Articles by "Duyurular"
Duyurular etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster



Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun adalet! Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk Milletine çocuklarımı emanet ediyorum. Bu kahraman millet elbette onlara bakacaktır. Allah, vatan ve milletimize zeval vermesin.Borcum var, servetim yok üç çocuğumu, millet uğruna yetim bırakıyorum. Yaşasın Millet…”

Cennet Mekan - Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey..10 Nisan 1919


Talat Paşa’nın Cehli ve 20. Asrın İbşir Paşası...

Kabinede en ziyade nüfuz sahibi Enver, Talât ve Cemâl idi. Sadrazam Sait Halim Paşa zevahiri kurtarmak için sadarete getirilmişti. Yirminci asrın İbşir Paşası hiç­ bir nüfuza haiz değildi. Bütün sadaret bütün idare ve nü­fuz Talât’ın elinde idi. Talât’ın siyaset ve idarede müsteşarı, mebusana tayin olunan, ifayı vazife halinde inzibat neferini katleden, İttihatçı zabitler tarafından hapisten kaçı­rılarak Dahiliye Nezaretine kadar yükselen ihtiyât zabitiydi. Bu zat, İttihatçılar arasında büyük bir diplomattı {İsmail Canbolat kastedilmekle].
Var kıyas et vüs'âtı, deryayı rahmet neydü gün Talât'ın cehli, etrafına toplananlarca da malumdu. Hakkındaki methiyeleri de katiyyen samimi değildi. Fakat menfaatlerini temin için Talât gibi bir sergerdenin, re’s-i kârda [başta, iktidarda] bulunması kendilerine kuvvet teş­kil etmesi, onlar için lazımdı. Binaenaleyh kendilerinde bile mevcut olmayan hususları Talât'ın şahsında mevcut gösteımek, cahil zorbanın arkasında müreffehçe yaşamak, mebus olmak, ticaret etmek yüksek maaşlı arpalıklar elde etmek için halkı iğfalden geri durmamak menfaatleri icabıydı. Öyleleri vardı ki, hapisten mahkumları kaçırırlar, hiçbir cezaya düşmedikleri gibi, mükafaata bile nail olur­lardı. İttihadın bütün cinayetleri cezasız kalırdı.
Bir yazar veya memleketin selameti, saadeti namına gerçekleri söyleyen, İttihadın şekavetlerini telin eyleyen namuslu ve muhterem bir zat, öldürüleceği zaman, içlerinden bir zabit bu gaddarane vazifeyi deruhte eder, cinayetin nerede ve nasıl ifa edileceği belirlenir, o mıntıkada polis de işten haberdar edilirdi. Bedbaht adam, kalbi vatan endişesiyle mü­ teessir, evine veya vazifesine giderken katil bir kurşunla yerlere serilirdi. Ertesi gün gazetelerde uzun uzadıya katilin izi aranır, tabiki birşey keşfetmek kabil olmazdı. Hükü­ metin ve zabitanın yardımıyla yapılan bu cinayetler hep cezasız kalır, hiçbir ceza görmeyeceğine emin olan zabit de, İttihat Fedaisi namıyla himaye olunurdu. Bu katillerin içinde paşalığa ve mebusluğa bile çıkanlar vardı. Bu şerait dahilinde, mahbusları bekleyen İttihaçı jandarmalara, inzibatı temine memur polislere, adaleti ifaya memur şahsiyetlere, orduya, İttihatçı hükkâma, hiç kimseye itimat olunmazdı. İttihat dışında yaşayan millet efradı için hak, adalet, refah, saadet hiçbir şey mümkün değildi.

Ahmet Refik Altınay1918’de yayınladığı İki Komite İki Kıtal kitabından 
Talat Paşa'nın naaşının Berlin Matthäi Kilisesi Mezarlığına getirilmesi (19 Mart 1921) 
Kaynakça: Gerhard Höpp: Bestattung von Muslimen in Berlin (1996, S. 36)


Bugün Doğu Türkistan Kazaklarının Türkiye'ye kabulünün 65. yıldönümüdür.
Doğu Türkistan'dan vatan mücadelesi vererek hicret etmek zorunda kalan Kazakları bu güzel ülkeye kabul eden Türkiye Cumhuriyetine ve değerli yöneticilerine,bizleri bağırlarına basan Türk halkına en derin şükranlarımızı sunarız.
Bizlerin,dini,dili ve vatan şuurunu yitirmemeleri için bu topraklara getiren ve bu uğurda canlarını feda eden tüm büyüklerimizede Yüce Allah'dan rahmet dileriz.
Ruhları şad,mekanları cennet olsun.
Kazak Türkleri Eğitim ve Araştırma Derneği

Mehmet Âkif Ersoy tarafından kaleme alınan İstiklâl Marşı, 12 Mart 1921'de Birinci TBMM tarafından, Türkiye için İstiklâl Marşı olarak kabul edilmiştir.
 


Kaynak ;
https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc002/kanuntbmmc002/kanuntbmmc00200431.pdf

Saltanatın kaldırılmasına, cumhuriyetin ilânına karşın hiçbir gereği kalmayan halifelik, varlığını korumakta devam ediyordu. İstanbul’daki son halife de bu durumdan yararlanarak cumhuriyet rejimi karşısında ayrı bir kuvvetmiş görüntüsünü vermekten çekinmiyor, tantanalı törenler düzenliyor, devlet bütçesinden kendisine ayrılan ödeneği az görüyordu.



Bu tutum, devrime karşı çevreleri kımıldanmaya yöneltiyor, bir kısım basın da halife yanlısı bir tutumun içine itiliyordu. Halbuki büyük özverilerle kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti’ni her türlü tehlikeden korumak vazgeçilmez görevdi. Artık halife sorununun da kesin şekilde çözülmesi gerekiyordu. 3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan bir yasayla hilâfet kaldırılarak son halife yurt dışına çıkarıldı.



Halifeliğin kaldırılışıyla Türkiye Cumhuriyeti, lâiklik yolunda bir büyük adım daha attı; zira millî egemenliğe dayalı bir rejimde, çağdaş ve lâik devlet kavramında "halifeli cumhuriyet" söz konusu olamazdı. Anayasa’da, 1928′de yapılan bir değişiklikle "Türkiye Devleti’nin dini, din-i İslâmdır" maddesinin de kaldırılması, cumhurbaşkanı ve milletvekillerinin yemin şeklinin yeniden düzenlenmesi, lâiklik yolunda aşılan büyük gelişmeler oldu. Nihayet 5 Şubat 1937′de lâiklik, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden biri olarak Anayasa’da yer aldı.

Kaynak ;
http://www.atam.gov.tr/duyurular/halifeligin-kaldirilmasi
1 Mart 1958’de İzmit – Gölcük arasında sefer yapan Üsküdar isimli vapurun, İzmit iskelesinden hareket ettikten sonra Derince yakınlarında şiddetli rüzgâr sebebiyle batması, Japonya sahillerinde batan Ertuğrul Gemisi’nden sonra Türkiye denizcilik tarihinin bilançosu en ağır deniz kazasıdır
Daha yolun başlangıcında dümen dolabının kilitlenmesi sonucu hiçbir manevra kabul etmeyen vapur, Soğucak mevkiinde birden şiddetlenen lodos’a karşı koymaya çalışır. Hava aniden gece gibi simsiyah kesilmiş; lodos fırtınası giderek hızını artırmıştr. Mehmet Kaptan vapurun burnunu bin bir güçlükle dalgalara doğru çevirmiş, vapuru aynı yönde tutabilmek için dalgalarla savaşmaktadır. Bunca yıl Körfez’de yolcu taşıyan tecrübeli kaptan bile rüzgârın şiddetinin daha da artmasının telaşa kapılmaktan kendisini alamamıştır. Emektar vapur bir anda yana yatar. Dev gibi dalgalar art arda geminin bordasına çullanmaktadır. Fırtınanın giderek artması nedeniyle kaptan köşkü Mehmet Kaptan ve Gv. Lostromosu Mustafa Deniz’le birlikte yerinden kopup denize uçar.
Yolcularının büyük bir çoğunluğu ortaokul, lise ile erkek ve kız sanat enstitüsü öğrencilerinin oluşturduğu vapurun son seferi facia ile sona ermiştir. Denizde saatler süren can pazarı sonrası yüzlerce insan ölür.
Faciada can yeleği olmadığı halde karaya ilk çıkan kazazede İzmit Lisesi 4. Sınıf öğrencisi Türkay Yangöl’dür. Deniz Albayı Muzaffer Yangöl’ün oğlu olan Türkay, Kocaeli 200 metre serbest yüzme şampiyonudur
Aynı gün gazeteler, Denizcilik Bankası Genel Müdürü Sami Senbenderler’in ölenlerin ailelerine tazminat vermeyeceği beyanatını yayımlamaktadır. Ceset arama çalışmaları resmen durdurulmuş yakınları bulunamayan aileler İzmit’te Canova Otel’in önünde toplanarak kararı protesto etmişlerdir
Kazanın 13. Gününde denizden bir ceset daha çıkarılır. Bu ceset, kazadan itibaren hakkında “denize atladı, kendini kurtardı” fakat “aleyhindeki iddialar yüzünden saklandı” biçiminde haberler yapılan Kaptan Mehmet Aşçı’ya aittir. Kazadan sonra kaptanın evi didik didik aranmış, ailesi, tarifsiz üzüntüler yaşamış hatta yalnız bırakılmıştır. Denizcilik Bankası’nın tecrübeli kaptanı Üsküdar Faciası’nın tek sorumlusu olmuştur. Kaptanın kaçtığı söylentileri üzerine büyük üzüntü yaşayan eşi Fatma Aşçı ve oğlu Çoşkun Aşçı’nın objektiflere takılan hüzünlü bakışları ( Vatan- 10 Mart 1958) Oysaki kaptanın cesedi olaydan bir buçuk hafta sonra Et ve Balık Kurumu’nun ağlarına takılacaktır. Mesleğine 30 yıl vermiş Mehmet Kaptan’ın cesedi Arar Gemisi’nin 5. defa deniz dibine attığı ağdan 13.21’de çıkarılmıştır. Ceset Arar Gemisi’ne çıkarıldığı sırada geminin bayrağı yarıya kadar indirilmiş; geminin kaptanı 3 acı düdükle meslektaşını selamlamıştır.
Cenazelere katılacağını bildiren ancak yetişemeyen ve bu nedenle de İzmit halkı tarafından protesto edilen Başbakan Adnan Menderes, aradan sekiz gün geçtikten sonra, Deniz Kuvvetleri’nin bahtsız Üsküdar’ın önce yerini saptamak, sonra da çıkartmak için çalışmalara başlamasını emreder. Çalışmalar başladı fakat dibin çok çamurlu olması, sarf edilen gayretleri boşa çıkarmaktadır.
31 yaşındaki Üsküdar Vapuru’nun batması, yakınlarını kaybedenler açısından kaza değil ihmalin ta kendisidir. Çünkü köhnemiş vapur, tüm uyarılara rağmen ısrarla işletilmiştir. Bu nedenle yakınlarını kaybeden 292 kişi, Üsküdar Vapuru’nun sahibi Denizcilik Bankası’nı 17 Şubat 1959’da Avukat Dr. Suat Tahsin Türk’ün İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verdiği dilekçe ile dava eder. Bu konudaki hukuki gelişmeler daha sonra Suat Tahsin Türk tarafından “Deniz Hukukunda Büyük davalar II, Üsküdar-İzmit Faciası’nın Hukuki ve Teknik Cepheleri” ile “Adliye Vekili’ne Haber Veriyoruz – İzmit-Üsküdar Faciası Tahkikatında Kanuna Muhalefet Var” adlı yapıtlarında ölümsüzleşecektir.
Mahkeme esnasında, olaya sebep olan ve 90 km hızla estiği öne sürülen fırtınanın, körfezde her zaman olanlar ölçüsünde bir lodos olduğu, açık deniz şartlarını taşıyan İzmit Körfezi’ne tahsis edilen bu yeterli özellik ve sağlamlığa sahip olmayan gemiye teknik eksiklikleri yanı sıra sonradan uygun olmayan ilaveler yapıldığı, yönetim hataları olduğu öne sürülür. Geminin kömür almakta olduğu iskeleden derhal hareketle yolcu iskelesine gelip, yolcuların tamamını almadan zamanından önce hareket etmesinin de gösterdiği üzere kaptanın fırtınadan önceden haberdar olduğu ve bu haberin Liman Reis Yardımcısı Kenan Özer vasıtası ile iletilmiş olduğu belirtilir. Ayrıca yardıma gelmeyen Suvak Gemisi Kaptanı Mustafa Aklan ile Sarıyer gemisi Kaptanı Mürsel Alarcı hakkında da şikâyette bulunuldu. Ancak tüm bu iddialar mahkeme tarafından reddedilir.
İzmit halkı, kazadan ve mahkemenin bu şekilde sonuçlanmasından uzun süre dönemin iktidarını sorumlu tutulur.



Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et;
Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir;

Mehmet Emin Yurdakul (d. 13 Mayıs 1869, İstanbul - ö. 14 Ocak 1944, İstanbul),

Türk şair, milletvekili. “Türk Şairi”, “Milli Şair” diye anılır. Türk Milli Edebiyat akımının öncü şairleri arasında yer almıştır. Ulusçu, halkçı görüşleri savunan şiirler yazan Yurdakul, Osmanlı Meclis-i Mebusan III. Dönem Musul Mebusluğu ile TBMM II. Dönem Karahisar-ı Şarkı, III. Dönem Şebinkarahisar ve IV. Dönem (Ara Seçim), V., VI. Dönem Urfa ve VII. Dönem İstanbul Milletvekilliği ile II. Dönem İrşad Encümeni Reisliği yapmıştır.





Kayseri'deki Alçak terör saldırısında Şehit Olan Kahramanlarımıza Allah'tan Rahmet, Yaralılara Acil Şifalar dileriz.
İstanbul'daki Alçak terör saldırısında Şehit Olan Kahramanlarımıza Allah'tan Rahmet, Yaralılara Acil Şifalar dileriz...