenmişti. Meselâ pencerenin önündeki sarı çiçek; "Bu evde bir hasta var, lütfen gürültü yapmadan mümkün olduğunca sessiz geçin." mânâsına gelmekteydi. Çiçek kırmızı ise; "Bu evde evlenme çağına gelmiş genç bir kızımız var, sakın ola kötü bir söz edip de, onun kalbini ve ruhunu incitmeyin." demekti.

Evlerin kapı tokmakları, penceredeki çiçeklerin gösterdiği mânâdan geri değildi. Kapı tokmakları çift halkadan müteşekkildi. Bunlardan, aslan başı motifli ve büyük olanı kalın, çiçek motifli ve küçük olanı da ince ses çıkartırdı. Eğer eve bir erkek misafir gelmiş ise, kalın sesli tokmağı tıklatır, içerdeki ev sahibi gelenin beyefendi olduğunu anlar, kapıyı evin beyi açar, bey yoksa mahremiyete uygun olarak kapı açılırdı. İnce sesli tokmağın sesi duyulmuş ise, gelenin bir hanım olduğu anlaşılır, kapıyı evin hanımı açardı.

Mahalleli arasında bir ihtilâf çıkarsa, kadıya gitmeden önce imama gidilir, imam da meseleyi hukukî olarak çözmeden önce, sulh yolunu tavsiye eder ve yapılan tavsiyeye de ekseriyetle uyulurdu. 

Komşu hanımlarca, mahalleye yeni taşınan bir aileye, "Hoş geldiniz, safalar getirdiniz"e gidilir, çocukların başı okşanır, ebeveynlerine de "Allah size ne güzel güller vermiş." diye iltifat edilirdi. Evin çocukları büyük ise, el işlemeli tablo götürülürdü.

Mahallede birisi öldüğünde, cenaze evine ilk önce kıble istikâmetindeki komşusundan olmak üzere, bir hafta, on gün yemek yollanır, kimse onlara işittirecek tarzda gülüp, eğlenmezdi. Böylece komşunun acısına ortak olunurdu.

Esnaf bağırıp çağırmaz, müşteri rahatsız edilmezdi. Ayrıca esnaf, müşteriye bir ev sahibi gibi muamele eder, çeşitli ikramlarda bulunur, sonra alış-verişe geçilirdi. Ölçü ve tartıda hile yapılmaz, kalitesiz mal kaliteli diye satılmaz, malın ayıbı ve kusuru alıcıya önceden söylenirdi. 

Ailedeki saygınlığı bir başka açıdan Fransız şairi Pierre Loti’de dile getirmiş: “Dünyanın hiçbir evinde, bir erkek hanımına bu derece saygılı ve hayran olamaz! Bu gerçeğin sırrı, Osmanlı evinin, kadını tarafından hazırlanışındadır.

Velhasıl, bu muhteşem medeniyet; Cemil Meriç 'in ifadesiyle "büyük adam değil, insan-ı kâmil ve mükemmel bir toplum" yetiştirmişti.

Kaynak:Sızıntı Dergisi,İnsana Saygı Medeniyeti

Hamidiye Etfal Hastanesi için hiçbir fedakarlıktançekinmeyen II. Abdülhamid, 1902 yılında Afyon’da çıkmakta olan Karahisar-ı SahipMadensuyunun imtiyazını hastaneye ihsanetmişti. 

I. Dünya Savaşı’ndan sonra bu defa Afyonkarahisar il özel idaresine verildi. 1924’ten itibaren özel kişilerce kiralanıp çalıştırıldı.

 Atatürk’ün emirleriyle 17 Ekim 1926 tarihinde imtiyaz hakkı Kızılay’averildi. Günümüzde “Kızılay Madensuyu”adıyla satılmaktadır.


Hastanenin gelişmesi için hiçbir fedakarlıktançekinmeyen II. Abdülhamid, 1902 yılındaAfyon’da çıkmakta olan Karahisar-ı SahipMadensuyunun imtiyazını hastaneye ihsanetmişti. 

Bu madensuyunu incelemek amacıyla Afyon’a gönderilen Bakteriyolog Ömer Fuat Bey’in 25 Kasım 1902 günü kaynaktan aldığı 120 şişe su hastane kimyageri Dr. Ali RızaBey tarafından analiz edilmişti. Dr. Ali Rıza Bey 2 Ocak 1903 tarihli raporunda; bu suyun mide, barsak, karaciğer, böbrek ve mesane hastalıklarıyla deri hastalıklarına ve göğüs hastalıklarına şifalı etkilerde bulunabileceğini bildirmişti. 


Analiz detaylarını; Taşpınar Yerel Tarih ve Kültür Dergisi Aralık 2012 Sayı 9 Sayfa 4 Hasan Özpunar kalemi ile kamsamlı olarak inleleyebilirsiniz.

http://dokuman.afyon.bel.tr/yayinlar/taspinar9.sayi/web/taspinar9.html

http://www.afyon.bel.tr/upload/tr/dosya/dokumanyonetimi/266/06092013172150-1.pdf

Bu rapordan sonra madensuyu ile, Hamidiye Etfal Hastanesi ile Yıldız ve Gümüşsuyu Hastanelerinde hastalar üzerinde klinik deneyler yapılmış ve bu hastanelerin sağlık kurullarıyla yararlı olduğu onaylanmıştı. Bu raporlarla analiz sonuçlarını gören Padişah, madensuyunun idaresini, damga-pul-rıhtımgümrük vergilerinden muaf tutulmasını ve Anadolu Şimendiferiyle ücretsiz naklini emretmişti. 

İbrahim Paşa’nın memba koruma binaları ve depo yapımı hakkındaki önerilerini dikkate alan Nafıa Nezareti, Kimyager Ali Rıza Bey, Nafıa Nezareti mühendislerinden Tevfik Bey ile saray mimarlarından Frans Niebermann’ı Afyon’a göndermişti. Padişah bu komisyonun verdiği 18 Temmuz 1903 tarihli rapor ile ekli plan ve projelerin yerine getirilmesini emredince bu kez hastane hekimlerinin çoğunlukta olduğu bir “Madensuları Komisyonu” kurulmuştu

Bu arada mühendislerden oluşan bir heyet de memba ve yöresinin jeolojik durumunu tetkik etmişti. İstanbul’daki hastanelerde madensuyunun klinik deneyleri devam ederken Paris ve Bonn’a gönderilen örneklerin analiz raporlarında Karahisar madensuyunun Avrupa ülkelerindeki madensularından daha üstün ve sağlığa yararlı olduğu bildirilmişti.170 Hastanede yatan hastalara da gerektiğinde Karahisar Madensuyu dağıtılırdı. 

171 Padişahın isteği üzerine Anadolu Osmanlı Demiryolu Şirketi, memba suyunun kaynağı olan Afyonkarahisar Kazlıgöl’de bulunacak olan iki memura ücretsiz gidip gelmeleri için paso vermiş, madensuyu sandıklarını Kazlıgöl’den Haydarpaşa’ya nakletmeyi ve şişelerin iadesini de ücretsiz olarak yapmayı kabul etmişti (1903).

 “Hamidiye Etfal Hastane-i Âlisi’nin Karahisar-ı Sahip Madensuyu” başlıklı ilanlarda, bu madensuyunun; mide hazımsızlıklarına, böbrek kumlarına, karaciğer ve göğüs nezlelerine, cilt ve mesane hastalıklarına, müzmin romatizma ve nikrise şifalı etkisi olduğu ve İstanbul’daki bütün eczanelerde satıldığı belirtiliyordu.

Hastanenin katıldığı Tourcoing Sergisinde(Fransa) Afyonkarahisar madensuyu birincilik mükâfatını kazanmıştı (1906). Madensuyunun imtiyazı, II. Meşrutiyet’tensonra hastanenin idaresi ile birlikte 14 Ekim 1909 (1 Teşrinievvel 1325) tarihinde Müessesat-ı Sıhhiye-i Hayriye Müdüriyeti’ne geçti. Bir süre bu müessese tarafından idare edildi. İlânlarda, “Kâffe-i menâfi ve hasılatı Müessesât-ı Hayriye-i Sıhhıye’ye ait Karahisar Madensuyu” ifadesi ile tanıtılıyordu. 

İstanbul’da bütün ecza depolarıyla eczanelerde, tanınmış bakkaliye mağazalarında ve köprü üzerindeki satış şubesinde bulunuyordu.174 Meclis-iVükelâ’nın 10 Ekim 1912 tarihinde aldığı karar uyarınca madensuyunun imtiyazı yeniden Şişli Etfal Hastahanesi’ne geçti.1 I. Dünya Savaşı’ndan sonra bu defa Afyonkarahisar il özel idaresine verildi. 1924’ten itibaren özel kişilerce kiralanıp çalıştırıldı. Atatürk’ün emirleriyle 17 Ekim 1926 tarihinde imtiyaz hakkı Kızılay’averildi. Günümüzde “Kızılay Madensuyu”adıyla satılmaktadır.


 Atatürk’ün emirleriyle 17 Ekim 1926 tarihinde imtiyaz hakkı Kızılay’averildi. Günümüzde “Kızılay Madensuyu”adıyla satılmaktadır.
1935 yılına ait bir reklam


Karahisar Madensuyu (Kızılay); Tarihi, Döneme ait fotoğraflar,gazete haberleri hakkında kapsamlı bilgi için Taşpınar Yerel Tarih ve Kültür Dergisi Aralık 2012 Sayı 9 Osmanlı’dan Bugüne Karahisar Maden Suyu Sayfa 4 Hasan Özpunar kalemi ile kamsamlı olarak inleleyebilirsiniz.

http://dokuman.afyon.bel.tr/yayinlar/taspinar9.sayi/web/taspinar9.html

http://www.afyon.bel.tr/upload/tr/dosya/dokumanyonetimi/266/06092013172150-1.pdf



20 Temmuz 1992 Hürriyet 
Mehmed Orhan Osmanoğlu (d. 1909 - ö. 1994).

Mehmed Orhan Osmanoğlu (Şehzade-i civan-baht, asaletlu, necabetlu Mehmed Orhan Efendi); 

Osmanlı hükümdarı II. Abdülhamit'in torunudur. Şehzade Mehmed Abdülkadir Efendi'nin oğludur.

10 Kasım 1909 tarihinde Üsküdar' da doğdu, Galatasaray Lisesinden (Mekteb-i Sultani) mezun oldu ve Harp Okuluna devam etti.

 15 yaşındayken ailesiyle beraber sürgüne gönderildi. 

2. Dünya Savaşı yıllarında Arnavutluk kralı Zogo'nun yaverliğini yaptı ve Arnavutluk Hava Kuvvetlerinde Yüzbaşı rütbesiyle bir süre pilot olarak görev aldı.

 İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, Macarca, Arapça, Portekizce ve Türkçe olmak üzere 9 lisan biliyordu.

 Paris'teki Amerikan Askeri Mezarlığında rehberlik olan son işinden emekli oldu ve Güney Fransa'daki Nice şehrine yerleşti. 

Kuzeni Şehzade Ali Vâsıb Osmanoğlu'nun vefatıyla 1983 yılında Hanedan reisi (Son Osmanlı) oldu. 1991 yılında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını aldı.

Mehmed Orhan Osmanoğlu, yaşamını ve 70 senelik sürgününü, Nice'deki tek odalı evinde 1994'ün 12 Mart akşamı noktaladı.

Mehmed Orhan'ın tahtadan mezar taşı, Nice-Fransa


kaynak:wikipedia
1933 baskı Atatürk emriyle yazdırılan liseler için TARİH kitabı, içinde Atatürk'ün İSLAM DİNİ hakkında olumsuz,ağır ve kötü düşünceleri...

İLK BASKISI 1931 Yılında Basılan 4 Ciltlik Bir Tarih Kitabı. İKİNCİ BASKISI 1933 yapılan 2. Cildi TARİH - Orta Zamanlar TÜRK TARİH TETKİK CEMİYETİ 

Mustafa Kemal Atatürk'ün Peygamberimiz ve Kur'an ı Vahiyi SORGULADIĞI TARİH kitabı…

Kitaptan Bölümler: 

-Muhammed’in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kur’an denir. 

-Muhammet, Medine’de yerleştikten ve az çok teşkilat yaptıktan sonra Mekke ile Suriye arasında gelip giden tüccar kervanlarına tecavüzlere başlamıştı. 

-Kabe, mikap yani tavla zarı şeklinde demektir. 

-Bu uydurmalara göre İbrahim karısı Hacer ile oğlu İsmail'i buraya getirmişti. Zemzem'de onlar için fışkırmıştı. İbrahim oğlu İsmail ile birlikte Kabe'yi bina etmişlerdi. 

-Bunların hepsi, bittabi sonradan uydurulmuş masallardır. -
Muhammet birdenbire Allah'ın Resulüyüm diye ortaya çıkmamıştır. O, Arapların ahlak ve adetlerinin pek fena ve pek iptidai ve ıslaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları ıslah için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri doğmuştur 

-Bütün iptidai (ilkel) kavimler gibi, Araplar da, şairlerin akıl erdiremedikleri kuvvetlerden ilham aldıklarına inanırlardı. 

-“Muhammed’in peygamberliğinin başlangıcına dair bir çok rivayet vardır.Bunlar pek çok efsaneyle karışmıştır. Hakikatte peygamberin ilk söylediği Kur’an ayetlerinin ne olduğu kati surette malum değildir. Muhammet Uzun Bir devirdeki Tefekkürlerin (düşünmelerin) mahsulü olan ayetleri luzüm ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu (anlatıyordu). Bununla beraber kendisini tahrik eden kuvvetin tabiat fevkinde bir mevcudiyet olduğuna samimi surette kani idi. Muhammedi harekete getiren ilk amil bu samimi heyecanlar olmuştur. .... Muhammet başlangıçta doğaçtan dini hitabette bulunan bir "vaiz" oldu. Muhammed vaizlikten "nebiliğe", nebilikten nihayet "Allah’ın resulü" haline geçti...”