Articles by "Camii"
Camii etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster


KEMÂL KAPLAN
6 Haziran 2012

Yıl 1997. Eminönü Hizmet Vakfı, ilçede bulunan vakıf eserleriyle ilgili bir araştırma yapıyor. Araştırma, Selâtin Camileri, yani sultanların camileri üzerine yoğunlaşıyor. Araştırma sonucunda tüyler ürperten sonuçlara ulaşılıyor.

Saray geleneğinde selâtin camilerinin yaptırılabilmesi için birtakım koşullar vardır. Öncelikle padişahın, askerî bir zafer kazanması ve bu zaferle birlikte önemli bir savaş ganimeti ele geçirmesi gerekirdi. Selâtin camilerinin yapımında devlet hazinesi kullanılmaz, yalnızca padişahın kişisel serveti kullanılırdı.

Camilerin neredeyse hepsi birer külliye olarak inşa edilirdi. Külliyede, cami ile birlikte medrese, imaret, türbe, kütüphane, hamam, aşevi, kervansaray, çarşı, okul, hastane, tekke, zaviyeler mevcut olup devrin en önemli sosyal kurumu durumundaydılar.

Tüm bu kompleksi bir arada düşündüğünüzde, komplike bir işletme karşımıza çıkıyor. Buranın işletilmesi de ayrı bir maharet istiyor. Camiler bugünkü gibi namaz sonrasında, kapının önüne bir kutu konarak halktan yardım toplamıyor. Halka el açmıyor. Bilakis, veren el durumunda.

Peki, tüm bu külliyenin harcamaları nasıl karşılanıyor. Elbette vakıflar yardımıyla. Öncelikle cami yaptıran sultan, vakfiye olacak dükkânlar ihdas ettiriyor. Bu dükkânların kira gelirleri cami ve külliye için kullanılıyor. Hayırsever vatandaşlar da, ev, tarla, dükkân vb. gayrimenkul ve menkullerini camilere vakfedebiliyor. İşte bu sosyal olgu, camileri toplumun merkezine yerleştiriyor.

Günümüzde, İstanbul Karaköy Perşembe Pazarı’nda bulunan bir işhanı Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa ettirilmiş ve Ayasofya Camii’ne vakfedilmiş. Halen kitabesi durmaktadır. Bunun gibi daha nice vakfiyeler bulunuyor. Hatta Sultanahmet Camii’nin vakfiyesi olarak Trakya ve Balkanlar'da yüzlerce dönüm tarlası bile bulunuyor.

Hayrete düşüren bir durum değil mi.

Lakin daha can alıcı bölüme gelmedik. Bu vakfiyelere 1935 yılında CHP hükümeti tarafından el konuluyor. Nuruosmaniye Camii’nin girişinde bulunan dükkânlar, Sultanahmet Camii’nin alt tarafındaki arasta, binlercesine iki örnek.

El konulan vakıf malları bir kısmı devlet kasasını doldurmak için satışa çıkarılıyori kalanını devlet işletiyor. Vakıf malının haram olduğuna inanan Müslüman halk uzak dururken, gayrimüslimler adeta yağmalanan vakıf mallarını satın alıyor.

Gayrimüslimler satın aldıkları vakıf taşınmazlarını ya kendileri işletiyor veya kiraya veriyorlar. Gel zaman git zaman, bunlardan bazıları çeşitli nedenlerden dolayı ülkeyi terk ediyor. Giderken de, kiracılarına bir banka hesap numarası bırakıyorlar. Kiracılar da kiralarını bu hesaplara yatırmaya devam ediyor.

Şimdi sıkı durun. 1997 yılında olayı öğrendiğimde soluğu araştırmayı yapan Eminönü Hizmet Vakfı’nda aldım. Vakıf Başkanı Hüsnü Hepgür, araştırma sonucunda insanı dehşete düşüren bir sonuca varmıştı:
Kiracıların kira ücretlerini yatırdıkları banka hesabının Vatikan Papalığı’na ait olduğunu saptamışlar.

Araştırmamı biraz daha derinleştirince, geçen yıl kaybettiğimiz vatansever gazeteci-yazar Necdet Sevinç’in, daha 1969 yılında konuyla ilgili bulgulara rastladığını öğrendim. Sevinç Nuruosmaniye Camii hakkında yaptığı bir araştırmada, caminin vakfiyelerini Ermeni ve Süryanilerin satın aldıklarını ve bunların Ermeni kiliselerine vakfedildiğini tespit etmişti.

Haber, çalıştığım gazetede sürmanşetten girdi. Birkaç gün kamuoyunda tartışıldı. Ancak sonuca giden yol kapalıydı.  28 Şubat’ın hemen ertesiydi: Memleket toz duman. Herkes kendi paçasını kurtarma peşine düşmüştü. Bizim haberde gümbürtüye gitti.

BUGÜNKÜ DURUM

AKP hükümeti, azınlık vakıflarının hemen hepsini teslim etti. Tüm kilise vakıfları artık sahiplerini buldu. Geçen yıl Bülent Arınç vakıflardan elde edilen gelirin bilmem ne kadar arttığını söylüyordu.
Gayrimüslimlerin vakıfları iade edilmesine rağmen, Müslüman vakıfları neden iade edilmiyor? Kimse bu konuda konuşmuyor merak edilmediği gibi, onlarca İslamcı(!) aydın, yazar ve ilahiyatçı hiçbir platformda camilere ait vakıf mallarının iadesini dile getirmiyorlar.

Hayret!!!

Din-iman, Allah-kitap edebiyatı yapan devlet yöneticilerinin bu yürek burkan duruma müdahale etmemeleri, hatta dışarıdan bir seyirci gibi bakmalarını hazm edebilmemiz mümkün mü?