Son Osmanlı padişahı sultan Mehmet Vahidettin Han, garip bir hayat yaşadı… Garip, kimsesiz ve zavallı... Yalnızdı… hep yalnız... 4 aylıkken babasını, 5 yaşında da annesini kaybetti. Hayatını Ağabeyi Sultan Abdülhamid hanın himayesinde sürdürdü.
Sultan Vahidettin han, imparatorluğun en zor döneminde kendisini tahtın üstünde buldu. Ama o hayatının hiçbir döneminde padişah olmayı istememiştir. Fakat ne çare… Düşük omuzlarına, 600 yıllık bir imparatorluğun yükü binmişti.Tahtta oturduğu gün yanında bulunan Serkarin (baş Katip) Ali Fuat Türkgeldi’ye hitaben ; “—Ben kendimi bu vazife için hazırlamadım. Şaşkın bir haldeyim, bana dua ediniz… Ben, saltanatın kuş tüyü minderleri üzerine oturmadım, Milletin ateşli külü üzerine oturdum. Allah yardımcım olsun.” Diyecektir.
Tahtta geçmesinin üzerinden henüz 3,5 ay geçmişti ki, sonralardan başbakanlık makamına kadar yükselecek olan “Rauf Orbay”ın imzaladığı, memleketin işgal edilmesine sebep olan Mondros Ateşkes Antlaşması kabul edildi. Ordu dağıtıldı ve memleket param parça edildi. Koskoca Osmanlı İmparatorluğunun paşalarından, komutanlarından sadece iki paşa, sadece iki komutan, bu Mondros paçavrasına uymadı, ordusunu dağıtmadı ve ölene kadar mücadeleye devam dedi… Bu iki paşa kimdi biliyor musunuz?... Erzurum’daki 15. kolordu komutanı “Kazım Karabekir Paşa” ve Mekke-Medine komutanı “Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa”…
Neyse, konuya devam. İşgaller, sarayın çaresizliği, Sultan ile Mustafa Kemal’in Yıldız Sarayında baş başa ve diz dize görüşmeleri ve bu görüşme akabinde, Milli mücadeleyi başlatması için Mustafa Kemal Paşanın paravan bir vazife ile Samsun’a gönderilmesi, Ankara hükümeti ile İstanbul hükümetinin gizli paslaşmaları ve danışıklı dövüşler, beklenmeyen bir sürgün, sultanın ve ailesinin San Remo’da yaşadığı inanılmaz sefalet, aç geçirilen günler ve en nihayet üzerine haciz konulduğu için 46 gün kaldırılamayan ve gömülemeyen, bu yüzden farelerin saldırısına uğrayan bir tabut… ve Zavallı, biçare Sultan Mehmet Vahidettin han gerçeği, tüm kesimlerce bilinen birer hakikat. Fakat ben bu konulardan bahsetmeyeceğim. Bu yazıda Sultan Vahidettin Han’ın vefatı üzerine Mustafa Kemal’in tutum ve söylediklerini ifade edeceğim.
Biçare Sultan Mehmet Vahidettin han 16 Mayıs 1926 günü İtalya’nın San Remo isimli şehrinde aç, sefil, hasta, yorgun ve ümitsiz bir biçimde kalp krizinden vefat ettiğinde, Gazi Mustafa Kemal Paşa Adana’dadır. Roma Büyükelçiliği bir telgrafla ölüm haberini ulaştırır kendisine. Türkiye’nin Roma Büyükelçisi Suat Bey’in “Sultan Vahidettin’in füc’eten (ansızın) vefat ettiği şimdi haber alınmıştır” şeklinde yazan telgrafı kendisine verilir.
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, o sıralarda dostları ile beraber yemeğe oturmuştu… Hamdullah Suphi Tanrıöver’in anlattığına göre, paşa haberi işitince ; “ VAH VAH! ALLAH RAHMET EYLESİN. BİR TARİH KAPANDI. KİM İSTERDİKİ BÖYLE OLMASINI. ÇOK NAMUSLU BİR ADAM ÖLDÜ… İSTESEYDİ TOPKAPI SARAYI’NIN BÜTÜN HAZİNESİNİ GÖTÜRÜR VE ÖYLE BİR ORDU KURUP GERİ DÖNERDİ Kİ…” demiştir.
Bazı tanıklar ki bunlardan biri Hasan Rıza Soyak’tır, o gece Mustafa Kemal’in gözlerinden ince ince yaşlar süzüldüğünü anlatacaktır ileriki zamanlarda… Kolay değil bir imparatorluğun son padişahı ölmüştür. Hem de kendisini, memleketi kurtarması için vazifelendiren bir padişah…
Derhal odasına çekilir ve kimseyle konuşmaz. Ama Sultan Vahidettin han için ne düşündüğü, akıttığı göz yaşlarından belli olur. Üzüldüğünü herkes anlamıştır…
Mustafa Kemal Paşa bir gün yanında hizmet eden Cemal Granda’ya ve Yazı İşleri Müdürü Tevfik bey’e der ki; Beni, Milli Mücadeleyi açmak üzere bunca paşa arasından seçip Anadolu’ya gönderen Sultan Vahidettin’dir… Uzun söze ne hacet. Tarih, bir gün her şeyin en doğrusunu herkese gösterecektir.
Kaynaklar:
1 - İlhan Bardakçı, Vahdettin’den Mustafa Kemal’e, 3.baskı, sayfa ; 140-141
2 – Necip Fazıl Kısakürek, Sultan Vahidüddin, 2. baskı, sayfa ; 250-251
3 – Muzaffer Erendil, Yakınlarından Hatıralar Anekdotlarla Atatürk, sayfa ; 98-99
4 – Murat Bardakçı, Şahbaba, 4. baskı, sayfa ; 412-413
Post A Comment:
0 comments: