Articles by "Valenza"
Valenza etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster



MYNMAR VE ARDINDA YATAN GERÇEK

Kemâl Kaplan
28 Temmuz 2012

Eski adı Burma olan Mynmar  bir süredir Müslümanların katledilmesiyle yeniden gündeme geldi. Burma ve Arakan adını 95-96 yıllarında yine aynı sebepten duyuyorduk. O yıllarda da, Arakan bölgesinde binlerce Müslüman katledilmişti. Aradan yıllar geçmiş 2007 yılına geldiğimizde bu defa Budist rahiplerin ayaklanması Burma’yı dünya gündemine oturtacaktı. İktidar tarafından yüzlerce rahip öldürüldü.
1962’den bu yana iktidarda bulunan askeri cuntanın eziyeti altında inleyen 50 milyonluk Burma’lıya kimse özgürlük ve demokrasi götürme peşinde değil(!)

Dünya gündemine rejimin halkı katletmesiyle gündeme gelen Burma’nın nerede olduğunu bile pek az insan bilir. Güney Asya’nın önemli bir ülkesi olmasına ve Müslüman halkın bulunmasına rağmen ülkemizde bilinmediği gibi merak da edilmeyen bir ülkedir.

Size dehşet veren gerçek bir hikâyeden yola çıkarak Burma’yı ve aldatılarak sömürülen Burma halkını anlatacağım.
Değerli taş ve altın madenlerinin çokça bulunduğu Burma’da, dini inançların halkın kandırıp sömürülmesi için kullanıldığını bu hikâyeyi okurken, hayretler içinde kalarak öğreneceksiniz.

Hikâye, 2002 yılında Münih’te tanıştığım taş bilimci ve aynı zamanda gazeteci meslektaşım olan Dr. Claude Mazloum’a ait. Davetim sonrası İstanbul’a gelen Mazloum’a bir taraftan İstanbul’u gezdiriyor, diğer taraftan da her biri macera filmi olacak seyahatlerini dinliyordum. Merkezi Beyrut’ta olan fakat Avrupa’da da yayınlanan 'Collection' adlı derginin de yayın yönetmeni olan Dr. Mazloum, bir defasında Burma’ya yaptığı seyahati anlattı.

Dr. Claude Mazloum anlatıyor:

TAŞ BİLİMCİ GENERAL

Mineraloji Müzesi’ni ziyaretim esnasında etrafı askerle çevrili bir general bana yaklaşarak, “Dr. Mazloum. Claude Mazloum. Rangoon ve özellikle ülkemizin doğal kaynaklarının en bol olduğu burada sizi görmek ne güzel. Kendimi tanıtabilir miyim? Ben Mineralojist General Ko Wai Taungyi. Birkaç yıl önce Almanya’da düzenlediğiniz konferanslardan birine katılmıştım ve tüm kitaplarınızı okudum. Sizinle burada tanışmak benim için büyük şeref” Ve hemen akabinde bana askeri selam vererek, “Size nasıl yardımcı olabilirim” diye sordu.

Gerçeği söylemek gerekirse, ziyaretimin ilk günlerindeydim ve doğrusu kötü başlamıştı. Müze görevlisi, beni hiç de iyi karşılamamıştı. Sadece içeri de fotoğraf çekmeme izin vermemekle kalmadı, aynı zamanda uluslar arası geçerliliği olan basın kartına sahip olmama rağmen benden giriş ücreti aldı. Daha kötüsü müzede bulunan sanat ürünleriyle ilgili bana herhangi bir dokümantasyon vermeyi reddetti.

Ziyaretimi bitirmeyi düşünmeden, Rangoon’daki dünyanın en büyük Pagodasına şöyle bir baktım. Herhangi bir programım yoktu. Avrupa’ya geri dönmek için yirmi dört saatim vardı.
Generalin arkasındaki sergide iki büyük altın külçesi, gözüme ilişti ve hemen dönerek, “Burma’da altınınız var mı generalim” diye sordum. Bana cevabı, “Çook... Bir altın madenini ziyaret etmek ister misiniz?” oldu.

TANRI VE KADINLARIN VADİSİ

Altın şehir Valenza’nın yeni elçisi olarak böyle bir madeni ziyaret etmemin benim için olumlu olacağını düşündüm. Daha sonra müzeyi de ziyaret ederek, seyahatimi sonaerdirecektim.
Bir saat sonra kendimi, hiç konuşmayan askerlerin bulunduğu bir askeri kamyonette kumlu yollar üzerinde ilerlerken buldum.
Ormandan geçtikten sonra, kamyonet Pagode’nin önünde durdu. Askerler aşağıya yalnız inmem gerektiğini söylediler. Çünkü tapınağın hemen yanındaki bu bölgeye askeri şahısların girmesi yasaktı.

Genç, güler yüzlü ve güzel bir hizmetli beni karşılayarak, ikinci kapıdan içeriye soktu. Mükemmel güzelliğine rağmen, bana bir kelime bile söylemedi.
Tam o sırada, mimiklerle talimat aldığımı hissettim. Şaşırmıştım. Benden ayakkabı ve çoraplarımı çıkarmamı istiyorlardı. Hizmetliyle beraber, denileni yaptık. Beni elimden tutarak, geleneksel kimono kıyafetine bürünmüş karşılama komitesine doğru götürdü.

Bu düğün töreni gibi karşılamanın haricinde, ne yapabileceğimi anlamış değildim. El ele tutuşur halde baş rahip önünde diz çöktük ve rahibin konuşmasına başımızı sallayarak cevap verdik. O anda gerçekten benliğimi bir panik sardı. Çünkü generale evlenmek istediğimi söylediğimi hatırlamıyordum. Ya da bir şaka yapılmaya çalışılıyordu.

Rahip bileğime renkli bir bilezik taktı ve bizi başımızdan kutsadı. İki eliyle işaret yaparak, kalkmamızı istedi. Bölgeye doğru giden yolun bulunduğu taraftaki kapıyı gösterdi.
Yola doğru giderken, tüm bu olanların altın madeni ile ne ilgisi olduğunu anlamış değildim. Şu bir gerçek ki, bu konuyu açığa kavuşturmak için, herhangi biriyle konuşma imkânına sahip olamamıştım.

Sonuç olarak bu enteresan cennette yürümeye devam etme kararı aldım. Yolumuz üzerindeki bir havuza ulaştığımız da hizmetli, benden pantolonlarımı çıkarmamı istedi. Böylece benim ayaklarımı yıkayacaktı. Bulunduğumuz yerde birden aklıma geldi.
Daha önce yürürken, onun isminin “Kim” olduğunu öğrenmiştim. Kırk beş dakika içerisinde kuruyan bir nehrin yamaçlarında, yerleşik bir bölgeye gelmiştik.

Kim’in bir eli bana sıkı sıkaya sarılıyken, diğer eliyle gururlanırcasına, “Tanrı ve Kadınların Vadisi” adını verdikleri Chown Gyi Altın Madeni’ni gösteriyordu. Gördüğümüz manzara, insanı hayrete düşürecek cinstendi. Yüzlerce kadın sanki karıncalar gibi çalışıyor, kazı yapıyor. Altınla, gümüşle ve diğer metallerle neredeyse tamamen kaplı kayaları taşıyorlardı. Bu film şeridi gibi manzara, ilk etapta anlaşılacak gibi değildi. Detaylı incelemek gerekirdi.

Ancak, bu arada hâlâ bir şeyi anlamaya çalışıyordum. Niçin Kim benim elimden tutmaya devam ediyordu? Tapınakta düzenlenen o törende neyin nesiydi? Niçin ayakkabılarımı ve pantolonumu çıkarmak zorunda kalmıştım?
Sonunda birkaç kelime İngilizce konuşan birisine rastladım. O Japon işgalinden hayatta kalmayı başarabilen yaşlı bir kadındı.
İngilizce’yi bilebildiği kadar, anlatmaya çalıştı ve sonunda bazı şeyler belirmeye başladı: Maden, Bonze bölgesi’nde bulunuyordu ve bu bölgenin ise, tanrı tarafından kullarına hediye olarak sunulan kutsal bir yer olduğu kabul ediliyordu.
Bonze halkı paraya dokunamadığı gibi, kazanmak için herhangi bir faaliyet yapmıyordu. Bir kişi için Budha’nın eşyalarına dokunmak kutsanmak anlamına geliyordu. Ancak bir kadın Bonze ünvanını alamıyordu.
Onun için sadece kadınlar ve 12 yaşın altındaki erkek çocuklara bu altın madenine giriş izni veriliyordu. O zaman ben nasıl buraya girme izni alabilmiştim? Aldığım cevap, “Sürekli Kim’in elini tutarak hiçbir şeye dokunmadan etrafı izleyebilirsiniz. Çünkü size takılan Sakayamuni bileziği ve onun gücü ile korunuyorsunuz” şeklindeydi.

Ne inanç...

Evlenmediğimi bilmek beni sevindirmişti. Artık bu noktadan sonra Kim, bana daha sempatik görünmeye başlamıştı. Chown Gyi Madeni altın yataklarının bulunduğu bölgede kurulmuş bir Alüvyal depoydu. Genelde sarı olmasına rağmen altın fazla parlak değildi. Ancak yağmura bağlı olarak, bölgenin görünümü günden güne değişmekteydi.
Çalışmalar oldukça sade olarak yürütülüyordu. İlk aşama madeni çıkarmak ve taşıyarak arıtmaya vermekti. Tüm kayalar yaklaşık bir cm’lik parçalara bölünmek için elle kırılıyordu.  Daha sonra bu parçalar altını araştırmak için, toz haline getiriliyordu. Bundan sonra altın ve diğer metaller arasındaki, ağırlık farkından yararlanarak, araştırmak amacıyla su içinde işlem yapılıyordu.
Tüm metaller ayrıştırılıp bir grup halinde belirlendikten sonra, değerli olanlara kutular içinde konularak Kim’in bile daha önce görmediği yasak tesislere gönderiliyordu.

Altın külçeler daha sonra satışa sunuluyordu. Kadınlar ise bu altınların, Sakayamuni’nin ebedi hazinesinde bulundurmak için saklandığını sanıyorlardı. Hiç kimse yüzlerce genç kadının bu madende gizemli bir şekilde bir tas pirinç için çalıştığını ne bilebilir ne de anlayabilirdi.

Ziyaretimden sonra, aynı askeri kamyon gezimi tamamlamak üzere beni tekrar müzeye götürdü. Gecenin geç saati olmasına rağmen müze görevlisi tamamen farklı bir çehreyle güler yüzlü ve dostane bir tavırla beni karşılayıp beklemek zorunda kaldı.
Bu gezintide müzenin sahip olduğu zenginliklerle bir kitap oluşturulabileceğini keşfettim. Gerçekten de bu müze dünyanın en büyük yakut taşını bünyesinde barındırıyordu. (Ham ağırlığı 21,450 karat olan 1996 yılında Kin Ywan Bölgesi’nde bulunmuş) Bunun haricinde 329 karat ağırlığında dünyanın en büyük peridotu, 90.80 momluk dünyanın en büyük doğal incisi ve 560 kg’lık imparatorluk jade de müzede sergilen önemli parçalar arasında.

Ziyaretin sonunda, müzeden çıkarken odanın köşesinde ülkenin tüm aktif madenleri ve işlenmemiş fakat zengin yatakların bulunduğu yerleri gösteren bir topografik harita gözüme ilişti. Haritaya göre Burma değerli taşlar ve metaller bakımından çok zengin bir ülkeydi.
Hatta elmas dahi bulunduğu söylendi. Ancak ne yazık ki, kendi zenginliklerini nasıl arayıp, çıkarabileceklerini bilmiyorlardı.