Articles by "görüş"
görüş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

TARİHÎ İTİRAFLAR

İsveç kralı Demirbaş Şarl, Rus çarı I. Petro'ya karşı giriştiği Poltava muharebesini kaybedince Bender'e gelip Osmanlı'ya ilticâ etmiştir (1709).

İsveç kralı Demirbaş Şarl Rusya ile yapılan Pruth Antlaşması (1711) sonrasında memleketine gönderilmek istenmişse de Türk-Rus münâsebetlerinin düzelmesine mâni olmak ve hattâ İstanbul'daki elçileriyle pâdişahı harbe teşvik etmek maksadıyla gitmemiştir. Bunun üzerine Bender'den Dimetoka'ya getirilmiştir. 5 sene mülteci olarak Türkiye'de kalan İsveç kralı Demirbaş Şarl memleketine gitmeye ikna edilince Üçüncü Ahmed'den birçok ihsanlar almış ve 600 kişilik bir Türk müfrezesinin himâyesinde Dimetoka'dan yola çıkarak Eşak'daki 2500 askerini de alıp Erdel üzerinden memleketine götürülmüştür. (1714) 

Demirbaş Şarl Osmanlılar hakkında şunları söylemektedir:

"Poltava'da esir oluyordum. Bu, benim için bir ölümdü, kurtuldum.

Buğ Nehri önünde tehlike daha kuvvetli olarak belirdi.

 Önümde su, ardımda düşman, tepemde cehennemler püsküren güneş!.. 

Gene kurtuldum. 

Fakat bugün esirim, Osmanlıların esiriyim. 

Demirin, ateşin ve suyun yapamadığını onlar yaptılar, beni esir ettiler. 

Ayağımda zincir yok. Zindanda da değilim. Hürüm, istediğimi yapıyorum.

Lâkin gene esirim; şefkatin, ulüvv-i cenâbın, asaletin, nezaketin esiriyim. 

Osmanlılar beni işte bu elmas bağa sardılar. 

Bu kadar şefkatli, bu kadar âlîcenab, bu kadar asil ve bu kadar nazik bir milletin arasında hür bir esir olarak yaşamak, bilsen, ne kadar tatlı!.."

kaynak:Fazilet Takvimi:20.01.2014 arkasayfa


Ahıskalı Ali Haydar Efendi kimdir ?

 13. hicri yüzyılda Anadolu’nun gönül iklimlerini coşturan mana erlerinden biri de Ahıskalı Ali Haydar efendidir. 

O ve emsali “Azametli bahtsız bir kıtanın, şanlı sahipsiz bir devletin, değerli, hasta bir milletin ızdıraplarını alabildiğine soluklamış, ayların hep muharrem olduğu günlerde ümidle istikbale dönmüş, gül alıp gül satarak, gönülleri gül-i Muhammedi’nin(aleyhissalatu vesselam) 14 asrın eskitemediği, o taptaze, o dipdiri rayihasiyla (kokusuyla) donatarak, etrafın bir gülşene (gül bahçesi) döneceğini umud etmiş bunun için de insanımıza eğilmeyi, onu eğitmeyi gaye ve hedef seçmişlerdir.

 Ali Haydar efendi hazretleri 1870 (1288 Hicri) senesinde Batum’un Ahıska kazasında dünyaya geldi.  Babasının ismi Mehmed Şerif efendi’dir. İki yaşındayken annesini, dört yaşında babasını kaybetti. 

İlk medrese tahsilini memleketinde yaptı. Daha sonra 1894’te Erzurum’a hicret etti. Medrese eğitimine bir müddet burada devam ettikten sonra Dersaadet’te (İstanbul) ilmin zirvesine ulaşabileceği mülahazasıyla (düşüncesiyle) Payitahta (başkente) geldi.

 Burada Meşhur Çarşambalı Hoca Ahmed efendi’den 1901 senesinde icazet aldı. Buradaki Medrese arkadaşlarının en ünlüsü merhum ve mağfur İskilipli Muhammed Atıf efendidir. İlmi kariyerini tamamlayan Hocaefendi, daha sonra seyr-ü süluk’te (tasavvufta terbiye yolu) ilerlemek için Fatih Çarşamba’da Şeyh İsmet dergahına intisap etti. 

Şeyhi Bandırmalı Ali Bezzaz efendidir. Ali Bezzaz efendinin vefatı üzerine 1914 senesinde müridanın (tarikat bağlıları) isteğiyle Bu dergahın başına getirildi. Siyasetten uzak durması, İttihad ve Terakki’ye mesafeli durması sebebiyle onlar tarafından dergahın bu seçimi onaylanmadı. Haydar efendinin postnişinliği (şeyhliği) elinden alındı. Ancak 1919’da tekrar makamına iade edildi. 

1926’da Ankara İstiklal mahkemesinde yargılandı. Sebep merhum Atıf Hoca’nın “Frenk mukallitliği (taklitçiliği) ve Şapka” adlı eserinden 100 adet kadar Bandırma’ya damadına satılmak üzere göndermesidir. Ankara’da Tahir-ül Mevlevi ile aynı koğuşu paylaşmışlardır. 

Sonunda 31 Ocak 1926 günü muhakeme edildi. Muhakemesinin bir kısmı Ankara İstiklal mahkemesi zabıtlarından okunabilir.(sh:116-119- İşaret yayınları) Daha sonra ders şeriki (ortağı) Atıf efendi ile yüzleştirmesi yapıldı. (Ne hikmetse bununla ilgili sayfalar Meclis zabıtlarından koparılarak imha edilmiştir. )

 Nihayet 3 Şubat 1926’da beraat etmiştir. Nakşibendiliğin Halidi koluna mensup bu büyük zat vefat ettikten sonra yerine Oflu Hacı Mahmud Ustaosmanoğlu efendi geçmiştir

Ali Haydar Efendi Hazretleri:

 Abdülhamid’i bize bile kötü tanıttılar! 

Ahıskalı Ali Haydar Efendi Hazretleri anlatıyor: “Sultan Abdülhamid’i din düşmanları bize bile kötü tanıttılar, sonra anladık ki kerametleri olan büyük bir veli imiş. 

Osmanlı, İslam’a çok büyük hizmetlerde bulundu. Hele Sultan Abdülhamid olmasa Ehl-i Sünnet eserleri ortadan kalkmaya mahkum olurdu. Onun gayreti, siyaseti ve himmeti sayesinde ileriki nesillere sahih kaynaklar ulaşabildi. Bir keresinde beni huzuruna kabul etti. 

Sultanlar perde arkasından konuşurlardı. Beni kendisine çok yaklaştırdı, birden perdeyi kaldırınca burun buruna geldik. O zaman bana: -Ali Haydar Efendi ! Etrafımda senin gibi taviz vermeyen âlimler olsaydı bu Devlet-i Aliyye bu hale gelmezdi, dedi. Allahu Teala ona yüksek dereceler ihsan eylesin”.

(1) Kaynak: Kasr-ı Arifan Dergisi – Kasım 2009 – Sh. 6





no image
Abdülhamid Han'a Yapılan haksızlık 

Meşhur Dr. Rıza Nur Sultan Abdülhamid'e karşı çıkanlardan; hatta hatıralarında Sultan Abdülhamid aleyhine yer yer ağır ifadeler var. 

Buna rağmen Cumhuriyet dönemini anlatırken şunları yazmaktan kendini alamamış:

"Hürriyet imha edildi. Yeni bir zulüm ve istibdad dönemi başladı.

 Bu zulüm ve istibdad Abdülhamid'inkinden de İttihadçılarınkinden de dehşetli oldu.

 Zavallı Hamid kaç kişiyi asmıştı. Hiç... Hele hiç hırsızlık etmedi, hiç fuhuş yapmadı, hiç israfta bulunmadı. 

Bilakis memlekette bunların önüne geçmeye çalıştı idi. Bu devre bakınca insan Abdülhamid aleyhine kıyam ettiğine utanıyor."

Kaynak . Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, Altındağ Yayınevi, İstanbul, 1967. (c.4,s.1503)