Articles by "havas"
havas etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster


KEMÂL KAPLAN
18 Kasım 2013

17 kasım gecesi hayatını kaybeden Aytunç Altındal, Türkiye'nin hatta dünyanın, alanında en önemli ismiydi. Melami eğitimi alan Altındal kendi deyimiyle Havass'tan(*) (çift 't' ile) idi 70'li yıllarda Cağaloğlu'nda kurduğu yayınevinin adını da “Havass” koymuştu.

Mayalar, İnkalar, piramitler, eski medeniyetler derken, gizli örgütler ve okültizme merak salmıştım. 15-16 yaşlarındaydım. Kardeşim ve arkadaşım Mehmet ile kütüphane ve sahaflar çarşısının yolunu çok arşınlamıştık. Aytunç Altındal'ın kitaplarıyla o yıllarda tanıştım. Hatta bir keresinde Türk Ocağı'ndaki sohbetine katılmıştım.

Ergenlik ilerledikçe ilgi alanları değişiyor....

Gazeteciliğe başladıktan sonra, Aytunç Altındal'la tanışma fırsatı bulmuş, onun ekseninde olduğu birkaç habere imza atmıştım.

Üyesi olduğu oluşum sayesinde, dünyada sayılı insana nasip olan uluslararası bağlantılara sahipti. 'Komplo teorisyeni' olarak ün yapsa da, o bunun öyle olmadığını biliyordu.

En büyük komplo; herkesi ortada bir komplo olmadığına inandırmaktır” Felsefesini iyi bildiğinden, analizlerine yaklaşımın aynı zaviyeden geleceğinin farkındaydı. Doğru bildiği yoldan hiç şaşmadı-sapmadı.

Rahmetli olunca herkes arkasından iyi konuşur diyeceksiniz. Altındal için geçerli değil. Onun milletini ve vatanını nasıl sevdiğini ve olayları milli bir şuurla değerlendirdiğini birçoğu bilir.

Kanser olduğunu duyunca çok üzülmüştüm. Hastalığı üzerindeki şüpheler Altındal için sürpriz değildi. Yıllar önce bile öldürülme tehlikesi altında olduğunu söylemişti.

Hitler'in peşinde

1997 yılıydı. Bir Alman enstitüsünde tanıştığım eski bir nazi askerinin peşindeydim. Adamla tanışmıştım ama bir türlü ilişkimi ilerletemiyordum. Oldukça yaşlıydı. Adı: Reinhard.

Ondan edindiğim bilgilerle önemli haberler yapabilirdim. Günlük gazetelerde çalıştığım esnada, günlük düşünürdüm. Günlük haber yapma telaşı, bakış açımızı daraltırdı.

Reinhard'la olan irtibatı sağladıktan sonra, onunla görüşmelerim devam ederken, Aytunç Altındal'la aynı ip üzerinde yürüdüğümüzü fark ettim. Bir noktada, karşı karşıya geldik. İkimizde farklı yollardan aynı bilgiye ulaşmıştık. Onun yanında esamem bile okunmaz. Benim gibi sıradan bir muhabiri ezip geçmemesi, yüksek ahlâk ve dürüstlüğünün nişanesidir.

Oysa Hitler'le alakalı yaptığı araştırmada, bu bilgi can damarı olacaktı kitabının. Kullanmadı. İnsana ve emeğe olan saygısından...

Meslekte öyle öğrenmemiştik. 'Haber atlatma' diye bir şey vardı. Onun yerinde olsam aynı hassasiyeti gösteremeyeceğimi açık yüreklilikle söylemeyebilirim.

Altındal'ın davranışı öyle etkili oldu ki; yaşlı Naziye verdiğim sözün çok daha fazlasını yaptım. Reinhard, Kur'an a el basarak yemin ettirmişti bana. O ölene kadar verdiği bilgileri yayınlamayacaktım. 2002 yılında ölmesine rağmen, halen bilgileri kullanmış değilim.
Neden mi?
Bilmem.
Belki de henüz zamanı gelmediği için...

Cenazede bir garip adam

Rahmetliğe son görev için Karacaahmet Şakirin Camii'ne gidiyorum.Yoğun katılım var. Ancak on katı daha insan görmeyi ümid ediyordum.
Kalabalık arasında Erol Mütercimler'e (**) gözüm ilişti. Önce kılık ve kıyafeti dikkatimi çekti, sonra davranışları.

"Yahu cenazeye gidiyorsun. Milletin şusuyla, busuyla uğraşıyorsun" diyelibirsiniz haklı olarak...

Mütercimler'de bir tuhaflık vardı veya bana öyle geliyordu. Kalabalığın içinde değil, kenarda duruyordu. Kafasında epey geniş kenarlıklı deve tüyü renginde fötr şapka, aynı renkte pelerin görünümlü palto. İşin ilginci, kasım ayı olmasına rağmen 20 derece sıcak vardı, pastırma sıcakları...

Mütercimler bir musalla taşına rahmetlinin yanına, bir bulunduğu noktaya gidip geliyordu. Cenaze namazı için saf tutulmaya başlandığında arka tarafa gitti. Epey önde olduğum için takip edemedim. Safa katıldı mı, yani cenaze namazı kıldı mı bilemiyorum. Kıldıysa da, o geniş kenarlı şapkayla nasıl tekbir getirdi halen düşünüyorum.

Altındal'ın eski arkadaşlarından Abdurrahman Dilipak kısa bir konuşma yaptı. Altındal'ın vefatından hemen önce görüşmek için haber gönderdiğini, hastaneye gittiğinde ona;  Ben müslümanım, tekbirlerle gömülmek istiyorum”dediğini söyledi. Cemaate baktığınızda, Altındal'ı alkışlarla uğurlayacak topluluğun namevcut olduğunu zaten görebilirdiniz.

Neyse...

Altındal ile aynı anda iki cenaze daha vardı. Hepsinin cenaze namazını kıldık. Altındal omuzlarda, kabristanın içinde yürümeye başladık. Tekbirler eşliğinde, rahmetliye son vazifemizi yapmak üzere..

Karacaahmet İstanbul'un en eski mezarlıklarından biri. Mezarlıkta yer kalmadığı için, yanıbaşındaki arazi kabristan olarak hizmet vermeye başlamış. Yolumuz uzun...

Camiden beri Erol Mütercimler'e kafayı taktım ya; gözüm onda.

Tekbirlere iştirak ediyor. Zaman zaman aynı paralelde yürüyoruz. Göz göze geliyoruz.

Kalabalığın içinde eğreti duruyordu.

Altındal'ı omuzlamak için yoğun talep var. 10-15 metre boyunca bende üzerime düşeni yapıyorum.
Sonunda Altındal'ın defnedileceği kabrin başına geldik. Kabrin üç sıra arkasındayım. Yanıbaşımda Mütercimler, öylesine bir elektrik alıyorum ki; ruhen yaşadığı rahatsızlık bana da sirayet ediyor.
Yüzündeki her zamanki alaycı tebessümle, meraklı bakışları etrafta fink atıyor. Sanki birini arıyor. Ama diğer taraftan da gözüyle kabir temasını kaybetmiyor.

Ayetler okunuyor peş peşe, defin işlemi başlıyor.

Bizimki biraz daha yaklaşıyor. Meraklı gözleri şimdi bir noktaya kenetlenmiş.

Acaba daha önce hiç cenazeye katılmadı” diye geçiyor aklımdan.

Yıllar önce bir arkadaşımın 10 yaşındaki oğlunu toprağa vermiştik. 5-6 yaşlarında kardeşi vardı. Ağabeyi defnedilirken, mezarların arasında koşup oynuyordu. Mütercimler'e bakınca küçük çocuğu onda gördüm adeta.

Kabir kapatılmaya başladı. Kürek kürek toprak. Topraklar...

Mütercimler'den bana ulaşan tarifini yapamadığım enerjinin etkisi devam ediyordu. O da toprak katkısı yapmak üzere kabre yaklaştı. Birkaç kürek darbesinin ardından bir başkası kaptı küreği.

Kenara çekildi Mütercimler, seremoniyi tahkike devam etti.

Son toprak atılana kadar bekledi, bekledi.

Mevsimin en sıcak günlerinden biriydi. Arazi mezarlık için yeni tahsis edildiğinden ağaç yoktu. Üzerimdeki ceket bile fazla gelirken pelerininden Mütercimlerin rahatsız olmadığını gördükçe bana hafakanlar basıyordu. O son derece rahattı.

Sanki paralel bir boyutta, farklı iklim yaşar gibiydi.

Sanki, sanki... Kıyafeti, mimikleri ve yaydığı enerjiyle; sanki Erol Mütercimler, Aytunç Altındal'ın ölümünü tescile gelmiş ruhani bir görevli gibiydi.



AYTUNÇ ALTINDAL'IN MEZARI NEREDE?

17 Kasım 2018

Gerçek adının önce 'AYTUN' olduğunu söyleyen AYTUNÇ ALTINDAL bir mahkemede yaşadığı sorundan dolayı adının sonuna 'Ç' harfi eklettiğini söylemişti. Soyadını ise herkes ALTINDAL olarak biliyordu. Bir televizyon programında soyadının Kelt rahipleri DRUİDlerin ayin sırasında kullandıkları kutsal ALTINDAL'dan geldiğini söylemişti.

Altındal'ın mezarında 2016 yılına kadar mezar taşı bulunmuyordu. Eskiden Melâmi kabirlerinde mezartaşı bulunmadığını bildiğimden durumu yadırgamamıştım. Melâmi anlayışına göre; kabirlerin türbe ve ziyaretgâh olmalarını engellemek ve bu dünyadan tümüyle yok olmak için, mezarlarının bilinmesini istemezler. 

Mezar yerini bildiğimden arada rahmetliyi ziyarete gidiyordum. 2016 yılının bir kış günü, yolum Karacaahmet'e düşmüştü. Onun yanına uğramadan geçemezdim. Kabir başına geldiğimde, bir mezartaşı ve üzerindeki isimler dikkatimi çekti. AYTUNÇ olarak bildiğimiz ismi AYTUN, ALTINDAL olarak bildiğimiz soyadı ise ALTINDAĞ olarak yazılmıştı.

Mezarlık müdürlüğüne giderek durumu izah ettim. Melâmi olmasından mezar taşı istemeyebileceği, konunun aile ile görüşülüp görüşülmediğini sordum. 

Görevli defin defterini açarak rahmetlinin olduğu sayfayı açtı. Defterde isim ve soyisim mezar taşı ile aynıydı. Nüfus kaydında ne ise defterde onun yazacağını bir yanlışlık olmadığını söyleyen görevli, mezar taşlarının yapımının rutin bir şey olup aileye danışılmadığını söyledi.

2016 yılındaki paylaşımımdan ailenin haberi oldu ve durumu izah ettim. Lakin aradan geçen 2 yıl içinde Altındal'ın ailesi bir girişimde bulundu mu? İsim ve mezartaşı konusunda bir gelişme oldu mu tarafıma bildirilmediğinden bilemiyoum. (Ne yazık ki, iki yıldır rahmetliyi ziyarete gidemediğimden mezar taşındaki son durum nedir. Bunu da bizâtihî tespit edemedim.)

Kendi ifadelerinde adının OSMAN AYTUNÇ ALTINDAL olduğunu söyleyen, mezar taşında OSMAN AYTUN ALTINDAĞ yazan 20. yüzyılın en popüler GNOSTİK adamı, giderken arkasında cevaplanması gereken birçok sorunun yanında bir de isim muamması bıraktı.





18 Kasım 2018

Aytunç Altındal'ın kızı Emine Altındal babasının mezartaşında yazılan isimle ilgili bir açıklama gönderdi. Olayda kasıt olduğunu düşünen Emine Altındal, önemli bir iddiada bulunarak, cenaze dışında mezarlığa hiç gitmediğini sebebinin ise,  babasının o mezarda bulunduğuna inanmadığını söyledi. 

EMİNE ALTINDAL'IN AÇIKLAMASI 

Kemal bey, babamın ölüm yıldönümü ile ilgili yazdığınız makaleyi okudum. Orada bazı soru işaretleri var sanırım mezar taşıyla ilgili.  
Şu anda yasal bir süreçten geçtiğimizden ayrıntıları paylaşamıyorum maalesef, ancak orada o isim bilerek yanlış yazıldığı kanaatindeyim. 
Gerçek adı Osman Aytun(ç) Altındal’dır, bunda şüphe olmasın.
Ben açıkçası o kabristana cenazenin dışında bir daha gitmedim, çünkü bize gösterilen mezarlıkta yattığına nedense inanmıyorum ve boş veya tanımadığım birisinin mezarını babam niyetine ziyaret etmek içimden gelmiyor. 
Ancak inşallah yakında bu olaylar bir sonuca varacak ve o zaman kendisinin hak ettiği gibi bir mezarlık yaptırılabilecek sonuçlara göre.  

Sonuç ne olursa olsun, yazınız için teşekkür ederim.

Saygılarımla





* Havass: İlerlemiş, ileri kimseler. Bilginler. Milletine hizmet eden.

** “Ergenekon” adını medyaya ilk sızdıran(!) kişi. Ergenekon davası sanığı. Pek çoklarından farklı olarak tutuksuz yargılandı. 8 yıl ceza aldı. Eski TSK mensubu, akademisyen, stratejist, yazar vs.

DİKKAT: TÜM HAKLARI SAKLIDIR. Yazının ve fotoğrafların  izinsiz olarak BİR KISMI VEYA TAMAMININ her türlü ortamda kullanılması, 5846 sayılı fikir ve sanat eserleri kanunu gereğince yasaktır. Sanal ortamda sadece link verilerek paylaşılabilir.