Articles by "Yavuz Bahadıroğlu"
Yavuz Bahadıroğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
“Osmanlı Devleti mi demeliyiz, Osmanlı İmparatorluğu mu? Ayrıca son günlerde Osmanlı İmparatorluğu’nun emperyalist olduğuna dair söylentiler var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?” 

* Osmanlı Devleti’nin adı “Osmanlı İmparatorluğu” değildir sevgili Murteza... O sonradan uydurulan bir isimdir. Osmanlı’nın asıl adı, "Devlet-i Âli Osman”dır.
Geniş bir coğrafyaya hükmetmesi ve farklı ülkeleri egemenliği altında tutması “İmparatorluk” tanımlamasına yol açmıştır…

Dolayısıyla bu isimlendirme “Emperyalizm” çağrısı yaptığı için böyle bir kuşku doğmuştur.

Oysa Osmanlı, tarihinin hiçbir döneminde emperyalist olmamıştır. Bu yakıştırmayı hak edecek bir şey de yapmamıştır.
Bu konuda bir hatıramı anlatmak isterim…

Hac esnasında tanıdığım Arap polislerden biri Yavuz Sultan Selim’i çağrıştıran bıyıklarıma takılıp “Osmanlı bizi dörtyüz yıl sömürdü” deyince, cevabım şu olmuştu: “Osmanlı buraya emperyalist amaçlarla gelseydi, bugün benimle Türkçe konuşuyor olurdunuz.”

Hemen bir de örnek verdim: “Cezayir’de sadece yüz sene kalan Fransa, Cezayir tarihi ile Cezayirlilerin dilini değiştirdi. Cezayir’in resmi dili daha düne kadar Fransızca idi. Biraz daha kalsaydı, muhtemelen dinlerini de değiştirirdi. Emperyalizm böyle olur.”
Osmanlı gittiği yerleri “vatan” bellerdi. İnsanların dinlerine, dillerine karışmazdı. Her alana yatırım yapar, eserlerle donatırdı. Mümkün olduğu kadar hak yememeye çalışır, kul hakkından sakınırdı. 

İktisadi manada bir sömürgecilik de sözkonusu değildir. Osmanlı Devlet arşivlerine bakıldığında, eyaletlere yapılan harcamaların âdilane olduğu rahatlıkla görülür. 
Osmanlı Devleti her bölgeye, her eyalete eşit mesafede durmuş, yatırımlarını ihtiyaca göre ayarlamıştır. 

Gayrimüslim teb’asından aldığı “cizye” (bir nevi vergi) ise askerlikten ve angaryadan muafiyetin bedelidir. Bunu bir nevi, askerlik yapmak yerine “bedel” ödemek şeklinde okumak mümkündür.

Merkezi Ankara'da bulunan Avrasya Yazarlar Birliği ile Suriye Arap Yazarlar Birliği tarafından Lazkiye'de düzenlenen "Türklerin Gözüyle Araplar" konulu sempozyuma mesaj gönderen Devlet Başkanı Beşar Esad’ın “Osmanlı Devleti Suriye'de emperyalist değildi. Eğer emperyalist olsaydı dört yüz sene bu topraklarda kalamazdı” şeklindeki sözleri gerçeğin tescili mahiyetindedir.
I. İnönü Zaferi var mı?

Sabriye Sevdi/ İstanbul
“İsmet Paşayı inkâr etmek, onun kötü biri olduğunu savunmak yanlıştır. İsmet Paşa, Birinci İnönü Savaşı’nı kazanarak Kurtuluş Savaşını başlatmıştır.”

* Yakın tarihe ilişkin yorumlar genel olarak belgeden ziyade kanaate dayanıyor. Sabriye Hanımefendi de kanaatini belirtmiş…
O böyle inanıyor…

Tabii kimsenin inancını değiştirmek zorunda değilim. Sabriye Hanımefendinin ne kadar böyle inanmaya hakkı varsa, başkalarının başka türlü inanmaya da en az o kadar hakkı var…

Ama tarih konusunda inançlarımızı mı yarıştırmalıyız, yoksa belgelere mi bakmalıyız?
Belgelere bakacaksak, “Birinci İnönü Zaferi” diye bir zaferin olmadığını öne sürenleri de dikkate almak zorundayız…

Hele bir de, bu iddiayı paylaşanlar arasında, Karabekir Paşa gibi bir İstiklâl Savaşı kahramanı da varsa…

Kâzım Karabekir Paşa’ya göre “Birinci İnönü Zaferi” diye bir zafer yoktur; o bölgede ufak-tefek çatışmalar olmuş, ancak “büyük bir savaş” cereyan etmemiştir.
“Büyük savaş” olmayan yerde, “büyük zafer” de olmaz elbet!
Savaşın büyüklüğü, kayıpların çokluğuyla ölçülür…

Hatırlayalım ki, “Birinci İnönü Muharebesi”nde (6-12 Ocak 1921), sadece 4 subayla 117 er şehit vermişiz (Yunanlılar ise 8 subayla 49 er kaybetmiştir). 

Düşünün: “Türk Milleti’nin makus talihi”nin yenildiği iddia edilen bir savaşta daha büyük kayıplar verilmesi gerekmez miydi? (Çanakkale Savaşı misali).
 
Yavuz Bahadıroğlu
Şapka inkılâbında kaç kişi asıldı? 

Şapka Kanunu’nun çıkmasıyla birlikte Erzurum, Rize, Sivas, Maraş, Giresun, Kırşehir, Kayseri, Tokat, Amasya, Samsun, Trabzon ve Gümüşhane’de sert direnişler yaşandı. Ama hepsi çok şiddetli, hatta vahim bir şekilde bastırıldı…

Mesela Trabzon’un Of İlçesi, Hamidiye Zırhlısı tarafından bombalandı. “Bizim uşaklar”ın, “Atma Hamidiye atma, şapka da giyeceğuk, vergi de vereceğuk” diye aman dilemeleri meşhurdur.

Oysa, şapkadan başka bir başlık giymekte direnmenin cezası, kanuna göre, üç aya kadar hafif hapisti. Ama şapka, İstiklal Mahkemeleri’nin en önemli konusu haline getirilmişti. Ve şapkaya direndikleri gerekçesiyle, başta İskilipli Atıf Hoca ile Babaeski Müftüsü olmak üzere, Rize’de 8, Maraş’ta 7, Erzurum’da 4, Sivas’ta 3, İskilip’te 2, Menemen’de 28 olmak üzere, çeşitli yerlerde toplam 78 kişi idam edildi.

Ardından 25 Kasım 1925’de çıkarılan yeni bir kanunla bütün erkekler için şapka giyme zorunluluğu getirildi. Böylece şapka dışında bir başlık giyilmesi cezayı gerektiren bir suç haline getirildi. Şapka Kanunu'na muhalefet ettiği gerekçesiyle idama mahküm olanlar arasında bir de kadından söz edilir. Bu, Erzurum’da (yıl 1926) bohçacılık yaparak hayatını kazanan “Şalcı Bacı”dır… Gazeteci Nimet Arzık, bu olayı duyduğunda bir hikâye yazdığını ve adını"Şalcı Bacı Asılmaya Gidiyordu"koydu ğunu anlatır.

Nimet Arzık, Şalcı Bacı'nın"Şapka Kanunu'na Muhalefet suçundan asılacağı"nı öğrendiğinde çok şaşırdığını,"ca ndarmalar"onu iterek sehpaya götürürken"Kadı n şapka giye ki asıla?"diye sorarak geçtiği yollardaki"donu klaşmış"insanla rın içlerini kabarttığını ifade eder.
Şalcı Bacı'nın"Kadın şapka giye ki asıla?"şeklinde ki safça şaşkınlığını Nimet Arzık şöyle cevaplandırır:

“1 Kasım 1925’te kabul edilen Şapka Kanunu, Anadolu’da yer yer protestolara sebep olunca, hükümet demir yumruğunu kullanmaya karar verdi.

“Konya, Maraş, Giresun, Rize, Erzurum, Kayseri gibi şehirlerde halkın şapkaya direnmesi, buralarda gezici İstiklal Mahkemeleri’nin dolaşmasına sebep oldu.

“Bu mahkemeler sadece Erzurum’da 30 kadar idam hükmü verdi.”

-Yavuz Bahadıroğlu - 19.07.2010