Articles by "Kürt Tarihi"
Kürt Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
................
Rusya Kraliyet arşivinde Şerif Paşa’nın bu başkaldırı(Kürtler Bitlis’te ayaklandılar) ile ilgili bir mektubu saklıdır. Mektup 16 Nisan 1914’te Paris’ten Rusya Dışişleri Bakanlığı’na yollanmıştır. Liberal Parti imzalı beş sayfadan oluşan mektup Fransızca yazılmıştır.

Mektubun yazılış amacı üç nedene dayandırılmıştır.
Birincisi, Şerif Paşa Kürt özgürlük mücadelesinde Rusya’nın rolüne dikkat çekmiştir;
ikincisi, Rusya’nın başkaldırı önderi ve arkadaşlarına sahip çıkıp Mele Selim’i Türklere vermemelerini talep etmiştir;
üçüncüsü, Kürtlerin Ermenilere ve düzenlenecek reformlara karşı olmadıklarını bildirmiştir.
...............

Belge No: 1 Şerif Paşa’nın Rusya Dışişleri Bakanlığı’na yazdığı mektup:

Sayın Bakan; Şu an Avrupa Türkiye’nin yapacağı reformları bekliyor. Ama Osmanlılar Kürtlerin Bitlis’teki başkaldırılarını bahane ederek Avrupa toplumunu kandırmaya çalışıyor. Bu başkaldırının asıl sebebini size bildirmeyi üzerime vazife sayıyorum. Türkiye’de reform istemeyen yok ama Osmanlılarda bu devlete, İttihat ve Terakki idaresine hiç kimse güvenmiyor. Hiç kimse devletin anayasayı değiştirip onaylamak istediğine inanmıyor. Türkiye’de, legal ve illegal tüm devlet yetkileri İslamı ortadan kaldırmak istiyor düşüncesi iyice yerleşmiş. Tarafsız gözlemcilerin bildirdiğine göre, aslında halk fanatik değil, ama dinlerine bağlı. Halk, dini yok sayacak hiçbir lideri benimsemez ve ona karşı çıkar. İttihat ve Terakkiciler iktidar oldukları sürece halk arasında kargaşa ve hoşnutsuzluk eksik olmayacaktır.

Kürt toplumu içinde Ermeni düşmanlığı asla yoktur. Başkaldırı lideri Mele Selim, Bitlis papazına yazdığı mektupta Ermenilere karşı hiçbir kötü emellerinin olmadığını ifade etmektedir. Verdiği beyanatta başkaldırının Ermenilere değil, devlete karşı yapıldığını dile getirmiştir. Öte yandan başkaldırının hedefi yöresel değil, geneldir. Kürtlerden sonra Araplar ve Türkler de başkaldıracakları tehdidinde bulunuyorlar. Bu olaylar Osmanlıların manen ve madden dağılışını hızlandıracaktır. Eğer reformlar toplum içinde muteber, İslama karşı olmayan kadroların eliyle gerçekleşseydi memnuniyetle karşılanırdı. Müslümanların İttihat ve Terakki’nin en iyi reformlarını kabul etmeleri bile çok zor görünüyor. Tekrar etmekte yarar var; başkaldırı hükümete, İttihat ve Terakki komitesine ve perde arkasındaki gizli (derin) devlete karşı yapılmıştır. Eğer Avrupalı hükümetler, imparatorluğun tümden çöküşünü istemeyip reformların gerçekleşmesini istiyorsa, İttihat ve Terakki komitesini desteklemekten vazgeçsin. Türkiye’nin birliği için en büyük tehlike, bu komitedir. Avrupa, Türkiye’de Müslüman halk tarafından benimsenecek olanların iktidara gelmesine destek vermelidir. Sayın bakan, en derin saygılarımı ve en iyi dileklerimi sunuyorum.

Liberaller Birliği General Şerif Paşa 16 Nisan 1914

Bu makalenin yayımlandığı gazeteler: Armanc gazetesi, 1993, sayı 140 ve Dengê Azadî, 1995, sayı 36.

Kürt Halk Tarihinden 13 İlginç Yaprak 
Celîlê Celîl

Çeviren 
Hasan Kaya




Cizre hükümdarlarından Emir Abdal (Abdullah) oğlu Emir Zeynuddin zamanında hicri 854,miladi 1450/1451 yılında olay meydana gelmiştir.Mem u Zin gerçek hayat hikayesini Hakkarili Şeyh Ahmed-i Hani manzum bir şekilde kaleme almıştır.Ölümlerinden 240 yıl sonra Cizre’ye gelmiş ve eserini 1690 yılında yazmıştır.

Kötülüğü, ikiyüzlülüğü, koğuculuğu, fitne ve fesatçılığı,dalkavukluğu Bekir’de toplamıştır.Doğruluğu,iyiliği,suçsuzluğu,zayıflığı ve çaresizliği de Memo ve Zin’in şahıslarında toplamıştır. Zamanın yaşantısını,sosyal durumunu ve kültürünü büyük bir ustalıkla işlemiştir.Eser,Türkçe,Farsça,Arapça,Fransızca ve Rusça’ya tercüme edilmiştir.Bu gerçek hikaye Anadolu’muzda ve özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da halk arasında çok tanınmıştır.Okumamış kimseler dahi,bazı bölümlerini ezbere kaside şeklinde okumaktadırlar.Ayrıca yerli ve yabancı turistler tarafından türbeleri devamlı ziyaret edilmektedir.Ancak bu güne kadar türbeleri restore edilmemiş ve bakılmamıştır.Kültür Bakanlığı,Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu Başkanlığı tarafından Mirebdal Camii korunma ve tescile alınmış olduğundan,bu caminin bir bölümünü teşkil eden Mem u Zin kısmı da böylece korunmaya alınmaktadır.

Kaynak;Şırnak İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

Not;Telif hakkı için veya kaldırılmasını istediğiniz bağlantı için alikaya37@gmail.com adresine mail atınız.

Buradan indiriniz...

Kürtçe





 Seyit Rıza’nın, 21 Eylül 1937’de İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na (Foreign Office) gönderdiği mektubundan..
Dışişleri Bakanlığı’na

“Türk Hükümeti son olarak, hükümet ile yapılan anlaşma gereği, bu işkencelerin dışında tutulan Dersim’e de girmeye çalıştı.
Bu olay karşısında Kürtler, uzak sürgün yollarında yok olmaktansa, 1930’da Ağrı Dağında, Zilan vadisinde ve Beyazıt’ta yaptıkları gibi, kendilerini savunmak üzere silaha sarıldılar. Üç aydan beri ülkemi, acımasız bir savaş kırıp geçiriyor.

Direncimiz karşısında Türk uçakları köyleri bombalıyor, ateşe veriyor, savunmasız kadın ve çocukları öldürüyor ve böylelikle Türk Hükümeti, başarısızlığının intikamını tüm Kürdistan da işkence yaparak almak istiyor.

Hapisler, ağzına kadar masum Kürtlerle doludur. Aydınlar kurşuna diziliyor, asılıyor veya Türkiye’nin ücra köşelerine sürgüne gönderiliyor.

Ülkelerinde bulunan 3 milyon Kürt, barış içinde yaşamak, özgür, kendi ırkını, dilini, geleceğini, kültürünü ve uygarlığını korumak istiyor; benim sesimle ekselanslarınızdan maruz bulunduğu zulüm ve adaletsizliğe son vermek için, Kürt halkını hükümetinizin yüksek ahlakî etkisinden yararlandırmanızı diliyor.

Sayın Bakan, en derin saygılarımızı sunmaktan onur duyarım.”

Seyit Rıza
Dersim Başkomutanı




Kaynak 
The National Archives Dosya Numarası FO 371/20864/E5529
halkinhabercisi.com


Konuya girmeden önce, bu konuyla ilgili olarak, Mesudi’nin, Prairies d’or, (Altın Çayırlar, Mürûcü’z-zeheb) adlı eserinden, halk dilinde el İstahirî (Persepolisli) olarak adlandırılan Ebu İs- hak-ül-Farsi’nin Doğu Coğrafyası'ndan (Oriental Geography) ile Kamus (Okyanus) ve Burhan-ı-kat’i (kesin kanıt) adlı Arapça ve Farsça iki lügatten yapılmış dört alıntıdan söz edeceğim. Bu yazarlardan ilki bize Kürt ulusu üzerine çok önemli gördüğümüz bazı ayrıntılar vermektedir. Çünkü bu Arap yazar, ilk Kürt hanedanlıkları Mervanidler, Hüsneveyhidler, Büyük ve Küçük Lorlar’dan bile önce yaşamıştı. Şemseddin Ebu-Abd-allah Mou’hammed İbn-Ebu-Talip el Ensari (ölümü Hacı Kalfa’dan sonra, Hicrî 794, M. 1392) kara ve deniz harikalarını işleyen Dünya Eleği adlı eserinde bu ulusla ilgili bazı bilgiler aktarmıştır. Başka şeylerin yanı sıra bize, Mesudi’nin üç yüz Kürt aşiretinden söz ettiğini öğretiyor. İmparatorluk Dışişleri Bakanlığı Doğu Enstitüsü’nde merhum Halinsky tarafından verilen Altın Çayırlar’ın üç nüshasında bunların anlatıldığını görmediğim için onların adlarının yalnızca bu anlatının ikinci baskısında ya da aynı yazarın Eski Zaman Yıllıkları başlıklı daha önceki büyük eserinde geçtiğini varsaymak gerekiyor. Bundan yalnızca İngiltere’de bir nüsha var ve o da eksik görünüyor. Ne yazık ki Kürtlerle ilgili bölüm yalnızca iki nüshada var ve ondan da yanlışlarından arınmış bir metin çıkarmak zor, çünkü birçok değişiklik içeriyor. Bu el yazmasının İkincisindeki değişiklikleri B ile, üçüncüsünde-kileri C ile göstereceğim. Bu bölüm Elyazması B’nin XLVI bölümünü ve 240-241 sayfaları ile ve Elyazması C’nin 258, 259 sayfalarını oluşturur. Şöyle denmektedir<4>:
(El yazması.....)

4) Mesudi’nin Prairieş d’oı,(Altın Çayırlar) adlı eserinin, Sn. C. Barbier tarafından So- ciete Asiatique de Paris derneği hesabına yayınlanan baskısının XLV1. bölümünün başlığı şöyledir. “Bab 46, Zikri!’l-bevâdî min el-Arabı ve gayrihâ min el-ümemi ve illetti sekenâhe’l-bâdiye ve Ekrâdı’l-cibâli ve ensâbihim ve cümeli min ahbârihim ve gayri zâlike mimmâ ittesale bihâze’l-ma’nâ (Araplarda ve diğer halklarda göçebe aşiretler; neden Kürtler dağlarda yaşarken onların çölde yaşamayı tercih etmesinin nedeni; Kürtlerin kökeni, tarihlerinin özeti ve benzeri diğer bilgiler)”.

Kürtlerin değişik soylarına ve çeşitli boylarına gelince, onların kökeni (başlangıcı) tartışmaya açıktır. Kimileri onların Vail oğlu Bekir’in oğlu Moad (Mo’ad)’ın oğlu Nezar’ın oğlu Rebia’dan geldiği inancındadır<5). Eski zamanlarda kapalı bir toplum oluşturmuşlar ve dağlara çekilmişlerdir. Kentlerde ve işlenmiş topraklarda yaşayan ve Acemler ile (Arapça bilmeyen barbarlar) Persler’den oluşan yerli halklara komşu olarak yaşadılar. Orada kendi (ana) dillerini terk etmişler ve dilleri barbarca (Acemce) olmuştur. Böylece her tür Kürt için kendilerine özgü bir dil oluşmuş, 


5) Vail oğlu, Bekr oğlu, Nezar oğlu, Rebia. Pocock’un Specimeıı historiae ar Ebum adlı eserine (s. 46) göre Adnan, Bekr bin Vail soyundan değil, 8. Kuşakta bizzat İsmail’e ulaşan Odd soyundan gelmektedir. Bkz. Histoire üniverselle, C. XV, İsmail soyundan gelen Araplaşmış Arap kabilelerinin soyağacı tablosu, s. 2.

buna Kürtçe denmiştir. Diğerleri ise Kürtler’in, Nezar’ın oğlu Modar’dan'6 ’ geldiğine, Hevazin’in'”7 oğlu Sza’sza’a’nın oğlu Mard’ın oğlu yazar Kürt’ten dolayı bu adı aldıklarına ve onlarla Gassanidler arasında olan kanlı kavgalar ve çarpışmalar nedeniyle eski zamanlarda kendilerini dışarıya kapadıklarına inanmaktadırlar. Kimilerine göreyse Kürtler Rebia ve Modar’dan geliyorlar ve Su ile yiyecek bulmak için dağlara sığınıyorlardı. Orada Arap dilinden vazgeçiyorlar ve komşu halkların dilini benimsiyorlardı. Kimileri onların kökenini Davud’un oğlu Süleyman’ın'8’ nikâhsız eşlerine (cariyelerine) bağlıyorlardı. Bu zaman, bu hükümdarın tahttan düştüğü zamana karşılık geliyordu ve Cin olarak bilinen Şeytan, dinsiz eşlerin içine girmişti, oysa Tanrı kendine sadık olan kullarını koruyordu. İçine Şeytan girenler hamile kaldı ve Tanrı Süleyman’a Krallığını geri verdiği zaman ve Şeytanın hamile bıraktığı köleler doğum yaptığında, Kral onların dağlara ve yaylalara sürülmesini emretti; orada anneler çocuklarını yetiştirdiler; çocukları evlendi, çoğaldı ve Kürtlerin ırkını ortaya çıkardılar.
Başka bir düşünceye göre Dehak’m omuzlarında iki yılan oluştu (ur ya da şarbon). Dzou’l-efvah (ağızları olan, muhtemelen Dzoul-efras, atlan olan) olarak adlandırılan Dehak’tan bu eserde söz edilmektedir. Dehak’m Arap mı Pers mi olduğu, bu iki halk arasında çok tartışılan bir konu olmuştur. Bu iki yılan, insan beyni ile beslenmezse doymuyorlardı: Dehak bu şekilde birçok Persli’yi ortadan kaldırdı. Bir grup onunla savaşmak için silahlandı ve onların başı olan Feridun ona karşı yürüdü: Persliler’in Direfçi- Kafan 9 dedikleri, deriden büyük bir bayrak taşıyorlardı. Feridun


6) Specimen historiae arEbum (s. 46)
7) Hevazin (Herazin değil), bir Arap kabilesinin adıdır (Kamus, İstanbul baskısı, C.
II, s. 618 ve C. III, s. 719)
8) Kur’an, Maracci baskısı, s. 597, 2. sütun.
9 Burada, o zaman toplanma alameti olarak kullanılan ve daha sonra eski hanlıların kutsal sancağı haline gelen Direfş-i Kavâni (demirci Kave’ye ait deri önlük)den söz edilmektedir.

Dehak’ı tutsak aldı, daha önce söylediğimiz gibi Doumavend dağında onu zincire vurdu. Ancak tiranın veziri her gün bir koç ve bir insanı kurban ediyordu. Efendisinin omuzlarında bulunan iki yılanı beslemek için onların beyinlerini karıştırıp veriyordu. Ölümden kurtulan kurbanları her defasında dağlara gönderiyordu, bu adamlar orada yabanıl bir yaşam sürüyor ve çoğalıyorlardı. Bu sürgünlerden sonra oluşan ve küçük aşiretlere bölünen Kürt ulusunun kökeni böyleydi işte. Dehak’ın İblis’le gizli ilişkisi konusunda anlattıklarımız ne Persliler ne de eski ve yeni tarihçiler tarafından reddedilmiştir. Bu ilişki konusunda Persliler kendi eserlerinde bulunan çarpıcı gerçekleri bize aktarmışlardır. Daha önce ilk Pers kralları arasında söz ettikleri Şahmurat’ın (Thahmouratz) Nuh Peygamberle (ona selam olsun!) aynı kişi olduğunu iddia etmektedirler. Direfs sözüne gelince, onun bir mızrak ve bayraktan oluşan, Farsça’da Pehlevi denilen ilk bayrak anlamına geldiği söylenerek açıklaması yapılıyor. Kürtler ile ilgili söylediklerimize yeniden dönersek, onların kökeni konusunda en çok değer verilen ve genel kabul gören düşünce, onların Nizar’ın oğlu Rebi’a’dan geliyor olduğudur'10*. Onların Şahican 11 olarak bilinen ve Kufa ve Basra’nın bulunduğu topraklarda (yani Deynever ve Hamadan [Ectaban] bölgeleri) yaşayan soyu, Moad’ın oğlu Nizar’ın oğlu Rebiah’tan geldiklerini yadsımamaktadır. Azerbaycan Eyaleti’nde Kikiler’i'12* oluşturan Macerdanlar. Cibal Eyaleti (Acem Irak’ı dağları) içinde bulunan Holbâniler"13, Serat ya da Suratlar "14), 


10) Bkz. Histoire üniverselle, C. XV, İsmail soyundan gelen araplaşmış Arap kabilelerinin soyağacı tablosu
11) Es-Sûhican. Şerafeddin Bidlisî, suret çıkaran kişiler tarafından isimleri tahrif edilen ya da değiştirilen Kürt kabilelerinin çoğunu belirtmemiştir.
12) El-Kinkisan(?). Burada söz konusu olan, belki de Niebuhr tarafından belirtilen (Vo- yage en Arabie, C. II, s. 215) el-Kikiyan aşiretidir ve Bağdat Eyaleti paragrafında biz ondan söz ettik.
13) El-Holbâne: Holbâniye ismi, yukarıda adı geçen eyaletin bir kenti olan Holvan (eski
Albana)’dan türemiş ilgi sıfatı Holvaniye’nin değişik bir biçimi olabilir..
14) Es-Serât (Surât) belki de, ünlü bir Kürt kabilesinin adı olan Sohran yerini tutmaktadır.

adinan 15’ olarak adlandırılan aşiretler, Mokri (Mekeri)<l6>, Madin- can, Merdenkan, Barsukan, Haledi! l7), Carbağı, Havani, Mistikan ya da Mustekan aşiretleri ve Suriye sınırında yaşayan Dunbeli- ler<l8) ve diğerleri, çok açık olarak bilinen bir gerçeği, Nizar’ın oğlu Modar’dan geldiklerini kabul etmektedirler. Yakubiler’e ve Caüzakanlar’a gelince, onlar Hıristiyandır ve ülkeleri Musul Eya- leti’ne ve Cudi Dağı’na yakındır. Ne Ali’yi ne de Osman’ı tanıyan ve Harici 19’ öğretisine inanan Kürtler vardır (Tanrı Ali’nin de, Osman’ın da yardımcısı olsun).

15) El-Beâditan: Bu isim, bir Kürt hanedanının adı olan Behadînân’dan bozulma olabilir.
16) El-Mekriyye, çok güçlü bir başka Kürt aşiretinin adıdır.
17) El-Hâlid, ünlü Hâledi (Hâlidi) aşireti olduğunu sanıyorum.
18) En meşhur Kürt aşiretlerinden biri olan Dunbeli’nin kuraldışı çoğulu Denabile’nin
bozulmuş formu olabilir.
19) Havaric için bkz: Histoire üniverselle, C. XV, s. 439-440; M*** d’Ohsson, Table- au general de l’empire Othoman, C.l, Dinler maddesi, s. 98-99; Baron C. d’Ohsson, Histoire des Mongols, C. III, s. 141 ve 142.

İbn Dureyd<20), Kürtler konusunda söylenenleri şöyle açıklamaktadır:
“Kürt el-Ekrad olarak adlandırılan bu halkın babasıdır -Ebu Yakazan Kürt’ün Mau-sema’nın oğlu, Amir’in oğlu Amr’ın oğlu olduğunu iddia etmiştir. Bu insanlar bugün oturdukları topraklara, Arime’in sel basma ve her tarafa yayılan Yemenliler’in dağılması sırasında gelmişlerdir. Mesûdî’nin dediğine göre, Araplar’m Dehhak dediği Biverasif’in<2l) omzunda her biri bir yılanbaşı bü- yüklüğünde iki m çıktığım iduia eden nisanlar vardır. Bü urlar onun giysileri altında hareket ediyorlardı ve o iyice öfkelendiği 


20) Bu isim, Rusya’nın İmparatorluk İlimler Akademisindeki Elyazmasında Derîd değil İbni Dureyd şeklinde yazılıdır. Asıl adıyla Ebûbekir Muhammed bin Haşan bin Du- reyd Hicri 321 (M. 933) öldü; dolayısıyla Mesûdî’nin çağdaşıdır (bkz. Hamaker, Specimen Catalogi vb. s. 33-46)
21) Biver-asp sözcüğü Farsça’da iki bin at anlamına gelir, bkz; Cihanniima İstanbul baskısı s. 471; Meninski, Peyverasb (Biverasb okuyun) maddesi; Malcolm, Histoire de Ferse C. 1, s. 26, 27, 28, 29, 30; Mesudi, Prairies d’or, C. II, S. 113-114 ve C. III, S. 230, 246, 249-252, 253, 254.

ya da acıktığı zaman ona son derece acı çektiriyorlardı. Bu acı onu iki insan kanıyla sıvamadan geçmiyordu, bu günlük vergiyi imparatorluğunda yaşayan insanların sırtına yükledi. Veziri bu bahtsızlardan birini kurban ediyor, öbürünün canını bağışlıyor ve Dumavend dağına gönderiyordu. Afridun Biverasif’i yendiği zaman, bu haberi aldılar ve bu dağdan çarçabuk kaçtılar, kendilerine yeni bir yaşam kurmak için yardım edilmesini istediler. Denildiğine göre Kürd ismi hızlı yürümek ve koşmak anlamına gelir<22); bu isim zamanla geçişsiz fiile dönüştü ve belki de bir özel isim oldu.
Kürtler birçok kavme bölünmüştür, Mesûdî bunların sayısını yaklaşık üç yüz olarak vermektedir. Dağlardan başka yerde yerleşmemişler ve Fars (daha doğrusu Pers) topraklarında yaşamışlardır, Persliler’in Irak’ında, Musul ve Erbil’de, yani Cebel (dağ) ülkesinde. Mesûdî’ye göre Hıristiyanlığa inananlar ve Yahudi olanlar da vardır (En iyisini Tanrı bilir).
Sir Villiam Ouseley tarafından yayımlanan Oriental Geog- raphy adlı eser bize Kürt ulusuyla ilgili, buraya almamızın yararlı olacağı ama özel adların yazımının doğruluğunu Arapça metne başvuramadığımız için garanti edemediğimiz bazı ayrıntılar vermektedir; kitabın yazarı yayımcının sandığı gibi ünlü gezgin Arap îbn Haykal olmayıp tam adı Ebu Ishak el Farsfi 23’ olan coğrafyacı el-Isthahrî’dir, 24) . Bkz: Doğu Coğrafyası (Oriental Geography) s. 83,92,285, 97, 155, 158 ve 171’.

22) Kamus’ta (İstanbul baskısı C. I, s. 682) şöyle denilmektedir: Ferdü vezninde el-ker- dü masdar olur, tavar sürmek ma’nâsına ve düşmanı arkasından koğub gitmek ma'nâsınadır; yukâlü kerede’l-aduvve izâ taredehü; ve kesmek ma’nâsına (Ferd vezninde kerd, davar gütmek anlamına bir mastardır; düşmanı izlemek anlamına da gelir: düşmanı izledi, yani onu kovdu denir; kesmek anlamına dahi kullanılır)".
23) Akademisyen Dom’un Geographica Caucasia (Kafkasya Coğrafyası) adlı eserinde bize öğrettiği gibi, El-lsthahrî İklimler ve Bölgeler (Kitabü’l-Ekalim) kitabını Hicri 303-309 (M. 914-921) yıllarında yazmıştır.
24) Iszthakhry’nin versiyonundan bu parçayı çevirdiğimden bu yana, Iszthakhry’nin
Arapça metnini ya da orjinalini, Farsça versiyonu gibi sadakat ve beceriyle Almanya’da
yayımladılar. Birincisi şu başlık altında göründü: “Şeyh Ebu İshak el Farsi el Istak- li’nin topraklarının kitabı, Arapçadan çeviren A. D. Mordtmann 1845; İkincisi I.iber Climatun adıyla basıldı, yazan Şeyh Ebu fshak el Faresi, kabaca El-istakri; yayımlayan 1. H. Müller, Gothae, 1899

ŞEREFNAMe Şerafeddin Han Kürt Ulusunun Tarihi
Farsça’dan Çeviren ve Yorumlayan François Bernard Charmoy
(Fransızcadan çeviren Celal Kabadayı)
GÜRCÜ - ERMENİ KÖKENİ

5) BEŞİNCİ GÖRÜŞ: Kürtlerin Gürcü ve Ermenilerle akrabalığı görüşüdür. Ermeni tarihini ve Er- menilerin 1915 de katliâma tâbi tutuldukları hakkında. Ermeni militanlarının mesnetten mahrum ve suçlarının üstüne tüy dikmekten ileri gidemeyen iddialarını iyi incelemiştim. 50 yıl gerekli cevap verilemediği için, o zaman da bugün de, dünyayı aleyhimize ayaklandıran Ermenilere ve Ermem destekçilerine bir cevap verebilmek için 1967 yılında yayınlanan (Türk - Ermem ilişkileri) hakkındaki kitabım nedeniyle iyi ve ayrıntılı olarak inceleyebildiğim bu görüş üzerinde hiç durmadım. Kürtlerin soy bakımından bunlarla hiçbir ilişkileri olmadığını bu konuda kitap yazan pek çok bilim adamı da belirtmişlerdir.
Bu görüş, bilim adamı Nikole J.Marr tarafından ortaya atılmıştır. Basil NİKİTİN de eserinde söz konusu etmiştir. Bu akrabalık tezlerine Türklerle (ve tabii mahalli Kürtlerle) ilgileri olan Koluuzunoğullarından bir grubun Gregoriyan Hristiyan, yani Ermeni olması temel gösterilmektedir. Bu temel doğru, ama bir küçük istisna nedeni ile tüm Koluu- zunoğullarımn (dolayısıyla Kürtlerin) Ermenilerle akraba olduklarını iddia etmenin, bilimsellikle, hatta ciddiyetle ilgisi olmadığı da açıktır.196/ de yayınlanmış olan, (Türk-Ermeni İlişkileri) adlı kitabımda aynı konuyu biz şöyle değerlendirmiştik. (Sayta: 43-44) (M.Brosset.in "Arkeoloji Raporları" adlı eserinde. ANİ deki "Koluuzunoğullarının ana dillerinin Türkçe olduğu yazılıdır. Demek ki, ANİLİ Gregoriyan Ermeni sayılan bu insanlarda Orta-Asya kökenlidir.)....
(N. Adontz.da kendi eserinde bu bilgilere yer vermiş ve ayrıntıları ile anlatmıştır. Xlll.yy da Gence'li KİRAKOS ve Ermeni tarihçisi VARDAN tarafından yazılan eserlere göre, buradaki bazı Kürt kabile ve beyleri, Gregoriyan Hristiyan olmuşlardır. Ani bölgesine hükmeden "Koluuzunoğulları“ bunlardandır. Bu Kürt asıllı insanlar Gregoriyen olunca inançları ile beraber etnik özellikleri de değişmiyeceğine göre, daha önce belirttiğimiz, (Bölge halkından Gregoriyen Hristiyan olanların, ırk farkları dikkat nazarına alınmadan Ermeni milletini teşkil ettikleri) hakkındaki görüşün doğru olduğu sonucuna varılmıştır. Esasen yine daha evvel belirttiğimiz gibi (Ermeni) kelimesi sonradan ortaya çıkmış, muayyen bir anlamı olan ve muayyen bir bölgeye verilmiş COĞRAFİ bir isimdir Bu coğrafi bölgede yaşayan, değişik ırktan insanların tamamına verilmiş bir isimdir. Bir ırk adı değildir. Kaldı ki, MAMİKONLAR gibi, ilk Ermeni kralı sayılan ARŞAK gibi, Gregoriyen mezhebinin kurucusu ve Ermenilerin dini lideri olan Kirkor LUSAVORİÇ gibi bir çok, hem idari, hem dini en önemli liderlerin etnik menşeleri hakkında bir çok eski eserde birbirine uyan bilgiler vardır Bunlara göre, bu zevat Orta Asya kökenlidir.)
Evet böyle yazmışız yirmi yıl önce Ermeniler hakkında. Ama bugün, bütün bu asılsız iddialarla, biraz sonra (Orta Asya, hatta açıkça Türk Kökenli) oldukları Avrupalı bilim adamlarının araştırmaları ile kanıtlanacak olan Kültlerin de Ermenilerle akraba oldukları iddiası ortaya atılınca, 20 yıl önceki yazdıklarıma bir kaç satır daha eklemek de benim için zevkli bir görev olur.
Aynı kitabımın 50.sayfasında şöyle bir dip notu var. (Kirkor LUSAVORİÇ'I bazı eserler Part'lı, bir kısım eser de Iranlı olarak gösterirler. O dönemde Kral olan II.Tridat'ın sekreteri, Romalı Agathange- los (bu bölge halkının Torkom (Türiunen); Krikor'un ise Büyük Arsaklılardan tahta geçemeyen, Suren. Bahlav ailesinden, aslen Horasanlı Anak beyin oğlu olduğunu) yazar. Ve işte bu nedenle, bu yeni iddia karşısında. Kürtlerin mi Ermenilerin akrabası, yoksa (Horasanlı Anak beyin oğlu olan LUSAVORİÇ 'i dini lider olarak kabul eden. Ermenilerin soylarının mı karmakarışık olduğuna okuyucular kendileri karar versinler.

GUTİ-SÜMER KÖKENİ

6) ALTINCI GÖRÜŞ: Kürtlerin. bölgede otokton bir kavim olan GUTI'lerle. Sümerlerle ilişkileri olduğu görüşü, galiba yalnız E.A.SPElSER'in (Mezopo- tamyalıların Kökü) adlı eserinde belirtilmiştir.. Basil NİKİTİN de kendi KÜRTLER adlı eserinde dile getirmiştir. İleri sürülen bu tezin bilim dünyasında hiç benimsenmemiş olduğunu belirttikten sonra biz de, bir çok kaynaklarda okuduğumuz, bu tezi temelden reddeden bir gerçeği belirtmekle yetineceğiz
Çağın ve bölgenin bir çok gerçekleri hakkında en güvenilir kaynak, arkeolojik araştırmalarla bulunan ve incelenen ASURLU belgeleridir. Bu belgelerin hiç birinde KÜRTLER hakkında hiç bir bilgi mevcut olmayışı karşısında böyle bir görüşü benimsemek -Ya da değer vermek- ne derece mümkün olabilir?

TURAN KÖKENİ

7) YEDİNCİ (VE SON) GÖRÜŞ:
Kürtlerin Turanı olduğu, Türklerle aynı soydan olduğu hakkındaki görüştür. Bugünkü SSCB.ne art TANNU TUVA Muhtar Cumhuriyeti sınırları içinde, Yenisey nehri kollarından Ulukem çayına karışan. ELEGEŞ suyu kıyısında I.S. Vll.yy.ortalarında GÖKTÜRK'lerin komşusu olan; Türkçe olarak, Göktürklerinkinden daha eski bir oyma yazı ile yazılan ve Türkoloji'de ELEGEŞ-YAZITI, bazı diğer kaynaklarda YENİSEY YAZITI da denilen, 1300 yıllık, bir anıta dayandırılır

M.SADI KOÇAŞ
ARAP KÖKENi

3) ÜÇÜNCÜ GÖRÜŞ: Kürtlerin ARAP asıllı olduktan hakkında, bazı Arap gezgin ve yazarları tarafından ileri sürülen görüş de, sanırım 1597 yılında kendi tarihleri hakkında ŞEREFNAME isimli bir kitap yazan Bitlis Emir؛ Şerefhan bey tarafından çürütülmüştür. Bu görüş Arap asıllı Müslüman büyüklerine yakınlık özentisi ile benimsemek isteyen bazı Kürt aydınlar tarafından da tutulmuş, fakat bilimsel olarak tutar yeri olmadığından üzerinde durmaya dahi gerek görülmemiştir.

HİNT .AVRUPA KÖKENİ

4) DÖRDÜNCÜ GÖRÜŞ: Kürtlerin Hin. - Avrupa kökenli yani ARî oldukları görüşüdür. Özellikle İran Şahları tarafından benimsenen ve Arı bir Kür. ırkının kendilerinden olacağı düşüncesiyle savunulan bu görüş hiçbir bilimsel yönü olmadığı için üzerinde durulmamıştır. Bugün Humeyni yönetimi bile bu görüşü benimsememiştir.
Ama, 1970 de Milliyet gazetesinde yayınlanan DIŞ TÜRKLER hakkındaki bir makalemiz üzerine, Ankara'daki Elçiliklerinden bir müsteşarı (Selâmı Şahaneleriyle) evime kadar gönderen, Iranın sabık ve merhum Şafii'nin temsilcisi, Şahın bir mesajını tebliğ etlikten sonra, makalede sözü edilen Türk soydaşlarımız hakkında da görüşmüştük.
- İyi ama ekselans, Türkiye'de Fars asıllı Kürtlerin durumlarına ne diyeceksiniz? Diyen müsteşara, hemen o günlerde elime geçen henüz inceleyemediğim, (biraz sonra inceleyeceğim) ELEGEŞ yazıtı hakkındaki görüşünü sormaktan kendimi alamamıştım.
- Duymadım böyle bir şey. Ama Kürtlerin Fars asıllı olduğunu dünya biliyor ve biz buna inanıyoruz. demekten başka bir şey söyleyememişti. Demek ki, bu konuda Iran da kendi çapında propaganda yapıyordu.
Evet, bilimsel destekten mahrum ve geçerli olmayan bir görüş olarak üzerinde hiç durulmaya bile değmez.
M.SADI KOÇAŞ

MED (IRAN) KÖKENİ

2) İKİNCİ GÖRÜŞ: Kürtlerin MED(İran) asıllı oldukları hakkındadır. Bu görüş, esas görevi, SSCB de Doğu bilimleri uzmanı olan, aynı zamanda resmi görevi de, Kürtlerin Türklerle ilgisinin olmadığını kanıtlamak olduğu tahmin edilen, Vladimir MİNORSKY tarafından ortaya atılmıştır.Kürtler hakkında bir eseri de bulunan bu bilim adamı -tuhaftır- İslâm Ansiklopedisinin 1933 de üç Avrupa dilinde (Almanca-Fransızca-İngilizce) yayınlanan ilk baskısında Kürtler maddesini yazmakla 1927 de görevlendirilen ilim adamıdır. Ve bu görüş o Ansiklopedi ile tüm dünyaya ve İslâm alemine yayınlanmıştır. Ama yine tuhaftır, aynı MİNORSKY, bu olaydan on bir yıl sonra 1938 de Brüksel’de toplanan XX. Oryantalistler kongresinde sunduğu bilimsel tebliğinde (Kürtler İSKİT-MED asıllıdır) diyerek ilk görüşünden kısmen vazgeçmiştir. Tuhaftır, Minorsky 1933 de yanlış yazdığını 1938 itiraf etmiş ve kısmen düzeltmiştir. Ama 1940 lar dan sonra Türkçeye tercüme edilirken, 1933 yılında yapılan hatalı bilgiler aynen tekrar edilmiştir. Kısmen diyorum. Çünkü, sanırım ilk yanlış görüşünü kısmen savunma ihtiyacını da duyarak (Kürtlerin etnik yönden ziyade, dil benzerliği bakımından İran ile ilgili görülebileceği) anlamında, açıklanması ve savunulması kendisine bile çok zor geldiğini tahmin ettiğim bir yola sapmaktan kendisini alamamıştır. Yine SSCB, oryantalistlerinden Basil NİKİTİN de yukarıda adı geçen eserinde bu görüşe katılmıştı Konuşulan Kürtçeyi Fars diline benzetmekten başka hiç bir dayanağı olmayan bu kaçamak görüşü savunan başka ciddi bir kaynak görmedim. Konu üzerinde duran Türk bilim adamları, bu iddiaları, bilimsel yollarla çürütmüşlerdir Bugün geçerliği hiç olmayan bir görüştür
M.SADI KOÇAŞ
KARDU - KARDUK KÖKENİ

1) BİRİNCİ GÖRÜŞ: Kürtlerin, I.Ö.V.yy. başında, şimdi yoğun bulundukları bölgede yaşadıkları bilinen KARDU ve KARDUK'ların soyundan olduklarını ilk ileri süren eser, Tarihi YUNAN devletinin Komutanlarından KSENOFON'un (XENOFON) ANABASİS (ONBİNLERİN RİC'ATİ ) isimli, ünlü eseridir. Bu konu SSCB, oryantalistlerinden Basil NİKİTİN'in Kûrtler isimli eserinde de yer almıştır. Bu görüş, bir, Ksenoton'un bu bölgede savaştığı toplumun adının KARDUK olduğunu yazması; bir de, arkeolojik araştırmalar sonunda, bir ASUR LU taş yazıtı üzerinde KARDUKHOl kelimesinin saptanması sonunda bilim adamlarının uzun araştırmalarına neden olmuştur. Yanı, sadece bir yakıştırmadan ibarettir. Hiç bir tatmin edici, bilimsel yönü bulunmadığı anlaşılmış ve terkedilmiş bir görüştür. Bu konuda en fazla araştırma yapan Türk bilim adamlarının yanı sıra, ünlü Oryantalistler (M. Hart- mann, Th Noldek ve Veissbach) da bu görüşü çürütmüşlerdir.
M.SADI KOÇAŞ