Ficar Savaşlarına Katılması

Câhiliye döneminde Arap kabileleri arasında çeşitli sebeplerle sık sık savaşlar çıkmaktaydı. Bu savaşlar bazen kan dökmenin yasak olduğu haram aylara (zilkade, zilhicce, muharrem, receb) da denk gelirdi. Genel olarak Eyyâmü’l-‘Arab diye isimlendirilen bu savaşların, kan dökmenin yasak olduğu haram aylarda cereyan edenlerine Ficâr savaşı adı verilirdi. Hz. Peygamber de gençliğinde Ficar savşlarından birine katılmak durumunda kalmıştı. Onun müttefik Kureyş-Kinâne ve Kays-Aylân kabileleri arasında çıkan şiddetli savaşa amcalarıyla birlikte katıldığı, ancak fiilen savaşmayıp amcalarına ait eşyaları koruduğu, ayrıca gelen okları da kalkanla karşılayıp toplamak suretiyle amcalarına verdiği bu konudaki farklı rivayetler içinde tercih edilen bir görüştür. Bu sırada yaşının on dört, on beş, on yedi veya yirmi olduğu zikredilmektedir.

5.2. Hilfu’l-Fudûl: Erdemliler Birliğine Katılması

Mekke’de kabileler arasında yaşanan ve bazan kan dökülmesinin yasak olduğu haram aylarda dahi meydana gelen çekişme ve çatışmalar, şehrin güvenli bir belde olmasına gölge düşürmüştü. Öte yandan hac ve ticaret amacıyla Mekke dışından gelen zayıf ve güçsüz kimseler birçok defa haksızlık ve zülme uğramakta idiler. Şehirde mal, can, ırz ve namus güvenliği kalmamıştı. Haram aylardan zilkâdede yaşanan bir olay bardağı taşıran son damla oldu ve vicdan sahibi hakperest insanları harekete geçirdi: Yemenli Zübeyd kabilesinden bir tâcir Mekke’ye mal getirmiş ve belirli bir fiyat karşılığında Mekke ileri gelenlerinden Âs b. Vâil es-Sehmî ile pazarlık yapıp malı teslim etmişti. Ancak Âs b. Vâil borcuna sadık kalmayıp oldukça düşük bir para teklif etti ve satıcıyı oyalayıp durdu. Sonunda borcunu inkâr ettiği gibi aldığı malları iade etmeye de yanaşmadı. Zor durumda kalan Yemenli tâcir aralarında Mekke ileri gelenlerinin de bulunduğu birçok kişiye müracaat edip yardım istedi. Ancak bir kısmı Âs b. Vâil’in düşmanlığını kazanmaktan, bir kısmı da dostluğunu kaybetmekten çekindiği için yardım etmediler. Çaresizlik içinde ne yapacağını düşünen tâcir ertesi gün güneşin doğmak üzere olduğu ve Kureyş ileri gelenlerinin de Kâbe etrafında küme küme oturdukları bir sırada Ebû Kubeys dağına çıktı. Herkesin duyacağı yüksek sesle acıklı bir şekilde mağduriyetini dile getirdi ve yardım istedi. Hilfü’l-ahlâf’a mensup kabilelerin aldırış etmemelerine karşılık Hilfü’l-mutayyebîne mensup kabileler bundan rahatsızlık duyarak harekete geçtiler. Bunların başında son Ficâr savaşında Hâşimoğulları’na kumanda eden ve savaşa katılmış olmaktan da pişman olduğu anlaşılan Zübeyr b. Abdülmuttalib gelmekteydi. Hz. Peygamber’in amcası olan Zübeyr b. Abdülmuttalib şehrin en zengin, yaşlı ve nüfuzlu kabile reisi durumundaki Abdullah b. Cüd‘ân et-Teymî’ye başvurarak onu bu işin görüşülmesi için bir toplantı yapmaya iknâ etti. Kureyş’in kollarından Benî Hâşim, Benî Muttalib, Benî Zühre, Benî Teym ve Benî Esed ileri gelenleri, Abdullah b. Cüd‘ân’ın evinde yapılan yemekli toplantıya iştirak ettiler. Toplantıya o sırada yirmi yaşında olan Peygamberimiz de amcası Zübeyr b. Abdülmuttalib ile birlikte katıldı. Kaynakların bildirdiğine göre çağrılanlar arasında Hilfü’l-ahlâf mensuplarından kimse yoktu. Toplantıda hazır bulunanlar uzun tartışmalardan sonra haksızlığı önlemek için yemin ettiler ve bu iş için gönüllülerden oluşacak bir gurup kurmayı kararlaştırdılar.
Bu harekete “Erdemli insanların yemini” anlamında Hilfü’l-fudûl adı verildi. Kaynaklar göre yemin ve antlaşmanın muhtevası genel hatlarıyla şöyledir: “Allah’a and olsun ki, Mekke şehrinde birisi zülum ve haksızlığa uğradığı zaman hepimiz o kişi ister iyi ister kötü, ister bizden ister yabancı olsun kendisine hakkı verilinceye kadar tek bir el gibi hareket edeceğiz; deniz süngeri ıslattığı ve Hira ile Sebîr dağları yerlerinde kaldığı sürece bu yemine aykırı davranmayacağız ve birbirimize mâlî yardımda bulunacağız”. Hilfü’l-fudûl mensupları toplantıdan sonra Kâbe’ye gidip Haceru’l-esved’i yıkadılar ve bu mukaddes sudan teker teker içtiler. Hilfü’l-fudûl’un ilk icraatı topluca Âs b. Vâil’in yanına gidip Zübeydli tâcirin hakkını geri almak ve mazluma hakkını iade etmek oldu. Mekke ileri gelenlerini karşısında gören Âs b. Vâil borcundan kaçamadığı gibi Hilfü’l-fudûl’a katılmayanlardan hiç kimse de onu destekleyip bu harekete karşı çıkamadı. Yemin yapıldıktan sonra yeni katılıma açık olmayan bu antlaşma İslâm döneminde de bir süre devam etmiş ve son mensubunun Emevî hilâfetinin başında ölümüyle tarihe karışmıştır.
Hilfü’l-fudûl’ün nasıl çalıştığını gösteren bazı olayları şöyle sıralamak mümkündür: Sümâle kabilesine mensup bir tâcir Mekke ileri gelenlerinden Übey b. Halef’e mal satmış, fakat parasını alamamıştı. Çaresiz kalan tâcir Hilfü’l-fudûl’a başvurdu. Teşkilât mensupları ona Übeyy’e gidip parasını tekrar istemesini, vermediği takdirde kendilerinin bizzat alacaklarını bildirmesini söylediler. Bunun üzerine Übey parayı hemen ödedi. Has‘am kabilesinden Yemenli bir tâcir Katûl adlı kızı ile birlikte hac için Mekke’ye gelmişti. Şehrin ileri gelenlerinden Nübeyh b. Haccâc kızı zorla babasının elinden alıp evine götürdü. Feryatlar içinde yardım isteyen babaya Hilfü’l-fudûl’a başvurması tavsiye edildi. Adam Kâbe’ye gidip “Yetişin ey Hilfü’l-fudûl mensupları, yardım edin!” diye bağırdı. Çok geçmeden hareket mensupları kılıçlarını çekmiş olarak geldiler. Olayı dinleyip kızının kaçırılmış olması karşısında babanın düştüğü çaresizliği bizzat gözleriyle gördüler. Babayı da yanlarına alarak Nübeyh’in evini sardılar ve onu ayıplayarak kızı teslim etmesini istediler. Nübeyh kızı vermemek için bir süre direndi ise de aldığı sert tepki karşısında teslim etmekten başka çıkar yol bulamadı.
Hz. Peygamber İslâm döneminde de Hilfü’l-fudûl ittifakından övgüyle bahsetmiş ve şöyle demiştir: “Ben Abdullah b. Cüd‘ân’ın evinde yapılan antlaşmaya amcalarımla birlikte katılmıştım. Bu ittifakta yer almış olmanın mutluluğunu güzel ve kızıl develere değişmem. Bugün de böyle bir antlaşmaya çağrılsam tereddüt etmeden giderim.*

DOÇ. DR. CASİM AVCI İslam Tarihi

*İbn Hişâm, I, 134. Hilfü’l-fudûl hakkında derli toplu bilgi için bk. Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 52-54; aynı yazar, “Hilfü’l-fudûl”, DİA, XVIII, 31-32.

Axact

Axact

Vestibulum bibendum felis sit amet dolor auctor molestie. In dignissim eget nibh id dapibus. Fusce et suscipit orci. Aliquam sit amet urna lorem. Duis eu imperdiet nunc, non imperdiet libero.

Post A Comment:

0 comments: