Articles by "ASPAVA"
ASPAVA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster


Can Ataklı 2 yıl önce yazdığı yazıda, Türkiye’nin yeniden kurulduğunu iddia etmiş, “Erdoğan da gidecek” demişti. Ve ardından da iddialarının süresinin 18 ay olduğunu bunların gerçekleşmezse, kendisinden hesap sorulmasını istemişti. Şimdi kendisinden hesap soruyorum.

17 yıllık gazetecilik mesleğinde şunu öğrendim. “Geçmişin ışığında geleceğe bakmak gerek” Gazeteci bu konuda daha da hassas olmalı. Çünkü değerlendirmeler ve analizler geçmişin ışığı altında yapılmadıkça sonuçsuz kalır.

Gazetecinin iyi bir arşivi olması önemlidir.

Düsturum bu olduğu için kendinden her zaman emin olan ve hepsi olmasa da bazı görüşlerine katıldığım yılların köşe yazarı Can Ataklı’nın, bir yazısını arşivime aldım, beklemeye yattım. Zaman o kadar hızlı akıyor ki, Ataklı’nın kendine tanıdığı sürenin üzerinden bir de 7 ay geçmiş. 7 ay da bizden avans olsun. Aslında birkaç aydır yazı aklımdaydı bir türlü ‘bekleme süresi dolmuş mu’ diye bakamadım. Kısmet bugüneymiş.

Cana Ataklı ismini çocukluğumdan bu yana hatırlıyorum. 80’li yıllardı. Yazılarını okumasam da, hangi gazetede yazdığını hatırlamasam da, Ataklı’nın o dönem yazdığı köşesinin adı ASPAVA’ydı. Bu isim bana enteresan geldiği için aklımdan hiç çıkmadı. Açılımı ise daha da ilginç: Allah Sağlık Para Afiyet Versin Amin.
O zamanlar bizim semtte Aspava isminde bir lokanta da olduğu için isim aklıma kazınmış.

Gazeteciliğe başladıktan sonra Ataklı’nın da yazılarını takip ediyordum zaman zaman. Son dönemde, muhalif ve Ergenekon taraftarı tutumuyla Can Ataklı ismi geniş kitlelerde yankı buluyordu.
Artık ön plana çıkan bir isim olduğundan, yakından takip etmem gerekiyordu. Öyle yaptım…

Ergenekon tartışmaları bitmek bilmiyor, buna bir de CHP lideri Deniz Baykal’a yapılan komplo ekleniyordu. Hükümete muhalefet etmek de cabası. Gündem her zaman ki gibi yoğun mu yoğun. Tarih 17 Mayıs 2010. Can Ataklı Vatan Gazetesi’ndeki köşesinde bir yazı döşenmiş kehanet kokan. Bir de iddialı mı iddialı. “Benden hesap sorun” diye de kesip atmış raconu…

Herkes gibi ilgiyle okudum. Ama herkesten farklı arşivime aldım. Adam “Bana hesap sorun” demiş, hodri meydan. E onu mu kıracağız…

Yazının başlığı “Türkiye yeniden kuruluyor, Erdoğan da gidecek”

Hemen yazının başında kısaca özetlemiş durumu:

Bu yazı geleceğe yönelik bir gözlem-tahmin yazısıdır. Özeti şudur: Türkiye sıkıştı, siyaset içinden çıkılmaz hale geldi, Cumhuriyet’in temel ilkeleri, demokrasi ve hukuk düzeni tehlike altında. Bunun için de muhalefette de iktidarda da çok ciddi bir tasfiye olacaktır. Bu yazının vadesi 18 aydır. İsteyen bu yazıyı kesip saklayabilir ve 18 ay sonra tahminlerin önemli bir bölümü gerçekleşmezse hesabını sorabilir.”

Ataklı bu yazıyı Deniz Baykal’ın istifasından bir hafta sonra yazmış. Parti içi hegemonyası had safhada olan Deniz Baykal gibi bir genel başkanın istifasından sonra, partide büyük bir tasfiyenin yaşanması son derece doğal bir süreçtir. Müneccim olmaya gerek yok.

Ataklı devam ediyor ve bu tasfiyelerin niçin olacağını açıklıyor:

“Türkiye’yi sadece Cumhuriyet döneminden ibaret saymak yanlıştır. Türkiye sadece Anadolu topraklarında 1000 yıldır devlet olarak yaşamaktadır. Son 87 yıldır da 1000 yıllık tarihin üzerine kurulan Cumhuriyet’in DNA’ları toplumun içine işlemiştir ve nihayet bu DNA harekete geçmeye başlamıştır.
Elbette bu DNA’nın harekete geçmesinde bazı dış güçlerin rolünün olduğunu da kabul etmeliyiz. Türkiye’yi, bir İslam ülkesi olarak, başında İslamcı kimliğini öne çıkaran bir liderle İslam ülkelerinin moderatörü olarak konumlandırmak isteyen zihniyet bunun yanlışlığını görmüştür. Kapitalist batı bloku Türkiye’nin laik, demokratik bir hukuk devleti olarak yürümesinin daha akılcı olduğunu fark etmiştir.”

Bu analize katılmak mümkün müdür. 1000 yıllık gelenek ve kültür hiçbir zaman 87 yıllık anlayışı kabullenmemiştir. Günümüzdeki laik-dindar, alevi-sünni, Türk-Kürt tartışmaları 87 yıllık anlayışın ürünü değil midir. 1000 yıllık kültürün içine, 87 yılda, DNA’larına kadar işleyecek bir anlayışın sindirilmesi mümkün müdür. Hangi sosyal bilimci böyle bir tezi kabul edebilir.

Ataklı’nın yazısının son kısmı:

“Şurası kesindir ki küçük bir dini hareket olarak başlayan Gülen hareketi şu anda milyarlarca dolara hükmeden bir ekonomik yapıya, yüz binleri aşan bir gönüllüler kadrosuna sahiptir. İnançlar konusunda sürdürülen kampanyalar sonunda halkın duygu ve düşünceleri de etkilenmiştir. Bu durumda Cumhuriyet ile yeniden bir uzlaşma sağlanması herkesin yararına olacaktır.
Türkiye’nin kamplaşması, özellikle inananlar-inanmayanlar, Türkler-Kürtler, Müslümanlar-gayrimüslimler gibi ayırımların kimseye yarar sağlamadığının herkes farkında. Bu ayrımı yaratan da bizzat bugünkü iktidardır. O halde ilk seçimlerde Tayyip Erdoğan’ın da gitmesi kaçınılmazdır. Ama bu yapılırken muhalefet liderine de kimse zafer kazandırmak istemez. Yani önce Baykal gider, peşinden de Erdoğan’ı sürükler.”

Gülen cemaatinin son aylarda AKP iktidarıyla düştükleri ayrılıklara rağmen, cemaat kendi bildiği gibi hareket etmeye devam ediyor. Burada Ataklı’nın analizi doğru gibi görülse de, gerçek çok farklı.

Cemaat’in zaten cumhuriyetle ilgili bir sıkıntısı yok. Ancak AKP’nin cumhuriyetle ilgili sorunu olabilir. İki grup arasında bir güç savaşı olduğu muhakkak. Şu unutulmamalıdır: AKP bir siyasi partidir. Günün birinde iktidarının biteceği kesindir. Fakat cemaat farklı görev alanlarında bulunan insanlardan müteşekkildir. Devlet içindeki yapılanması her zaman devam edecektir. Hem de artarak. Cemaat bu gerçekten yola çıkarak AKP’yi daha çok sıkıştırmanın bir anlamı olmayacağını biliyor olmalı.

Ataklı inananlar-inanmayanlar, Türkler-Kürtler, Müslümanlar-gayrimüslimler gibi ayrımların
AKP iktidarına mâl ediyor, oysa günümüzde 87 yıllık anlayışın eseri olduğunu tüm toplum katmanları ittifakla kabul ediyor.

Gelelim hesap sorma meselesine…

Birinci kehanet: “CHP’de büyük değişimin olacağı” bir kehanet değil. Gündemi takip eden sıradan insanların bile kolayca tahmin edebileceği bir durumdur. Zira Ataklı yazısını Baykal’ın istifasından sonra yazmış, Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık adaylığını açıkladığı gün de yayınlamıştı. Zaten ölü doğan bir kehanet.

İkinci Kehanet: “Tayyip Erdoğan’ın ilk seçimde gideceği” idi. Erdoğan’ın kendisi zaten son dönemi olduğunu açıklamıştı. Aynı zamanda parti tüzüğü de buna engeldi. Onun başkanlık sistemini istediği ve Çankaya’yı hedeflediğini sağır sultan bile duymuştu. Aslına bakarsanız ikinci kehanet de ölü doğmuş.

Bu satırlara geldiğimde çok ilginç bir dönemece girdiğimi anlıyorum. Kafama dank etti. Yahu Can Ataklı adam gibi bir kehanette bulunmamış ki, 18 ay sonra hesap soralım. Yaptığı tahminlerin hepsi daha o tarihte çürütülecek cinstenmiş. Nasıl anlayamamışım. Kendime kızıyorum.

Üçüncü kehanet: Cemaat meselesi. Yukarıda zaten yazmıştım.

Ataklı’nın yazısı daha uzun ancak içinden çıkarabildiğim geleceğe yönelik varsayımları bu kadar.

Bir de yazıda; Baykal kendisine yapılan komplodan sonra, moral veren bir mesajdan söz ederek, mesajın Pensilvanya’dan geldiğini söylemesi ve AKP’nin buna öfkeyle verdiği karşılıktan söz ediliyor. Bunu da cemaatin AKP’yi gözden çıkardığı anlamına geldiğini savunuyor. Ama bunu kehanet çerçevesi içinde değil, bir analiz olarak veriyor.

“Türkiye yeniden kuruluyor, Erdoğan da gidecek” diyen Ataklı’ya ayıp olmasın bir hesap soralım.

Yazının üzeriden 2 yıl geçmiş. Türkiye’de yeniden kurulma hareketleri görmüyorum. Tayyip Erdoğan da durduğu yerde duruyor.

Haydi bakalım şimdi hesap ver Can Ataklı kehanetlerin neden tutmadı?


CAN ATAKLI’NIN YAZISI tam netin

-17 mayıs 2010 VATAN GAZETESİ-

 Türkiye yeniden kuruluyor, Erdoğan da gidecek

Bu yazı geleceğe yönelik bir gözlem-tahmin yazısıdır. Özeti şudur: Türkiye sıkıştı, siyaset içinden çıkılmaz hale geldi, Cumhuriyet’in temel ilkeleri, demokrasi ve hukuk düzeni tehlike altında. Bunun için de muhalefette de iktidarda da çok ciddi bir tasfiye olacaktır. Bu yazının vadesi 18 aydır. İsteyen bu yazıyı kesip saklayabilir ve 18 ay sonra tahminlerin önemli bir bölümü gerçekleşmezse hesabını sorabilir.

Sevgili okurlar; Anayasa’nın bazı maddelerindeki değişiklikler AKP’lilerin oylarıyla kabul edildi ve Cumhurbaşkanı’nın da “jet” onayıyla referanduma sunuldu. Cumhuriyet rejimini tamamen ortadan kaldırmaya yönelik bu değişikliklerin hayata geçmesi halinde Türkiye dönüşü olmayan bir yola girecektir. Demokrasi, özgürlükler, hukuk düzeni ve çağdaşlıktan yana olan herkesin bu gidişe dur demesi gerekir.

Güçler dengesi

Ancak, AKP iktidarının seçim sisteminden de yararlanarak parlamentoda çok güçlü olması, yaratılan korku imparatorluğu sonucu toplumun sindirilmesi, muhalefet boşluğu güçler dengesi arasında orantısız bir durum yarattığı için şimdilik gidiş dinci bir diktatörlüğün zaferine ulaşmak üzere olduğu izlenimini doğurmaktadır. Bu durum içte ve dışta kaygı yaratmaktadır.

Baykal’ın tasfiyesi

Baykal içeriğinde yasak aşkı barındıran bazı mahrem görüntüler nedeniyle istifa etmiş görünebilir. Oysa aslında Baykal mutlaka tasfiye edilecekti, bu yolla olması sadece üzücüdür. Bu nedenle Baykal’ın “örgüt baskısıyla geri döneceği” ve tekrar “partisinin başına döneceği” bir temenniden öteye gidemez. Buna rağmen Baykal dönerse bu zaten CHP’nin de sonu olacaktır.

Türkiye’nin DNA’ları

Türkiye’yi sadece Cumhuriyet döneminden ibaret saymak yanlıştır. Türkiye sadece Anadolu topraklarında 1000 yıldır devlet olarak yaşamaktadır. Son 87 yıldır da 1000 yıllık tarihin üzerine kurulan Cumhuriyet’in DNA’ları toplumun içine işlemiştir ve nihayet bu DNA harekete geçmeye başlamıştır.

İslamcı Türkiye olmadı

Elbette bu DNA’nın harekete geçmesinde bazı dış güçlerin rolünün olduğunu da kabul etmeliyiz. Türkiye’yi, bir İslam ülkesi olarak, başında İslamcı kimliğini öne çıkaran bir liderle İslam ülkelerinin moderatörü olarak konumlandırmak isteyen zihniyet bunun yanlışlığını görmüştür. Kapitalist batı bloku Türkiye’nin laik, demokratik bir hukuk devleti olarak yürümesinin daha akılcı olduğunu fark etmiştir.

Operasyon kaçınılmazdı

O halde bu zorlama yapının tasfiye edilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin harekete geçen DNA’sı ile bazı dış güçler zorunlu bir işbirliği yaparak bu operasyonu başlatmak zorunda kalmışlardır. Ancak, Türkiye’nin geldiği noktada muhalefetin de payının ortada olduğu da ayrı bir gerçektir. Bunun bir numaralı sorumlusu ise CHP ve lideri Baykal’dır. O halde işlem Baykal’la başlayacaktır.

Baykal farkında

Öyle sanıyorum ki Baykal tasfiye edileceğinin farkındaydı. Sadece bu yöntemi aklına getirmemişti. Ama her şeye rağmen, kaset olayının ortaya çıkmasından sonra yaptığı ilk açıklamada (üç gün geçmesine rağmen) CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa etmiştir. İşi uzatmamıştır. Oysa Baykal, kaset doğru ya da yanlış içerikli olsun, direnebilirdi ki bunu yapmadı. Kaçınılmaza boyun eğdi.

Karar vermemesinin nedeni

Şimdi en çok tartışılan konu şu: Baykal dönecek mi dönmeyecek mi? Baykal’ın işi uzatması döneceği yolundaki düşünceleri güçlendiriyor. Ancak şunu da görmezden gelemeyiz. Baykal’a rağmen bir kişinin ortaya çıkması parti içinde sıkıntı ve hatta bölünme bile yaratabilir. O halde Baykal’ın bir konsensus araması çok normaldir ve doğrudur. Dönmeyecektir ama partiyi de ayakta tutmak zorundadır.

Yeni aday çıkar

Kurultay’dan önce CHP Genel Başkanlığı için bir isim üzerinde anlaşılacağını tahmin ediyorum. Bu aday kim olursa olsun parti içinde homurdanlamalar olacağı da kesindir. Bazı ayrılıklar da yaşanabilir. Buna karşın CHP’ye gelecek oylar gidenlerden kat kat fazla olacaktır. İktidardan endişe eden çevrelerin yenilenen CHP’ye umutla sarılması kimseyi şaşırtmamalıdır.

Pensilvanya göndermesi

İlk anda da yazmıştım. Baykal’ın istifa konuşmasındaki Pensilvanya göndermesi istifadan bile önemliydi. Pek çok kişi bu göndermeyi farklı biçimlerde yorumladı. CHP’nin laik çizgiden kaydığı kuşkuları bile getirildi. Oysa Türkiye’nin en deneyimli siyasetçisi Baykal’ın istifa anında böyle bir gönderme yapmasının nedeni herhalde çok daha farklıydı.

Erdoğan’ın telaşı

Baykal’ın istifasında hükümeti sorumlu tutması ve “Bunu çıkarın ortaya” demesinden sonra Başbakan Erdoğan çok sert bir açıklama yaptı. Burada en dikkat çekici nokta, Erdoğan’ın ilk defa içinde hakaret geçen bir konuşmayı irticalen yapmaması, kâğıttan okumasıydı. Demek ki hakaret dolu bu konuşma üzerinde çalışılmış ve metin haline getirilmişti.

Öfke neye karşı

Acaba Erdoğan Baykal’ın kaset konusunda hükümeti sorumlu tutmasına mı çok öfkelendi yoksa Pensilvanya göndermesine mi? Bana öyle geliyor ki, Erdoğan hükümetin sorumlu tutulmasından, hiç öfkelenmeden hatta esprili cevaplar vererek sıyrılabilirdi. Ama Erdoğan’ı asıl öfkelendiren ve hakareti yazmaya iten asıl neden Pensilvanya göndermesiydi.

Cemaatin desteği

Baykal madem kendisine moral veren bir mesajdan söz edecekti, Pensilvanya yerine Amerika’da yaşayan bir din adamından ya da direkt Fethullah Gülen’in adından söz edebilirdi. Öyle yapmadı, bilerek “Pensilvanya” dedi. Bu cemaatin olduğu kadar Amerika’nın da AKP’den umudunu kesmeye başladığının bir mesajıydı. Erdoğan ve çekirdek kadrosu bu mesajı alacak kadar akıl ve izan sahibidir.

Cemaat de endişe ediyor

Her ne kadar başta Ergenekon olmak üzere Türkiye’yi sarsan olayları diline doluyorsa, her ne kadar Türkiye’yi uçuruma götürecek anayasa değişikliklerine açık destek veriyorsa da Fethullah Gülen gelinen noktanın kendileri adına da tehlikeli olduğunu görmektedir. Cemaat maddi manevi olarak çok büyümüştür ve bu hızlı büyüme bir anda bitirilme tehlikesini yanında taşımaktadır.

Büyük uzlaşma

Şurası kesindir ki küçük bir dini hareket olarak başlayan Gülen hareketi şu anda milyarlarca dolara hükmeden bir ekonomik yapıya, yüz binleri aşan bir gönüllüler kadrosuna sahiptir. İnançlar konusunda sürdürülen kampanyalar sonunda halkın duygu ve düşünceleri de etkilenmiştir. Bu durumda Cumhuriyet ile yeniden bir uzlaşma sağlanması herkesin yararına olacaktır.

Tayyip Erdoğan da gider

Türkiye’nin kamplaşması, özellikle inananlar-inanmayanlar, Türkler-Kürtler, Müslümanlar-gayrimüslimler gibi ayırımların kimseye yarar sağlamadığının herkes farkında. Bu ayrımı yaratan da bizzat bugünkü iktidardır. O halde ilk seçimlerde Tayyip Erdoğan’ın da gitmesi kaçınılmazdır. Ama bu yapılırken muhalefet liderine de kimse zafer kazandırmak istemez. Yani önce Baykal gider, peşinden de Erdoğan’ı sürükler.

Türkiye rayına oturur

Sıkıntılara rağmen Cumhuriyet rejimi farklı etnik kimlik, ırk, mezhep ve inanç sahipleri arasında bir dengeyi kurmuştu. Küçük bir azınlık hariç dindar kesim laiklikle barışık yaşıyordu, bu dengeler bozuldu. Şimdi Türkiye yeniden kurulurken bu dengeler de yerli yerine oturtulacak ve Türkiye rayına sokulacaktır. Bu hem Türkiye hem de içinde bulunduğumuz ittifaklar için zorunludur.

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=11.11.2007&Newsid=305955&Categoryid=4&wid=142