Articles by "Ali Babacan"
Ali Babacan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster


İşte size devletin çarklarının nasıl döndüğünü anlamamızı sağlayacak bir hikâye daha. Aşağıda yazılanlar Pancar Motor'un son Genel Müdürü Yalçın Arsan tarafından 2012 yılında kaleme alındı.

**********
Türkiye’nin en eski sanayi kuruluşuydu. İki yıl içinde yok oldu gitti. Ne olduğunu özetlemem gerekse şöyle derim: Çok şey. Ve hiç bir şey. 

Nasıl mı? Okuyun lütfen…

2009 yılında Yönetim Kurulu Başkanı Halil Ünal’dan “Pancar Motor’u kurtarmamız lazım…” sözünü ilk duyduğumda ilk tepkim “Pancar Motor nedir yahu?.. ”oldu. Bir sanayi motoru olduğu hakkında fikrim vardı ama ne işe yaradığı hakkında hiç yoktu. Araştırdıkça anladım ki Türk tarım sanayisinin önemli ama belli bir kesim tarafından az tanınan markalarından biriydi Pancar Motor. 

Herkesin adını duymuşluğu var, ama özellikle ailede tarımla uğraşan biri yoksa ne olduğunu bilen az.
Kısaca Pancar Motor: Türkiye’nin ilk büyük ölçekli sanayi girişimi. 1-4 silindir arası ve farklı amaçlara hizmet eden, ağırlıkla tarım ve marin sektörlerinin kullandığı motorların yerli üreticisi. İlk genel müdürü 1956 yılında göreve gelen genç mühendis Necmettin Erbakan.
Bendeniz ise Pancar Motor’un son genel müdürüyüm.
Tabir yerindeyse kapıya kilidi ben vurdum!

Detayına birazdan gireceğim ama ne oldu diye sorarsanız Pancar Motor’da yanıtım şöyle: 2009 yılında teknik açıdan iflas etmiş durumdayken, iki yılda kalan son 120 kişilik ekibin gayreti ile iflas riskini ortadan kaldirmış, yeni bir motor üretmeyi basarmış bir şirket olarak bakarsanız çok şey oldu, çok şey başarıldı Pancar Motor’da.

Ama bu kısa sürede elde edilenlere rağmen 2011 yılının Kasım ayında, üç hafta içinde polis eşliğinde gelen kalabalık bir teknik ekip tarafından tamamen sökülüp elektrik şalteri indirilerek faliyeti durdurulan, takip eden birkaç gün içinde 56 yıldır barındığı arazisinden çıkmak zorunda kalan bir şirket olarak bakarsanız durum çok farklı; hiç bir şey hedeflendiği gibi olmadı, olamadı Pancar Motor’da.


 Pancar Motor'un Bayrampaşa'da bulunan idari binası.


Pancar Motor’un temel atma töreninden bir görüntü.

2012 yılı Şubat ayında basına yansıyan Pancar Motor’un hikayesi, konuşulan içeriğin ötesinde bir derinliğe sahip. Konuyu basına yansıyan dramatik içeriği ile değil, Türkiye’nin bir dönemini temsil edecek kadar önemli bir şirketin gerçek öyküsü olarak görmek isteyenler için anlatmak, unutulmadan ve önemli ayrıntıları bulanıklaşmadan kayıt altına almak için yazdım bu makaleyi.

Önce kısa tarihçe: Şirket Gümüş Motorismi ile 1956 yılında yeni mezun bir mühendis olan Necmettin Erbakan’ın genel müdürlüğünde, sanayileşme yatırımları yapan devlet kaynakları ile ilk yerli motorumuzu üretmesi amacıyla kurulmuş. O tarihte paranın satın alabildiği en iyi ekip, bilgi, teçhizatla donatılmış, en ileri teknolojiye sahip (Alman Hatz başta olmak üzere) global markalardan üretim lisansları alınmış, iş ortaklıkları yapılmış ve takip eden yıllarda bütün Türkiye’yi saran güçlü bir bayi ve tedarikçi ağı kurulmuş. 1964 yılında yapılan özelleştirme ile sahipliği Pancar Kooperatiflerine ve Şeker Fabrikaları’na geçmiş, adı Pancar Motor olarak değişmiş.




İlk yılların ürün yelpzazesi: Eski ismiyle 'Gümüş', sonra 'Pancar Motor'lar yan yana.

1980'lerin başına kadar her şey yolunda gitmiş, ürün sağlam ve kullanıcı ihtiyaçlarına uygun olduğu için çok tutulmuş. Tarım faliyetinin büyük devlet teşviği aldığı bu dönemde çok satılmış, yavaş yavaş yaşayan bir efsane halini almış. O kadar ki, ağırlıklı olarak tarım ve marin amaçlı kullanılan bu motorların tümüne, markasına bakılmaksızın 'Pancar Motor'diye hitap edilir olmuş. Sadece Türkiye’de satılmakla kalmamış, başta Afrika ve ortadoğu olmak üzere yurt dışında bir çok ülkeden alıcı bulmuş. Dayanıklılık ve kalitesinin ünü tüm ülkeye, hatta ihracat yapılan yakın ülkelere yayılmış.

Ancak takip eden yıllarda yavaş yavaş düşen üretim verimi, üretim kapasitesinin artmaması (hatta her yıl düşmesi), yükselen maliyetler ve artan rekabet ile Pancar Motor yavaş yavaş gücünü yitirmiş, bir çok defa iflas etme noktasına gelmiş. En son olarak Erdal İnönü’nün başbakan yardımcısı olduğu dönemde hibe olarak verilen kredi ile olmak üzere iki defa devlet desteği ile iflastan kurtarılmış. 1990’lı yılların başından itibaren zarar üreten bir yapı haline gelen Pancar Motor, iflas tehlikesi yaşadıkça varlıklarını satarak yola devam etmiş, yapısal sorunları çözmeden, zaman kazanarak ayakta kalmaya çalışmış. Son olarak 1994 yılında arazisini de şirket hissedarlarından bazılarına satmış. Borç içinde ama umutla geleceğe bakarak hayatını sürdürmüş.

Ben Pancar Motor’la 2009 yılı Mayıs ayında tanıştım. Şirketin o zamanki yönetim kurulu başkanı Pancar Motor’u bana “kaynağı bol ama liderliğe ihtiyacı olan bir sanayi şirketi” olarak tarif etmiş, ilk gerçek Türk sanayi markası olan bu şirketi yurt içi ve dışında büyütmek hedefleriyle başına geçmeyi düşünüp düşünmeyeceğimi sormuştu. Uzun süredir devam eden zarar etme sorununu aşmak istediklerini anlatmıştı.

İlk izlenimim olumlu olmadı: Toplu sözleşmesi imzalanamadığı için işçisi çalışmaz ve greve hazırlık yapar durumda, çok sayıda devlet kurumu ve iş ortakları da alacaklı olarak da kapıdaydı. Şirket aşırı borç yükü nedeniyle teknik açıdan iflas etmiş (bilançodaki varlıklarının 2/3'ünü kaybetmiş) ve ödeme gücü kalmamıştı.

Diğer taratfan işin finansal tarafı gözardı edilerek bakıldığında görünen resim farklıydı; kaliteli ve eğitimli insan kaynağı, markaya inancını koruyan bayi ağı ve tedarikçi altyapısı sayesinde Pancar Motor’un kullanabileceği küçük ama önemli bir fırsat vardı: Markasının gücü ve ekibinin kalitesi ile herşeye rağmen ayakta durabilen, biraz kaynakla yapılabilecek atılımlar ile oynayacak son bir kozu daha olan Türk markası olma potansiyeli.

Pancar Motor’u inceleyip tanıyanlarla konuştukça bu ilginç markaya olan ilgim arttı. Sordukça anladım ki Pancar Motor zor durumda olsa da aslında bir 'yerel kahraman'dı. Ürün teknik açıdan rekabet gücünü yitirmiş olsa da yıllar içinde oluşmuş sadık müşterisini tamamen kaybetmemişti. Daha önemlisi şirket sahip olduğu güçlü teknik altyapısı sayesinde kolayca yeni bir ürün yaratabilecek durumdaydı. Görebildiğim kadarıyla sadece iki ihtiyaç vardı: Biraz kaynak, biraz da kararlılık.

Haziran 2009'da Pancar Motor’un genel müdürlüğü görevini kabul ederken bu iki unsurun şirketin tozlu rafları arasında var olduğunu, olmasa da biraz gayret ile yaratılabileceğini düşündüm.

SİL BAŞTAN

Görünen fırsat teorik olarak küçük ama pratik olarak büyüktü: Pancar Motor teknik açıdan iflas etmiş olmasına rağmen bir şekilde ayağa kalkabilirse, sadece kendi için değil Türk sanayi dünyası açısından da sembolik bir zafer olabilirdi. Ülkenin ilk sanayi markasının ayakta kalabilmesi büyük etki yaratabilir ve bu ivme ile hayata geçirilebilecek bir yeniden yapılanma, şirketin köklü yapısal sorunlarını çözmeye yarayabilirdi.

Öncelikle güçlü marka ve inançlı bayi ağı unsurlarından faydalanmanın yollarını aradık: İlk iş olarak sendikamızla anlaştık: Birleşik Metal-İş iyi niyet görünce bir adım attı, işveren temsilcisi olarak biz de aynısını yaptık ve bir haftalık kısa bir pazarlık sürecinden sonra 2009 Haziran ayında toplu sözleşmemizi imzaladık, şirketi çalışır hale getirdik.

İkinci adımda başta bayiler olmak üzere şirketin tüm iş ortaklarıyla diyalog kurarak pancar Motor’un yeni bir yönetim ile değişmekte olduğu mesajı vermeye çalıştık. Çarklar dönmeye başlayınca, ticaret cılız da olsa başladı; bayi ve tedarikçiler tedbirli bir iyimserlikle, ağır aksak da olsa çalışmaya başlayan Pancar Motor’u desteklediler.

Elbette bu gelişme yeterli olmadı; şirketin ürettiği kaynak, bırakın bocu, borcun faizini bile ödemeye yeterli değildi. Olası bir iflası bir kere daha engellemek amacı ile Eylül 2009‘da İşkur’a ‘kısa çalışma’ izni almak için başvuruda bulunduk. İçinde bulunduğu ticari zorluğu kanıtlayabilen ancak bu zorlukları aşmak için makul bir planı olduğunu ortaya koyabilen üretim şirketleri için yaratılan bu yasal statü, bakanlık müfettişleri tarafından yapılan kısa bir incelemeden sonra uygun bulundu ve Pancar Motor Eylül 2009 tarihinde ‘kısa çalışma’ uygulamasına başladı. Yani sipariş aldığı kadar çalıştı, almadığı zaman çalışanını mağdur etmeden fabrikasını kapattı. Daha da önemlisi, bu durumun sağladığı maliyet avantajı ve biraz da politik destek ile tüm borçlarını uzun vadelere yayarak yapılandırmayı başardı. Yaklaşık 9 ay süren kararlı ve disiplinli bir gayretin ardından Pancar Motor, sorunlarını tamamen çözmese de, yakın çevresine iflas etmediği mesajını vermeyi başarmıştı.

2010 yılının başlarında biraz toparlanan ve iflasla ilgili riskleri atlatan Pancar Motor küçük bir sermaye artışına gitti. Bu yeni kaynak sayesinde kısa çalışma uygulamasına son verdik, borçlarımızın bir kısmını daha ödedik ve 20 yıldır yapmadığı bir şeyi yapmak için kolları sıvadık: Günün koşullarına uygun ve daha düşük maliyetli ve yerli bir motor üretmek. Daha önce ithal olarak üretilen bir motor tasarımını yerli koşullara göre revize ederek sadece 10 ay gibi bir sürede Pancar Motor’un en büyük ihtiyacı olan düşük fiyatlı, hafif, yüksek performanslı ve tamamen yerli bir motor üretmeyi başardık.

2010 yılının Aralık ayından itibaren Pancar Motor bayilerinde klasik kırmızı Pancar Motor serisinin yanında artık daha ucuz, daha hafif, siyah renkli ama yine Pancar Motor logosunu taşıyan yeni bir motor satılmaya başlanmıştı: Yeni RF serisi Pancar Motor. İki yıla yakın bir gayret meyvelerini vermeye başlamış, Pancar Motor yavaş yavaş ayağa kalkmaya başlamıştı. Uzun bir aradan sonra ilk defa geleceğe umutla bakmaya başladığımız günlerdi

Ne yazık ki ölümcül süreç tam da en umutlu olduğumuz günlerde başladı: Arazi savaşları başladı.

ARAZİ KİMİN?

2011 yılı yaz aylarında bize tebliğ edilen bir mahkeme kararıyla öğrendik ki Pancar Motor 90'lı yılların başında yaşadığı iflas tehlikesi sırasında arazisini, aynı zamanda ortağı olan üç şeker fabrikasına satmış, ancak içine düştüğü ekonomik zorluklar nedeniyle kira ödemediği dönemler olmuş. Bu fabrikalarından biri olan Kayseri Şeker Fabrikası’nın 2002 — 2007 yılları arasında ödenmeyen kiralardan dolayı açtığı dava, 2010 yılı Ekim ayında arazi sahibinin lehine sonuçlanmış ve bu durum yönetim kurulunun da dikkatine sunulmuştu. 

Bu noktadan sonra fabrika arazisini satmak isteyen Kayseri Şeker Fabrikası ile Pancar Motor’un büyük hissedarı Eskişehir Pancar Kooperatifi arasında, her gün daha da gerginleşen bir hukuki mücadele başladı. Kayseri Şeker araziyi satacağını söyleyerek tahliyesini istedi, Eskişehir Pancar Kooperatifi ise bu tehdide kulak asmadı; yönetim kurulumuz şöyle bir sonuca vardı: “56 yıllık Pancar Motor’u arazisinden atmaya kimsenin gücü yetmez!..”

Zaman hızla aktı, hukuki süreç biz yönetim ekibinin tahmin, şirket yönetim kurulunun ise gözardı ettiği doğrultuda işledi. Temmuz 2011'de arazi sahibini temsil eden avukatlar, eşlerinde 2 otobüs dolusu çevik kuvvet polis ve kalabalık bir teknik ekip ile fabrikayı, üretim tezgahlarını sökme yoluyla tahliyeye başladılar.

Yaklaşık bir hafta süren tezgah sökme ve haciz etme işlemi devam ederken başlattığımız karşılıklı görüşmeler sonucunda fabrikayı kendi imkanlarımızla boşaltmak için yaptığımız talep olumlu karşılandı ve tahliye işlemine kısa bir ara verildi. (Konu ile ilgili tutanak için tıklayın)
Söküm işlemine verilen bu arayı fırsat bilen şirket sahibi Eskişehir Pancar Kooperatifi, hamle sırasının kendinde olduğunu düşünmüş olmalı ki, arazi sahibi aleyhine tapu iptal davası açarak arazinin aslında kendilerine ait olduğunu iddia etti.

Bu gelişme üzerine uzun gayretlerle kurduğumuz diyalog ortamı tamamen yıkıldı.
Temmuz sonunda duran tahliye işlemi 16 Kasım’da tekrar ve bu kez bir daha durmamak üzere başladı.
30 Kasım’da ofisler dahil tüm fabrikanın tahliyesi sona erdi. Arazi sahibinin temsilcileri 5 Aralık’ta Bayrampaşa icra dairesi yetkilisinin eşliğinde Pancar Motor’un elektrik şalterini son defa indirdiler.



Ocak 2012'de Pancar Motor’un tamamen boşaltılmış imalat atölyesi.

KAYNAK-AMAÇ UYUMSUZLUĞU

Arazinin kime ait olduğu tartışmaları hukuki zeminde hala devam ediyor ancak bildiğimiz anlamda Pancar Motor artık yok. Fabrika tamamen tahliye edildi, üretim tezgahları icradan satılmak üzere haciz edildi.

2012 Şubat ayında basına yansıyan içerik ise yanıltıcı: İlk bakışta Pancar Motor arazi rantı kavgasına kurban gitmiş gibi görünse de işin aslı öyle değil. Pancar Motor yaklaşık 4 yıl süren tahliye davasını Ekim 2010’da kaybetti. Arazi sahibi de tahliye talebini hiç bir zaman gizlemedi; Pancar Motor’un önlem almaya yetecek zamanı vardı. Bu konuyla ilgili şirket yönetimi olarak, yönetim kuruluna yaptığımız sayısız hatırlatma, uyarı, üretilen alternatif çözümler, bulunan kiralık/satılık fabrika arazisi önerileri de gözardı edildi. Pancar Motor’un sahibi olan Eskişehir Pancar Kooperatifi yaklaşmakta olan fırtınayı göz göre göre inkar etti.

Pancar Motor’un gerçek sorunu onu evinden atan arazi sahibi değil, sürdürülebilir bir ekonomik yapıya sahip olmaması ve bu durumu büyük bir problem olarak görmeyen sahipleri olmasıydı. Yarım asırı aşan geçmişinin ağırlıklı olarak son 20 yılında oluşan ve bilançosunun geçmiş dönem zararları satırında açıkça görünen astronomik rakam, şirket gelirinin uzun süredir giderini karşılamadığının en basit göstergesiydi. Pancar Motor para kazanmıyor, sağlanan dış kaynaklar ve markasının gücünü kullanarak ayakta duruyordu. 2009 -2011 arasında yakalanan finansal iyileşme, üretilen yeni motor gibi olumlu işaretler anlamlı ve önemliydi, ama şirket çoğunluk hissedarının iradesi olmadan tek başına şirketi kalıcı olarak kurtarmaya yeterli değildi. Bu büyük gayretin tek ciddi kazanımı Pancar Motor’un ayakta kalmak için önemli bir güce sahip olduğunu kanıtlamak oldu: 56 yıllık geçmiş ile oluşmuş bir entelektüel sermaye.

Ulusal bir marka, iyi bir ürün, seri üretim ve ar-ge yetkinliği, bayi ve tedarikçi ağı, yurt içi ve dışındaki iş ilişkileri, ortaklıkları, lisans ve patentleri ile Pancar Motor, bir daha oluşturulması belki de on yıllar alacak bir değerdi. Şirketin son üç yılda yapılmaya çalışılan, şirketin bu önemli potansiyelini göstermek ve yeniden yapılanma için gereken kaynağın bulunmasını sağlamaktı. Bu noktadan sonra Pancar Motor’un bundan önce defalarca yapıldığı gibi içeri para koyarak kurtarılmaya değil, tüm süreçlerinin baştan kurgulanacağı köklü bir revizyona ihtiyacı vardı.
Pancar Motor’un hikayesi ibretliktir. Ancak ibret alınacak taraf ilk bakışta görünen, dramatik 'kurban edilen şirket'boyutu değildir.

Bana göre Pancar Motor özelleştirmenin kötü sonuçlanmış bir örneğidir. Ulusa mal olmuş markaların, ancak o markayı temsil etme yetkinliğindeki birey/kurumların sahipliğinde yaşayabileceğinin kanıtıdır. ‘Kooperatif’ gibi, politik boyutu ekonomik boyutunun önüne geçen yapıların bu tür markaları yaşatmasının mümkün olmadığının göstergesidir.

Pancar Motor’un öyküsü, biz Türkler'e has bir yaklaşım olan, hedefe uygun kaynak olmaksızın bir işe girişme gayretinin anlamsızlığının kanıtıdır. Bugünün rekabet ortamında, orta büyüklükte bir süpermarket sermayesi ile sanayici olmaya devam etmeye çalışmanın kaçınılmaz sonucudur.
Güçlü bir markanın neler yapabileceğinin kanıtı, ama tek başına marka gücünün yeterli olmadığının göstergesidir. Uzun bir ticaret geçmişi sayesinde ne büyük fırsatlar yakalanabileceğinin, ama bu fırsatların kullanılmazsa nasıl değersizleştiğinin öyküsüdür.

Pancar Motor’un yaşadıkları, 21. Yüzyıl'da rekabet gücü yüksek bir sanayici olmanın ne kadar zor olduğunun, yarım asırdan fazla sürede inşa edilen bir değerin bir çırpıda nasıl yok olabileceğinin özetidir.
Pancar Motor’un hikayesi, devlet politikası olarak yerli otomotiv, teknoloji ve sanayi markalarını yaratılmaya çalışıldığı bir dönemde, ilk yerli sanayi markamızın ellerimizin arasından kayıp gitmesi çelişkisinin öyküsüdür. Bazen, büyük çelişkilerin görülemediğinin kanıtıdır.

Profesyonel hayatımın en zor ama bir o kadar da anlamlı üç yılının ardından bu makaleyi iki amaçla yazdım: İlki çarpıtılmaya ve yanlış yorumlanmaya çok uygun gelişen olayları kayıt altına almak, ikincisi ise kararlı bir şekilde hayata geçirilen devlet politikalarının hakim olduğu bir gündemi yöneten iradenin, Pancar Motor’un asıl değerli boyutu olan markasına sahip çıkması için farkındalık yaratmaktı.
19 Ocak’ta Başbakanlık İletişim Merkezi’ne yaptığım 31831 numaralı, Pancar Motor’un marka ve üretim lisanslarına devletin sahip çıkması yönündeki talebime, Sanayi Bakanlığından; "Konu Ekonomi Bakanlığı'nı ilgilendiriyor. Başvurunuz söz konusu bakanlığa gönderilmiştir." İçerikli bir yanıt aldım.

Talebimin iletildiği diğer bakanlıklardan hiç bir yanıt gelmedi; konuyu araştırdıklarını umdum ama hiç bir geri dönüş olmadı.

Son olarak 2012 Nisan ayında bir girişimcilik konferansı sonrası ratsladığım o dönemin Ekonomi Bakanı Ali Babacan’ın (mecazi anlamda değil, gerçek anlamda)önünü keserek Pancar Motor’dan geri kalanların bir şekilde devlet korumasına alınmasını talep ettim. Babacan (hala AKP iktidarı içinde fikrine önem verdiğim tek kişidir) beni dikkatle dinledi ve şu yanıtı verdi: “Biz devlet olarak artık özel sektöre hiç bir şekilde müdahele etmiyoruz. Bizim yapacağımız bir şey yok. Eğer markanız söylediğiniz gibi değerliyse yine özel sektörden bir alıcı bulacaktır.”

Takip eden yıllarda şirketin kalan varlıkları icra yoluyla satıldı, elde edilen gelirle alacaklılara olan borçların küçük bir kısmı ödendi.

Pancar Motor’un hikayesi birçok açıdan dramatik olarak tanımlanabilir; çok sayıda insan işsiz kaldı, yüzlerce bayi ve tedarikçi mağdur oldu. Ancak Pancar Motor, biz çalışanlarından, sahiplerinden ve hatta kurucularından da çok daha büyük bir değeri temsil ediyordu: Türkiye’ye ait, ülkeye mal olmuş bir marka değeri. 56 yıl boyunca Türk çiftçisinin topraklarını sulayan, balıkçı teknelerini denizlere taşıyan, jeneratörler ile Türkiye’nin dört bir tarafını aydınlatan, traktörlere güç veren Pancar Motor, aslında o günlerde adından çokça bahsedilen ve yaratması için bir babayiğit aranan Türk sanayi markasının ta kendisiydi.

Kimilerine göre zamanı doldu, kayboldu gitti. Bana göre ise Pancar Motor büyük potansiyeli olan ama niteliksiz, vizyonsuz ve sorumsuz sahibi tarafından umursanmayan bir şirketti.


Türk sanayisi için ise kaçmış bir fırsattı. Yaratmak için 56, kaybetmek için sadece birkaç yıl gereken, kocaman ve ulusal bir fırsat.


Kemal Kaplan'ın notu: Pancar Motor binasının geçtiğimiz aylarda yıkım işlemi tamamlandı. Bina alanı şu an moloz yığınlarıyla dolu. Bir efsane daha tarih oldu.