Articles by "reenkarnasyon"
reenkarnasyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

"Religion ist das Opium des Volkes" demiş KARL MARX yani DİN HALKIN AFYONUDUR.
Binlerce yıldır da böyle kullanılmış fırsatçılar-siyasiler-tüccarlar kısaca rant ve güç elde etmek isteyenler tarafından.
Aşağıda sunacağımız iki örnek durumu oldukça iyi açıklayacak cinsten.
Biri Türkiye'den diğeri ise, Avusturya'dan.

Marx'ın bu kuramını tartışmaya açmamakla birlikte, dinin her toplumda suistimal edildiği gerçeğini göz ardı edemeyiz.
Yüzlerce örnek sıralanabilir, fakat ben hemen sıcağı sıcağına iki haberden haberdar etmek istiyorum sizleri.

19 Nisan 2014 tarihli Hürriyet gazetesinde iki haber, dinin nasıl ranta ve kişisel dürtülere alet edildiğini açıkça ortaya koyuyor.

BİRİNCİ HABER: Tuğçe Işınsu: “Türk kadını sevişmeyi bilmiyor”

Haberin başlığı yukarıdaki gibi.
Tuğçe Işınsu kimmiş kısaca habere bakarak anlayalım: “Spritüel yaşam danışmanı, Melek terapisti Tuğçe Işınsu ‘Onu kendine aşık et’ adlı yeni kitabında kadınlara ruh eşini bulma konusunda yol haritası çiziyor”

Tuğçe Işınsu'nun çalışmaları ise şöyle: “Bu konuyla ilgili ilk kitabımı 5 sene önce yazdım; arınma, farkındalık ve kişisel koruyucu meleğimizden yardım alabilme, bununla ilgili sezgilerinizi güdümlendirme ile ilgili. İlk önce teorik bilgileri veriyoruz: arınma nasıl olur, hangi ritüellerde uyumlanırsınız onu gösteriyoruz. Bilinçaltı temizliği yapıyoruz. Çünkü Kişinin korku ve kaygılarından arınmış olması gerekiyor. Sonrasında da bir yaşam amacı belirliyoruz. Ruh eşini bulmak, bereketini artırmak gibi... Sonra evinde melek köşesi ve melek günlüğü oluyor ve konuyla ilgili çalışmaya başlıyor.
Bir yol haritası oluyor. Kişi mucizevi olaylar yaşıyor, ışık çakmaları ve renkler görüyor. Meleklerle ilgili aldığı bilgileri melek günlüğüne yazmasını istiyoruz. Bunu kişisel gelişim defteri gibi düşünün: sekiz ay içinde ne rüyalar görmüş, sezgileri nasıl kuvvetlenmiş bunların günlüğü tutuluyor. Melek köşesi de işin ritüel bölümü. Evin bir köşesinde kartlar, dört elemente dair öğeler oluyor. Özel kristaller koyuyor, orayı evin enerji köşesi haline getiriyoruz.

İnsanları şunlara inandırıyor-empoze ediyor: Kadın erkek ilişkilerinin kötü gitme sebebi olarak: Birincisi; aileden geçer. Sizin hiçbir suçunuz yoktur, büyük büyük babaanneniz zamanında erkeklere kötü davranan birisidir, onun karma kayıtları nesiller boyu gelir, sizin ruhsal hafızanıza sıkışır, o yüzden siz sürekli size haksızlık yapan erkeklere denk gelirsiniz. İkincisi; reenkarnasyon. Ortaçağ’da eşini öldüren bir kadındınız, orada bir karma borcu yarattınız. Bu hayatınızda da sizi öldürmeye teşebbüs eden birine denk gelebilirsiniz. Üçüncüsü; ayrılma teorisi.Doğum anında bizden önce yaşamış kişilerin anılarını çekiyoruz bilgi havuzundan. Mesela 60’lı yıllarda yaşayan bir kadının aşk acısı size doğumda geçebiliyor.

Işınsu'nun kitabında kadınlara tavsiyesi: Kadınların erkekleri etkilemesi ve aşık etmesi için altın öğütler; Masum görünün, NAMAZ KILIN, kamasutra öğrenin.

Kitapta büyü yapma ve büyüden kurtulma yöntemleri de bulunuyor. Dayandığı nokta ise; Hz. Muhammed'e büyü yapılması ve Kur'an-ı Kerim'de büyüden söz edilmesi.

İKİNCİ HABER:İşte o cihadçı kızlar!
Haber spotunda şunlar yazıyor:Avusturya’nın başkenti Viyana’da ailelerine “Suriye’ye gidiyoruz. Cennette buluşuruz” diye bir veda mektubu yazarak cihada giden 15 ve 16 yaşındaki Bosna asıllı Samra ile Sabina adlı iki kız, bir internet sayfasında silahlı fotoğraflarını yayınladı.

Kızlar bir internet sitesinde şunları yazıyor: “Ölümden korkmuyoruz. Ölüm bizim hedefimiz. Allah beni çağırıncaya kadar Viyana’da yaşadım ve ben bu çağrıya uyarak, onur için yola çıktım. Biz sizin tasavvur edemeyeceğiniz kadar iyi evlerde yaşıyoruz. EVLENDİK.Her şey var burada. Biz gururumuzla yaşıyoruz”

Suriye'de onlarca ne idüğü belirsiz grup birbirini boğazlıyor. Binlerce erkek 'cihad' yaptığını düşünüp Suriye'ye savaşmaya gidiyor. Binlerce de paralı asker var. Her dine mensup. Bunların kadın ihtiyacı nasıl karşılanacak. Suriye'deki kadınlar yetersiz kalmış olacak ki, ithal yoluna gidilmiş. Bunlara bir de mut'a nikahı kıydın mı oldu bitti maşallah...

Semavi veya çok tanrılı dinlerin yaşandığı tüm toplumlarda, siyasi yöneticiler, din adamları, din adına halkı inim inim inletmişlerdir. Yüzlerce yıl süren engizisyon karabasanını Avrupa hâlâ unutmuş değil. Sekülerleşmenin tavan yapması bu travmanın etkisi.

MYANMAR VE ARDINDA YATAN GERÇEK

Uzakdoğu'da durum farklı mı?

Elbette hayır.

Meslektaşım ve eski dostum taşbilimci ve gazeteci Dr. Cloud Mazloum'un Burma yani yeni adıyla Myanmar'da yaşadığı ibretlik bir olay Uzakdoğu'da da 'din'in nasıl bir sömürü aracı olarak kullanıldığını gösteriyor bize.

2002 yılında Münih'te tanışmıştım Mazloum'la. Lübnan'da yayınlanan Collection adlı derginin sahibiydi. Aynı zamanda da bir taşbilimciydi Dr. Mazloum. İstanbul'a davet etmiştim. Bir yıl sonra geldi. İstanbul'a ilk gelişi değildi elbette. Topkapı Sarayı'nı gezerken, hazine dairesinde bulunan yakut ve zümrütleri görünce, başından geçen bir olayı anlattı. Kısaca nakledeyim size.

Cloud Mazloum Myanmar'a yaptığı bir gezi sırasında. Bir madeni ziyaret eder. Ülke askeri cuntanın idaresindedir. Taş bilimci bir subay vesilesiyle girdiği madende bir dizi dini ritüele tanık olur. İnanışa göre madene erkeklerin girmesi yasaktır. Sadece kadınlar ve çocuklar çalışmaktadır. Mazloum'un girebilmesi için, dini ritüel gereklidir. Çalışanlar bu madende çıkan altın ve gümüşlerin tanrılarına sunulduğuna inanır. Çalışmaları karşılığında ise günde bir tas pirinç alırlar. Bu insanlar tanrıya ibadet ettiklerine inandırılmışlardır.

Dr. Mazloum'un çok ilginç ve bir o kadar ibret verici hikayesini daha önce yazmıştım. Merak edenler için:  

http://kemalkaplan.blogspot.com.tr/2012/07/mynmar-ve-ardinda-yatan-gercek.html