Articles by "ferman"
ferman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fatih Ahidnamesi, Fatih Sultan Mehmed’in Bosna-Hersek’i fethinden sonra, 28 Mayıs 1463 tarihinde Milodraz’da yazılmıştır. Aslı Bosna-Hersek’in Fojnica şehrindeki Fransisken Katolik Kilisesi’nde olan bu ferman, Bosnalı Fransiskenlere geniş çaplı bir koruma sağlamaktadır.

Ahidname, ilk insan hakları beyannamesinde 313 yıl önce yazıldı

Fatih Sultan Mehmed'in Fransiskenlere özgürlük bahşeden fermanı, insanlık tarihindeki ilk insan hakları belgesi olarak kabul edilen, 4 Temmuz 1776'deki ABD Anayasası'ndan 313 yıl önce yazılmıştı.

Farklı inançlara özgürlük hakkı tanıyan ferman, yine 10 Aralık 1948'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilen ''İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi''nden 485, 1 Şubat 1995'de kabul edilen Avrupa Konseyi Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Sözleşmeden 532 yıl önce Fransiskenler'in hak ve hürriyetlerini güvence altına alması bakımından büyük önem taşıyor.

Fermanın Latin haflerine transkripsiyonu

Nişan-ı hümayun şu ki:

Ben ki Sultân Mehmet Hanım. Cümle avâm ve havâssa ma‘lûm ola ki, işbu dârendegân-ı fermân-ı hümâyûn Bosna ruhbânlarına mezîd-i inâyetim zuhûra gelip buyurdum ki, mezbûrlara ve kiliselerine kimse mâni‘ ve müzâhim olmayıp ihtiyâtsız memleketimde duralar. Ve kaçup gidenler dahi emn ü emânda olalar.

Gelüp bizim hâssa memleketimizde havfsiz sâkin olup kiliselerine mütemekkin olalar. Ve yüce hazretimden ve vezîrlerimden ve kullarımdan ve reâyalarımdan ve cemî‘-i memleketim halkından kimse mezbûrelere dahl ve ta‘arruz edip incitmeyeler, kendülere ve cânlarına ve mâllarına ve kiliselerine ve dahi yabandan hâssa memleketimize âdem gelirler ise yemîn-i mugallaza ederim ki yeri, göğü yaratan Perverdigâr hakkıçün ve Mushaf hakkıçün ve ulu Peygamberimiz hakkıçün ve yüz yirmi dört bin peygamberler hakkıçün ve kuşandığım kılıç hakkıçün bu yazılanlara hiçbir ferd muhâlefet etmeye. Mâdâm ki bunlar benim emrime mutî ve münkâd olalar.

Şöyle bilesiz

Fermanın Günümüz Türkçesi ile Tercümesi 
 
Bu padişah fermanı şöyledir: 

Ben ki Sultan Mehmet Han’ım; sıradan ve seçkin bütün insanlar tarafından bilinsin ki, bu padişah buyruğunu ellerinde bulunduran Bosnalı [Fransisken] ruhbanlara büyük bir lütufta bulunarak şunları buyurdum: 

Adı geçenlere ve kiliselerine hiç kimse engel olmayacak ve sıkıntıvermeyecektir ve onlar sakınmaksızın ülkemde yaşayacaklardır. Ve kaçıp gidenler bile güven içinde olacaklardır. Gelip ülkemizde korkusuzca oturacaklar ve kiliselerine yerleşeceklerdir. Ne ben, ne vezirlerim, ne kullarım, ne uyruklarım, ne de ülkemin bütün halkından hiç kimse adı geçenlere — kendilerine ve canlarına ve mallarına ve kiliselerine ve dışarıdan ülkemize gelenlerine— dokunmayacak, saldırıp incitmeyecektir. Yeri, göğü yaratan Rızıklandırıcı adına ve Kur’an adına ve ulu Peygamberimiz adına ve yüz yirmi dört bin peygamber adına ve kuşandığım kılıç adına yemin ederim ki, bu kişiler emrime itaat ettikleri sürece, bu yazılanlara hiç kimse uymazlık etmeyecektir. 

Böyle biline.

Aşağıdaki fotoğraflarda Ahidnamenin verilişinin  550. yıldönümü kutlama töreni yapılmaktadır.

kaynak:turkishny
fotoğraf kaynakları:TRT




SULTAN MAHMUD'UN EĞİTİM FERMANI: "ÇOCUKLARI DİNİ EĞİTİMLE TERBİYE ETMEZSEK, ALLAH BİZİ GAZABIYLA TERBİYE EDECEK!"

Sultan II. Mahmud 1824'de çıkardığı bir ferman ile çocukların dini eğitimini almadan çıraklığa gönderilmesini yasaklamış ve böylece ailelerin bir an önce daha fazla para kazanalım derken dinden, diyânetten habersiz yetişen nesillerin Cenâb-ı Hakk’ın gazabına sebep olacağı konusunda anne babaları uyarmıştı..

 Yani Sultan şöyle demekteydi: "Çocukların önce dini temelleri sağlam olsun, sonra para kazanmaya başlasınlar, yoksa bu işin sonu iyi değil..!"

İŞTE O FERMAN

"(...) vel hâsıl her şeyden evvel zarûrî dînî bilgileri öğrenmek, dünya işlerinin tamamından önce yapılması gereken bir farz iken, bir zamandan beri insanlar, analarının ve babalarının suçu olarak kendileri câhil kaldıkları gibi, çocuklarının da câhil kalmasına aldırmadan ve Rezzâk-ı Âlem olan Allahü Teâlâ hazretlerine tevekkülsüzlük ile hemen para kazanmak sevdasına düşerek çocukları, mektepten alıp bir usta yanına çıraklığa verdiklerinden, bu gibi çocuklar, küçükten cehâletle büyüyüp, sonradan da okuyup öğrenmeye heves etmediklerine binâen, bütün veballeri analarının ve babalarının boynuna olup, kıyâmet gününde bir taraftan bunlar, mes’ûliyet altına girecekleri gibi, bir taraftan kendileri buna pişman olacaklarından başka, Allah korusun bütün gençliği cehâlete sürüklemekten dolayı, bütün ekseri halk, dinden, diyânetten habersiz olduklarından, bu durum Cenâb-ı Hakk’ın gazabına sebep olacağının işâreti olup, Allah muhâfaza etsin böyle giderse Allah (c.c)’ın şiddetli azabıyla terbiye olacağımızı, akl-ı selîm olanların bildiği gibi, müslüman evladını o gibi dünya ve âhiret musibetlerinden halâs ve korumak lazım gelmektedir (...)"

Devleti Âliye-i Osmaniye çocuklar dini ahlakı öğrensin diye tedbir alıyor ve öğretilmezse ceza getiren ferman-emir-buyruk yayınlıyor..

Üstelik o zamanki Osmanlı ev ve cemiyet terbiyesine rağmen tehlikeli gidişatı gören, sorumluluğunu bilen bir idarecinin almaya çalıştığı mühim tedbir..

 Buluğ çağına erinceye kadar gençlerin dini eğitimlerinin verilmesi için ferman ile kanun çıkarmak..

 Ki o zaman evlere kadar girip zehir saçan internet yoktu, televizyon yoktu, şer akıtan medya yoktu, gençliğe kimliğini kaybettiren baskın popüler kültür ve bu kültürü her alanda dayatan süper devletler yoktu.. 

Bütün bunlara rağmen devlet, dini eğitim almayan gençlerin sebep olabileceği sıkıntılarla ürkmekte ve tedbir almaya çalışmaktaydı.. Bunun gerçekleştirilememesi durumunda ise devleti ve milleti kötü bir sonun beklediği görülüyordu..