Articles by "Ermeni Sorunu"
Ermeni Sorunu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1807 -1917 arasındaki 111 yılda 5 Türk - Rus Savaşı'na sahne olan Kars, bu arada 3 Rus işgali (1828, 1855, 1877) ile, 3 korkunç Rus kırgını (1828, 1877, 1915) görmek felaketine uğramış, maddi ve manevi varlığından çok nesneler yitirmiştir. 3 Mart 1878 Yeşilköy Antlaşması ile "savaş tazminatı" yerine Çarlığa bırakılan ve 3 Mart 1918 Brest - Litowsk Antlaşması ile Bolşevik Rusya'dan geri alınan Kars ili, "Büyük - Ermenistan" hayali ile Ruslar'm ortaya çıkartıp şımarttığı Ermeniler'in fesat ve tecavüzleri ile de 1905'ten beri karşı karşıya kalmıştı.

Kasım 1917 başlarında Bolşevik idaresinin Rusya'ya hakim olması ile, geniş bir silahlı teşkilata kavuşup, yüze çıkmaya başlayan Ermeniler, Doğu - Türkiye'deki yerli Türkleri kırarak azaltıp yok etmek suretiyle bir "Ermeni çokluğu kurma" gibi pek kanlı ve vahşi bir siyaset güttüler. 

Erzincan'dan Ahılkelek ve Borçalı'ya kadar ki, 1918 Ermeni Mezalimi arasında, Kars'ın başına gelen korkunç ve acıklı felaketler ile, 1919 -1920 arasındaki bu gibi faciaların belgelere dayanan anlatımı, bugün nüshaları resmi kütüphanelerimizde bile bulunmayan ve 1918 -1921 arasında : İstanbul, Erzurum, Batum ile Kars'ta basılmış 7 risaleden Karslılar'ın ve gelecek nesillerimizin öğrenmesi için, bu derleme eseri yayınlıyoruz...

Buradan İndiriniz...





Türkiye kamuoyu Ermeni sorununa ilişkin ancak tek taraflı, resmi bir bilgilendirmeye sahip. 1915 yılında ne oldu sorusuna verilen yanıt ise; "soykırım olmadı" , "karşılıklı çatışmaydı", "savaş hali vardı" , "önce onlar saldırdı" biçiminde yani olayların inkarından çok nitelik ve niceliğini tartışmaktan ibaret.
Peki , karşı tarafın tezleri ne? Bu, Türkiye kamuoyunca hiçbir zaman ayrıntılı biçimde öğrenilemedi.(Arka Kapak)
Buradan İndiriniz..





Aram Andonian'ın (Andonyan Belgeleri'nin) 1920'de yapılan Fransızca ilk baskısı.Belgelerin incelemesi daha önce paylaştığımız Ermeni Mitomanyası-Erich Feigl isimli kitabın 102. sayfasinda..

Buradan İndiriniz
Kitabın Almanca baskısından sonra, iki önemli tecrübem oldu. Birincisi, Katolik Mekitaristlerle ki burada söylenenle hiçbir ilgileri yoktur — bir toplantı sırasında karşılaştığım Orta Avrupa Ermeni Ortodoks (Gregoryan) Kilisesin de çok üst bir mevkideki bir görevli benim yüzüme
 "Nasıl olur da beş para etmez Türkleri, ölmüş Ermenilere karşı kitabında güzelmiş gibi gösterirsin!" dedi. Yanlış anladığını zannedip ne dediğini sorduğumda, daha şiddetli bir şekilde "Evet, beş para etmez Türkler, dedim" dedi. 
Ermenilerin tarihe bakışını işte bu cümle sanki özetliyor gibi. Bu bizim için şaşırtıcı olmamakla beraber, gerçekleri yansıtmadığı da kesin.

Bu kitap ve film için ön araştırma yaparken, geniş bir bakış açısıyla kaynak toplamak istediğimden işim pek de kolay olmadı. Bunu yaparken, kendilerine karşı en derin saygılarımı sunduğum insanlarla tanıştım: Örneğin; İstanbul Ermeni Apostolik Patriği Snork Kalutsyan Hazreti ve yine İstanbul'daki Ermeni Hastanesi'nin doktor ve hemşireleri. Bu kimselerin adını burada, öğretim görevlisi entelektüellerden, Ermeni çiftçilere ve onların, Franz Werfel'in meşhur ettiği Musa Dağı'nda yaşayan ailelerine kadar birçok asil Ermeninin yerine zikrettim. Elbette, araştırmalarım sırasında başka birçok kişiyle tanıştım. 

Özellikle Ermeni Zoryan Enstitüsü Başkanı Dr. Gerard Libaridian'ı da anmak isterim. Dr. Libaridian ile Cambridge, Massachusetts'deki ofisinde uzun saatler geçirdik ve çok ilginç konuşmalar yaptık. Dr. Libaridian, zeki, hayat dolu, bilgili, becerikli ve kendine güvenen biri. Onunla yaptığımız konuşmaları konu alan bir oyun bile yazılabilir.  Bu konuşma sırasında, ev sahibimin en ateşli ifadelerini sürekli not aldım. Birçok defa sözde "Andonian Belgeleri"nden bahsetti.  Dr. Libaridian'ın bu belgelerin uydurma olduklarını bildiğini düşünmek makul gözüktüğünden, konuyla ilgili tek bir kelime üzerinde zaman harcamak istemedim. Konuşulacak daha ilginç birçok konu vardı. Ama özellikle, Aram Andonian'ın kitabı ve bu kitabın belgeleri üzerinde durdu. Sonunda, 
"Ama Dr. Libaridian, benim gibi siz de biliyorsunuz ki, `Andonian Belgeleri' uydurmadır," demek zorunda kaldım.  Dr. Libaridian'un, sitemkâr cümleme verdiği kısa ve net cevabını ve yüzündeki ifadeyi hiç unutmayacağım: " Ee ? " 
Buradan İndiriniz 




Elinizde tuttuğunuz, gerçeğin ışığıyla, Batı'nın öne sürdüğü savları çürüten bir kitap, bir Fransız Avukatının 1915 Ermeni olaylarıyla ilgili nesnel ve başarılı savunması olmanın ötesinde, Türkiye'yi asılsız savlarla suçlayanlar için hazırlanmış bir iddianemedir. Avukat George de Maleville, Ermeni soykırımı savını belgelerle çürütmekle de kalmıyor, Fransa'nın diktiği "Kin Anıtı"nın" ... Bayağı bir düşüncenin ürünü" olduğunu vurgulayarak tarihe not düşüyor.

Maleville konuyu her aşamada belgelere dayanarak inceliyor. Bilgi ve belge için İstanbul'a geldiği ianlıyoruz. "İstanbul'a giderek tüm kentte oturan Ermeni toplumu ziyaret ettik ve yüzlerindeki ifadeyi inceledik. Hiçbir yerde, Türkler'le sürekli olarak birlikte yaşayan Ermenilerde hiçbir korku duygusuna rastlamadık. Pazar yerlerinde, limanda bulunan lokantada, iki toplum arasındaki bağlılık tamdır ve burada Paris'ten göç etmiş toplumlar arasındakinden çok daha içtenlikli bir sempatiyle sürmektedir. (Arka Kapak)



Türk Aleminin tarihçisi olarak, hiç kuşkusuz ki tarafgirliğimden kuşkulanır ve ben tarihçi olarak, bundan kuşku duymamaya çalışıyor, bundan bağışık olmadığımı belirtmeye cesaret edemiyorum. Ne olursa olsun, tarafgirliğin Türkiye'nin düşmanlarında eksik olmadığını bilecek kadar iyi bir mevkiideyim. Bu yüzden, burada duygulanmı gizteyeceğim. Hiç­ bir konuda, kendimi ne yargıç, ne de jüri üyesi olarak görmüyorum. Ancak, üstad Maleville'in tutumunun, özgür bir insanın, moda ve akımlara aldırmadan, söylemek istediği şeyi açık bir biçimde ve yü­ reklilikle söyleyen bir kişinin tutumu olduğunu kuşkusuz söyleyebilirim ve onun düşündüğü şeyin, vicdani hakkı için, gerçek olduğuna inanırdım. Herkesin görüşünü açıklayabilmesi demokratik ülkelerin bir onurudur. İnsanlığın bu onurunu herkes gerçekleştirebilir. Tanrı bile kullarına kendisine hayır deme hakkını vermemiş midir?

Önsözden

Jean " Paul ROUX

CNRS'da Araştırma Müdürü




Kitaba, "Ek Başvuru Kaynakları" adıyla bir bibliyografya da eklendi.Önde gelen Ermeni araştırmacılarca hazırlanan üç bibliyografyanın dışında, A.B.D. eski Büyükelçisi Henry Morgenthau'un anı­ları gibi aşırı ölçüde Ermeni yanlısı olup bir hayli etki yaratmış olanlara da listede yer verildi.

Bibliyografyamızda Aram Andonyan'ın 1920 yılında üç dilde yayımlanan ve "soykırımın gerçekliğini kanıtlıyor" dediği sözde "resmî Osmanlı belgelerine" dayanan kitabı da bulunuyor. Bunları oluşturan gizli Ermeni yazarlarının parmak izleri niteliğinde maddî hatalar, tartışma dışı bırakılan gerçekler ve çelişkilerle dolu bu "belgelere", tutuklayıp Malta adasma götürdükleri 144 Türk ileri gelenini yargılayabilmek için Osmanlı arşivlerini ve başka kaynakları araştıran İngilizler bile itibar etmemişlerdi......

Bu konuyu bitirirken, şu gerçeği gözden uzak tutmamalıyız ki, Birinci Dünya Savaşında Anadolu'da aynı toprak için çatşan iki milliyetçi akım karşı karşıya gelmiştir. Büyük ve çağdaş Orta Doğu tarihçisi Bernard Lewis'in sözleriyle bu mücadele "taraflar eşit olmasa da, yaşamsal konular üzerine verilmiş bir mücadeledir". Herhangi tarafsız bir gözlemcinin tahmin edeceği gibi, mücadeleyi 1.5 milyon (belki de, daha az) Anadolu Ermenisi değil, 14 milyonluk Anadolu Müslümanları kazanmaya mahkûmdu. Tüm ilgililer için talihsiz olan cihet şudur ki, isyanı başlatan ve bu nedenle isyamn sonucundan sorumlu olması gereken Ermeni ihtilâlciler ne yansızdır, ne de gözlemcidir.
Ömer İzgi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı


Buradan İndiriniz

....Burada, hayali bir Ermenistan vaadiyle Ermenileri Osmanlı Devletine karşı kışkırtan Rusya'nın kendi ülkesinde Ermenilere nasıl muamele ettiğini ve asıl niyetlerinin ne olduğunu kısaca belirtmekte yarar görüyoruz. Rusya Kafkaslara indiğinde Kafkas Ermenilerini Ruslaştırmayı ve ortodokslaştırmayı öngören bir politika izlemeye başlamıştır. Bu amaçla 1836'da Polijenia kanunu çıkarılmış Eçmiyazin Katolikosluğunun yetkileri kısıtlanmış, Katolikos tayini Çarın görev alanına girmiştir. 1882'de Ermeni gazeteleri ile okulları kapatılmış, 1903'de ise bu kez Ermeni kilisesi, kurum ve okullarının mal varlığına el konulmuştur.

Özetle, Rus Dışişleri Bakanı Lebonof Rostowski'nin ünlü deyimiyle "Ermenisiz bir Ermenistan" hedef alınmıştır. Bu deyimin, son yıllarda, bazı Ermeni yazarlarca Osmanlı Yönetimine atfedilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bu husus da Ermeni propagandasımn karakteri hakkında belirgin bir fikir verebilmektedir.

Rusya'nın Ermenilere yaptığı baskı ve zulüm gerek Ermeni, gerek yabancı yazarlarca ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Biz şu iki örneği vermekle yetiniyoruz: Ermeni tarihçi Vartanyan Ermeni Harekätımn Tarihi adlı kitabında şunları yazmaktadır:

"Osmanlı Ermenisi Çarlık Rusyası Ermenisine göre gelenek, din, edebiyat ve dil itibariyle tamamen serbestti."
Edgar Granville de "Rus mezalimine karşı Ermenilerin tek sığınağının Osmanlı Devleti olduğunu" kaydetmektedir.Rusya'nm asıl niyeti Doğu Anadolu'da bir Ermeni Devleti kurulmasını sağlamak değil, bu toprakları ilhak etmektir. I. Dünya Savaşı içinde yapılan Osmanlı İmparatorluğunun paylaşılması anlaşmalarında Ermenilerin üzerinde muhtar bir devlet kurmayı hayal ettikleri topraklar Rusya ve Fransa arasında taksim edilmiştir. Rus Çarı de Eçmiyazin Katolikosuna "Rusya'da bir Ermeni meselesi olmadığını" söyleyerek Rus niyetini açıkça dile getirmiştir.Ermeni yazar Boryan bu hususu şu sözleriyle isabetle teşhis etmiştir:

"Çarlık Rusyası hiçbir zaman Ermeni muhtariyetini sağlamak istememiştir. Bu nedenle Ermeni muhtariyeti için çalışan Ermeniler aslında Rusya'nın Doğu Anadolu'yu ele geçirmesi için Çarlık ajanı olarak faaliyet göstermişlerdir."
Öyle ise, Ruslar Ermenileri yıllarca aldatmışlar ve Ermeniler boş bir hayal peşinde koşmuşlardı

Buradan İndiriniz



Talat Paşa’nın Cehli ve 20. Asrın İbşir Paşası...

Kabinede en ziyade nüfuz sahibi Enver, Talât ve Cemâl idi. Sadrazam Sait Halim Paşa zevahiri kurtarmak için sadarete getirilmişti. Yirminci asrın İbşir Paşası hiç­ bir nüfuza haiz değildi. Bütün sadaret bütün idare ve nü­fuz Talât’ın elinde idi. Talât’ın siyaset ve idarede müsteşarı, mebusana tayin olunan, ifayı vazife halinde inzibat neferini katleden, İttihatçı zabitler tarafından hapisten kaçı­rılarak Dahiliye Nezaretine kadar yükselen ihtiyât zabitiydi. Bu zat, İttihatçılar arasında büyük bir diplomattı {İsmail Canbolat kastedilmekle].
Var kıyas et vüs'âtı, deryayı rahmet neydü gün Talât'ın cehli, etrafına toplananlarca da malumdu. Hakkındaki methiyeleri de katiyyen samimi değildi. Fakat menfaatlerini temin için Talât gibi bir sergerdenin, re’s-i kârda [başta, iktidarda] bulunması kendilerine kuvvet teş­kil etmesi, onlar için lazımdı. Binaenaleyh kendilerinde bile mevcut olmayan hususları Talât'ın şahsında mevcut gösteımek, cahil zorbanın arkasında müreffehçe yaşamak, mebus olmak, ticaret etmek yüksek maaşlı arpalıklar elde etmek için halkı iğfalden geri durmamak menfaatleri icabıydı. Öyleleri vardı ki, hapisten mahkumları kaçırırlar, hiçbir cezaya düşmedikleri gibi, mükafaata bile nail olur­lardı. İttihadın bütün cinayetleri cezasız kalırdı.
Bir yazar veya memleketin selameti, saadeti namına gerçekleri söyleyen, İttihadın şekavetlerini telin eyleyen namuslu ve muhterem bir zat, öldürüleceği zaman, içlerinden bir zabit bu gaddarane vazifeyi deruhte eder, cinayetin nerede ve nasıl ifa edileceği belirlenir, o mıntıkada polis de işten haberdar edilirdi. Bedbaht adam, kalbi vatan endişesiyle mü­ teessir, evine veya vazifesine giderken katil bir kurşunla yerlere serilirdi. Ertesi gün gazetelerde uzun uzadıya katilin izi aranır, tabiki birşey keşfetmek kabil olmazdı. Hükü­ metin ve zabitanın yardımıyla yapılan bu cinayetler hep cezasız kalır, hiçbir ceza görmeyeceğine emin olan zabit de, İttihat Fedaisi namıyla himaye olunurdu. Bu katillerin içinde paşalığa ve mebusluğa bile çıkanlar vardı. Bu şerait dahilinde, mahbusları bekleyen İttihaçı jandarmalara, inzibatı temine memur polislere, adaleti ifaya memur şahsiyetlere, orduya, İttihatçı hükkâma, hiç kimseye itimat olunmazdı. İttihat dışında yaşayan millet efradı için hak, adalet, refah, saadet hiçbir şey mümkün değildi.

Ahmet Refik Altınay1918’de yayınladığı İki Komite İki Kıtal kitabından 
Talat Paşa'nın naaşının Berlin Matthäi Kilisesi Mezarlığına getirilmesi (19 Mart 1921) 
Kaynakça: Gerhard Höpp: Bestattung von Muslimen in Berlin (1996, S. 36)
Balkan Savaşında ağır yaralanan “Osmanlı İmparatorluğu topraklarının yüzde 32,7’sini ve nüfusunun yüzde 20'sini yitirmişti.” (1) Bu kayıplar yıkımın ilk kısmını teşkil ediyordu. Asıl yıkım ise orduda gerçekleşmişti. “Balkan Savaşları'nın sonunda Türk ordusunun durumu dikkatle ele alınmayı gerektiriyordu. Tüm ordular paramparça olmuş, kolordular kasıtlı olarak lağvedilmiş ve piyade tümenlerinin muharebe kuvvetleri arasında muazzam farklar oluşmuştu. Yok, olan nizami birliklerin yerine geçmek üzere seferber edilen ihtiyat ve yerel birliklerden kurulmuş, yaşlı sınıflardan oluşan ve geldikleri şehrin adını taşıyan çok miktarda ihtiyat piyade tümeni kuruluşu bulunuyordu. Eğitim ve silah alımları durmuştu. Nihayet, Türk sahra ordusunun hemen hemen tümü Avrupa'da, Türk Trakya'sında konuşlanmıştı ki bu da önemli bir endişe kaynağı idi”. (2)

Kırıkkilise Muharebesi

“Temmuz 1913 ile Ağustos 1914 arasında Türk ordusu Balkan Savaşları'nda karşılaşılan yıkıcı kayıpların sonucunda devasa bir yeniden örgütlenme ve yenilenme çabası içindeydi. Enver Paşa'nın orduyu, modernleşmenin önünde bir engel olarak gördüğü yaşlı ve fazla faal olmayan subaylardan temizleme kararlılığı bu muazzam görevi daha da zorlaştırmaktaydı. Bu dönemde 13oo'den fazla subay zorunlu emekli edildi.” (3)

Durum bu halde iken Alman dostlarımızla tekrardan bir anlaşma imzalanmış, kara ordusunun ıslahı için 2. kez Alman yardımı talep edilmişti. Alman General Liman Von Sanders başkanlığındaki Alman Askeri Islah heyeti 14 Aralık 1913’te İstanbul’a geldi. “Ordumuzun bir Alman heyeti tarafından ıslahını bilhassa Mahmud Şevket paşa tasarlamış ve umumi bir harb ihtimaline karşı, Türk ordusunu elde bulundurmak isteyen Alman sefiri Baron von Wimgenheim da, bir an evvel işi neticelendirmek için büyük bir gayret sarf etmiştir.” (4) “İlk önce 42 kişiden ibaret olan heyet kadrosu ertesi sene 71 kişiye çıkarılmış ve çok geniş salahiyyetler verilmiştir.” (5).Bu arada Jandarmanın ıslahı Fransızlara donanmanın ıslahı da İngilizlere verilmişti.
“Savaş yılları içerisinde Osmanlı ordusunda ki subaylar dahil Alman askeri sayısı on beş bine ulaşmıştır.”(6) Ayrıca Almanya’nın savaş boyunca Osmanlı ordusuna gönderdiği sadece silah ve teçhizatın tutarı 850 bin markı bulmuştur.” (7)

Ferdinand’ın Suikasta Uğramadan Hemen Önce


“Avusturya veliahttı Ferdinand’ın suikasta uğramasına müteakip “28 Temmuz=5 Ramazan Salı günü Sırbistan'a ilan-ı harp notasını dayamıştır. Birinci cihan harbinin ilk ateşi de ertesi gün Avusturya'nın Tuna filosu tarafından Belgrad bombardımanıyla açılmış sayılır.” (8)

Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından İstanbul'daki Alman Büyük elçisi Wangenheim'a yapıldı. Aynı tarihte Sadrazam Sait Halim Paşa da Avusturya Büyük elçisine ittifak teklif etti. Büyük bir gizlilik içinde sürdürülen görüşmelerden sonra Türk-Alman Askeri İttifakı 2 Ağustos 1914'te imzalandı. Almanya 1 Ağustos saat 17.00'de Rusya'ya harp ilan etmiş, antlaşma 2 Ağustos'ta imzalanmış olduğu için yapılan anlaşmaya göre; Türkiye antlaşmayı imzaladığı gün Almanya'nın yanında harbe girmeyi kabul etmiş oluyordu. Buna rağmen Osmanlı İmparatorluğu, 3 Ağustos 1914'te bir yandan seferberlik ilan ederken diğer taraftan da silahlı tarafsızlığını ilan etti.” (9) Bu gizli anlaşmadaki  “Üçüncü maddeye göre Türk ordusunun umumi sevk-u-idaresi Almanların Fili ve kati nüfuzuna terkedilmiş ve bu suretle bir sömürge ordusu haline getirilmiştir!” (10) Osmanlı hükümeti savaşa hazır olmadığının farkındaydı. Bazı şartlar öne sürerek ayak diremekteydi. Fakat Almanya Osmanlı’nın bir an önce savaşa girmesini, yeni cepheler açılmasını istiyordu.

“Sait Halim Wangenheim'ın Türkiye'nin antlaşma maddelerini derhal yerine getirmesi konusundaki ısrarlarına direndi. 6 Ağustos 1914 günü, Sait Halim Wangenheim'a Türkiye'nin gizli antlaşmanın hayata geçirilmesi için Almanya'dan yeni tavizler istediği 6 öneri ihtiva eden bir mektup verdi.” (11)

“Açık bir dış politikanın veya tutarlı bir bütünlüğe sahip askeri planların olmadığı koşullarda, bu 6 öneri çatışmaların başlamasından önce Türkiye'nin savaş hedeflerini tanımlama açısından belki de gerçeğe en yakın belgedir. Tümamiral Souchon'un yaklaşmakta olan filosuna vaat edilen güvenli liman sözünü tehlikeye atmak istemeyen Wangenheim derhal Sait Halim'in bu koşullarını kabul ettiğini bildirdi.6 öneri şunlardan oluşuyordu: 

(ı) Almanya kapitülasyonların kaldırılmasına yardım etmeyi vaat etmeliydi, 
(2) Almanya Romanya ve Bulgaristan ile yapılacak anlaşmaları destekleyecek ve muhtemel savaş ganimetleri konusunda Türkiye'nin Bulgaristan ile adil bir anlaşma yapmasını gözetecekti, 
(3) Almanya, düşman tarafından işgal edilebilecek olan bütün Türk topraklan boşaltılıncaya kadar barış yapmayacaktı, 
(4) Yunanistan savaşa girer ve Türkiye tarafından yenilirse Almanya Ege Adalarının Türklere iadesini sağlayacaktı, 
(5) Almanya Türkiye için, Rusya Müslümanları ile doğrudan temas sağlayacak şekilde doğu sınırında küçük bir düzeltme sağlayacaktı, 
(6) Almanya Türkiye'nin uygun bir savaş tazminatı almasını gözetecekti.” (12)

Savaştan hemen önce Osmanlı Devleti 1 Ekimden itibaren geçerli olmak kaydı ile, kapitülasyonları kaldırmıştır. Bu tek taraflı alınan karar, Osmanlı’nın savaşa girmekte olduğunu açık etmiştir.“11 Ekim’de Alman elçisi savaş ilan edildiği takdirde Osmanlı Devleti’ne iki milyar altın kuruş yardım yapılacağını bildirir. 21 Ekim’de paranın gelmesiyle harekete geçmemek için hiçbir neden kalmayacaktır.” (13)

“Osmanlı İmparatorluğunun bu savaşa Almanya'nın yanında girmiş olması, yenilgiden sonra daima eleştirilmiş ve o zamanki Osmanlı devlet adamları suçlanmıştır. Fakat Harpten önce Avrupa'da kurulmuş olan ittifaklar sistemi ve bu ittifaklara giren devletlerin siyasi ve askeri hedefleri, özellikle Rus Çarı II nci Nikola ile İngiltere Kralı VII nci Edward arasında 1908'de Reval'de yapılan görüşme ve 1915 Anlaşması dikkate alınacak olursa bu eleştiri ve suçlamaların fazla abartılmış olduğu sonucuna varılabilir. Çünkü XX nci yüzyılın başlarında İngiltere artık Osmanlı İmparatorluğunu yaşatmanın hem çok güç hem de gereksiz olduğu, paylaşmanın daha yararlı olacağı kanısına varmış ve bu konuda müttefikleriyle anlaşmıştı; Almanya’ya karşı savaşta kendi yanında yer almasını sağlamak için boğazlar üzerindeki isteklerine karşı koymayacağını Rusya'ya vaat etmişti. Nitekim Osmanlı İmparatorluğu, İngiltere ve Fransa'ya iki kez ittifak önermiş, 1914 Mayısında Rusya'ya da Türk Rus ittifakından söz etmişse de bu devletler çeşitli bahanelerle reddetmişlerdi. O tarihte doğu politikasına büyük önem veren Almanya, İngiltere'nin desteğini geri çekmesinden doğan boşluğu doldurmaya istekliydi.” (14)

10 Ağustosta İngilizlerden kaçan Çanakkale boğazından geçmesine izin verilen Goben ve Breslau isimli iki Alman gemisi, bir kriz yaratmıştı. Bu kriz; gemilerin Osmanlı Devleti tarafından satın alınıp ve isimleri Yavuz ve Midilli olarak değiştirilmesi ile atlatılmıştır. Talat paşa anılarında bu olayı ; “Halil Bey’in aklına gemileri satın almak geldi ve Wangenheim’a bunu önerdi. Bazı tereddütlerden sonra Wangenheim bu öneriyi kabul etti. Gemilerin satışı yalnızca gösteriş değil, gerçekti” (15) diye anlatmıştır. Osmanlı Devleti bu iki gemi ile,Rus limanlarına taarruz etmiştir. Bu oldubitti ile savaşa giren Osmanlı’ya, karşı “Rus Çarı II. Nikola 2 Kasım 1914 günü Rus halkına hitaben yayınladığı bir bildiri ile fiilen başlamış olan savaşı resmen ilân etti: 
“Rusya’yı bir türlü yenemeyen Almanlar ve Avusturyalılar Türkiye’yi körü körüne savaşa sürüklemişlerdir. Almanlar tarafından komuta edilen Türk filosu Karadeniz sahillerine küstahça saldırmıştır. Bunun üzerine İstanbul’da ki Rus elçisi ile maiyetine Türkiye sınırlarını terk etmeleri emredilmiştir. Hıristiyanlığın ve bütün Slav kavimlerinin tarihi düşmanı olan küstah Türklere bu defa da hak ettikleri ceza verilecektir. Türkiye’nin akılsızca savaşa girmesi Rusların Karadeniz kıyılarındaki tarihsel görevlerinin gerçekleştirilmesini çabuklaştıracaktır.” (16)

Ruslar bu saldırıya,6 Kasımda Zonguldak limanlarını topa tutarak karşılık vermiştir.“6 Kasım sabahı, altı destroyer eşliğinde sevk edilen Rostislav zırhlısıyla Каgul kruvazörü, Zonguldak limanını iki saat boyunca bombardıman etti. Hava yağmurlu, görüş mesafesi düşük olduğundan ateş rastgele açılmıştı. Fakat yine de kıyıda birkaç yerde dumanlar yükseldiği görülmüştü. Görevini tamamlayan filo, Sivastopol’e dümen kırdığında denizde üç büyük vapur siluetiyle karşılaştı. Bunlar Kafkas sınırındaki Türk ordusu için sevkiyat yapan Bezm-i Alem, Mithat Paşa ve Bahr-ı Ahmer nakliye gemileriydi. Gemiler derhal ateş altına alınarak batırıldılar. 224 kişi destroyerler tarafından kurtarılarak esir edildi.” (17) “Bu gemilerde Sarıkamış Harekâtı için gönderilmek üzere iki alay asker, ordunun kışlık giyimi, keşif olarak kullanılmak üzere iki adet tayyare, bir adet tayyare bölüğü, üç pilot ve Kafkasya’da isyan çıkartacak Çerkez liderler bulunuyor idi.” (18)

  Sonuç olarak, savaş başlamadan, büyük devletlerin Hasta Adam’ı müttefik olarak yanında istemedikleri çok açıktır. Balkan Savaşı’nda ordusu yıpranmış, yıllar içinde ekonomisi çökmüş, sanayisi yok denebilecek kadar az olan bir Osmanlı’nın, büyük bir savaşta sadece ayak bağı olacağı düşüncesi, Avrupa da ağırlıkta idi. Ayrıca ülkede ulaşım sorunları ve Ermeni olayları mevcuttu. Oysa tarafsız tutulabilirse, ilerde bu ölmek üzere olan devletten istediklerini daha rahat alabileceklerdi. Osmanlı hükümeti de, başına geleceklerden haberdar bir şekilde kendine müttefik arıyor, Avrupa devletlerinin kapısını aşındırıyordu. Kurtuluşunu savaşa girmekte arayan Osmanlı Devleti, aynı zamanda da sömürge olma yolunda ağır ağır ilerlemekteydi. “Düyun-u Umumiye İngiliz Daimler Vekili Sir Adam Block’un 1914'te Osmanlı’nın savaşı girmesi ile söylediği şu sözler durumu çok iyi özetlemektedir;
“Eğer Almanya kazanırsa, siz de Alman kolonisi olacaksınız. Eğer İngiltere kazanırsa mahvoldunuz!” (19) Ayrıca müttefik, “Alman İmparatorluğu 'Doğu'ya İlerleme' diye bilinen tezi çerçevesinde Türkiye'yi ve Fas'ı 'Büyük Almanya Projesi'nin içinde görüyordu. 1911'de ünlü stratejist ve tarihçi Dr. O.R. Tannenberg, 'Büyük Almanya-20. Yüzyılın İşleri' adlı bir askeri yayılma stratejisi hazırlamış ve Alman Genelkurmayı da bunu benimsemişti. Tannenberg'e göre
1950'ye kadar Türkiye ve Fas, Büyük Almanya topraklarına katılmış olacaktı.”(20) Bu harita(21) (resim 1) yanda verilmiştir. Osmanlı toprakları üzerinde Almanya yazdığı, bariz bir şekilde görülmektedir.


İngilizlerin Çanakkale Savaşı hazırlıkları sırasında bastırarak askerlerine dağıtmış olduğu, 
To Constantinople (resim 2) isimli mendil bu konuda bir örnek sayılmasa bile, İngilizlerin düşüncesi açısından manidardır. Mendilin üstünde, diğer koloni bayrakları ile beraber resmedilmiş, İngiliz Milletler Topluluğu bayrağı ve ay yıldızın bir arada olduğu, sol köşenin hemen üstünde “eclipse of star crescent” yani “hilal ve yıldızın tutulması” yazmaktadır. (22).


Osmanlı İmparatorluğunun kaderini tayin edecek bu son savaşı meselesinde askerlerin hissiyatını, İsmet İnönü anılarında şöyle özetlemiştir; “Fakat bir emrivaki halinde harbe girdikten sonra, var kuvvetimizle harbi kazanmaya çalışmaktan başka yapacak bir şey yoktu. Görünüşe göre, memleket bir boşluk içinde sonsuz bir süratle meçhule doğru gidiyordu. Bu müthiş vaziyette, ne yazık ki, Enver Paşa'dan başka dayanağımız yoktu. Enver Paşa, içine düştüğümüz macerada muvaffak olursa, memleketin kurtulacağına inanıyordum. Aksi takdirde, devletin dağılması ve çökmesi kaçınılmaz bir akıbet olacaktı. Harbi kazanmaya çalışmaktan dolayısıyla Enver Paşa'nın muvaffakıyetine hizmet etmekten başka ortada kurtuluş çaresi görünmüyordu” (23).
29 Ekim 1914 de Goben ve Breslau gemilerinin Rus limanlarını bombalamasıyla fiilen başlayan bu mukadderat savaşı, yine bir 29 Ekim günü Cumhuriyet’in ilanı neticesinde, İmparatorluğun tarih sahnesinden çekilmesi ile son bulmuştu…

Ali Kaya- Ekim 2015

1- AKBAY Cemal, Birinci Dünya Harbi'nde Türk Harbi, ı. cilt: Osmanlı lmparatorluğu 'nun Siyasi ve Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1991, 127.
2-ERIKSON EDWARD .J SİZE ÖLMEYİ EMREDiYORUM! BiRiNCİ DÜNYA SAVAŞl'NDA OSMANLI ORDUSU,İstanbul 2003,29
3- AKBAY Cemal, Birinci Dünya Harbi'nde Türk Harbi, ı. cilt: Osmanlı lmparatorluğu 'nun Siyasi ve Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1991, 121
4- DANİSMEND, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. IV, İstanbul 1972, 407
5-age 408
8- age 411
6-MÜHLMAN C., Çanakkale Savaşı Bir Alman Subayının Anıları, Timaş Yayınları, İstanbul 2006,8
7- KILIÇ ,Sezen, Türk Alman İlişkileri ve Türkiye’deki Alman Okulları (1852’den 1945’e Kadar), Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2005, s. 54
9- GÖRGÜLÜ İsmet On Yıllık Harbin Kadrosu 1912 - 1922, TTK yayınları 47-52 ss.
10-- DANİSMEND, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. IV, İstanbul 1972,421
11- Trumpener, Gernıany and ıhe Otoman Empire 25. 26.; ERIKSON EDWARD .J SİZE ÖLMEYİ EMREDiYORUM! BiRiNCİ DÜNYA SAVAŞl'NDA OSMANLI ORDUSU,İstanbul 2003,48
12- TC Genelkurmay Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, ı. Cilt, Osmanlı lmparatorluğu'nun
Siyasi ve Askeri Hazırlıklan ve Harbe Girişi (Ankara: GK Basımevi, 1970), 54-55; Yalman,
Turkey in the World War, 72. ERIKSON EDWARD .J SİZE ÖLMEYİ EMREDiYORUM! BiRiNCİ DÜNYA SAVAŞl'NDA OSMANLI ORDUSU,İstanbul 2003,48
13- SHAW, S. ve Shaw, E.K. (1983), Osmanlı İmparatorluğu ve Modern TürkiyeC.2, İstanbul,374-375 KASIYUĞUN Ali ,Osmanlı Devleti’nin 1.Dünya Savaşı’na Girmeden Önceki İttifak Arayışları 
14- GÖRGÜLÜ İsmet On Yıllık Harbin Kadrosu 1912 - 1922, TTK yayınları 47-52 ss
15 TALAT PASA , KASIM,Mehmet Talat Pasa’nın Anıları,İstanbul ,1986,38, KASIYUĞUN Ali ,Osmanlı Devleti’nin 1.Dünya Savaşı’na Girmeden Önceki İttifak Arayışları
16- Çar II.Nikolay Manifesti”, Novoye Vremya, 21 Ekim (3 Kasım) 1914. Bildirinin Türkçe çevirisi için bkz. Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara 1990, 246-247; General Maslofski’nin, Umumî Harpte Kafkas Cephesi Eserinin Tenkidi, Çev.Mütekait Kaymakam Nazmî, Genelkurmay Başkanlığı 10’uncu Şube Yayını, Ankara 1935, 5.; BALCI Ramazan , Tarihin Sarıkamış Duruşması, İstanbul 2005, 58; ÖĞÜN Tuncay ; SİBGATULLİNA Alfina , History Studies İnternational Journal of History ISSN: 1309 4173
17- Bolnıh, A.G., Morskiye Bitvı Pervoy Mirovoy, Tragediya Oşibok, Moskova 2002, 242-243;
Şirokorad, A. B., Rusların Gözünden 240 Yıl Kıran Kırana Osmanlı Rus Savaşları, Kırım, Balkanlar-93 Harbi ve Sarıkamış, Çev.: D. A. Batur, İstanbul 2009, 467-468; Petrov, M.A., Dva Boya (Çernomorskoğo flota s l.kr. 'Geben' 5.11.1914. Kreyserov Balt.flota 19.06.1915), Leningrad 1926, 11-13;ÖĞÜN Tuncay ; SİBGATULLİNA Alfina , History Studies İnternational Journal of History ISSN: 1309 4173
18- SÖNMEZ, Birgül; “Sarıkamış Harekâtında Donanma Hareketleri 1913-1917,16”,;Üçüncü Deniz Harp Tarihi Semineri Bildirileri, (19-21 Nisan 2006), Göcük-Kocaeli,Donanma Komutanlığı Yayınları 2006, s. 5-20.
19- ATAY, F.R. , Çankaya, İstanbul 1980,125; KASIYUĞUN Ali ,Osmanlı Devleti’nin 1.Dünya Savaşı’na Girmeden Önceki İttifak Arayışları
20-ALTINDAL,Aytunç,Bilinmeyen Hitler,İstanbul 2004 ,156
21- TANNENBERG;Richard,Gros-Deutschland,Die Arbeitdes 20,Jahrhunderts,Leipzig,1911,s262
22-Daha fazla bilgi için ; http://www.aa.com.tr/tr/turkiye/479496--isgalcilerin-zafer-hayali-mendilde-kaldi
23- Selek,Sabahattin,İsmat İnönü Hatıralar,Ankara2006,97




Ermeni Cemiyyet-i Hâyriye-i Umûmiyesi) Nizamnamesidir..

Agob Matyosyan Matbaası]1326


Ermeni İnsancıl Yardımlaşma Derneği 1906 yılında Mısır'da Bogos Nubar Paşa tarafından kuruldu. Derneğin amacı, Yönetmeliklerinin birinci maddesinde Ermenilerin maddi ve manevi gelişimini sağlamak olarak gösterilmiştir.Topluluğun gerçek amacı ile gerçekleştirilen örtülü ve açık faaliyetler, Osmanlı İmparatorluğunda isyanlar ve isyanlar düzenlemek, Anadolu'da bağımsız bir Ermeni devleti kurmak veya en azından İslam Cumhuriyeti'nin gözetim, denetim, yardım ve teşviki altında özerklik kazanmaktı.

Kaynak ;Ermeni Arastirmalari. 2016, Sayı 53, sayfa 141-173. Taner Aslan




4 ncü Ordu Komutanlığına
30 Nisan 1915
26 Nisan 1915 tarih ve 3519 numaralı şifreye cevaptır:
Ermeni Yardımsever Cemiyeti isminin, ifade ettiği anlamı gibi bir işlevi yoktur. Bu isim altında, Mısır’dan ve diğer memleketlerden birçok komitecinin Adana, Halep ve Suriye civarına giderek silâh alımına ve siyasî örgütlenmeye çalışmış oldukları anlaşılmıştır. Bu Cemiyet de diğerleri gibi siyasîdir. Başkan ve üyeleri de bu isim altında çalışan komitecilerden oluşan kimselerdir.
Kaynak ;ermenisorunu.gen.tr

Son yıllarda bir kısım yanlı yazarlar Bryce-Toynbee’nin kitabının savaş zamanında Osmanlı İmparatorluğu ve müttefikleri aleyhine yanıltıcı bilgi verme kampanyasının bir parçası olduğunu iddia etmiş, Mavi Kitap’ın hiçbir akademik değeri olmadığını, sahte belgelere dayandığını ileri sürmüşlerdir. Ankara Üniversitesi Tarih Bölümü eski dekanlarından Enver Ziya Karal, kitabı “üzerinde durmaya değmeyecek” nitelikte “tek taraflı bir İngiliz propagandası” olarak bir kenara itmiştir.Türkiye’de Devlet Arşivleri eski genel müdürü İsmet Binark, “raporlarda sözde Ermeni katliamının kayıtları olarak sunulan olayların tamamı ... İngilizlerin Doğu dosyalarından alman yanıltıcı bilgilerden ibarettir,” diye yazmıştır. Osmanlı İmparatorluğunda Ermenilere Yapılan Muamele adlı yayın, “Gerçekle ilgisi olmayan, yanlı, Ermeni fanatizmiyle yazılmış, dünya kamuoyunu yanıltan katliam hikayeleriyle süslenmiştir.”Mim Kemal Öke bu çalışmanın, “Ermeni destekçileri tarafından ikinci ve üçüncü elden toplanmış Ermeni kaynaklarına ve belgelerine dayan-dığını”, Toynbee’nin kaynaklarını belirtmeksizin ve kaynaklar arasında bir karşılaştırma yapmaksızın, atıfta bulunduğu tanıkların ad ve soyadlarını bildirmeden tüyler ürpertici katliam sahneleri uydur[duğunu]” söylemiştir. Ona göre Toynbee “sözümona katliamları sanki kendisi kurbanlardan biriymiş gibi en ince ayrıntısına kadar” anlatmıştır.Hatta Şinasi Orel şöyle bir iddiada bile bulunmuştur: “Bu dönemde Anadolu’nun her köşesinde Alman, Amerikalı, AvusturyalI ve İsviçreli misyonler ve hayır kurumlan mevcuttu; sadece bu bile Ermenilerin maruz kaldığı herhangi bir kötü muamelenin dünyaya anında yayımlanmasına yeterdi.”Sonyel’in buradan çıkarımına göre, ne böyle raporlar, ne de böyle bir “yayın” vardı.

Ne var ki, bu giriş yazımızda da belirttiğimiz gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nda bulunan yabancı uyruklu kişiler Ermenilerin imhasıyla ilgili bilgiler vermişler ve bu bilgiler Osmanlı İmparatorluğunda Ermenilere Yapılan Muamele başlıklı çalışmanın temelini oluşturmuştur.

Kitaptan


İndirme bağlanısı tıkla

Veya..

https://www.academia.edu/31058519/Ermeni_Soyk%C4%B1r%C4%B1m_Tezlerinin_Dayanaklar%C4%B1ndan_Mavi_Kitap.James_Bryce_Arnold_Toynbee_Osmanli_Imparatorlugunda_Ermenilere_Yapilan_Muamele_Mavi_Kitap_Gomidas_Institute_2009
Trabzon’u işgal eden Ermeniler

Resim :Trabzon’u işgal eden Ermeniler 

Maverâ-yı Kafkasya Demokratik Federatif Cumhuriyeti’nin dağıldığı 26 Mayıs 1918 tarihinde Batum’da bulunan Osmanlı murahhaslarına müracaat eden Ermeni heyeti başkanı M. Alexandre Khatissoff (Khatisyan:Hatisyan), üyeler Rouben Kadjaznouni, Mikael Papadjanoff (Papadjanian) barış projesi istediklerini bildirmişlerdi. Kendilerine cevap verilmemesi üzerine 30 Mayıs 1918 tarihinde Osmanlı murahhası Halil Bey’e müracaat eden Ermeni murahhasları 72 saat geçmesine rağmen kendilerine cevap verilmediğini hatırlatarak barış antlaşması yapma konusundaki taleplerini tekrarladılar. Ermeniler bir yandan Osmanlı temsilcilerine müracaat ederken diğer yandan Brest-Litovsk Antlaşması’nda öngörülen sınırları aşan Osmanlı Devleti’ne karşı Almanya’dan yardım istiyorlardı. Almanlardan olumlu bir cevap alamayan Ermeni heyeti 3 Haziran 1918 tarihinde doğrudan Vehib Paşa’ya müracaat ederek barış antlaşması yapma talebi ile birlikte Osmanlı Devleti’nin Erivan’a temsilci atamasını ve olağan ilişkilerin başlamasını istediklerini bildirdiler. Bu temaslar neticesinde varılan uzlaşma üzerine 4 Haziran 1918 tarihinde Osmanlı Devleti ile Ermenistan arasında bir protokol imzalandı. Böylece Osmanlı Devleti, Kafkaslarda kurulan Ermenistan Cumhuriyeti’ni bağımsız bir devlet olarak tanıdı. Buna karşılık Ermenistan Cumhuriyeti de Osmanlı Devleti’ni ve toprak bütünlüğünü önkoşulsuz olarak tanımış oluyordu. .......Ermenistan Cumhuriyeti’ni, İtilaf Devletlerinden çok daha evvel Osmanlı Devleti’nin tanıması son derece önemli idi. Bu sıralarda Çarlık taraftarlarını destekleyen İtilaf Devletleri, müttefikleri Rusya’da iç savaş sona ermeden Ermenistan’ın bağımsızlığını tanımaya yanaşmıyorlardı. İngilizler, Çarlık Rusya’ya karşı bir Ermenistan fikrini dahi kendileri açısından müdafaaya lüzum görmemiş, Ermenilerin taleplerine karşı, “ne yapalım toplarımız Ararat dağına kadar varmıyor” diye mukabele etmişlerdi. Büyük devletlerin ihtiraslarını gören “mutedil” Ermeniler Osmanlı Devleti ile birlikte hareket etmenin en güvenilir tercih olacağını sonunda anlamışlardı. Tüm bunlardan öte Ermenistan Cumhuriyeti’ni tanıyan ilk devlet, Osmanlı Devleti olmuştu ........... İlk etapta büyük devletler tarafından tanınmayan Ermenistan Hükûmeti üyeleri Tiflis’te bulunuyorlardı. Tiflis’ten Erivan’a taşınamayan ilk Ermeni Hükûmeti, 17 Haziran 1918 tarihinde Güney Kafkasya’daki Alman birliği komutanı Von Kress’in temsilen iki Alman subayı ile Vehip Paşa’nın görevlendirdiği bir Osmanlı subayı eşliğinde, üzerinde Osmanlı bayrağı dalgalanan araçlarla Erivan’a nakledildi ............ Yine 1 Ağustos 1918 tarihinde Ermenistan Cumhuriyeti meclisi açıldığında sadece Osmanlı temsilcileri, Ermenistan’ı tanıyan bir ülkenin temsilcisi olarak açılışta hazır bulunmuşlardı. Almanya, Avusturya, İran ve Ukrayna mümessilleri Ermenistan’ı henüz tanımadıkları hâlde açılışa katılmışlardı. İtilaf Devletleri ise Ermenistan’ı tanımadıklarından Ermenistan’a temsilci göndermemişlerdi. Bu nüans tarafların meseleye bakış açılarını gayet net bir şekilde gösteriyordu. ........ Yapılan protokolünün ardından zaman zaman yaşanan karşılıklı güvensizliklere rağmen Osmanlı Devleti ve Ermenistan arasındaki ilişkiler Mondros Mütarekesi’ne kadar son derece normal bir seyir izledi. Olağan diplomatik ilişkiler kuruluncaya kadar Osmanlı Devleti ve Ermenistan Cumhuriyeti, karşılıklı olarak birbirlerinin başkentlerine siyasî ve askerî temsilciler atadılar .......... Ermenistan temsilcileri, her fırsatta Ermenistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olmasından dolayı Osmanlı Devleti’ne karşı memnuniyetlerini dile getirerek dostluğa dayalı sağlam ilişkiler kurmak istediklerini açıkladılar. Talat Paşa’nın başında olduğu ve İttihatçılardan oluşan Osmanlı Hükûmeti’nin de söylem ve eylemleri bu doğrultudaydı. Bu durum iki ülke arası ilişkilerde kısa bir süreliğine de olsa “bahar havası” estirdi. Taraflar ellerindeki esirleri iade ederek çatışma ortamından kalan bir meseleyi daha bertaraf ettiler. Mali darboğazda olan Osmanlı Devleti, iaşe sıkıntısı yaşayan Ermenistan’a az da olsa iaşe yardımında bulunarak manevi destek sağlamaya çalıştı ............ 20 Eylül 1918 tarihinde Hatisyan, Hariciye Nazırı Ahmed Nesimi Bey’e Ermenistan’daki durum hakkında Ermenistan Cumhuriyeti Hükûmeti tarafından onaylanan bir bildiriyi sundu. Bildirinin en dikkat çekici özelliği, Ermenistan’ın izleyeceği dış politika ve Osmanlı Devleti ile ilişkileri hakkında fikir vermesiydi. Ermenistan Hükûmeti, dışta Osmanlı Devleti ile barışı sağlamlaştırmak ve yakın komşuluk ilişkileri geliştirmek, işgal edilen Ermeni topraklarının tahliyesini sağlamak ve göçmenlerin dönüşü ile ilgili sorunları çözmek istediğini vurguluyor, Azerbaycan ve Gürcistan’la olan sınır meselelerini dostça çözmek ve etnik temelde demokratik tedbirler almak istediğini de özellikle belirtiyordu ....................... Almanya ile Osmanlı Devleti arasında bir protokol imzaladı (23 Eylül 1918). Buna göre; Almanya ve Osmanlı Devleti, Bakü-Tiflis demiryolu hattının ve Bakü-Tiflis petrol sahalarının idaresi olmak üzere Kafkasya’da yeni bir yapı kurulması konusunda uzlaşmaya vardılar. Ayrıca Osmanlı Devleti, Azerbaycan ve Ermenistan’da bulunan kuvvetlerini geri çekecekti. Bu protokolün ilginç tarafı; Osmanlı Hükûmeti, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ı müstakil devletler olarak tanımak arzusunda olduğunu beyan ettiği hâlde Almanya Hükûmeti sadece Gürcistan’ı tanıyor, diğerlerini tanımadığı için “teessüf eylediğini” bildiriyordu. Ermenilerin şikâyetlerini dile getiren ve sözde onların haklarını savunduklarını iddia eden Almanların, Ermenistan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını tanımaya bile yanaşmadıkları açıkça görülüyordu ........... Mondros Mütarekesi gereği Güney Kafkasya’da bulunan Yakup Şevki Paşa, Hükûmetinden aldığı talimata uygun olarak ordusuna Bakü, Tebriz, Gürcü ve Ermeni topraklarından, Dağıstan ve Azerbaycan’dan çekilme talimatı verdi ............. İngilizlerin Kafkasya’ya ulaşmasından sonra Ermeniler faaliyetlerine hız verdiler. Başlarında İngiliz zabitleri olduğu hâlde Ermeniler, Kafkasya’da Osmanlı hududuna asker yığıyorlardı. Ermeni komiteleri de yine başlarında İngiliz zabitleri bulunduğu hâlde Müslüman köylerine tecavüz ve taarruz ediyorlardı. Asayiş ve sükuneti ihlal eden bu hareketler için Osmanlı Hükûmeti, İtilaf mümessilleri nezdinde teşebbüslerde bulunarak ordunun kendini müdafaa etmek zorunda kalacağını beyan etti. 27 Kasım 1918 tarihinde 9. Ordu Kumandanı Yakup Şevki Paşa tarafından Harbiye Nezareti’ne gönderilen şifrede, “Ermenilerin bir taraftan Müslümanlara eziyet ederken diğer taraftan Avrupa efkârını Türklük aleyhine çevirmek için vâveylâ kopardıkları” vurgulanmıştı. Ermenilerin “vahşi ve bâğiyâne hareketlerinin de günden güne arttığını” vurgulayan Şevki Paşa, Osmanlı ordularının terk edecekleri arazide yaşanacak felâketlerin önünü almak amacıyla bir İtilâf heyetinin bölgede nezaret görevini üstlenmesini ve bu tarihe kadar bölgenin Osmanlı ve Ermeni kuvvetlerinin müşterek işgali altında kalmasını, son olarak da ilkbaharda bu bölgedeki Müslümanların İran, Azerbaycan veya Osmanlı Devleti’ne hicretlerini önermekteydi. Van Valisi de Ermenilerin Van’a inmek için hazırlık yaptıklarını, iki İngiliz zabitinin tahtı riyasetinde top ve mitralyözle mücehhez altı bin civarında Ermeni’nin, Van’a geçmek için yol verilmesini istediklerini olumsuz cevap alınca da “biz başka yollardan geçeriz” diyerek tepki gösterdiklerini, bu kuvvetlerin Nahçıvan ve civar Müslüman köyleri zabt ettiklerini ve beş yüz kişilik bir Ermeni müfrezesinin de aynı şekilde ilerlemek istediğini ancak Müslümanlar tarafından gördükleri şiddetli mukabele karşısında geri döndüklerini vurgulayarak kafî gelmeyen perişan jandarma efradı ile bir iş görmek mümkün olamayacağını bu nedenle gönüllülerle şehri müdafaaya çalışacağını bildirmekteydi. Kars’ta Şura-yı Millîye’nin dağıtıldığı ve Garbanof isminde bir Ermeni vali tayin edilerek Ermenilerden mürekkeb bir müfrezenin şehre geldiği, Oltu, Sarıkamış ve Kağızman’a küçük İngiliz müfrezeleri ulaştığı Ardahan ve civarında Gürcülerin hareketlerinin İngilizler tarafından engellendiği ve Rusya’dan Trabzon’a Rum muhacirleri nakledildiği vs. haberler alınmaktaydı. Ermenistan’ın bağımsızlığının birinci yıl dönümü olan 28 Mayıs 1919 tarihinde Ermenistan Hükûmeti Osmanlı topraklarının katılımıyla “birleşik Ermenistan” kurulduğunu ilân etti. Akabinde Ermenilerin Osmanlı hududu civarına asker yığmaları ve bazı mahallere yönelik tecavüzleri üzerine Meclis-i Vükelâ, İngiltere İstanbul Yüksek Komiserliği nezdinde temasta bulunmaya karar verdi. Hariciye Nezareti’nin temasa geçtiği İngiltere İstanbul Yüksek Komiserliği bu konuda gerekli tahkikatın yapılması amacıyla bölgede bulunan İngiliz memurlarına talimat vereceğini bildirdi. Diğer yandan da Osmanlı Hükûmeti mülkî ve askerî yetkililerden meselenin “kemal-i dikkat ve itinayla tahkik edildikten sonra mübalağasız bir şekilde bildirilmesini” istedi. Hariciye Nezareti 25 Ağustos 1919 tarihinde İstanbul İtilaf Yüksek Komiserlerine, Ermenilerin, Erzurum, Kars, Ardahan ve Batum’dan huduttaki Müslümanlara saldırdıklarını ve keyfî olarak bazı şahısları tutukladıklarını izah ederek bu konuda gerekli tedbirlerin alınmasını istedi. Ancak işgalleri siyaseten engellemeye yönelik bu çalışmalar sonuç vermedi. Anadolu’da Osmanlı Hükûmeti otoritesinin zayıflaması üzerine kontrolden çıkan Ermenilere karşı askerî ve mülkî yetkililer yeni arayışlara başladılar. 8 Temmuz 1919 tarihinde 15. Kolordu Kumandanı Kazım Karabekir Paşa İngiliz Kaymakamı Rawlinson’a müracaat ederek Kars’ta Ermenilerin yaptıkları zulümden bahsetti. (Kazım Karabekir Paşa “Ermenilerin, Müslüman ahaliden ileri gelenleri haps ve tebid ettiklerini, yüzü mütecaviz Müslüman’ı Osmanlı tebaası diyerek derdest ederek sürgüne yolladıklarını ve Müslümanlara ait hayvanların itlaf edildiğini, İslam delikanlılarının toplanarak gaib edildiğini ve sekiz şahsın katledildiğini bildirilmekteydi. Şükrü Çavuş isminde bir şahsın idam edildiği, tekalif-i harbiye adı altında para ödemek istemeyenlerin üzerine 300 süvari, 300 piyade tarafından makineli tüfek ve topla ateş açıldığı da belirtilerek Ermenilerin her geçen gün artmakta olan mezalimine son verilmesi istirham edilmekteydi. Bilhassa Osmanlı hududu dışında kalan Müslüman köyler Ermeni çetelerinin baskınına maruz kalıyor ahali Osmanlı ordusunun hakimiyeti altındaki bölgelere iltica ediyordu”.) “Hudut mıntıkasında ve hududun Ermenistan tarafında tedkîkâtda bulunan dolayısıyla Ermenilerin, Müslümanlara yaptıkları vahşice mezalimi ve Müslümanları imha harekâtını gören İngiliz Mümessili Rawlinson'un 25 Temmuz 1919 tarihinde İstanbul İngiliz Umûmî Karârgâhı’na gönderdiği telgrafında Oltu'dan Bayezid hududuna kadar olan cephede Ermenilerin katliâm yapmakta oldukları belirtilmiş ve artık hiçbir kontrole tâbi‘ olmayan zulümkâr Ermeni milletinin te’dîbi için acilen müttefik kuvvetleri talep edilmişti”. Bu vahşeti İngiliz mümessillerinin raporundan anlamak son derece önemli idi. Ermeniler dünya kamuoyunun desteğini alabilmek adına, ahvali olduğundan farklı ve yanlış bir tarzda tasvir ediyorlardı. Ermenistan Başbakanı Hatisyan 13 Ağustos 1919 tarihinde Newyork Herald gazetesine verdiği bir demeçte, Türk, Kürt ve Tatar kuvvetlerinin Ermenistan’a hücum hazırlığında olduklarını iddia ediyordu. Hatisyan bu organizasyonun başında Kazım Karabekir Paşa ve Türk zabitleri bulunduğunu ileri sürmekteydi. Buna karşılık Kazım Karabekir Paşa, hududun öte tarafıyla doğrudan doğruya münasebat ve alakalarının bulunmadığını ifade ettikten sonra “Kafkasya hakkında tam malumata sahip olmamakla beraber, Ermeni mezaliminden kaçan Müslümanların akrabalarının, onları kurtarmak için harekete geçtiklerini” durumun bundan ibaret olduğunu ve yabancı neşriyatın gerçeği aksettirmediğini bildirmişti. Ermenileri haber kaynağı olarak kullanan İstanbul İngiliz Yüksek Komiserliği olayı olduğundan farklı aksettirerek, Oltu civarında müsademeler olduğunu ve “Bayazid’le Karakilise arasında Kürtlerin Ermenilere hücum etmek üzere Osmanlı zabitanı tarafından tahrik edildiğini” ileri sürüyor ve gerekli önlemlerin alınmasını istiyordu. Oysa bundan kısa bir süre önce gerek Beyazid Mutasarrıflığı’ndan gerekse muhtelif merkezlerden alınan istihbarat Kafkasya ahalisindeki Ermenilerin Müslüman ahaliye karşı saldırı ve tecavüzatta bulunduğunu açıkça gösteriyordu. Ermenilerin kuvvetli bir piyade kıtaatının Karaurgan’ın 15 kilometre şarkındaki köylere taarruz ederek Müslüman ahaliyi katl ve hicrete mecbur bıraktıkları, eşya ve iaşelerini yağma ettikleri istihbar alınmıştı. Pasinler Kaymakamlığı da 4 Ağustos 1919 tarihinde Ermenilerin mühim miktarda top ve mitralyöz ile mücehhez olarak İslam köylerinde arama yaparak silah topladıklarını, karşı gelenleri tutukladıklarını, Müslümanları katl ve imha ettiklerini bildirmekteydi. 14 Ağustos 1919 tarihinde Van Valisi; Ermeni katliamından kurtulabilen Erivan Müslümanlarından külliyetli miktarda muhacir geldiğini, bunların büyük bir kısmının sadece canlarını kurtarabildiklerini ve yardıma muhtaç olduklarını beyan etmişti. Ermenilere bırakılan yerleri teslim almaya gelen komutan M Minyayusof?, Sarısadık havalisinde yaşayan Müslümanlara karar vermeleri için iki gün süre vererek “Kadınlarınıza ve çocuklarına merhamet edip tabiiyetimize geçmeniz için murahhaslarınızı gönderiniz. Ermenistan Cumhuriyeti, Düvel-i Muazzama tarafından tanınmıştır. Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan arasında dostça yaşamak için antlaşmaya varılmıştır. Tabiiyetimizi kabul ederseniz canınızı ve malınızı bağışlarım, aksi takdirde hanelerinizi ve emvallerini topçu ateşiyle mahvetmeye mecbur kalacağım. Şeklinde beyanatta bulunmuştu. Gümrü civarındaki Ermenilerin İslamlara harb etmek üzere hazırlık yaptıkları, on beş ila kırk yaşına kadar efradın silah altına celb edildiği, Aras çayı civarındaki Ermeni köylerinin harbe hazırlık olmak üzere peyderpey tahliye edilmekte olduğu 9. Ordu Kumandanlığı’ndan istihbar alınmıştı. Bu durumda yeniden kan dökülmesini men edecek tedbirlerin alınması ve gerekli talimatların gönderilmesi Harbiye Nazırı tarafından teklif edildi. Bunlara karşın Amerikan Yüksek Komiserliği, Kuva-yı Millîye’ye mensub bazı şahısların Kafkasya hududunda Ermenilere tasallut etmekte olduklarını iddia etmekteydi. İstanbul Hükûmeti, bilhassa sulh konferansında Osmanlı Devleti aleyhine bir neticeye varılmasına neden olacağını düşündüğünden hudut muhafazasıyla görevli olanların bu tür hareketlerin kaçınmaları için talimat vermişti İtilaf Devletleri, San Remo Konferansı’nda aldıkları kararları Batı’dan Yunanlıları Doğu’dan Ermenileri harekete geçirerek Türk milletine kabul ettirmeye çalıştılar. Bu durumda Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’ne bağlı kuvvetler Ermenilerle karşı karşıya kaldılar. Yukarıda izah edildiği üzere Ermenilerin Doğu Cephesi’nde Müslüman ahaliye yönelik mezalimi her geçen gün artıyordu. 1920 yılı Haziran ayında Ermeniler Oltu’daki Türk mahallî yönetimine karşı geniş çaplı bir saldırı başlatarak bölgedeki Müslümanlara karşı katliâma giriştiler. Sivas Kongresi’nden sonra Mustafa Kemal Paşa, Tan gazetesi muhabiri ile yaptığı mülakat sırasında Ermenilerle ilgili fikirlerinin sorulması üzerine Erzurum, Bitlis, Van çevresinde çok az Ermeni yaşadığını ve Osmanlı hududları dışında müteşekkil bir Ermenistan devletini memnuniyetle karşılayacaklarını ifade etmişti. Ancak Ermenilerin mezalimlerine ilaveten 1920 yılı başlarından itibaren Kafkasya sınırına yığınak yapmaları üzerine TBMM’ne harekâttan başka seçenek kalmadı. Kazım Karabekir Paşa’nın kumandasında başlayan harekât karşısında Sovyetlerden ve İtilaf Devletlerinden yardım almaya çalışan Ermeniler hedeflerine ulaşamayarak mütareke istemek zorunda kaldılar. 24 Kasım-2/3 Aralık 1920 tarihleri arasında yürütülen müzakereler neticesinde imzalanan Gümrü Antlaşması ile Türk-Ermeni sınırı çizildi. 2/3 Aralık 1920 tarihinde imzalanan Gümrü Anlaşması’nı TBMM Hükûmeti adına Şark Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, Erzurum Valisi Hamit Bey ve Erzurum Mebusu Süleyman Necati Bey, Ermeni Hükûmeti adına Hatisyan, A. Külhandanyan ve İ. Gorgoryan imzaladılar. Ancak anlaşmanın imzalandığı gün Erivan’da bir Sovyet Ermeni Hükûmeti kuruldu (2 Aralık 1920). Ohancanyan kabinesinin imzaladığı anlaşma, yürürlüğe girmemesine rağmen Sovyet hükûmeti ve birlikleri fiilen anlaşmaya riâyet ettiler. Böylece Ermeniler Türk toprakları ile ilgili taleplerinden resmen vazgeçmişlerdi. Gümrü Antlaşması’nın imzalandığı gün Ermenistan Hükûmeti bir bildiri yayınlayarak o yılki oturumlarına ara verdiğini ve bütün mülki ve askeri yetkiyi Savaş Bakanlığı’na atanmış olan Dro’ya verdiğini açıkladı. Askeri bir diktator hâline gelen Dro, Erivan’daki Rus temsilcisi Silin ile birlikte bir bildiri yayınlayarak Ermenistan’ın Sovyetleştirildiğini ilan etti. Kızıl ordu gelene dek Ermenistan üzerinde Dro ve Silin yetki sahibi olacaktı. Aynı gün Taşnaklarla Sovyet temsilcisi Regran bir antlaşma imzalayarak Ermenistan Sovyet Hükûmeti’nin komünist ve Taşnak koalisyonunu esas alarak örgütlenmesine karar verdiler. Ayrıca Ermenistan’ın toprak bütünlüğü Rusya tarafından sağlanacaktı. Fakat Kızıl ordunun gelişinden sonra, Sovyetler verdikleri sözleri tutmayarak Ermenistan’a tamamen hakim oldular. Taşnak koalisyonu bir kaç gün içerisinde sona ermişti. 10 Aralık 1920 tarihinde Sovyet Ermenistan’ı Dışişleri Komiseri Bekzadian, BMM Hariciye Vekâleti Vekili Ahmet Muhtar Bey ile Kazım Karabekir Paşa’ya, Ermenistan’la dostluk temelinde ilişkiler kurulabilmesi için Gümrü Antlaşması’nın geçersiz olduğunun ilan edilmesini istedi. Ahmet Muhtar Paşa, “İngiliz emperyaliminin hizmetçisi Taşnakların düşüşünden memnun olduklarını” dile getirerek Gümrü Antlaşması’nı yenilemek istediğini tekrarladı. Bundan sonra mesele Moskova-Ankara arasında çözüme bağlandı. Ruslar çok sayıda Taşnak lideri hapsettiler veya Rusya’ya gönderdiler. 1921 Ocak ayında aralarında Nazarbekian ve Silikov’un da bulunduğu yaklaşık 500 Ermenistan subayı tutuklanarak Azerbaycan’a gönderildi. Şark Cephesi Kumandanlığı Sovyet yönetimi altında bulunan Ermenistan havalisindeki Müslümanlara yeniden mezalime başlandığının istihbar alınması üzerine buna derhal son verilmesini ve devam edildiği takdirde hemen karşılık verileceğini bildirdi. Gerek bu uyarı gerekse Milli Mücadele döneminde Ankara Hükûmeti ile Sovyetler arasındaki iyi ilişkiler nedeniyle ciddi sorunlar yaşanmadı.
DOÇ. DR. ABDURRAHMAN BOZKURT
Ermeni Çeteleri

Rusların, Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkarak, Bizans'ı ihya etmek fikri her zaman vardı. Ermeni Kilisesi böyle bir durumda Rusya'nın Ermeni Gregoryan Kilisesini içinden eriteceğini ve bağımsız kimliğini yok edeceğini düşünüyordu. Zaten Ermeni Kilisesi Bizans Kilisesinden bağımsızlığını sağlamak için ayrılmıştı. Şimdi bu bağımsızlığı korumak gerekirdi. Bunun çaresi de Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı özerk bir Ermenistan Devletinin kurulmasıydı.

 Ermeni Devleti fikri Ermeni toplumundan değil Ermeni kilisesinden çıkmıştır.
 GÜRUN. K. Ermeni Dosyası. Ankara. 1985,s. 30