Bir süreden beri İBDA-C lideri Salih İzzet Erdiş’e, nam-ı diğer Salih Mirzabeyoğlu, nam-ı diğer-örgüt içindeki adı-Kumandan’a farklı kesimlerden destek geliyor acaba neden?

Mayıs ayında CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, Salih İzzet Erdiş’in de 28 Şubat mağduru olduğunu söyleyerek tüm dikkatleri kendine çekti. Kısa bir süre sonra da, “28 Şubat ona hâlâ sürüyor” diyen Radikal Gazetesi Erdiş için, destek istiyordu. Gazete habere şöyle başlıyor: “Madem bu günlerde 28 Şubat mağdurlarından bahsediliyor, 'irtica tehdidi' algımız için sunulan Mirzabeyoğlu'nu da bir hatırlayalım artık.” 

Furyaya Ahmet Hakan Coşkun da katıldı ve “Mirzabeyoğlu tutuklanınca sustuk, şimdi konuşuyoruz” diyerek günah çıkardı.

Bunlardan önce mart ayında yayın hayatına yeni başlayan Milat Gazetesi’nde, eski Adnan Hocacı İsa Tatlıcan, "Salih Mirzabeyoğlu Türkiye’deki İslamcıların İmtihanıdır" diyor ve ekliyor: “Ancak her yıl olduğu gibi bu yıl da 28 Şubat sürecinin belki de en büyük mağduru unutuldu. O, 1998 yılından bu yana yani yaklaşık 14 yıldır cezaevinde. 60 kitap yazmış, düşünmekten, konuşmaktan, tartışmaktan başka eylemi olmayan bir mütefekkir…”

Son olarak da üç gün önce Yeni Şafak Gazetesi Erdiş’le röportaj yapmış. Yine mağduriyetinden bahsediyor.

Tüm bu yazılanların ve Erdiş’e verilen desteğin yanında; sadece ve sadece aldığı cezanın haksız olduğuna, ağırlaştırılmış müebbedi hak etmediğine inandığımı söylemeliyim.

Ve küçük bir hatırlatma: HANGİ DÜNYA GÖRÜŞÜNDEN OLURSANIZ OLUN. CEMAAT, TARİKAT, KLAN, PARTİ, DERNEK, VAKIF. HANGİ İSİM ALTINDA FAALİYET GÖSTERİRSENİZ GÖSTERİN. VEYA HANGİ OLUŞUMUN İÇİNDE YER ALIRSANIZ ALIN. ADININ SIFATININ NE OLDUĞU ÖNEMLİ DEĞİL: ARANIZDAKİ ÇÜRÜK ELMALARI AYIKLAMAZSANIZ. HEPİNİZİ ÇÜRÜTÜR…

Salih Mirzabeyoğlu İslamcıların içindeki ÇÜRÜK ELMADIR. Bunu çok açık bir şekilde söylüyorum. Tıpkı, zamanında Ali Kalkancı, Hüseyin Üzmez için söylediğim gibi. Bunları ayıklama işini İslamcılar yapmadığı için, sistem bunları kullandı ve etrafındaki birçok elmayı da çürüttükten sonra sistem bunları ayıkladı. Oysa İslamcılar tarafından ayıklanmış olsalardı. Mütedeyyin insanlar zarar görmeyecekti. Fakat her zamanki gibi üstünü örttüler. Kulaklarını tıkadılar. Üç maymunu oynadılar. Aynı refleksin laik kesimde de olduğunu gayet iyi biliyorum.

Bugün mağdur olarak lanse edilen bu adam kimdir geçmişte neler yapmıştır. Suçu sadece mütefekkir olmak, şiir yazmak mıdır? Bunu bir mercek altına alacağız.

1994 yılında Vakit Gazetesi’nde işe başlarken ne Mirzabeyoğlu’nu, ne İBDA veya İBDA-C’yi biliyordum. Zaman içinde hepsini öğrendik!

Gazetede İBDA-C üyesi olduğunu söyleyen 2-3 kişi vardı. Ağızlarında bir kumandan türküsü dolaşırdı. Taraf ve Siyah Bayrak dergileri okurlardı. Sordum, öğrendim. Tabii başladılar propagandaya. Ardından Mirzabeyoğlu’nun yazdığı Tilki Günlüğü adlı kitabı okumam için verdiler. Bir miktar okudum baktım zırva, iade ettim kitabı. Şeriat için savaşıyoruz diyorlardı. Hiçbirini namaz kılarken görmedim.

Sonraki günlerde, sinema, meyhane bombaladıklarını gazetelerden haber alınca davalarının ne olduğu anlaşılmıştı.

İlerleyen yıllarda içlerinden biri yine çalıştığım gazeteye gelir oldu. Sohbet ederdik. Sürekli kafasında kumandanın-Mirzabeyoğlu- emirleri vardı. Evliydi, çocuğu vardı, işsizdi. Fakat kumandan her şeyden önce geliyordu. Yıllar, yıllar sonra onun da bir cinayete karıştığını yine gazetelerden öğrendim. 2004 yılında, Dost Tarikatı olarak adlandırılan grubun lideri olduğu iddia edilen emekli Binbaşı İhsan Güven ve eşi Sibel Güven'i Tuzla'daki evlerinde öldürülmesi olayına karışmıştı.  2012 Ocak ayında mahkeme bitmiş, bu arkadaş müebbet hapse mahkûm edilmişti.  Üzüldüm, çok düzgün biriydi. Saftı, inanmıştı kendine göre… Kandırıldı, yazık…

NECİP FAZIL'IN FİKİRLERİ ÇARPITILDI

Yeni Şafak Gazetesi’ndeki röportajda muhabir Mirzabeyoğlu'na soruyor: "Ne yaptınız da bu cezayı aldınız" Mirzabeyoğlu şöyle cevaplıyor: “Bu süreç öncesinde, beni şu anda nasıl görüyorsanız, sivil hayatımda da aynı yaşantımı sürdürüyordum. Yani yazıyordum. Benim niyetim belli. En başında ben Müslüman’ım. Hayatımı buna göre şekillendiririm. Böyle olduğuna göre yazdıklarım da bu çizgide şekillenir.”

Bu Müslüman biçarenin(!) kurduğu örgüte bir bakalım:

Ak Doğuş Hareketi olarak 1970'li yıllarda ortaya çıkan ve kapatılan MSP'nin gençlik örgütü Akıncılar Derneği içinde gelişen İBDA-C, asıl atılımını 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında yaptı. MSP'yi pasif kalmakla, Akıncılar Derneği'ni 'devrim düşüncesini' yeterince desteklememekle suçlayan örgütün lideri Salih Mirzabeyoğlu, İBDA-C’yi kurarak müstakil hale geldi. Örgütün, Necip Fazıl’ın İBDA (İslami Büyük Doğu Akıncıları) öğretisinden yola çıktığı iddia edilse de, silahlı ve bombalı eylemlerle, adam kaçırma ve cinayetleri göz önünde bulundurursak ve üzerine çek-senet tahsilâtlarını eklersek, Üstad’ın fikirlerinin çarpıtıldığı ve sadece zemin bulmak için bir basamak olduğu anlaşılır.

Örgütün, hedefinin İslâm şeriatı altında Müslümanları toplamak olduğu iddia edilse de; bu hedefi namaz kılmayan, içki içen, uyuşturucu kullanan ve zina yapan mensuplarıyla gerçekleştirmek istemesi, PKK’nın “Bağımsız Kürdistan için savaşıyoruz” yalanı gibidir.

İBDA-C, PKK PROTOKOLÜ

1996 yılından sonra İBDA-C üyeleri için toplu tutuklamalar başlıyor. Mahkumlar TİKKO’yu, DHKPC’yi kıskandıracak derecede Metris Cezavi’ni,  İBDA-C’nin örgüt yuvası haline getiriyorlar. Avlu duvarlarına dev İBDA-C simgeleri çiziyorlar. Resimlerin önünde örgüt selamı veren fotoğraflar çektiriyorlar. Örgütün avukatı Hasan Ölçer bunların yayınlanması amacıyla Vakit Gazetesi’nden iki arkadaşımıza veriyor. Bizim uyanıklar da bunları alıp Sabah Gazetesi’ne satıyorlar. Ertesi gün, sabah manşetten veriyor fotoğrafları, tabii Hasan Ölçer’de bunun hesabını sormak için arkadaşları arıyor fellik fellik…

1998 yılında Salih Mirzabeyoğlu da tutuklanıp Metris Cezaevi'ne konuyor.

İşte size mütefekkir(!), şair Salih Mirzabeyoğlu ve örgütü İBDA-C:
Abdullah Öcalan Türkiye'ye getirildikten sonra İBDA-C, PKK ve Dev-Sol, Metris Cezaevi'nde bir protokol imzalayarak eylem birlikteliği içine giriyor. Ancak Dev-Sol daha sonra bu birlikteliğe son veriyor.
Aynı tarihlerde İstanbul’da iki alışveriş merkezinde bomba patlıyor. Bir taksici ölüyor, sekiz kişi yaralanıyor. Saldırıyı 'Milliyetçi Kürt İntikam Timi' (MKİT) adlı bir örgüt üstleniyor. Adı ilk defa duyulan örgütle ilgili bir ipucu PKK'nın Avrupa'daki yayın organı Özgür Politika gazetesinde yayınlanıyor. Gazete, İBDA-C içinde yer alan Kürt gençlerinin bir organizasyonu olabileceğini yazıyor.
Cezaevlerindeki İBDA-C tutukluları, Öcalan için DGM'leri protesto eylemini başlatırken, MED-TV de bildirilerini yayımlamaya başlıyor: İBDA-C Federe İslam Devleti temelinde Kürt devleti kurulmasını istiyor. Örgütün lideri Mirzabeyoğlu, Kürt sorunuyla ilgili olarak "Necip Fazıl'ın ve benim bağlı olduğumuz Esseyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri, Kürt beldelerinde yetişmiştir... Bu harika yetmez mi?" diyor. Osmanlı tarihindeki savaşlarda Kürtlerin öldürülmesi konusunda ise, bir başka ayrımcılığı dile getirerek, "Öldürmenin kendi başına 'iyi-kötü' değerlendirmesi olamaz... Yeri gelir, Üstad'ımın söylediği gibi, 'mikroba merhamet, hastaya merhametsizliğe varır!'... Yavuz'un tepelediği, Şii Kürtlerdir..." yorumunu yapıyor.

**********













METRİS'TE ASKERLERİ REHİN ALIYORLAR                                                                                                                                                         
Mirzabeyoğlu’nun cezaevine girmesiyle örgüt yeni bir sürece giriyor. Cezaevi faaliyetleri hız kazanıyor. Ve bir isyanda nasıl oluyorsa 60 askeri esir alıyorlar. yenifurkan.com adresinde örgüt mensubu olduğu anlaşılan biri 12 Aralık 1999 Metris İsyanını bir destan gibi şöyle anlatıyor:

Çatışma başlar başlamaz, gönüldaşlarımızdan bir kısmı, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu'nu korumaya çalışıyor.
Fakat Kumandan Mirzabeyoğlu, kendisini korumaya çalışan gönüldaşlara bağırıyor:
- "Beni bırakın; saldırın; kapıyı kapatın!!!"
Kumandan Mirzabeyoğlu, bizzat kendisi kapıya hücum ederek, o anda içeri girmeye çalışan dört beş askeri yere indiriyor ve kapıyı kapatmayı başarıyor.
Gönüldaşlarımız:
  -"Asker cezaevinden çıkmazsa ve rehin alınan üç gönüldaşımız bize teslim edilmezse; elimizdeki subay, astsubay ve binbaşıları keseceğiz!" diyerek, Binbaşı Mehmet Has'ın gırtlağına çöküyorlar!..
Yediyüz (700) askeri önüne katıp, altmış (60) kişiye saldırtan Binbaşı Mehmet Has, ağlamaya başlıyor ve "ne olur beni kesmeyin!" diye gönüldaşlarımızın ayaklarına kapanıyor.
Ve kapıdaki askerlere can havliyle emirler yağdırıyor:
"Allahınızı severseniz çekilin; bunların şakası yok, bizi kesecekler!"

İşte biçare Müslüman mütefekkir Mirzabeyoğlu ve örgütü…



CEZAEVİNDE ALEV MAKİNASI YAPIYORLAR

19 Aralık’taki bu isyandan 6 gün sonra güvenlik güçleri cezaevine bir operasyon yaparlar. İBDA-C bu defa kale müdafası tadında bir direniş gösterir. Mirzabeyoğlu’nun tabiriyle, ‘İslam ihtilal inkılâbının tarihini’ yazarlar. E. Ethem Köylü olayı akincigenc.com’da dakika dakika anlatmış:
“Bugün İslâm İhtilal İnkılabının Tarihini Yazıyoruz”
Tarih 25 Ocak 2000… Sabaha karşı Metris Cezaevi’nde Kumandan Salih MİRZABEYOĞLU önderliğinde bu tarih yazılıyor. Tırnak içindeki başlık da, O’nun o günün sonunda söylemiş olduğu bir söz.
T.C. 5 Aralık 1999 tarihinde uğramış olduğu hezimetin ve yüzlerce askerini rehin bırakarak kaçarken, çizdirdiği karizmasını, düzeltmek ve intikam almak için Metris Cezaevi’nde bulunan İBDA-C koğuşuna adına “Noel Baba” dediği bir saldırı düzenlediği ve İBDA-C Akıncılarının bu saldırıya destansı çapta direndiği tarihti 25 Ocak 2000.
25 Ocak 2000’de kapımıza dayandılar.
5 Aralık 1999 tarihinden sonra bunların, gelip intikam almak isteyeceklerini biliyor ve bekliyorduk. Beklerken de boş durmayıp, savaş hazırlıklarımızı sürdürüyorduk. Tüm Akıncılar, ellerinden geldiğince gece gündüz çalışıyor, eye sesleri mu***iye dönüşüyor, masa başında kibrit ucu soyanlar bu mu***iye eşlik ediyorlardı. Molotoflar hazırlanıyor, alev makinesi yapılıyor, patlayıcı ve el yapımı silahlar kendi imkânlarımız içinde yetenekli ve becerikli gönüldaşlar tarafından hazırlanıyordu. Görev taksimleri gerçekleşiyor, herkes üzerine düşeni yapmaya çalışıyordu. Zaman zaman gevşeklik edenler de olmuyor değildi. Ama uyarı ve ikazlarla bunlar çarçabuk gideriliyordu.
….

Bizim zavallı mütefekkir Mirzabeyoğlu, alev makinası, bomba ve molotof kokteyl yaparak Türk askerine direniyor. Sanki Hayber Kalesi’ni savunuyor. Sonuç tabii hezimet…

ÖRGÜT MOTTOSU: "HER ŞEYİ İNKAR ET"

 İBDA-C militanları, Hizbullah’da olduğu gibi 'Kendiliğinden zuhur' veya 'Gerektiği yerde, gerekeni yapma' olarak adlandırılan eylemler ve örgütlenmeler yoluyla polis takibatından kurtulmaya ve eylemlerde lider kadrolarını olayların dışında tutmaya çaba gösteriyorlar.

İBDA-C’nin yayın organlarından biri olan Taraf Dergisi’nin, Mart 1992 tarihli 13. sayısında
Örgütün tanımı ve yapısı şöyle açıklanıyor:
“Dev-Sol ve PKK illegal örgütler olup; açıkta ve kanun önünde herhangi bir teşkilatı, tabelası, adresi, temsil eden kişisi yoktur. Halbuki İBDA cepheleri mensupları açıkta ve kanun önünde faaliyetlerini yürütürler. Polis takibine maruz kalsalar, hapse düşseler dahi çekinmeden "İbdacıyım" derler. İBDA-C'lerden birinin veya birkaçının yasadışı eylem yapmaları dahi bu durumu değiştirmez. Bir kişi dahi İBDA-C oluşturup illegal faaliyetlerde bulunabilir. Bunun bütün zümreyi bağlamayacağı aklen ve hukuken meydandadır. Meselâ: Bir veya bir kaç kişi bir araya gelip, belirledikleri bir hedefi öldürüp yanına İBDA-C imzalı bir bildiri bırakabilirler. Böyle bir eylem sadece yapanlara aittir. Diğer İBDA-C'leri ve İBDA'yı bağlamaz. Hukuken bu böyledir. Polis ne kadar operasyon düzenlerse düzenlesin, her cephenin faaliyeti müstakil olduğu ve birinin yaptığından diğerinin haberi olmadığı için birşey elde edemeyecektir.”

“Resmî makamlar nezdinde bir İBDA-C terör örgütünün adı geçiyor. Gazeteler artık rahatça terör örgütleri listesine İBDA-C'yi de alıyor ve haber kaynağı olarak İstanbul Valiliği'ni gösteriyorlar.
Onbirinci sayımızda, Milliyet gazetesinde yayınlanan bu tür bir haberi tekzip etmiştik. Aynı haber, aynı "18 terör örgütü listesi", bu sefer de Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı. Dahası, Hürriyet gazetesi de terör örgütlerinden ele geçirilen silâhlar üzerine yaptığı bir haberde, İBDA-C örgütünden de 13 adet silâha el konulduğunu yazıyor. Hürriyet'in belirtmediği kaynağı mı haberi böyle geçti, yoksa kasıtlı bir değişiklik mi bilemiyoruz; ama bu gazetenin daha önce de İBDA-C için, "bölücü örgüt" tabirini kullandığını hatırlarsak (Kürt politikamıza atfen), ısrarla bizi arenaya davet ettiği sonucunu çıkarabiliriz. Düşmana verdiğimiz silâh sayısı dörttür ve bu sefer "öyle" olmaz cevabımız!”

AĞAÇ KALINLIĞINDAKİ PENİS

İsa Tatlıcan "Salih Mirzabeyoğlu Türkiye’deki İslamcıların İmtihanıdır" demiş ya,  Salih Mirzabeyoğlu için, “Düşünmekten, konuşmaktan, tartışmaktan başka eylemi olmayan bir mütefekkir…” tanımlamasını yapıyor.
Tatlıcan, hayatında Mirzabeyoğlu'yla karşılaşmış mı, hiç oturup bir çay içmiş mi? Geçmişte köşe bucak kaçtıkları bu adam için şimdi; AKP rüzgarıyla doldurdukları yelkenlerinin rahatlığıyla yol alan teknelerinde "suçsuz bir mütefekkir" diyebiliyorlar.
Acaba bu mütefekkirin Tilki Günlüğü kitabını okumuş mu? Okumadıysa bir iki örnek vereyim günlükten. Mirzabeyoğlu’nun rüyaları ve fantazileri:

19 Aralık 1986- Fasıla Hanım, uzun uzun Saffet Bey'in dudaklarını öpüyor ve emiyor.
17 Ağustos 1987- Saffet Bey, Nefise Hanımı yanağından öpüyor. Onun annesi Saadet Hanımı şehvetle dudağından... Sonra Fasıla Hanımı ve ardından uykudan uyanmış olan Bedia Hanımı…

21 Ağustos 1987- Saffet Bey, Fasıla Hanım'la cima halinde.

19 Ekim 1988- Divan üzerinde bir kadın ve kucağında 3-4 yaşlarında bir çocuk. Saffet Bey'in kadına meyli var. Kadın naz yaparken cilveyi de ihmal etmiyor. Ayak parmaklarını, onun ayak parmaklarına değdiriyor.

2 Ocak 1989- Bir sürü çıplak insan. Saffet Bey, şarkıcı Aliye Arsoy ile çıplak bir kadın vaziyeti odanın kapısından görüyor ve esef ediyor. Saffet Bey'in Ermeni sevgilisi imiş. Aldatılmışlık hissi! Sırt üstü yatmış, iri topluca ve sakallı bir genç. Dikkat edince ağaç kalınlığında ve yapraklarla perdelenmiş gibi duran kısmın bir ağaç değil, tenasül uzvu olduğunu görüyorum. Tenasül uzvu açıkta. Bir buçuk metre uzunluğunda ve 20-25 santim genişliğinde ağacı andıran tenasül uzvu! Bunun fatihliğe alamet olduğunu düşünerek gözlerimi dikmişken, birden adam bana göz kırpıyor.

Nasıl iyi mi? İslamcı mütefekkir ve şair-yazar Mirzabeyoğlu’nun yazdıkları… Ne demek istediğimi anlamanız için yeterli mi?

Değil mi?

O zaman birkaç örnek daha. Bu defa mafya hikâyeleri:

15 Kasım 1988- Kapalıçarşı’daki kuyumculardan haraç alma davasında bir takım müdahaleler olabilecek.

27 Kasım 1988- Birini öldürmüşüm, bahçeye gömüyorum. Bahçede adamı arıyorlar ama öldüğünü bilmiyorlar.

20 Temmuz 1989- İnci Baba diye tanınan kabadayılardan Nabi İnciler, hamamda. Altında peştamal, üstü çıplak, ben giyiniğim. Ayağımda siyah pantolon var. İnci Baba gayet dinç ve güler yüzlü. Benim ağzımı viski ve sigara alım satımı hususunda yokluyor.

8 Kasım 1989- Nazif Keskin, Kürt İdris ve birtakım adamların Taksim'deki yerine takılıyormuş. Nazif Keskin para ve senet, Ünsal Zor ise para getirdi.

22 Kasım 1989- Benim yeni arabayı alıp İBDA'ya gittik. Bir çakalın dişlerini sökeceğim!

ERGENEKON'UN 'SAĞ AYAĞI'

14 yıllık hapis hayatı aklını başına getirmiş ve şimdi mazlum ve biçareyi oynuyor. Haklı da sanırım bugüne kadar devlet tarafından kullanılıp bu kadar hapis yatan kimse yoktur. Ali Kalkancı, Müslüm Gündüz bile bu kadar yatmadı.

O zaman da söylemiştim. Yine söylüyorum. Ergenekon’un “sağ” ayağı ortaya çıkarılmadığı sürece gerçek bir operasyondan söz etmek mümkün değildir. Ulusal, sol ve laik ayakları gün yüzüne çıkarılan örgütün sağ ve İslamcı bağlantıları günün konjonktürü gereği ortaya çıkarılmıyor. Ergenekon’un, gerçek bir Ergenekon olmadığı zaten söyleniyor. Operasyonun sadece örgüt içindeki statükocu ve ABD karşıtı kanada yapıldığı da gün gibi aşikâr. O zaman Ergenekon’un içinde bulunan İslamcı unsurların misyonu halen devam ediyor diyebiliriz.

TELEGRAM AMA BİR TEK ONA

Az daha çok önemli bir meseleyi unutuyordum. Çok önemli diyorum zira Türkiye’de bu  iddia bir ilk.

Mirzabeyoğlu cezaevine girdikten kısa bir süre sonra, kendisine telegram uygulandığını iddia etti. Yani radyo dalgalarıyla beynine hükmedildiğini savunuyor. ABD başta olma üzere İngiltere ve bazı Avrupa ülkelerinde telegrama maruz kaldığını iddia eden insanlar olmuştur. Fakat Türkiye’de ilk defa Mirzabeyoğlu böyle bir iddiayı ortaya atıyor.  Çok önemli siyasi mahkûmların bile bugüne kadar böyle bir iddiada bulunmaması sadece böyle bir işkenceye Mirzabeyoğlu’nun maruz kalması ise özel yapıyor örgütü içinde onu. Mirzabeyoğlu’nu özel yapan ve ilişkilerinin uzantılarını anlamak için son bir örnekle bitiriyorum yazımı.

BİR MEHDİLİĞİ KALMIŞTI...

İBDA-C’nin yayınlarından Baran Dergisi'nin 100. sayısında ilginç bir röportaj yayınlandı. Derginin Orta Asya Temsilcisi Dilmurad Abdilbaki Yvasev, Kırgız Ordusu Özel Tim Eski Komutanlarından Albay Djumav Suyunaliyev ile bir röportaj gerçekleştirdiği iddia edildi.
Albay Suyunaliyev, İBDA-C Lideri Salih Mirzabeyoğlu'nun İslam dünyasının beklenen halifesi olduğunu söyledi. Haberde Suyunaliyev: "Biz K. Salih Mirzabeyoğlu'nu İslâm Âlemi'nin kurtuluş ümidi-Halifesi olarak görüyoruz. Ortaya koyduğu eserlerle ve yaşadığı hayatla Sayın Salih Mirzabeyoğlu bizim anlayışımıza göre İslâm Âlemi'nin beklediği Halife'dir." dedi.

İSMAİLAĞA: İBDA-C SAPKIN GRUP

Birkaç yıl önce İsmailağa tarikatı da İBDA-C örgütünden rahatsız olmuş ve şu bildiriyi yayınlamıştı.

SAPKIN BİR GRUP İBDA-C
İSMAİLAĞA CEMAATI İÇİNDE KAMUFLE OLMAYA ÇALIŞAN BU GRUP SATILMAYAN DERGİLERİNİN TİRAJINI ARTTIRMAK VE GÜNDEMDE KALMAK İÇİN ÇEŞİTLİ SENARYOLAR ÜRETMEKTEDİR. KİMİ ZAMAN BİR ERGENEKONCU GENERALİN KENDİLERİNE TELEFON AÇIP KORKTUĞUNU SÖYLEMESİ SAPKIN BİR GRUP İBDA-C
KİMİ ZAMAN İSE MİRZABEYOĞLUNUN TELEGRAM HAVUZUNA DALDIĞINI.. VE ORADAKİ MATRİX DÜNYASINDA FETİHLER YAPTIĞINI DUYURMASI GİBİ.. TİRAJİ KOMİK SENARYOLAR ÜRETMEKTEN GERİ KALMAMAKTADIRLAR. BU DA NE KADAR SAĞLIKLI (!) BİR RUH YAPISINA SAHİP OLDUKLARINI GÖSTERİYOR..
GRUBUN ÇOĞU İŞSİZ GÜÇSÜZ SERSERİ TAKIMINDAN OLUŞMAKTADIR. KİMİSİ EVİNDEN AYRILMIŞ, KİMİSİ EŞİNDEN BOŞANMIŞ, KİMİSİNİN YATACAK YERİ YOK vs. vs. vs..
BAŞTA DA DEDİĞİMİZ GİBİ GÜNDEMDE KALMAK VE DERGİLERİNİN TİRAJINI ARTTIRMAK İÇİN  HER KILIĞA GİREN BU GRUP ŞU ARALAR ERGENEKON MEVZULARIYLA YATIP KALKMAKTADIR.  ORTALIĞA OLMADIK TEORİLER SUNAN VE SAHTE İSİMLERLE SAĞA SOLA MESAJLAR YOLLAYAN BU GRUBUN ELEMANLARI ÇEŞİTLİ İSLAMİ SİTELERE ÜYE OLMUŞLAR ORADA DA KENDİ REKLAMLARINI YAPMAYA KALKINCA SİTE SAHİPLERİ TARAFINDAN KOVULMUŞLARDIR. EN SON OLARAK SELEFİ CİHAD SİTELERİNE MUSALLAT OLUP TASAVVUF PROPOGANDASI YAPMIŞLAR VE BUNDA DA BAŞARILI OLAMAMIŞLARDIR.  AKİDELERİ KÜFÜR VE ŞİRK OLAN BU GRUBUN DIŞ GÜÇLER TARAFINDAN KULLANILMAYA MÜSAİT OLDUKLARI AŞİKÂRDIR...



İBDA-C YAYINLARINDA ŞİDDET VE TERÖR HER ZAMAN ANA KONULAR OLARAK İŞLENİR.  



VAKİT-AKİT GAZETESİ KURUCULARI İÇİNDE BULUNAN YALÇIN TURGUT BALABAN MİRZABEYOĞLU'NUN KAYINBİRADERİDİR. GAZETEDE ZAMAN ZAMAN ÖRGÜT MENSUPLARI ÇALIŞMIŞTIR. 
GAZETENİN HEDEF GÖSTEREN HABERLERİNDE SÖZ KONUSU YERİN MUTLAKA ADRESİ VERİLİRDİ. İBDA-C DE BU ADRESE GİDER EYLEM YAPARDI. ÖRNEK: KAYNAK YAYINLARI İLE İLGİLİ ÇIKAN BİR HABERİN İÇİNDE YAYINEVİNİN ADRESİ VERİLMİŞTİ. İBDA-C VERİLEN ADRESE GİDEREK BURADA EYLEM GERÇEKLEŞTİRDİ.



İBDA-C HER ZAMAN VAKİT-AKİT GAZETESİNİ DESTEKLEMİŞTİR. YUKARIDA  DESTEK İÇİN GAZETE BİNASINA GELEN İBDA-C ÜYELERİ İBDA-C SELAMI VERİYORLAR.
Axact

Axact

Vestibulum bibendum felis sit amet dolor auctor molestie. In dignissim eget nibh id dapibus. Fusce et suscipit orci. Aliquam sit amet urna lorem. Duis eu imperdiet nunc, non imperdiet libero.

Post A Comment:

0 comments: