Articles by "İnkilap"
İnkilap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
“Şapka inkılâbından sonra diğer bir arkadaşımızın, Ankara valisi Yahya Galip Beyin bir ziyaretini hatırlarım. Aynı zamanda mebus (milletvekili) olarak bulunan Yahya Galip Bey de çok yakınımızdı. Bir teklifi vardı. Nedir? dedim.

- Şapkanın orta yerine bir ay-yıldız koyalım. Diğer milletlerden farkımız belli olur? dedi. Teklifi bu. Yahya Galip Beye:

- Canım biz bunları farkımız olmasın diye yapıyoruz. Sen ne teklif ediyorsun, tarzında çıkıştım..”[1]

Kaynak:
[1]İsmet İnönü hatıralar 2. Kitap Bilgi Yayınları Birinci Basım Kasım 1987 Sayfa 209
Ayrıca:CHP Ulus gazetesi 5 Nisan 1968 tarihli nüsha

"Kim bir kavme benzerse, o da onlardandır.” (Ebu Davud, Libas, 4; Müsned, 2/50)

"Bizden başkasına benzeyen bizden değildir.” (Tirmizî, İstizan, 7)
Mâşaallah Ali Efendi'nin sehpada, boynunda ilmik, muazzam sözü:Benim adım Mâşallah, şapka giymem inşallah Eşhedü... 

Maraş'ta ihtiyar bir Maraşlının bana çizdiği şu tablo her şeyi göstermeye yeter:

— Hepsi de «Hamdolsun, şapka giymeden ölüyoruz!» diye boyunlarını ilmiğe uzattılar. Şafak sökerken dikkat ettim; çıkan rüzgârdan, hepsinin de sakalı aynı istikamette uçuşuyordu.

Adana'da tutukluları öyle bir yere tıkıyorlar ki —bir Maraşlının tabiriyle— köpekler bile barınamaz. 

Pislik, kazurat ve teaffün yuvası bir yer… Maraşlılar, milli müdafaaları zamanında memleketlerine geldiği vakit kendisine yapmadıkları ikram bırakmadıkları Kılıç Ali'ye başvurup şöyle diyorlar:

— Biz memleketin belli başlı insanları olarak sizi Maraş'a geldiğiniz zaman başımıza taç ettik. Şimdi bizi bu pislik kuyusuna atmayı nasıl reva görüyorsunuz?

Cevap geliyor:
—Sizi yakında kurtaracağım! Sabırlı olunuz!

“Yakında ipte sallandırılıp kurtulacaksınız!” manasına, sinsilik ve çukurlukta son haddi tutan bir cevap…

Mâşaallah Ali Efendi (lâkabı Mâşallah - daima İnşallah ve Mâşallah diye konuşurmuş), Abdulkadir ve Pekmezci Hacı Hüseyin idamlık…

Bunlara hükümden önce soruyorlar:
— Son ihtar! Şapka giyecek misiniz, giymeyecek misiniz?

Cevap, üçlü bir koro halindedir:
— Giymeyeceğiz!

Üçü de sıcak bir yaz günü buzlu bir şerbet içercesine şehitlik şerbetini zevkle, saadetle içiyor.

Mâşaallah Ali Efendi'nin sehpada, boynunda ilmik, muazzam sözü:
“Benim adım Mâşallah, şapka giymem inşallah… Eşhedü…”

— Rize ayaklanmıştır! Süratle tedbir!

Hâlbuki bütün suçu «şapka giymeyiz!» demekten ibaret ve her türlü fiilî isyan davranışından çekingen kalabalık, çoğu seyirci ve körü körüne katılmış 80-100 kişi…

Ankara telâşta… Bir zamanların kahraman Hamidiye'si şimdi Rize önünde ve kahramanlık toplarını havaya ateş etmekle göstermekte… 

İstiklâl Mahkemesi de tezgâhını kurmuş, dirhem kafesi yere mıhlı adalet terazisini dengelemekle meşgul…8 idam kararı… Vaiz Sabit Tarakçıoğlu, Mehmed Peçe, Arslan Peçe, köy muhtarı Yakup Peçe, köy bekçisi Kadir Koliva, Hafız Şaban Koliva, Hasan Külünkoğlu, Mahmut Kamburoğlu…

Sabit Hoca o gece mahkûmları uyandırmış:

— Kalkınız, abdest alınız, namaza duralım! Birkaç saat sonra Rabbimize kavuşacağız! diye haykırmıştır. Birkaç saat sonra Allah'a kavuşacaklarını bilenlerin bir müjde saadeti içinde kıldıkları namaz…

Asılanları deniz kenarında, rastgele atıldıkları çukurlar içinde kumluğa gömüyorlar…

Yakınları tarafından cesetleri çalınmasın diye de başlarında süngülü nöbetçi bekletiliyor. 3-4 ay sonra gece çıkartılmak şartıyla ailelerine, cesetleri alma müsaadesi çıkıyor.

Çukurlar açılınca meydana çıkan müthiş manzara:

Hiçbir ceset çürümemiş ve hepsinin gözü Kıbleye doğru…

Cesetleri kilimlere sarıyor, sırıklara takıyor ve köylerine götürüp gömüyorlar…

Arka arkaya, kilimlere sarılı ve sırıklara takılı 8 cesedi, gece karanlığında, destanlık hayaletler gibi öz topraklarına taşıyan köylüler… 

Hakikati bilselerdi, nur mayasından yoğrulu bu cesetleri kilimlere sarıp taşıyacakları yerde, o kilimlerin içinde olmayı tercih ederlerdi. 

(N.Fazıl Kısakürek: Son Devrin Din Mazlumları)
Kemal Atatürk 21.03.1923'de Konya'da Hilâliahmer kadınlar şubesinin tertip ettiği bir çay ziyafetindeki konuşmasında:

Kıyafetlerinde Avrupa kadınlarını taklit edenlerin düşünmesi gerektiğini,her milletin kendine ait âdeti ve milli hususiyetleri olduğunu,hiç bir milletin benzeri olmaması gerektiğini,aksi takdirde böyle bir milletin ne taklit ettiği milletin aynı olabileceğini, ne de kendi milliyeti dahilinde kalabileceğinden ve bunun neticesinin şüphesiz hüsran olduğunu belirtiyordu.[1]

Kemal Atatürk 1923'de hiç bir milletin benzeri olmaması gerektiğini söylerken daha sonra:"Müslümanlar, Hristiyanların iyisine 'makul kefere', kötüsüne 'gavur', beterine şapkalı gavur' "denildiği bir dönemde,[2] 25 Kasım 1925 tarihli 671 numaralı bir kararla şapka kanunu[3]yapıldı. 

**********************************************
ŞAPKA İKTİSASI HAKKINDA KANUN
Kanun Numarası: 671
Kabul Tarihi: 25/11/1925
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih: 28/11/1925  
Sayı : 230

Madde 1 – Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idarei umumiye ve hususiye ve mahalliyeye ve bilümum müessesata mensup memurin ve müstahdemin Türk milletinin iktisa etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir.Türkiye halkının da umumi serpuşu şapka olup buna münafi bir itiyadın devamını hükümet meneder.
Madde  2 – İşbu kanun tarihi neşrinden itibaren meriyülicradır.
Madde 3 – İşbu kanun Büyük Millet Meclisi ve İcra Vekilleri Heyeti taraflarından icra olunur.
[3]
**********************************************

Türk Ceza Kanununun bazı maddelerini değiştiren kanun 
Kabul tarihi:02.06.1941
Kanun no:4055
Sayı:4827
madde:526
Resmi gazete yayın tarih:06.06.1941

madde  526:Sâlahiyetli makamlar tarafından adlî muameleler dolayısıle yahut âmme emniyeti veya âmme intizamı veya umumî hıfzıssıhha mülâhazasile kanun nizamlara aykırı olmıyarak verilen bir emre itaat etmiyen veya bu yolda alınmış bir tedbire riayet eylemeyen kimse,fiil ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde,bir aya kadar hafif hapis veya elli liraya kadar hafif para cezasıle cezalandırılır.

Şapka iktisası hakkında 671sayılı kanunla Türk harflerinin  kabul ve tatbikına dair 1353 sayılı kanunun koyduğu memnuiyet veya mecburiyetlere muhalif hareket edenler veya arapça ezan ve kamet okuyanlar üç aya kadar hafif hapis veya on liradan iki yüz liraya kadar hafif para cezasile cezalandırılırlar.
[5]
**********************************************

Nitekim Kemal Atatürk'ünde dediği gibi ''ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti dahilinde kalabilir''[1].O halde Şapkalı gavurlar geliyor denilen bir dönemde şapka giyerek taklit ettiğimiz milletin aynısımı olduk?Yoksa kendi milletimiz dahilinde mi kaldık.Şapka kanunu çıkartılarak hangi millete dahil olduk?

Aslında buna bir çözüm bulunmuştu.Onlara benzemiyecek onlardan bir farkımız olacaktı.(İsmet İnönü Hatıralardan dinliyelim)...

“Şapka inkılâbından sonra diğer bir arkadaşımızın, Ankara valisi Yahya Galip Beyin bir ziyaretini hatırlarım. Aynı zamanda mebus (milletvekili) olarak bulunan Yahya Galip Bey de çok yakınımızdı. Bir teklifi vardı. Nedir? dedim.
- Şapkanın orta yerine bir ay-yıldız koyalım. Diğer milletlerden farkımız belli olur? dedi. Teklifi bu. Yahya Galip Beye:
- Canım biz bunları farkımız olmasın diye yapıyoruz. Sen ne teklif ediyorsun, tarzında çıkıştım..”[4]

Şapkaya ay-yıldız da konulmıyacak onlardan farkımız olmıyacaktı.Üstüne birde 02.06.1941'de 4055 kanun nolu 'Türk Ceza Kanununun bazı maddelerini değiştiren kanun'eklenecekti.[5]

Bu kanuna göre(madde 526):Şapka iktisası hakkında 671sayılı kanunun[3] koyduğu memnuiyet(yasak) veya mecburiyetlere muhalif hareket edenler veya arapça ezan ve kamet okuyanlar üç aya kadar hafif hapis veya on liradan iki yüz liraya kadar hafif para cezasile cezalandırılacaktı.[5]
 Halkın şapkaya tepkisinin çok büyük ifade eden neden ise, bizzat şapkanın biçiminden kaynaklanıyordu. 

''İslam'da, ister sivil olsun, ister asker kesiminde olsun,baş giyisilerinde kenar çıkıntısı bulunmazdı. Zira bu çıkıntı, Mümine namaz kılarken alınının yere dokunmasına engel oluyordu.[6]

Bir başka deyişle söyleyişle şapka, namaz kılmanın,yani Müslüman olmanın işareti olarak algılanmaya müsait bir başlıktı. Dolayısıyla, feste olduğu gibi, İslami hassasiyetleri olan halkın zamanla alışabileceği bir başlık değildi.

Esasında anlaşılan odur ki, devrimci kadroda şapkanın kenar çıkıntısı nedeniyle özellikle seçilmiştir. Şapkadaki kenarlığın bu ayrıcalıklı ve önemli özelliği nedeniyledir ki, Mustafa Kemal, Şapka devrimini gerçekleştirmek için gittiği Kastamonu da şapkanın kenrından özellikle bahsetmiş ve ''bundan böyle, güneşliği olan bir baş giyisisi, açıkcası şapka takacağız'' demek suretiyle, şapka seçimi ile giysilerdeki dini etki ve görünümlerin silinmesinin hedeflendiğinin açık işaretini vermiştir.[7]

İslam Hukuku gereği Müslüman bir kadının, Gayri Müslüman bir erkekle evlenmemesi şartı şapka devriminin etkilediği en önemli alanlardan birisidir. Çünkü şapka devrimi ile Din farklılığını önceleyen konularda toplumsal kontrol sıfırlanmıştır: '' Son zamanlara kadar İstanbul'da, başında şapka bulunan bir kişi bir Türk kadını ile sokakta gezmeyi aklından bile geçiremezdi... Cumhuriyet sayesinde Şapkanın kabulü ile Türkiye'de yaşayanlar arasında kimin Müslüman, kimin Hristiyan yada kimin Yahudi oluşunu ayırt etmesini imkansızlaştı.[8]

Şapka Kanunu 25 Kasım 1925'de yasa kabul edilmesi ile arkasından İstiklal mahkemeleri en önemli dava konusu haline gelir. Yurdun dört bir yanında yeni yasanın uygulanması için gerekli bütün önelmeleri alınır. En küçük karşı koyma, suçlunun tutuklanmasına neden oluyordu.[9]

Meclis ve basın ise İstiklal mahkemeleri marifetiyle susturulur ve sesini çıkaramaz hale getirilir. Bu arada halka yönelik bir propanda konusu Mustafa Kemal'in ''gavuru denize döken Komutan'' imajı sürekli ve başarılı bir şekilde işlenir.[10]

Şapka aleyhinde olanlar veya her ne gerekçeyle olursa olsun şapka giymeyenler mahkemeye sevk edilirler. Bir çok kimse sürgün veya on-onbeş yıla varan hapis cezalar verilir. Rize'de 8, Maraş'te 7, Erzurum'da önce 3, daha sonra hapis cezasını çarptırılan İskilipli Atıf Hoca'nın cezasının idama dönüştürülmesiyle 4 kişi idam edilir. Şapkaya karşı en sert tepkinin gördüğü bir il olan ''Rize halkını sindirmek'' için ''Hamidiye kruvazörü şehir karşısında demir atar'' Gelen tepkiler düşünülenin üstündedir. Halkın ancak silah zoruyla kontrol altında tutulabileceği anlaşılır. Bu baskılar ve zorlama ile insanlar şapka dükkanlarının önünde günlerce kuyruklarda beklemek zorunda kalırlar. Hatta öyle ki, erkek şapkası bulamadığı için süslü kadın şapkası veya deniz mevsimi için yapılmış beyaz bezden şapkalar giymek zorunda kalanlar görülür.Yoksa şapka kanununun çelik pençesi üzerindeler...[11]
''Sarık ve cübbe ile muvaffak(başarılı) olmanın imkanı yoktur. Artık medeni bir millet olduğumuzu cihana ispat ettik''
Cahil gaflet ve taassubun terakki ve temeddün düşmanlığının alameti farikası gibi telakki olunan fesi atarak onun yerine bütün medeni alemce serpuş olarak kullanılan şapkayı giymek ve bu suretle türk milletinin heyeti içtimaiyyeden zihniyet itibarı ile de hiçbir farkı olmadığını göstermek bir lazıme idi.[12]
Asıl amaç başarılı olmaktı.Medeni olmaktı.Ancak tek sorunumuz vardı.O da SARIK veCÜBBE.Tüm engel buydu.Artık bizde sarık ve cübbeyi atıp bütün medeni insanlar gibi şapka giyerek zihniyet itibari ile onlardan hiçbir farkımız olmadığını herkeze kanıtlıyacaktık.
21.03.1923'de Kemal Atatürk'ün de belirtdiği gibi:

...Kıyafetlerinde Avrupa kadınını taklit edenler düşünmelidir ki, her milletin kendine mahsus ananesi, kendine mahsus âdatı, kendine göre millî hususiyetleri vardır. Hiçbir millet aynen diğer bir milletin mukallidi olmamalıdır.Çünkü böyle bir millet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti dahilinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki HÜSRANDIR..[1]
Ve neticesinde başka milletleri taklit etmek istemeyenler için hüsranla sonuçlandı.Çünkü O dönemde''...beterine şapkalı gavur''denilen bir dönemdi.

Kemal Atatürk'ün de belirtdiği gibi ''...her milletin kendine mahsus ananesi, kendine mahsus âdatı...Hiçbir millet aynen diğer bir milletin mukallidi(benzeri) olmamalıdır...''sözlerinde olduğu gibi ya kendi örf adetlerine bağlı kalıp başka hiçbir milletin mukalliti(benzeri) olmıyacaklardı.Yada hapis veya idam cezası alacaklardı.[13]

Nitekim İslam'da bunu emrediyordu.
"Kim bir kavme benzerse, o da onlardandır.” [14]
"Bizden başkasına benzeyen bizden değildir.” [15]
İskilipli Atıf Hoca’nın idam edildiğini haber veren bir gazete kupürü

Ne yapmaları lazımdı 1923'de ki söylevinemi uymaları lazımdı yoksa şapka kanununamı uymaları lazımdı?

Seçim hakları varmıydı?...
Cumhuriyet şapka mağazasına altın madalya,sebebi:Başta ''Habig''firması olmak üzere Avrupa'nın en büyük ve namdar fabrikalarından şık ve modern şapkaların devamlı bulundurulması. 

Şapka giymek zorunludur ancak şapka kıtlığı başlamıştır.Şapka bulunamaz hale gelir.bu açığı kapatmak için Yurt dışından şapka siparişleri verilir.Haliyle Yurt dışına oluk oluk döviz akışı olur.Halkın çektiği ekonomik sıkıntılarda cabası.

Şapka devrimi, kıyafet devriminde fırsatları iyi değerlendiren Vitali Hakko şüphesiz şapka kanunu olmasaydı bugün olmıyacaktı.

“1925’lerde Kemal Atatürk giyim kuşam reformu yaptığında, Türkiye’de bu alanda yeni bir dünya açıldı. Şapka reformuyla çarşafın ve fesin atılmasıyla ilk aklıma gelen şey, şapka yapmak oldu.Kapalıçarşı’da bir dükkân açmıştık. Şapkaları gece hazırlar, gündüz satardık. Cumartesi günleri kuyruk olurdu. Öyle kuyruk olurdu ki, izdihamı önlemek için polis çağırırdık.” [16]

İşlerini iyi yürüten Vitali Hakko, 1934 yılında “Şen Şapka”yı kurar. “Vakko”nun temeli böyle atılmış olur. 

Elbette kimsenin ticari girişimine mani olunmamalı.Vitali Hakko ve dönemin işbilir tüccarları, bir ihtiyacı gördüler ve halkın para sıkıntısı çektiği bir dönemde dövizleri yurt dışına taşıyarak gemiler dolusu şapka ithal ederek sattılar.

Kaynaklar:
[2]Falih Rıfkı Atay; Çankaya, İst. 1980, s.430---Güneş gazetesi pazar eki, 2 Eylül 1990
[3] Resmi Gazete : Tarih: 28/11/1925  
[4]İnönü’nün hatıraları, CHP Ulus gazetesi 5 Nisan 1968 tarihli nüsha veya İnönü hatıralar Bilgi           yayınevi sayfa 209            
[5]Resmi gazete:06.06.1941
[6](Kaynak: Gentizon, Mustafa Kemal ve Uyanan Doğu, s. 96)
[7](Kaynak: İsmet İnönü, Hatıralar, Cild 2, s. 209, Ulus Gazetesi 1968 ve Baskı 1987 )
[8](Kaynak: Gentizon, Mustafa Kemal ve Uyanan Doğu, s. 93
[9](Kaynak: Mikuschi Gazi Mustafa Kemal, s.353
[10](Kaynak: Şevket Süreyya Aydemir, Suya Arayan Adam s.405-406)
[11]Cumhuriyetin Tarihi, Ahmet Cemil Ertunç, Pınar Yayınları, Ekim 2011, Sayfa:159

...Kıyafetlerinde Avrupa kadınını taklit edenler düşünmelidir ki, her milletin kendine mahsus ananesi, kendine mahsus âdatı, kendine göre millî hususiyetleri vardır. Hiçbir millet aynen diğer bir milletin mukallidi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti dahilinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki hüsrandır...(1)

kaynak:
(1)Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri 2(1906-1938) 5.baskı 1997 sayfa:154


Dönem:Cumhuriyet Halk Partisi 
Cumhurbaşkanı:İsmet İnönü
Başbakan:Refik Saydam(1)

1941 yılında çıkarılan 4055 sayılı kanunla Türk Ceza Kanunu'nun 526. maddesine bir fıkra eklenmiştir. Değişikliğe göre, Arapça ezan okuyanlar ve kamet getirenler, üç aya kadar hapsedilecek veya 10 liradan 200 liraya kadar para cezası ödeyeceklerdi.

madde  526:Sâlahiyetli makamlar tarafından adlî muameleler dolayısıle yahut âmme emniyeti veya âmme intizamı veya umumî hıfzıssıhha mülâhazasile kanun nizamlara aykırı olmıyarak verilen bir emre itaat etmiyen veya bu yolda alınmış bir tedbire riayet eylemeyen kimse,fiil ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde,bir aya kadar hafif hapis veya elli liraya kadar hafif para cezasıle cezalandırılır.

Şapka iktisası hakkında 671*sayılı kanunla Türk harflerinin  kabul ve tatbikına dair 1353*sayılı kanunun koyduğu memnuiyet veya mecburiyetlere muhalif hareket edenler veya arapça ezan ve kamet okuyanlar üç aya kadar hafif hapis veya on liradan iki yüz liraya kadar hafif para cezasile cezalandırılırlar.(2)

Türk Ceza Kanununun bazı maddelerini değiştiren kanun 
Kabul tarihi:02.06.1941
Kanun no:4055
Sayı:4827
madde:526
Resmi gazete yayın:06.06.1941
(2)



kaynaklar:
(1)wikipedia:(cumurbaşkanı)   (Başbakan)
Arap Harfleri ile Tedrisat Yapmak İçin Gizli veya Alenî Dershane Açanlar ve bu dershanelerde tedrisatta bulunanlar için 1 mart 1926 tarih ve 765 numaralı Türk Ceza Kanununu çıkar.

Bukanun(526):Her kim, salahiyettar merciden kanun ve usul dairesinde verilmiş bir emre itaatsizlik eder veyahut ammenin istirahat ve selameti veya madelat mulahazası namına merciinden kanun dairesinde ittihaz edilmiş bir tedbire riayet etmezse bir aya kadar hafif hapse ve elli liraya kadar hafif cezayı nakdiye mahkum olur.(1)

Daha sonra 1 Kasım 1928 tarih ve 1353 numaralı kanun çıkar. Kanun"un kabul edilmesi ve yeni alfabenin yerleştirilmesi sürecine genel olarak geçilir. Bu yasayla o güne kadar kullanılan Osmanlı Alfabesi'nin yerine, Latin Alfabesi'nin Türkçeye uyarlanmış bir biçimi kabul edilir.

Bu kanunun dokuzuncu maddesi:Bütün mekteplerin Türkçe yapılan tedrisatında Türk harfleri kullanılır. Eski harflerle matbu kitaplarla tedrisat icrası memnudur.(2)

23/12/1931'de Arap Harflerile Tedrisat Yapmak İçin Gizli veya Alenî Dershane Açanlar için kararname çıkar.

Çıkan bu kararnamede dersane açanlar için 1926 tarih ve 765 numaralı Türk Ceza Kanununun 526. maddesi uygulanacağı (Her kim, salahiyettar merciden kanun ve usul dairesinde verilmiş bir emre itaatsizlik eder veyahut ammenin istirahat ve selameti veya madelat mulahazası namına merciinden kanun dairesinde ittihaz edilmiş bir tedbire riayet etmezse bir aya kadar hafif hapse ve elli liraya kadar hafif cezayı nakdiye mahkum olur) 1932 tarihli resmi gazete ile bildirilir.(3)

4.11.2004 tarihinde 5252 kanun nolu Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun çıkar.

madde 12/b ile 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu bütün ek ve değişiklikleri ile birlikte yürürlükten kaldırılır.(4)

Harf devriminin asıl amacı okuma yazma oranını yükseltmekmiydi?Yoksa tarihimizden bizi koparmak geçmişe dair biz iz bırakmamakmı? 

1935 yılında bir kanun çıkar ve evrak imhası kararlaştırılır.Bir komisyon teşkil edilir.Heyet  926 senesine kadar biriktirilmiş Devlet'e ait evrak listesini hazırlar.İmhasına karar verilen evrak ya burada yakılır ve yahut hamur haline konulması için İzmit kağıt fabrikasına gönderilir.(5)

İstanbul Defterdarlığı’nın zemin katlarında depolanan Maliye Nezareti’ne ait evraklar “evrak-ı perişan” yani kullanılamaz kabul edilerek ihale ile kağıt hamuru yapılmak üzere satışa çıkartılır.(6)

Türk tarih encümeni bazı arapça tarihi ıstılahların tebdiline karar verir.Müzelerdeki etiketler değiştirilir.(7)

Artık ne Devlet daireleri,ne postaneler,nede hususi yerler eski harflerle yazılmış hiç birşeyi kabul etmez.(8)

 National Geographic’in Ocak 1929 tarihli sayısında kapaktan bir başlıkla duyurulan haberin başlığı:
 “Türkiye okula gidiyor” (Turkey Goes to School) şeklindeydi.(9)

Bir Konyalı’nın 4 Haziran 1931 tarihli “Son Posta” gazetesine yazdıklarında.
“Koridor harman halinde dökülmüş kâğıtlarla dolu idi. Arkada yüzlerce torba kâğıt yığılmıştı. Torbaların üzerine çıktım. Çok kıymetli vesikalar, defterler göze çarpıyordu…”
Muallim Cevdet’in taşınırken yere düşen ve sokaktaki çocuklar tarafından toplanan belgelerden her birine 5 kuruş ödeyerek satın aldığı belgelerden bazıları:
1. Viyana seferine dair parçalanmış yol masrafı defteri.
2. Uygurca metinlerin çözülmesi için hayati değerde bir anahtar.
3. Orhaniye zırhlısının mühimmat defteri.
4. Sırbistan’da ilk fethettiğimiz Niş Kalesi’ne ait kayıtlar.
5. Gazi Mihal evladının Plevne’deki vakfına ait bir kayıt.
6. 1700’lü yılların başına ait Hatice Sultan’ın mührünü taşıyan bir mutfak defteri ki, o dönemdeki yemeklerin nasıl yapıldığını vs. öğrenmek için birinci el kaynak.
7. Maliye memurlarının mühürleriyle vergi nişanlarını içeren bir defter.
8. Divan edebiyatının yıldızlarından Şeyh Galib’in evlatlarına verilen bir ferman ve daha neler neler…(10)

İsmet İnönü'nün ise kendi ağzından, harf devriminin asıl amacı:

"Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı okuma yazmanın yaygınlaşmasını sağlama değildir.Devrimin temel gayelerinden biri yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslam dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı.Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik.Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak,dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı."(11)

Kütüphaneleri yakmaya gerek kalmadı

Meşhur İngiliz Tarihçisi Arnold Tonybee  “A Study of Hıstory” (Tarihi bir çalışma) isimli kitabında Harf İnkılâbını değerlendirerek “Türkler harf inkılâbıyla kendi kaynaklarına el atmak husûsunda yabancılardan farksız oldular” demekte ve şöyle devam etmektedir:
Günümüzde Hitler, kendi düşüncesine karşı olan bütün ilmî hazîneleri kökten yok edip kaldırmanın yolunu tutmuştur. Ne var ki, matbaanın îcadı bu faaliyetleri bir nevi imkansız hâle getirmiştir.
Hitler’in çağdaşı olan Mustafa Kemal ise, hedefini gerçekleştirmek için en başarılı ve en akıllı yolu seçmiştir. Türkiye’nin başkanı, vatandaşlarının eskiden mîras aldıkları kültür ve medeniyetin havasından kafalarını kurtarıp çok kuvvetli bir şekilde batı medeniyetinin potası içinde şekil almalarını istemiştir. Böylece alfabenin değişimi, kütüphânelerin yakılması yerine geçmiştir.
Bundan sonra Türk kütüphânelerini yakmaya lüzum kalmamıştır. Çünkü harf inkılâbıyla bu hazineler örümceklerin yuva yaptığı raflarda kapanıp kalmaktan başka bir şeye yaramayacaktır. Ancak çok yaşlı hocalar ve ihtiyarlar, onları okumak lüzûmunu hissedecektir.(12)

Peki Osmanlılar okur-yazar değilmiydi?

1908-1914 arası sadece İstanbul gazetelerinin günlük tirajı 100 binin epeyce üzerindedir. Taşra gazeteleri de canlıdır..



1928’de İstanbul ve Ankara gazetelerinin (zaten yeni rejim, yüzlerce gazeteden sadece üçüne izin vermiştir) tirajı 19.700’dür. Bu, Osmanlı devrinden daha düşük bir seviye demektir. Cihan Harbi’nde okumuş kitlenin cephelerde eritilmesi bir yana; harf inkılâbı sayesinde “okur-yazar” kesim, bir günde “okumaz-yazamazkesim Haline gelmistir..
(13)


Osmanlı zamanında okul  yokmuydu?Sadece Sultan Abdülhamit Han döneminde yapılanlar:

*İşitme Engelliler Okulu, II.Abdülhamid tarafından kurulan (1902) Yıldız Sağırlar Okulu(14)
*II. Abdülhamid'in Pekin'de yaptırdığı Hamidiye Üniversitesi
*II. Abdülhamid Han tarafından kız çocuklarının eğitimi için açılan Fuzuyat-ı Hamidiye mektebi
*1869 yılında devlet tarafından yaptırılan ve Rüştiye Mektebi adıyla açılan *1898 de İnas (kızlar) Mektebi adını alan okul, işgalde kadrosu ve ismiyle birlikte  Cumhuriyet Okuluna taşınmış 1936 da adı İSTİKLAL İLKOKULU olmuştu.(15)
*Mülkiye(Siyasal Bilgiler), Fakülte düzeyine getirilerek açıldı
*Hukuk Fakültesi açıldı
*Muhasebat Divanı(Sayıştay) kuruldu
*Güzel Sanatlar Fakültesi açıldı
*Ticaret Fakültesi açıldı
*Yüksek Mühendislik Fakültesi açıldı
*Dârülmuallimât(Kız Öğretmen Okulu) açıldı
*Bütün yurtta İdadiler(Lise) açılmaya başlandı
*Halkalı Ziraat ve Veterinerlik Fakülteleri açıldı
*Aşiret Okulu açıldı
*Bütün yurtta Rüşdiyeler(Ortaokul) açılmaya başlandı
*Maden Fakültesi açıldı
*Şam Tıp Fakültesi açıldı
*Haydarpaşa Askeri Tıp Fakültesi açıldı(16)

1869 yılında ilan edilen Maarif-i Umumiye Nizamnamesi:

*Her mahalle ve köyde en az bir sıbyan mektebi kurulacak.
*Hıristiyan ve Müslümanlardan oluşan karışık topluluklarda ise her toplum için ayrı bir okul açılacak.
*İki sıbyan mektebi bulunan bölgelerde mekteplerden biri erkekler için diğeri ise kızlar için tahsis edilecek. 
*Tek mektep varsa erkek ve çocuklar bir arada eğitim görecekler ancak karışık oturmayacaklardır.
*Nizamnameye göre ilköğretim zorunlu hale getirilmiştir ve bu kurala uymayan aileler de para cezasına çarptırılacaklardır.
*Ayrıca 500 evi geçen yerlerde bir rüştiye mektebi açılacaktır.
*İstanbul’da bir Darü’l-fünûn kurulacaktır.(17)

Bir taraftan evraklar imha ediliyor,diğer taraftan üç kuruşa evraklar yabancılara satılıyor.Bir taraftan da harf inkilabı yapılıyor.


Sonuç:

Eline aldığı geçmiş bir gazeteyi,haberi,fermanı,Milli Marşı olan İstiklal marşını bile okuyamayan bir toplum.Diğer taraftan Tarihi üç kuruşa satılıp yerine yalan bir tarih uydurup onunla büyütülen bir nesil.

Osmanlı bu alfabeyi kullanarak asırlar boyunca Dünya'nın dört bir yanına Fermanlar göndererek Dünya'ya hükmetmemişmiydi?

Tamam 1928 tarih ve 1353 numaralı kanun uygulandı.N
eden 1 mart 1926 tarih 765 numaralı ve 23.12.1931 tarihli kanun uygulamaya geçildi uymayanlara  ceza verildi?

Her iki harfleride kullanıp b
ir dil bilip bir insan yerine geçeceğimize iki dil bilip iki insan yerine geçse idik...

Eski harfleride bilip tarihimizi daha iyi öğrenip,bugünki yaşadığımız sorunları yaşamasaydık.

Şu soruyu haklı olarak kendimize sormadan edemiyoruz.Evraklar neden satıldı?Neden imha edildi?Neden eski harf kullanımı kanun ile yasaklanıp
bir günde cahil durumuna düştük?Bütün bunlar yapılırken tarihimizin öğrenilmiyeceği bilinmiyormuydu?Bütün bunlar tarihimiz yok olsun diye kasıtlı olarakmı yapıldı?Amaç neydi?Tarihini bilmeyen bir nesil yetiştirmekmi?

Neden Türkiye gelişmeye başlarken CHP  karşımıza çıkıp Ülke kalkınmasının önüne set oluyor?Ve Türkiye'nin gelişmesini istemiyorlar?Neden İnsanların örf adetlerine saygı göstermeyip baskı ile halkı yönetmeye çalışıyorlar?


****************************

4 Kânunusani 1932 tarihli resmi gazetede madde1 de bahsi geçen 1 mart 1926 tarih ve 765 numaralı Türk Ceza Kanununun 526 ncı maddesi:Yayımlandığı Resmi Gazete Tarih: 13/03/1926  Yayımladığı Resmi Gazete Sayısı: 320


526 ncı madde:(Arap Harflerile Tedrisat Yapmak İçin Gizli veya Alenî Dershane Açanlar ve bu dershanelerde tedrisatta bulunanlar içinHer kim, salahiyettar merciden kanun ve usul dairesinde verilmiş bir emre itaatsizlik eder veyahut ammenin istirahat ve selameti veya madelat mulahazası namına merciinden kanun dairesinde ittihaz edilmiş bir tedbire riayet etmezse bir aya kadar hafif hapse ve elli liraya kadar hafif cezayı nakdiye mahkum olur.                                      

(1)

****************************

Yayımlandığı R.Gazete Tarih : 3/11/1928   Sayı : 1030 kanunno:1353
3/11/1928 tarihli resmi gazetenin 1. ve 7. maddeler 
3/11/1928 tarihli resmi gazetenin 8. ve 11.maddeleri

4 Kânunusani 1932 tarihli resmi gazetede madde1 de bahsi geçen 1 Teşrinisani 1928 tarih ve 1353 numaralı kanunun 9.maddesi:Yayımlandığı R.Gazete Tarih : 3/11/1928   Sayı : 1030

9.madde:Bütün mekteplerin Türkçe yapılan tedrisatında Türk harfleri kullanılır. Eski harflerle matbu kitaplarla tedrisat icrası memnudur.

maddenin tamamı:
Madde 1 – Şimdiye kadar Türkçeyi yazmak için kullanılan Arap  harfleri yerine Latin esasından alınan ve merbut cetvelde şekilleri gösterilen harfler (Türk harfleri) unvan ve hukuku ile kabul edilmiştir.

Madde 2 – Bu Kanunun neşri tarihinden itibaren Devletin bütün daire ve müesseselerinde ve bilcümle şirket, cemiyet ve hususi müesseselerde Türk harfleriyle yazılmış olan yazıların kabulü ve muameleye konulması mecburidir.

Madde 3 – Devlet dairelerinin her birinde Türk harflerinin Devlet muamelatına tatbiki tarihi 1929 Kanunusanisinin birinci gününü   geçemez. Şu kadar ki evrakı tahkikiye ve fezlekelerinin ve ilamların ve matbu muamelat cetvel ve defterlerinin 1929 Haziran iptidasına kadar eski usulde yazılması caizdir. Verilecek tapu kayıtları ve senetleri ve nüfus ve evlenme cüzdanları ve kayıtları ve askeri hüviyet ve terhis cüzdanları 1929 Haziranı iptidasından itibaren Türk harfleriyle yazılacaktır.

Madde 4 – Halk tarafından vakı müracaatlardan eski Arap harfleriyle yazılı olanlarının kabulü 1929 Haziranının birinci gününe kadar caizdir. 1928 senesi Kanunuevvelinin iptidasından itibaren Türkçe hususi veya resmi levha, tabela, ilan, reklam ve sinema yazıları ile kezalik Türkçe hususi, resmi bilcümle mevkut, gayrı mevkut gazete, risale ve mecmuaların Türk harfleriyle basılması ve yazılması mecburidir.

Madde 5 – 1929 Kanunusanisi iptidasından itibaren Türkçe basılacak kitapların Türk harfleriyle basılması mecburidir.

Madde 6 – Resmi ve hususi bütün zabıtlarda 1930 Haziranı iptidasına kadar eski Arap harflerinin stenografi makamında istimali caizdir. Devletin bütün daire müesseselerinde kullanılan kitap, kanun, talimatname, defter, cetvel kayıt ve sicil gibi matbuaların 1930 Haziranı iptidasına kadar kullanılması caizdir.

Madde 7 – Para ve hisse senetleri ve bonolar ve esham ve tahvilat ve pul ve sair kıymetli evrak ile hukuki mahiyeti haiz bilcümle eski vesikalar değiştirilmedikleri müddetçe muteberdirler.

Madde 8 – Bilümum bankalar, imtiyazlı ve imtiyazsız şirketler, cemiyetler ve müesseselerin bütün Türkçe muamelatına Türk harflerinin tatbikı 1929 Kanunusanisinin birinci gününü geçemez. Şukadar ki halk tarafından mezkür müesseselere 1929 Haziranı iptidasına kadar eski Arap harfleriyle müracaat vakı olduğu takdirde kabul olunur. Bu müesseselerin ellerinde mevcut eski Arap harfleriyle basılmış defter, cetvel, kataloğ, nizamname ve talimatname gibi matbuaların 1930 Haziranı iptidasına kadar kullanılması caizdir.

Madde 9 – Bütün mekteplerin Türkçe yapılan tedrisatında Türk harfleri kullanılır. Eski harflerle matbu kitaplarla tedrisat icrası memnudur.

Madde 10 – Bu Kanun neşri tarihinden muteberdir.

Madde 11 – Bu Kanunun ahkamını icraya İcra Vekilleri Heyeti memurdur.

(2)

****************************

Resmi Gazete:4 Kânunusani 1932 
Resmi Gazete:4 Kânunusani 1932 
konu:Arap Harflerile Tedrisat Yapmak İçin Gizli veya Alenî Dershane Açanlara Dair Tanzim Olunan Merbut Talimatnamenin Mer'iyete Vaz'ına Dair Kararname
sayı:1993 
Kanun/Karar no:12073

(3)

****************************

Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun
Kanun No. 5252
Kabul Tarihi : 4.11.2004 
Resmi gazete:13.11.2004
Sayı:25642

MADDE 2. - (1) Bu Kanun, diğer kanunlarda, yürürlükten kaldırılan 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununa yapılan yollamaları, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun yürürlüğe girmesiyle yürürlükten kaldırılan hükümleri ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun uygulanması için diğer kanunlarda yapılan değişiklikleri, yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş suçlar hakkında ne suretle hüküm kurulacağına ve kesinleşmiş cezaların nasıl infaz edileceğine ilişkin hükümleri kapsar.

MADDE 12. - (1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla,
a) ...
b) 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu bütün ek ve değişiklikleri ile birlikte,Yürürlükten kaldırılmıştır.

(4)

****************************

Kaynaklar:
(11)İnönü, Hatıralar C.II sayfa223
(12)Zafer Dergisi Ekim 1996 Sayı 138