Articles by "Tapınak Şovalyeleri"
Tapınak Şovalyeleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster



Roma'yı yağmalayan Bugünkü İrlanda ve İskoçyalılar'ın ataları olan KELTLER'in kralı KRAL OFFA, MS 7. Yüzyıl'da döktürdüğü sikkenin üzerinde "LAİLAHE İLLALLAH MUHAMMEDEN RESULALLAH" yazıyordu.


İlk İngiltere kralı Offa'nın bastırdığı sikke

Pagan olan KETLER'in tek tanrı arayışında başlangıçta Hristiyanların Tanrı-İsa-Kutsal ruh üçlemesi tatmin etmemişti. Müslüman misyonerlerden Kelime-i Şehadet'in sırrını (yani tek tanrı, tek ilah) öğrenince onlara bu inanç daha tutarlı geldi.

Britanya Adası'nda birliği sağlayarak ilk İNGİLTERE KRALI ünvanı alan,  Kelt asıllı kral OFFA bu inancı paralara kazımakta behis görmemişti. Nitekim 6 asır sonra KELT soyundan gelen İngiltere Kralı I. John da, papa tarafından aforoz edilince MÜSLÜMAN olmak için Endülüs hükümdarı Nasır'a heyet gönderecek, Nasır bunun samimi olmadığını düşününce TÜM İNGİLTERE'NİN İSLAMİYETE geçişi mümkün olmayacaktı.

Daha da enteresanı M.Ö. 700'lü yıllarda Anadolu'ya gelen ve orada bir medeniyet kuran KELT kabileleri geldikleri GALLER'deki başkentlerinin adı TURKIJE* idi. (Türkiye okunur) Henüz Anadolu ismi telaffuz edilmezken, KELTLER yaşadıkları doğu Ege ve Orta Anadolu'yu kapsayan bölgeye GALATEA adını verdiler. (Zaman içinde GALATYA olarak anılmaya başladı. Romalılar Keltlere; “Galli” diyorlardır.

İstanbul'un fethine kadar Roma içinde GALATALILAR varlıklarını sürdürdüler. Bir kısmı Konstantinopolis'a gelip, bugünkü Galata semtine yerleşti.
İncil'de Aziz Pavlus'un Galatyalılara yazdığı mektuptan da söz edilir.

TAPINAK ŞOVALYESİ MÜSLÜMAN OLUYOR

I. John'un Endülüs'e gönderdiği 3 kişilik heyetten biri geri dönmeyerek müslüman olur. Kendisi aynı zamanda tapınak şovalyesi olan bu zad, bir süre sonra da Selahaddin Eyyubi'nin torunuyla evlenir. Bu kişi gizli bir şovalye örgütü kurmuştur. İhvan-ı Safa (İhvan-üs Safa/Halis Kardeşler) bir düşünce akımı olmakla beraber, buna bağlı bir kol olan DAİ'lik teşkilatı günümüze kadar faaliyet göstermiştir. Gaziantep ve Kilis yöresinde DAİ soyadını kullananlar mevcut. İslamı yaymakla görevli Müslüman Misyonerlerdir ve batınidirler. 

II. Abdulhamid'in Büyük Britanya Şeyhülislamı ilan ettiği Abdullah Quilliam 
Kelt soyundan geliyordu.
 ATATÜRK CROWLEY KİMDİR?

19. Yüzyıl'da doğan ve İngiltere'de ilk cami ve İslam merkezini açan Abdullah Quilliam (1856-1932)
Kelt'dir. Quilliam müslüman olduktan sonra İslamiyete yaptığı hizmetlerden dolayı, 1893 yılında II. Abdülhamid tarafından Britanya Adaları ŞEYHÜLİSMAN'ı olarak görevlendirilmiştir.
Quilliam okültist ve ezoterik bilimlere meraklıdır. Çok yakın arkadaşı Aleister Crowley ise 33. dereceden mason ve Altın Şafak Hermetik Cemiyeti adlı gizli teşkilatın kurucusudur. Abdulhamid Han tüm bu bilgilere sahip olmasına rağmen, Quilliam'ı siyaseten Şeyhülislam yapmış; dünya üzerindeki gelişmelere bakıldığında Abdulhamid'in siyasi zekası bir kez daha bu olayda zuhur etmiştir.

Quilliam yaşamı boyunca İngiltere'de 600 den fazla insanın Müslüman olmasını sağlamış. Küçük oğlu Ahmed Galatasaray Lisesi'nde yatılı okumuştur.

Quilliam'ın yakın arkaşı Aleister Crowley, "batıya doğu mistizmini tanıtmıştır.
 “Dünyanın En Kötü Üne Sahip Adamı” “Yaşamış En Gizemli Adam” ve “The Beast 666” olarak ün salmış  Crowley de KETL'dir.

Aleister Crowley 1937 yılında doğan oğlunun adını, ATATÜRK koymuştur: ATATÜRK ALEİSTER CROWLEY.

Aleister Crowley mistik, okülltist ve gnostik bir KELT'tir.
Atatürk Crowley

SARI SAÇLI MAVİ GÖZLÜ ADAM İNGİLTERE TAHTINA NASIL GÖZ DİKTİ? -ATATÜRK CROWLEY HAKKINDA HİÇBİR YERDE YAYINLANMAMIŞ BİLGİLER VE FOTOĞRAFLAR: 
ATATÜRK CROWLEY KİMDİR? | KAOSTA KAPIŞMA

Baba Crowley, THELEMA adlı bir öğretinin kurucusudur. Crowley'e Aiwass adında bir varlık tarafindan yazdırıldığı söylenen  "Liber AL vel Legis" adlı kitap Thelema'nın kutsal kitabı niteliğindedir.
Thelema’ya MAJI(2) hakimdir. Maji büyüden farklı olarak dünyevi arzular için kullanılmaz. İnsanı ruhsal olarak geliştiren ve tanrıya yaklaştıran ilimdir.

Atatürk Crowley babası gibi depdebe yerine, daha mütevazı bir hayat sürmüştür. Atatürk babasının izinden giderek Maji ile ilgilenmiş, babası gibi defalarca Türkiye'yi ziyaret etmiştir.


 BESMELE YAZILI HAÇ

Kelt Kralı Offa'nın bastırdığı ve üzerinde Kelime-i Tevhid yazılı altın sikkeden başka, bir de üzerinde BESMELE yazılı KELT HAÇI bulunuyor.
Para ve Haç'dan 19. yüzyıla kadar çok az kimsenin haberi olmuş. 1875 yılında Philippe Gardner adlı bir antikacı KELT HAÇI'nı sergilenmek üzere British Museum'a veriyor.

Haç mücevherlerden oluşuyor. Ve tam orta yerinde BİSMİLLAHİRRAHMANİRAHİM yazılı. Haç müzenin, takı ve mücevherler bölümüne kaydediliyor. Ancak İngilizler haçı SERGİLEMİYOR. Haç halen British Museum'da bulunmakta.

1965'li yıllara kadar Keltler'in ayin yaptığı Yerebatan Sarnıcı.

YEREBATAN SARNICI'NDA KELT AYİNİ

Sultanahmet'teki Yerebatan Sarnıcı'nda iskele üzerinde yürüyüp, sarnıcın dip tarafında doğru gidince, bir sütuna kaide olarak yerleştirilen ters bir MEDUSA başı bulunuyor.
Sarnıcın eskiden bu bölümü kapalı idi. 90'larda açıldı.
Bu Medusa başının ters konmasının özel bir sebebi var. Romalılar burana gizemli ve karanlık güçlerin bulunduğuna inanmışlar bu nedenle Medusa başını ters koymuşlar. Medusa'ya dokunulduğunda titreştiği söyleniyor.

Şimdi sıkı durun.

Kelt rahipleri yani Druidler her yıl Yerebatan Sarnıcı'na gelerek, burada ayin düzenlemişler. 1965'li yıllara kadar bu sürmüş. 3 gün arka arkaya süren ayinler sarnıcın o kısmı kapalı olduğu için kimse tarafından görülmemiş. Oraya nasıl girdiklerini ise Türkiye'deki İhvan-ı Safa mensuplarına sormak gerek.
Druidler için karanlık kutsaldır. Aydınlığın anası olarak kabul edilir. Bu ayinler Druidler için kutsal olan “Altındal” ile yapılır. Altındal; ökse otundan çıkarılan bir ağaç dalıdır.

KELTLER VE TÜRKİYE

Keltler'in Türkiye ile olan bağları 2 bin 700 yıl öncesine dayanıyor. Avrupa'dan Anadolu'ya gelen Keltler burada bir medeniyet kuruyor. Yukarıda kısaca söz etmiştik. Ve halen Kelt ırkından gelen insanlar yaşıyor Anadolu'da... (Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi arkeologları, Ankara'nın göç almamış köylerinde Keltler'in hala yaşadıklarını kanıtlamışlardır.)
Bugünkü Keltler (İrlanda, İskoçya, İngiltere), Protestan ve GNOSTİK(3) Hıristiyanlardır. Katoliklerin Teslis inancını reddederler. Bugün sayıları çok az olan ve Güneydoğu ile Suriye'de yaşayan Yezdaniler (Yezidiler) aynı inanca sahiptir.
Keltler zaman içinde Katoliklerle mücadele etmek amacıyla çeşitli tarikatlar ve örgütler kurmuşlardır. Bunlardan biri de meşhur GÜL VE HAÇ örgütüdür.

İhvan-ı Safa akımı etrafında toplanan İsmaililer, Hurifiler, Melamiler, Rufailer, vs. de GNOSTİK MÜSLÜMANLARDIR. Bunlar Sünni inancın aksine, Batıni yani inançlarını içte yaşamayı savunurlar. Kur'an ayetlerinin bir zahiri, bir de batıni anlamı olduğuna inanırlar. Klasik İslam öğretisinin sıradan insanlar için olduğunu, batıniliğin daha yüksek bir anlayışa sahip olduğunu kabul ederler.

İslamiyet'in Anadolu'ya yayılmasından sonra burada kalan bazı KELTLER, müslüman oluyor. Fakat bunların batıni olduğu söyleniyor. Keltler'in kurduğu CABİRİLİK(4) bugüne kadar tüm gnostik/okültis/ezoterik örgütlerin ana ekseninde bulunuyor. Cabiriler Yahudilerle ve Vatikan ile en çok mücadele etmiş bir teşkilat.

Kafalar iyice karıştı değil mi?

Benimde...

Keltler'in, İslam'la ilişkisi 1400 yıldır mevcut. Bunların içinde Müslüman olanlar da var. Hristiyan Keltler ise Protestandır.
Anadolu'daki Keltler ile Avrupa'da yaşayan Keltler birleşerek, MÖ 387'de Roma İmparatorluğu'nu ağır bir yenilgiye uğrattılar. Roma'ya giren Keltler şehri yağmalayıp, sonra çekildiler.
Ankara'da ilk yerleşim kuran Keltler'dir. Bugünkü Ankara isminin türetildiği Ankyra kelimesinin “durduran” anlamında Galatlar/Keltler tarafından verildiği söylenir.

Keltler ile Türkler'in o günlerden bugüne ilişkisi sürmüştür.

Durum biraz karışık olmakla beraber; İslam gnostikleriyle, Hristiyan gnostiklerinin kurdukları teşkilatlar, her dönem ilişki içinde olmuş, bunlara mason locaları ve sabeteyistler olarak bilinen Avdetiler de dahildir.

Gül ve Haç Kardeşliği ile İhvan-ı Safa'nın, Tapınakçılar ile Manevi Cihazlanma Derneği'nin ilişkileri her zaman iç içedir.

Gül ve Haç Örgütü bir zamanlar büyük toplantılarını İzmir ve İstanbul'da (Teşvikiye İzmir Palas Apartmanı) yapmıştır. Hatta uzun bir süre İstanbul onlara başkentlik de yaptı.

Not: Bu yazı merhum araştırmacı-yazar AYTUNÇ ALTINDAL'ın yaptığı araştırmalardan faydalanılarak yazılmıştır. 

(1)Britanica'nın İrlanda için hazırlanan ciltlerinde mevcut. Bilgiler İrlanda Devlet Arşivlerinden alınmış.

(2) Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz  dünyaca ünlü araştırmacı-yazar AYTUNÇ ALTINDAL'ın, MAJI konusunda önemli çalışmaları bulunmaktadır. Altındal da batıni ve Gnostik müslümandır.
 
(3)Gnostisizm; Antik Mısır ezoterizmini, Antik Yunan ezoterizmini (Platon, Pisagor), İbrani geleneklerini, Zerdüştçülüğü, bazı Doğu geleneklerini ve dinlerini, Hıristiyanlığı eklektik bir tutumla sentezleyen, birçok tarikâtın benimsediği mistik felsefeye verilen genel addır.

(4)Helen, Yahudi, Roma, Antik Mısır, Sümer, Babil, Hint ve Çin 'Geleneklerinden' fuzyon yoluyla taşınmış ögeler vardı. Ancak en güçlü etki Anadolu ve Orta Doğu coğrafyasından gelmişti. Baküs, Ceres, Cybele ve Eleusis, Samothrace kültürlerindeki okültik, hermetik, ezoterik, alşimist uygulamalar bir sentez halinde belirli bir tarikat/örgüt tarafından günümüze kadar intikal ettirilmişti. Bu gizli tarikat 'Cabiriler' adıyla tanınmıştı.
1888 yılında bu kültürün tapınağına ve tanrılarının izine ulaşılabildi. Thebes'de yapılan kazılarda Cabiri kültürünün tanrılarından biri olan ve Heredot tarafından 'En Güçlü Büyücü' diye tanımlanan Caberios'un heykeli bulunmuştur. Gizli Geleneğin, Yahudi Kabalizmi dahil her yönüyle uğraşan ve sadece soyluların, zenginlerin ve bilim adamlarının üye olabildikleri ilk 'Açık' Gnostik-Hıristiyan tarikat ve locaları 1767'den itibaren peş peşe açılmaya başlandı. Bunlar tamamen Cabiri Geleneğine uygun, en eski kültür ve kült uygulamalarının taşıyıcıları oldukları bilinen özel örgütlerdi.



Bir süredir HAS Parti Genel Başkanı, Numan Kurtulmuş’un AKP’ye intisap edeceği haberleri medyada dolanıp duruyor. Hatta AKP içinden bile bu yönde sesler yükseldi. Kurtulmuş ise, bunların sadece dedikodu olduğunu söylüyor. Ama Başbakanın randevusuna da icabet etmekten geri durmuyor.
Şu satırları yazdığım sıralarda Erdoğan, Kurtulmuş görüşmesi devam ediyordu. Açıklama gelirse yazıma ilave edeceğim. Yazımı bu minvale bağlı kalmadan sürdürmek istiyorum.

Kamuoyu Numan Kurtulmuş’u, Saadet Partisi Genel Başkanlığı sırasında tanımıştı. Yumuşak ve uzlaşmacı üslubuyla, oyları yüzde 1’lere düşen Saadet Partisi’ni yeniden o ihtişamlı günlere döndürmesi bekleniyordu. Parti tabanı Kurtulmuş’a inanıyor, onun etrafında birleşiyordu. Ancak Saadet’in dinozorları rahat durmadı. Partiyi öylece Kurtulmuş’a teslim etmek istemediler. Ne de olsa, 40 yıllık emekleri vardı. Baklava tepsisini kimsenin kucağına bırakmaya razı değillerdi.
Oysa geçmişe bakıp ders almak ve haddini bilmek varken… Aslında kim bıraktı ki, onlarda bıraksın. Ecevit, Erbakan işi tadında bıraktılar mı… Demirel’in bile elinden zor bela alabildiler koltuğu. Hatta  “onbudsman olacağım” diye tutturmuştu bir ara. Eleştirmemek lazım, belki de işin doğası bu…

Neyse parti içinde köşeye sıkışan Numan Kurtulmuş, son kararını vermek üzere istişare yoluna başvurdu. Kalıp parti içinde mi mücadele etmeliydi. Yoksa bırakıp gitmeli miydi… Danıştığı kişiler içinde, yanlış insanlarda vardı ne yazık ki. Bunlardan bir-ikisini biliyorum. Bu adamlar bırakın siyasi analiz yaparak Kurtulmuş’a akıl vermeyi, daha çok kışkırtıcılık yaparak geleceklerini temin eden insanlardı. Yanlış insanlardan yanlış tavsiyeler aldı ve AKP’nin de işine yarayacak şekilde; gitti partinin genel başkanlığından istifa etti.

Böylelikle Numan Kurtulmuş’un ‘kurtuluşu’ bir başka bahara kaldı…

TAPINAK ŞOVALYELERİ

Numan Kurtulmuş’un AKP’den davet alması ve siyasi kariyerini düşünürken aklıma Erkan Mumcu ve Saadettin Tantan geldi.  Kurtulmuş gibi halk onları da bağrına basmıştı. Dürüstlükleri ve açık sözlü olmaları siyasi sonları olmuştu. Oysa halk onlara inanmıştı…

Saadettin Tantan adı 70’li yıllarda İstanbul’da fırtına gibi esmeye başladı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Şube Müdürü olan Tantan, görev yaptığı yıllarda İstanbul’da mafyaya kök söktürdü. Kara para trafiğini alt üst eden Tantan, duvara tosladı elbette. Derin kişilerin derin bağlantıları sayesinde, Tantan tayin edildi.

O yıllarda bakın rahmetli Uğur Mumcu, Tantan hakkında ne diyor: (Cumhuriyet 22 Aralık 1980) "Bir zamanlar İstanbul'da yeraltı dünyasına göz açtırmayan Sadettin Tantan, geçmiş dönemlerde niçin apar topar görevinden alınıp başka yerlere sürgün edilmişti. Bunun yanıtı çok basittir. Türkiye'de siyasal etkinliği en yoğun olan grupların başında `karaparacılar' dediğimiz, yeraltı dünyası gelir. Ne diyelim? Bu namuslu polise ve arkadaşlarına Allah yardımcı olsun."

Tantan görev aldığı her şehirde yeraltı dünyasının dümenine çomak soktuğu için, siyasi irade tarafından en sonunda emniyetteki görevinden alınır ve Güreş Federasyonu başkanlığına getirilir. 1994 yılında emekli olduğunda, ANAP’ta siyasete atılmaya karar veren Tantan, kendini Fatih Belediye Başkanı koltuğunda oturur bulacaktı. Bir dönem sonra da milletvekili seçilen Tantan, DSP-MHP-ANAP koalisyonunun 28 Mayıs 1999 tarihinde kurduğu 57. Hükümette İçişleri Bakanı olarak görev aldı.

Ancak Tantan’ı bakan yapan güruh hata yaptığını çok geç anlayacaktır. Zira Tantan emniyetçiyken engellenen otoritenin başındadır artık ve bir bir açar yolsuzluk dosyalarını ve faili meçhulleri…

Aslına bakarsanız Tantan hiçbir zaman siyasetçi olamamıştır. O çok başarılı bir bürokrattır. Siyasi oyunları, manevraları beceremez. Becermek bir yana denemeyi bile düşünmez.

Hükümet ortakları dahil birçok odak Tantan’ın soruşturmalarından rahatsızdır bu durumu durdurmak gerekmektedir. Derken Tantan bir başka bomba patlatır. Türkiye’deki yolsuzlukların ve siyasetin ardında Tapınak Şovalyeleri’nin olduğunu söyler. Bir de adres verir: “Taksim gümüşsuyunda bir ofis var” Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş bu açıklama bir dışişleri bakanının ağzından yapılınca çifte etki oldu.
Varlığı komplo teorisyenleri tarafından her daim ifade edilen, Aytunç Altındal gibi araştırmacıların kitaplarında yer alan Tapınak Şovalyeleri’nin, bir siyasetçi tarafından dile getirilmesi şok etkisi yaratmıştı.

Tantan’ın ‘cesuryürek’ tavrı, Beyaz Enerji Operasyonu’na kadar devam etti. En büyük yolsuzluk davalarından biri olan Beyaz Enerji Operasyonu’yla ilgili tartışmaya girdiği ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, Tantan’ı görevden alarak gümrüklerden sorumlu devlet bakanı olarak atmak istedi. Bizim delifişek kabul eder mi:  “Makamlar geçici ancak vatanımıza ve halkımıza hizmet ideali kalıcıdır. Hayatım boyunca bu bilinç ve görev anlayışı ile mücadele ettim. Her türlü haksızlıkla olan mücadelemde hâkimiyet odaklarına karşı halkımın, ülkemin ve devletimin menfaatleri doğrultusunda yaptığım hizmetlerin makamı, yeri ve zamanı hiç önemli değildir. Yaşadığım sürece bu mücadeledeki kararlığımda hiç bir eksiklik olmayacağını özellikle vurgulamak isterim.”
Dedi ve Bastı istifayı… Hem bakanlıktan istifa etti, hem de ANAP’tan. Birçok partili, duruma tepki gösterdiyse de, Tantan’ı yolundan çeviremedi. Soruşturma 2001 Ocak ayında başlamıştı, Tantan 2001 Haziran’ında istifa etti.

Operasyonu başlatan Jandarma komutanı ve soruşturmayı yürüten DGM savcısı da görevden alındı. Dokuzu tutuklu 10 sanıklı davanın daha ilk duruşmasında tutuklular tahliye edildi.

Tantan bir yıl sonra Yurt Partisi’ni kurdu ve kongrede genel başkan seçildi. Halen bu görevi sürdürüyor.

Halk ona inanmıştı…

‘AĞAR’ DARBE

1993 yılında Adnan Kahveci’nin şüpheli bir trafik kazasındaki ölümünden 2 yıl sonra, ANAP’a ikinci bir ‘yıldız çocuk’ geliyordu: Erkan Mumcu.
Kahveci’nin başarısını yakalayamamış olsa da, Erkan Mumcu ANAP içinde kısa zamanda parladı. Hem gençti, hem zeki.

Ancak siyaset sahnesine çıkınca, gerdan kırmak, masa masa dolaşıp konsomasyon yapmak işin raconudur. Bizim dahi çocuğumuzun da tek eksiği bu olsun demeyelim. Racon bu. Olmazsa olmaz…

Mumcu ANAP içinde baş döndürücü bir hızla ilerliyordu. Daha ilk yıl genel başkan danışmanı oldu. Daha sonra parti genel sekreterliği ve genel başkan yardımcılığı yaparak, bakanlık yolunu açtı. 1999 yılındaki 57. Hükümet’te, turizm bakanı olarak kabinedeki ilk görevine başladı.

Herşey yolunda gibi görünürken, olaylar Mumcu’nun dışında gelişmeye başladı. 2001 yılına gelindiğinde, Türkiye’de siyasi kriz had safhaya gelmiş, hatta bunu da geçmişti. Ekonomik ve siyasi buhran hem hükümetin sonunu getirdi. Hem de mevcut siyasi partilerin.

Türk siyasi hayatının son dönemde etrafında geliştiği ANAP, DYP ve DSP gibi partiler ani bir çöküş sürecine girdi. Bir daha halkın karşısına çıkamayacağını iyi bilen partilerin liderleri, genel başkanlığı bir bir bıraktı. Böylelikle Türk siyasi hayatında yeni bir döneme girildi. ‘Merkez sağ’, ‘merkez sol’ ne olacak, seçmen hangi parti etrafında toplanacak derken; ülkenin gelecek 10 yılına damgasını kuracak olan AKP kuruldu. ANAP’tan istifa eden Erkan Mumcu’da AKP saflarına katıldı. Siyasi konjonktür gereği böyle olması gerekiyordu. Mumcu doğru olanı yaptı. Tayyip Erdoğan, “Mumcu’uyla yönümüz aynıydı” diyerek, aslında Mumcu’nun muhafazakâr çizgisini de vurguluyordu.

3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra iktidar olan AKP, Mumcu’ya ilk olarak milli eğitim bakanlığı görevini verdi. Bir süre sonra da Mumcu Turizm Bakanı olarak atandı. 3 yıl her şey normal devam etti. Ancak ne olduysa oldu. Birileri Mumcu’nun aklını çeldi. Bazı askeri ve AKP karşıtı sermaye güçlerinin Mumcu ile görüştüğü iddiaları ortaya atıldı. 2005 yılında Mumcu AKP’den istifa etti.

ANAP ve DYP’yi, Demokrat Parti çatısı altında birleştirmek isteyen bazı kimseler, Mumcu’yu da DP’nin başına getirecekler ve ilk seçimde iktidar olacaklardı. Hesap böyleydi.

Dedik ya, siyaset öyle düz mantık işlemez. Göründüğü gibi değildir.

Mumcu dönemin DYP lideri Mehmet Ağar ile anlaşmaya varıldığını, ANAP’ın DYP çatısı altında DP olarak birleşeceğini açıkladı.  
Seçim dönemine gelinmişti. Erkan Mumcu, Yüksek Seçim Kurulu’na seçimlere DP çatısı altında gireceklerini belirten bir dilekçe verdi. Ancak DP’nin YSK’ya verdiği seçim listesinde ANAP adayları yoktu. ANAP seçimlere giremedi.

Mumcu yıllar sonra Mehmet Ağar’ın yaptığını ‘kalleşlik’ olarak değerlendirecek ve “ihanet üstüne ihanete uğradık” diyecekti.

Bu salvonun AKP’den geldiği dedikoduları çok konuşuldu: Ağar, AKP ile anlaşarak Mumcu’yu bertaraf etmiş oldu.

Mumcu bu noktaya dikkat çekerek, “Ağar’ın yargılandığı davalardan nasıl beraat ettiği araştırılmalı” diyor. Nisan ayında Susurluk Davası’ndan cezası onanan, Mehmet Ağar’ın kalması için günlerce cezaevi arandığı da ayrı bir anekdot olsun sizlere…

Erkan Mumcu çok kısa süren siyasi yaşamından sonra ticaretle uğraşmaya devam ediyor.
Oysa halk ona da inanmıştı…

ODUNCU NUMAN

Numan Kurtulmuş’un adını duymadan önce, ‘Numan’ isminde tanıdığım sadece bir kişi vardı. 90’lı yıllarda TV’de fenomen olmuş bir sitcomdaki Feriştah Yenge’nin mazlum ve mazbut kocası ‘Oduncu Numan’. Feriştah Yenge, gecekondu semtinde bir oduncunun karısıdır. Fakat yaşadığı yer ve kocasıyla uyuşmayan ihtirasları vardır. Cinsel fantezileri, erotik dergilerde yayınlanmaktadır. Mahallenin bıçkını Mükremin’e (Yılmaz Erdoğan) de tutkundur. Her defasında kocasını kandırır; Mükremin’e fantezilerinde başrol oynatır. Oduncu Numan kandırılan ve aldatılan koca karakteridir dizide.

Az önce haber geldi: Başbakan ile 1.5 saat süren görüşme sonrası açıklama yapan HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, Tayyip Erdoğan’ın kendilerini partiye davet ettiğini söyledi.

Cevabı ne olacak bilinmez.

Şayet AKP’ye geçerse,  AKP’nin siyasi çıkar çarkları içinde Numan Kurtulmuş kendine nasıl bir yer bulur bilemiyorum.

Saydığımız üç siyasi karakter, bu sahnede gerdan kırmayan, konsomasyona çıkmayan; oldukları gibi görünen ve göründükleri gibi olan kimselerdir. 

Numan Kurtulmuş Unutma! 

Halk sana da inanıyor!...