Articles by "Osmanlı Kuruluş Dönemi"
Osmanlı Kuruluş Dönemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster




Oğuzlar'ın, Selçuklular'ın, Osmanlılar'ın en eski tarihçileri bu milletler hükümdarlarının neseblerini üç sağ kol hânlarına kadar çıkarmakta ve Oğuzlar'ı Dağ Hân'dan, Selçukluları Deniz Han'dan, Osmanlıları Gök Hân'dan indirmektedirler.

Nesri ve Cihan-nüma, s. 370, Mîrhond'dan naklen
Büyük Osmanlı Tarihi Cilt 1  Joseph von Hammer

Gök Hân'ın oğulları

  • * Bayındır
  • * Beçene
  • * Çavuldur
  • * Çepni









ÖNSÖZ

Miladi 1390 itibari ile İstanbul’un Anadolu kıyıları tamamen Türk kuvvetlerinin denetimi altına girmiş, akabinde inşa edilen Anadoluhisarı üzerinden fethin ilk provaları başlamıştır. Takvimler, 1452 senesini gösterdiğinde ise 30.000 m2’lik alan üzerinde dört ay gibi kısa bir sürede inşa edilen Rumelihisarı artık fethin habercisidir.

Boğaziçi’nde karşılıklı yer alan iki hisar, Osmanlı İstanbul’unun en eski yapıları olup ilk Türk mahalleleriyle, askeri başarı kadar sosyal ve iktisadi yapılanmasıyla Türk-İslam Medeniyeti’nin İstanbul’daki inkişafinın başlangıç noktaları olmuştur.

Anadoluhisarı ve Rumelihisarı Osmanlı İstanbul’unun en eski yerleşim yerleri olma hususiyetini bünyelerinde barındırmalarına rağmen maalesef buradaki semtler içerisinde ikamet edenler başta olmak üzere İstanbullular için aidiyet ve sahiplenme duygusunu kazandıracak yazılı eser sayısı bir elin parmaklarını bile geçmemektedir. Her iki kadim hisar hakkında yazılan ilk eserlerden olan ve ilk baskısı 1941 yılında yayımlanan Albert Gabriel’in İstanbul Türk Kaleleri adlı, Tercüman’ın 1001Temel Eser serisi içerisinde Türkçesi de yayımlanan kitap elimizdeki en baş kaynağı teşkil etmektedir. Rumelihisarı’nın 1955-1957 tarihleri arasında gerçekleştirilen onarımı aşamasında görev alan Cahide Tamer’in, yapılan onarımlar ile ilgili aktardığı ve Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu tarafından 2001 tarihinde yayınlanmış olan kitap, son restorasyonu hakkında bilgi kaynağımız olmaktadır. Elinizdeki bu çalışma, İhsan Kesedar’ın “Rumelihisarı” adlı eserinin ardından Anadolu ve Rumelihisarları ile Mahallelerini ele alan ilk müstakil kitap çalışmasını oluşturmaktadır.

Şu gerçek unutulmamalıdır ki, İstanbul tarihi konusunda söylenecek söz, araştırılacak belge ve yazılacak o kadar çok metin var ki, içerisine girdikçe anlaşılmaktadır. Kolay değil üç büyük medeniyete ve imparatorluğa ev sahipliği yapmış şehirden bahsetmekteyiz dünya tarihinde, onsuz bahsedilemeyen. Resulullah Efendimiz’in (s.a.v) hadis-i şerifi ile önemine binaen İslam orduların kızıl elması olması gibi pek çok tarihi ve kültürel değerleri bünyesinde barındıran ilahi dinlere ev sahipliği yapan şehir olan İstanbul hakkında yazılan kitapların hiçbiri son söz değildir. Gün yüzüne çıkan her belge ve bilgi yeni yazılara ve kitaplara yelken açtırmaktadır.

Elinizdeki bu çalışma, yeni araştırmacılara ve İstanbul sevdalılarına derli toplu bir kaynak oluşturma niyetiyle hazırlanmış, zihnimizdeki bilgileri kağıda dökerek sizlerle paylaşmaktan öte bir şey hedeflenmemiştir. Her yönü ve her şeyi ile bu kadim şehrin bize ait olduğunu ve bizlerin de bu şehri gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde aktaracak emanetçiler olduğumuzu unutmamamız gerektiği düşüncesiyle…
Süleyman Faruk GÖNCÜOĞLU – Rumelihisarı Mayıs 2015


Buradan İndiriniz 




Osmanlı Kayı Boyundan Değil Midir ? Osmanlılarda hanedanın menşei hakkında başka bir teori vardır. Oğuznâme'de Türkler'in dip-atası Oğuz Han olarak kaydedilir. Sözde onun 6 oğlu olmuş. Gün, Ay, Yıldız, Gök, Dağ, Deniz...Gün en büyük oğluymuş... Onun oğlu da Kayı... Oğuz Destanı diyor ki, Hanlık Oğuz Han'dan sonra Gün Han'ın hakkıdır ve ondan sonra da bütün Türk kabileleri üzerinde egemenlik Gün Han'ın oğlu Kayı'ya aittir. Osmanlı hanedanı da işte bu Kayı Han'dan geliyor. Bu şecereyi, ikinci Murad zamanında 1440'lara doğru Yazıcızade ortaya atmıştır. Yazıcızade diyor ki, Osman Gazi zamanında kabileler toplandı ve Oğuzhan'ın vasiyeti gereğince Kayı Han neslinden gelen Osman'ı han ilan ettiler... Osmanlı hanedanı Kayı Han neslindendir. Bu hikâye, 1440'larda ileri sürülmüştür. Yazıcızade neden bunu yazdı, açıklanması kolay. Timur, Osmanlılar'ı yendikten sonra Yıldırım Bayezid oğulları üzerinde egemenliğini kabul ettirmiştir.

Halil İnalcık Sabah Gazetesi Röportajı 

23.8.2009
İki ordu 25 Temmuz 1402'de Ankara ovasında karşılaştı. Sultan Bayezit gururuna yenilerek büyük taktik hatalarına düştü. Emrindeki asker oldukça disiplinsizdi. Sultan'ın kendilerine karşı cimri bir tutum izlemesinden yakınmaktaydılar. Timur’un, Hindistan'dan getirdiği fillerle giriştiği saldırı karşısında Osmanlı kuvvetleri çözüldü ve geri çekilmeye başladı. Bayezit ile oğlu Musa, Timur'a esir düştüler. Mevzilerini elde tutmayı başarabilen tek birlik, Kralları Stephen kom utasındaki Sırplardı, Stephan, Bayezit'in en büyük oğlu Süleyman ile kardeşlerinden birini esir düşmekten kurtardı. Mustafa adındaki bir öteki, oğlu ise savaş alanında kayboldu!.. Kurtulan şehzadeler Boğaziçi’ndeki Anadoluhisarı'na doğru kaçarlarken, Timur, zafer içinde Batı Anadolu'ya ilerledi. Arasında OsmanlIların ilk başkenti Bursa da olmak üzere, şehirlerin üzerinden bir çığ gibi geçti. Timur nereye gittiyse Sultan Bayeziti'de bir kafes içinde birlikte götürdü. (Sonradan, bu kafesin altından yapılmış olduğu söylentileri yayılm ıştır.)

 Gerçekte ise Bayezit'e şerefine yaraşır bir biçimde davranıldı. 1403 Martı'nda, belki de kendi eliyle hayata gözlerini yumduğunda, oğlu Şehzade Musa serbest bırakıldı ve kendisine, babasının cenazesini Bursa’ya götürmesine izin verildi. Timur, Anadolu'da çok kalmadı. Aynı yılın sonlarına doğru başkenti Semerkant'a döndü ve Çin'in fetih planlarıyla uğraşırken 1405 de öldü. 

KONSTANTİNİYYE DÜŞTÜ STEVEN RUNCIMAN Milliyet Yayınları