Sultan Abdülhamid'in Toprak Kaybına Karşı Akıllı Çözümü Sultan
Abdülhamid bu malî ortam içinde, Maliye Hazinesi’ne Tanzimatla birlikte devrolunmuş emlâk-ı hümâyûnun tamamının idâresini Hazine-i Hassa Nezâreti’ne geri almıştır ki bu, daha önce de belirtilen Sultan Abdülmecid ve Abdülaziz dönemlerinde başlayan bir sürecin neticesidir. Sultan Abdülhamid bu devrolunan emlâk dışında memleket genelindeki pek çok emlâk ve araziyi kendi adına tapulayarak Hazine-i Hassa Nezâreti’nin idâresine dâhil etmiştir.
Sultan II. Abdülhamid dönemindeki emlâk-ı hümâyûn kavramıyla kast edilen bağ, bahçe, tarla, çiftlik, mezraa, kışlak, vs. gibi araziler; dükkân, ev, gazino, kahve vs. gibi akarat; fabrikalardan sağlanan gelirler ve başta maden olmak üzere her türlü imtiyazdır. Bu imtiyazlar, memleket genelindeki madenlerin çıkartma ve işletme imtiyazı, Osmanlı Devleti sınırları içinde bulunan deniz, göl ve akarsularda vapur işletme imtiyazı, liman ve araba yolu imtiyazları ve sâiredir. Bu dönemde emlâk-ı hümâyûn malî ve siyasî yönden stratejik öneme sahip çok geniş sınırlara yayılmıştır. Nitekim döneme âit mevcut arşiv vesikalarında bu yerlerin, yabancıların eline geçmesinin önlenmesi ve bu sayede îmar edilerek verimli ve en iyi bir şekilde hizmet verecek bir hâle getirilmesi amacıyla padişah adına tapulandığı belirtilmektedir. Yine aynı amaçla memleket dâhilinde bulunan maden çıkarma, işletme, vapur işletme ve sâir imtiyazların da emlâk-ı hümâyûna dâhil edildiği ifade edilmektedir. Belki bu sebeple özellikle verimli ve gelir getiren kaynaklar emlâk-ı hümâyûn kapsamına alınmıştır. Bu emlâk-ı hümâyûn içinde Bağdat-Musul petrolleri, önemli kömür işletmeleri, memleketin farklı yerlerinde bulunan altın madenleri, başta Selanik limanı olmak üzere rıhtım ve antrepo işletmeleri gibi stratejik öneme sahip yerler vardı. Nitekim devletin parçalanmaya yüz tuttuğu bir dönemde devlet veya saltanat makamına ait yerlerin her hangi bir işgal sırasında elden çıkmasına karşılık şahsî mülkiyetin muhafaza edilebileceği amaçlanmış olabilir. Diğer yönden tapudaki kayıtta malın verâset usûlüyle oğulları ve kızlarına kalacağının yazılması da kayda değerdir. Ancak bu ibârelerin emlâk veya arazinin, herhangi bir devletin eline geçmesi hâlinde kişi mülkiyeti olduğunu ispat amacıyla kullanıldığı da düşünülebilir.
Cumhuriyetin ilânından bir süre sonra halifelik kaldırılmış ve bu hususta çıkarılan kanun gereği Hazine-i Hassa’nın idaresi kapsamındaki her şey millete intikal etmiştir.
PROF. DR. ARZU TOZDUMAN TERZİ
Abdülhamid bu malî ortam içinde, Maliye Hazinesi’ne Tanzimatla birlikte devrolunmuş emlâk-ı hümâyûnun tamamının idâresini Hazine-i Hassa Nezâreti’ne geri almıştır ki bu, daha önce de belirtilen Sultan Abdülmecid ve Abdülaziz dönemlerinde başlayan bir sürecin neticesidir. Sultan Abdülhamid bu devrolunan emlâk dışında memleket genelindeki pek çok emlâk ve araziyi kendi adına tapulayarak Hazine-i Hassa Nezâreti’nin idâresine dâhil etmiştir.
Sultan II. Abdülhamid dönemindeki emlâk-ı hümâyûn kavramıyla kast edilen bağ, bahçe, tarla, çiftlik, mezraa, kışlak, vs. gibi araziler; dükkân, ev, gazino, kahve vs. gibi akarat; fabrikalardan sağlanan gelirler ve başta maden olmak üzere her türlü imtiyazdır. Bu imtiyazlar, memleket genelindeki madenlerin çıkartma ve işletme imtiyazı, Osmanlı Devleti sınırları içinde bulunan deniz, göl ve akarsularda vapur işletme imtiyazı, liman ve araba yolu imtiyazları ve sâiredir. Bu dönemde emlâk-ı hümâyûn malî ve siyasî yönden stratejik öneme sahip çok geniş sınırlara yayılmıştır. Nitekim döneme âit mevcut arşiv vesikalarında bu yerlerin, yabancıların eline geçmesinin önlenmesi ve bu sayede îmar edilerek verimli ve en iyi bir şekilde hizmet verecek bir hâle getirilmesi amacıyla padişah adına tapulandığı belirtilmektedir. Yine aynı amaçla memleket dâhilinde bulunan maden çıkarma, işletme, vapur işletme ve sâir imtiyazların da emlâk-ı hümâyûna dâhil edildiği ifade edilmektedir. Belki bu sebeple özellikle verimli ve gelir getiren kaynaklar emlâk-ı hümâyûn kapsamına alınmıştır. Bu emlâk-ı hümâyûn içinde Bağdat-Musul petrolleri, önemli kömür işletmeleri, memleketin farklı yerlerinde bulunan altın madenleri, başta Selanik limanı olmak üzere rıhtım ve antrepo işletmeleri gibi stratejik öneme sahip yerler vardı. Nitekim devletin parçalanmaya yüz tuttuğu bir dönemde devlet veya saltanat makamına ait yerlerin her hangi bir işgal sırasında elden çıkmasına karşılık şahsî mülkiyetin muhafaza edilebileceği amaçlanmış olabilir. Diğer yönden tapudaki kayıtta malın verâset usûlüyle oğulları ve kızlarına kalacağının yazılması da kayda değerdir. Ancak bu ibârelerin emlâk veya arazinin, herhangi bir devletin eline geçmesi hâlinde kişi mülkiyeti olduğunu ispat amacıyla kullanıldığı da düşünülebilir.
Cumhuriyetin ilânından bir süre sonra halifelik kaldırılmış ve bu hususta çıkarılan kanun gereği Hazine-i Hassa’nın idaresi kapsamındaki her şey millete intikal etmiştir.
PROF. DR. ARZU TOZDUMAN TERZİ
Post A Comment:
0 comments: