KEMÂL KAPLAN
12 Ocak 2015
12 Ocak 2015
İstanbul işgal edilince Rum ekalliyet, Ayasofya'nın kiliseye çevrilmesi için İngiliz işgal kuvvetlerine girişimlerde bulunmaya başladı.
Halk arasında Ayasofya için haç ve çanlar üretilmeye başlandığı, Ayasofya'nın kiliseye çevrileceği haberleri dilden dile yayılıyordu.
Ayasofya sadece Ortodoks Rumları'nın değil, İngiliz, Rus ve tabii Yunanistan'ın da üzerinde hak iddia ettiği bir yüce mabed idi. İngiltere'de bile Ayafosya'nın kiliseye çevrilmesi meselesi, günlerce tartışıldı. Bir türlü işin içinden çıkılamıyordu. Kilise olursa, Ortodoks mabedi olarak hizmet görecek, İngiliz politikalarından ziyade Yunan veya Ruslar'a hizmet etmesi söz konusu olacaktı.
İngiliz Başbakanı Lloyd George Lordlar Kamarası'nda yaptığı konuşmada, sultanın İstanbul'dan gönderileceğini, Müslüman nüfusun İstanbul'u terk edeceğini ve Ayasofya kubbesine haç konulacağını söylemişti.
İngilizler kendi içlerinde görüş ayrılığına düşmüştü. Bir kısmı kilise olmasını istiyordu. Kiliseyi savunanlar arasında; İstanbul'da Müslüman tebaa yaşadıkça bunun mümkün olamayacağını düşünenler vardı. Diğer taraftan Arnold Toynbee isimli bir dışişleri görevlisi, Ayasofya'nın müzeye çevrilmesi tezini ortaya atmıştı.
Rum Ortodoks Patrik vekili Dorotius, İngiltere Başbakanı Llyod George'a yazdığı mektupta İstanbul'un anavatan Yunanistan'a bağlanmasını istemektedir. Ayrıca, İstanbul'da Müslümanlar aleyhine olacak herhangi bir gelişme karşısında İngiliz sömürgesi olan Hindistan'da da Müslümanlar'ın ayaklanacağını, Hindistan'daki İngiliz sömürge valisi resmi yazışmalarda dile getirmektedir. İngilizler bu gelişmeler karşısında İstanbul ve Ayasofya için bir karar verememektedir.
Öte yandan tarihçi-yazar İsmail Çolak’ın 'Son Osmanlı Vahdeddin' adlı kitabında Vahdettin'in kendi korumalarını Ayasofya'da konumlandırdığını yazmıştır. Ayasofya bahçesindeki 700 kişilik Türk birliği meydana gelebilecek bir tecavüzü önlemek amacıyla müteyakkız haldeydi. İngiliz işgal birlikleri Ayasofya önünden defalarca geçmesine rağmen, içeri girme eğiliminde bulunmamışlar, herhangi bir çatışma yaşanmamıştı.
Tarihçi Cemal Kutay'ın yayınladığı Tarih Konuşuyor adlı derginin Ağustos 1964 sayılı nüshasında, şunları yazmıştır.
"İşte yabancı bayrakların Beyoğlu caddelerinde dalgalandığı o acı günlerde Ayasofya Camii üzerinde ihtiraslar kabarmış, minarelerine çan ve kubbesine haç hazırlayanlar olduğu duyulmuştu. Ayasofya Camii'ne karşı herhangi bir tecavüz silahla karşılanacaktır. Üstün kuvvetlerle hücum karşısında mukavemet kırılacak olursa minarelerine çan ve kubbesine haç takmalarına fırsat vermeden Ayasofya Camii dinamitle berhava edilecektir... Bu azimli ve kat'i kararı karşısında Ayasofya'ya göz dikenler yılmış ve bu tasavvurlarından tamamen sarfınazar etmişlerdir."
Karakol Örgütü kurucusu Kurmay Albay Kara Vasıf Bey, örgütün Üsküdar Grubu Başkanı Yenibahçeli Şükrü Bey'i Ayasofya'yı düşmana teslim etmek yerine havaya uçurma emrini verir. Şükrü Bey bu yönde hazırlıklarını tamamlar. Ayasofya'nın çeşitli yerlerine dinamitler döşenir. Ancak beklendiği gibi olmaz. Herhangi bir düşman kuvveti Ayasofya'ya saldırmaz.
KAHRAMANLAR HAİN, HAİNLER KAHRAMAN MI?
Bırakın Osmanlı Tarihi'ni şunun şurasında 90 yıllık Cumhuriyet tarihimizi doğru öğrenmekten bîçare olduğumuz için, kimilerine göre, 'kahramanların hain' yazıldığı bir tarihi öğrenmişiz bugüne kadar.
Yakın tarihimizde ülkenin bağımsızlığı için canınını dişine takan yüzlerce isimsiz kahramanın yanında isimleri unutulmuş/unutturulmuş isimler de çokça. İşte Ayasofya'ya çan dikilmesi yerine onu yerle bir edecek kişi ŞÜKRÜ Bey bunlardan biri.
Karagümrük'te Kafkas asıllı bir ailenin evladı olarak doğan ve Yenibahçeli olarak anılan Şükrü'nün bir de ağabeyi vardır: Yenibahçeli NAİL Bey.
Yenibahçeli Kardeşler Milli Mücadelede önemli çalışmaları olmuş, vatan müdafaasında en önde yer almışlardır. İttihatçı kökenli ve Enver Paşa'nın adamları olarak bilinmeleri sonraki yaşamlarını zora sokmuştur.
Bugünkü tarihçilerin 'muhalif temizleme' operasyonu olarak değerlendirdikleri İzmir Suikastı'nda iki kardeş yargılanır, ağabey Nail idam edilir.
Atatürk bir gün Park Otel'de karşılaştığı Nail Bey'in oğlu, Nadir Nail'e şunları söyler: "Baban benim yakın silah arkadaşımdı, çok severdim onu. İzmir suikastına karıştı diyerek iftira atan ve astıran İsmet’tir."
Nadir Nail, ünlü işadamı NAİL KEÇİLİ'nin babasıdır. Keçili Yenibahçeli Nail Bey'in torunudur. Nadir Nail CHP hükümeti döneminde çok zorluk çekmesine rağmen, (Menderes'in yakın arkadaşı) DP iktidarında devlet ihaleleriyle büyük zenginlik sağlamıştır. Devlet 27 Mayıs'ta bu zenginliğe el koyduktan kısa bir süre sonra Nadir Nail intihar eder. Nail Keçili henüz çocuk yaşlardadır.
Küçük Nail zenginlik içindeki yaşamından sonra annesiyle üvey babasının evine taşınır. Onu artık zor günler beklemektedir. Yaz tatillerinde çalışır. Sonrasında Türkiye'nin en büyük reklam şirketinin sahibi, siyasi ilişkileri ve iş hayatıyla her zaman tartışma konusu olmuş NAİL KEÇİLİ olarak karşımıza çıkar.
Celal Bayar, Nadir Nail Keçili, Adnan Menderes, GS Kulübü başkanı Ulvi Yenal, İstanbul Valisi Kemal Aygün |
Post A Comment:
0 comments: