Articles by "Türk Ortodoks"
Türk Ortodoks etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Türk Ortodoks Patriği Zeki Erenerol (Patrik Eftim I), 
1920'de meclis açılışında meclis duvarında konuşma yaparken.


KEMÂL KAPLAN
18 Eylül 2015

Sizlere gündem dışı lakin, Türkiye'nin bugüne değin yaptığı en önemli stratejik hatalarından birini anlatmak istiyorum. Geçenlerde uzun müddet Münih'te yaşamış bir arkadaşımla sohbet esnasında yıllar önce Münih'te karşılaştığım bir aileye mensup üç erkek aklıma geldi.

2002 yılıydı. Münih'te bir fuarda yaşları 15, 40 ve 70'e yakın baba, oğul ve dededen oluşan üç kuşak yan yana bir şeyler konuşuyorlardı. Kötü Türkçe aksanıyla orta yaşlı olan, ihtiyara bir şeyler söylüyordu. Yanlarından geçip gittim. Sonra onlara fuarın kafeteryasında rastladım. Yine Türkçe konuşuyorlardı.  Üçünün de yaka kartlarında isimleri ve KAPLANİS olan soy isimleri yazıyordu. 

İlgim daha da arttı.

Yanlarına giderek, kendi yaka kartımı gösterdim. "Benim soyadım KAPLAN, sizin KAPLANİS nerelisiniz" dedim.

Yunan vatandaşı olduklarını, mübadelede Karaman'dan, Yunanistan'a gönderildiklerini  soyadlarının KAPLAN iken, Yunan makamlarının bunu kabul etmeyip sonuna 'İS' eklediklerini anlattılar.
Peki nasıl oluyor da Türkçe konuşuyorlar.

"Dedemler Yunanistan'a geldiğinde Türkçe konuşmayı bırakmamışlar.  Yunanca'yı çok sonra öğrenmişler. Evde her zaman Türkçe konuşulmuş. Bugün ne yazık ki oğlum Türkçe bilmiyor. Zaman değişiyor. Dedemler Yunanistan'da sürekli dışlanmışlar. Siz Türksünüz denmiş bize. Bu doğru biz hiçbir zaman Yunan değildik. Ortodoks Türküyüz. Mübadelede ırk gözetilmeden dine göre hareket edilmiş."

Diye cavaplamıştı. Adını hatırlayamadığım oğul Kaplanis.  

Yunanistan'da dört defa başbakanlık, iki defa cumhurbaşkanlığı yapan Konstantin Karamanlis eski adı Pruti şimdiki adı Kınalıada'da doğdu. Yeğeni Kostas Karamanlis de eski başbakanlardan. Kökenleri Anadolu.

Mesele din olunca; Rumlar'ın yanında, Hristiyan Gagavuz ve Karamanlılar, Yunanistan'a gönderilmiş. 500 bin civarında bir nüfus (Rumlarla birlikte). Bunun yanında Yunanistan'dan gelen Müslümanlar sadece Türk değildi. Müslümanlaşan fakat Türkçe bilmeyen Bulgar, Ulah, Arnavut ve Pomaklar da mübadele kapsamına alındı.

ORTODOKS TÜRKLER: KARAMANLILAR

Türkçe konuşan, Grekçe yazan bir topluluk. Muhtemelen Anadolu'ya 1071'den önce gelen Türk boylarından. Alanya, Tarsus, Anamur, Sille (Konya), Ermenek, Karaman, Ereğli, Güzelyurt (Aksaray), Niğde ve ilçeleri; Bor, Kemerhisar, Ihlara, Derinkuyu ve Ürgüp, Yozgat ve bazı ilçeleri, Amasya, Kırıkkale ve Kayseri gibi geniş bir coğrafyada yaşamışlar.

1551'de Türkiye'ye gelen Fransız gezgin Nicolas De Nicolay  'Muhteşem Süleyman'ın İmparatorluğu'nda' adlı yazdığı Anadolu seyahatnamesinde, kitabın son bölümünde Karamanlılar'dan söz ediyor. (Hristiyan Türkler'e genel tanım olarak KARAMANLILAR deniyor.)

Nicolay İstanbul'daki Karamanlılar'ın Yedikule, Fener, Cibali, Kumkapı gibi semtlerde ikâmet ettiğini, ticaret ve kuyumculukla iştigal ettiklerini yazıyor. Karamanlılar'ın Ortodoks oldukları için
Rum-Ortodokspatriğine bağlı olduğunu ekliyor.

Evliya Çelebi Seyahatname'sinde,"Alanya kadim eyyamından beru Urum (Rum) keferesi bir mahallededir... Amma Urum lisanı bilmeyub, batıl Türk lisanı bilirler. Ve Antalya, dördü Urum keferesi mahallesidir. Amma keferesi asla Urumca bilmezler, Batıl Türkçe lisan üzre kelamet ederler"diyor.

Zaman geçtikçe kavramların anlamı değişiyor/değiştiriliyor.
Ortak akıl kavramlarla korunur. Oysa günümüzde kavramların içi boşaltılıyor veya anlamları saptırılıyor. 
Türk ve Araplar'ın 'Diyar-ı Rum' dedikleri Anadolu, Roma memleketi olarak tanımlanmış. Fatih Doğu Roma İmparatorluğu'na son vermesiyle, 'Kayser-i Rum' (Roma İmparatoru) unvanıyla sikke bastırmış.

Anadolu'da yaşayan Türkçe konuşmasına rağmen Ortodoksluğu benimsemiş halka 'Rum' denilmesi de ayrı bir mesele. Bugün Yunan adalarında yaşayanlar kendilerine 'Yunan' demiyor, 'Rum' yani 'Romalı' olduklarını söylüyorlar.
İyon-Yunan-Grek soyundan Anadolu'da belki pek az insan var. Roma da zaten etnik bir kimlik değil. Osmanlı gibi algılanmalı.

Yine Karamanlılar'a dönelim. Milli mücadelede Ortodoks Türkler bağlı bulundukları, Rum Ortodoks Kilisesi'nden ayrılarak bağımsız bir kilise kurmak istiyorlar. Amaçları Türk olduklarının unutulmaması ve Fener Rum Patrikhanesi'nin o dönem yaydığı fitnelere maruz kalmamaları.

1921 yılında Kastamonu Valisi Ankara'ya gönderdiği mektupta, Taşköprü Rumları'nın ayrı bir kilise kurmak istediklerinden söz ediyor. (Burada Türk Ortodokslar, Rum gibi algılanmış.) Trabzon Ortodoks cemaati de aynı istekle Ankara'ya bir telgraf çekiyor. Kayseri bölgesinde yaşayan Ortodoks tebaa da aynı istekle girişimlerde bulunuyor fakat netice alamıyor.

Kurtuluş Savaşı'nda  'Umum Anadolu Türk Ortodoksları Cemaatleri' olarak teşkilatlanıyorlar.
Ankara hükümetinden izin alarak, düzenledikleri bir kongreyle bir araya geliyorlar. 21 Eylül 1922'de toplanan Kongreye; Gümüşhane Episkoposu Yervasyos, Konya Metropoliti Prokobios, Antalya Episkoposu Meletios ile Anadolu ve Trakya'nın diğer bölgelerinden gelen 72 temsilci katılıyor. Kongre sonrasında, Türk Ortodoks Patrikliği'nin kurulması kararı alınıyor.

'Milli Mücadelede Kayseri' adlı çalışmasında Zübeyir Kars, bu toplantıya Mutasarrıf Muammer Bey, Mevki Kumandanı ve Kalem Reisi Miralay Abdullah Bey ve sonraki yıllarda TBBM'de Eskişehir Milletvekili olan Türk asıllı Ortodoks Umumi Katip Bodrumi İstimad Zihni Özdamar Efendi'nin de katıldığını belirtiyor.

1924 yılında Türk Ortodoks Patrikhanesi resmen kurulur. Pavlos Karahisarithis 'I. Eftim' ünvanı alarak patrik olur.  Sonradan adını 'Zeki Erenerol' olarak değiştiren Eftim I. meclisin açılışında dua edenlerden biridir.

ERGENEKON'UN STRATEJİSİ

Türk Ortodoks Patrikhanesi kurulması fikri Atatürk'ün bir stratejiydi. Fener'e karşı bir güç odağı oluşturulması ve Türk Urtodoksları'nın ayrı bir kilisesi bulunması Türkiye Cumhuriyeti Devleti için bir koz idi. Lakin iki büyük hata yapıldı.

Birincisi:Patrikhaneyi kurduran Atatürk, cemaatini mübadeleyle Yunan'a kaptırdı. Tüm 'suçları' Ortodoksluk olan Türkler, bir heyulanın içine atıldı. Tamamen yabancı bir kültürün kucağına gönderildi. Milletler Cemiyeti nezdinde, Türkiye'deki azınlık politikalarının her zaman başarısız olmasının altında, Anadolu'da Türkiye politikalarını savunacak bir Hristiyan tebaanın olmamasıdır. Cemaati olmayan bir kilisenin hiçbir etkinliği olmaz. Uluslararası arenada itibarı da olmaz.
(Bir kararname ile patrik ve ailesi mübadeleden muaf tutuldu.)

İkincisi: Öyle ya da böyle, az da olsa bir cemaate sahip Türk Ortodoks Patrikhanesi bugüne kadar varlığını sürdürdü. Her ne kadar Fener Rum Patrikhanesi'nin baskısı olsa da. Ergenekon operasyonu olarak başlatılan 'ucube' içinde işin ucunun Türk Patrikhanesi'ne de dayanması, çok ama çok büyük bir stratejik hata idi. (Veya strateji böyle belirlenmişti.) Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan, operasyonun baş döndürücü etkisi altında, 'patrikhanenin silah deposu' veya 'örgüt merkezi' şeklinde yaftalanmasının, Patrik Eftim III olan Selçuk Erenerol'un, kızı Sevgi Erenerol'un tutuklanmasını bir zafer olarak gördü.

Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan Türk Ortodoks Patriği
Selçuk Erenerol'un kızı Sevgi Erenerol

Fener Rum Patriği Bartholomeus'un 'emümenik' sıfatla arz-ı endam etmesi ve global arenada kabul görmesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni namemnun eder. Devlet bilinci bunu kabul etmez. Hiçbir dönem kabul edilmemiştir. Türk Ortodoks Patrikhanesi'nin 'terör örgütü işbirlikçisi' olarak yaftalanması, Bartholomeus'un ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değildir.

Devletin dini azınlıklar politikasında küçük de olsa elindeki bir koz yok edilmiştir. Bundan geri dönüşü de mümkün değildir. Ergenekon Operasyonu'nun komplo olduğu AKP hükümeti tarafından dile getirilse de, artık atı alan Üsküdar'a geçmiştir.