Articles by "Makaleler"
Makaleler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ahi-orgutu
“Ahi’nin eli, kapısı, sofrası açık olmalı; gözü beli ve dili kapalı olmalı” (Ahi Evran)
Aynı alanda ürün veren sanatkarları bünyesinde toplayan ve gerek Doğu'da gerekse Batı ülkelerinde örneklerine sıkça rastlanan meslek birlikleri.  Ortaçağ'da her mesleğin mutlaka kendine özgü bir dayanışma örgütü bulunurdu ve bunlar günümüzün derneklerinin, sendikalarının da atalarıydılar.  

Loncalar, kuruldukları hemen bütün toplumlarda, o mesleğin üyelerinin katılması zorunlu olan bir örgüt niteliği taşımıştır. Bir mesleğin icrası ancak loncaya üye olmakla mümkündü. 

Loncalar üç aşamalı bir yapılanma gösterirdi: Çıraklık, kalfalık ve ustalık. Bir meslekte çalışabilmek için önce bir ustanın yanına çırak olarak girilir ve zamanla beceri düzeyinin artması sonucu bağımsız olarak çalışabilme niteliği, yani "ustalık" unvanı elde edilirdi. Lonca sisteminin temel amacı, talebin kısıtlı olduğu üretim dönemlerinde arzın da kısıtlanmasını sağlamaktı. Bu kısıtlama, meslekî yetkinlik düzeyinin yüksek tutulması amacına hizmet ederdi.  

Türk tarihinde loncaların Bizans'a dek uzanan bir geçmişi vardır. Anadolu Selçukluları ve Beylikler döneminde dokumacılık, dericilik, bakırcılık, saraçlık, marangozluk gibi mesleklerin üyeleri kendi aralarında örgütlenerek çeşitli loncalar kurmuşlardır. Ancak bu dönemde sanatçıların, özellikle de mimarî üretimde çalışanların güçlü bir meslekî örgüt içinde gruplaşmadıkları görülür. 

Loncaların Batı'dakine benzer sıkı bir örgüt disiplinine kavuşması ise ancak Osmanlı döneminde gerçekleşmiştir. Bu dönemde bile mimarlar ve devlet atölyelerinde çalışan sanatçılar çoğunlukla "memur" statüsünde bulunmuş, bir loncaya bağlı olmamışlardır. 

Loncalar 19. yüzyılın sonlarına dek varlıklarını sürdürmüşlerdir.  Ahi Ocakları  Ahiler, "kardeşler" demektir. Avrupa'nın "frere"lerine ve silâhlı bir kuvvetleri olmaları dolayısıyla şövalyelerine de benzerler.  Ahiler, "frere"ler gibi, örgün eğitim kurumları kurmuşlardır. O zaman bu fonksiyonu görecek medrese, küttap, dârülhadis, dârülkurra v.s. gibi kurumlar çok yaygın olduğundan, bunlar mesleki eğitim ve yardımlaşma kurumları kurmaya yönelmişlerdir. Kurdukları kurumlarda avcılık, kasaplık gibi birkaç sanat hariç, diğer tüm sanatkâr gençleri toplamaya çalışmışlardır.   

Ahilik, aslında Sasani ve Arap kaynaklı bir kurumdur. Ama tarihteki yaygın şekliyle Anadolu Türk toplumlalrı içinde yaygın olarak hüküm sürmüştür. Bu ocaklar Anadolu'nun hemen hemen bütün kentlerindeki sanayi erbabını bir birlik ve kardeşlik içinde yönetmiştir. Onları "Gençler", "Ahiler" "ustalar", "Nakibler" ve "Şeyhler" olarak bir düzen içinde yönetmeyi başarmıştır. Hattâ Anadolu Selçuklu yönetiminin yıkıldığı dönemlerde ve Ankara gibi bazı önemli kentlerde, halkın yönetimini de üzerlerine almışlardır. 

Tanınmış Arap gezgini İbn Batuta'nın Anadolu'yu gezdiği zamanlarda, Anadolu toplumu üzerindeki Ahi yönetimi etkileri onun Seyahatnamesinde açık olarak görülür.   

Ahiler, zaviyeler biçiminde örgütlenmişlerdir. Her zaviyede, seçimle işbaşına gelmiş bir şeyh, çeşitli işleri gören imam, müdderris, hatip, silâh tamircisi, hatat, sakkaş gibi görevliler vardı. Zaviyelerdeki (Ahi Ocağındaki) herkesin bir hiyerarşik yeri vardı. Bunlar 9 kademe halinde dizilirlerdi. İlk kademe, "yiğit"lerdi. Ondan sonra gelen 6 kademe ahilerdi (ilk üçü "ashab-ı tarik", kalan üçü de "nakip"ler). 7. mertebede seccade sahibi olmayan "Halife" bulunurdu. 8. "Şeyh", 9. ise "Şeyhü'l-meşayih" idi. Bu kademeler hep sıra ile geçilirdi.   Esas eğitim ilk yiğitlik kademesindeki çırak gençler arasında oluyordu. Her çırak yiğidin 2 yol arkadaşı, bir yol atası, bir üstadı (Sanat Hocası) ve bir de Pîri (ahlâk mürebisi) var idi.   Ahi ocaklarındaki zihniyet, tasavvuf zihniyetinden oldukça farklı idi. Ahiler tam anlamıyla "bu dünya"da yaşıyorlardı. Sofiler gibi halktan uzaklaşmıyorlar, halk içinde yaşıyorlardı. Sofiler gibi "hırka" değil "şalvar" giyiyorlardı. Sırtlarında arkadan bir elbise ve başlarında beyaz yün külâhlar vardı. İpekten elbise giymeleri yasak idi. Altın, yüzük gibi süs eşyaları; kızıl ve sarı renkler yasaktı. Yeşil, gök, ak ve sarı renkler makbuldü. Kara renk, ahilik payesine ermeyenlere, beyaz renk erbab-ı kalem ve hafızlara yeşil renk de müdderris, kadı ve şeyhlere has idi. Ahi zaviyelerine girebilmek için, temiz ve doğru olduğuna dair bir üstadın (Usta) çırağı hakkında şahitlik etmesi ve hattâ onu önermesi gerekiyordu; ustanın önermediği ve ustası belli olmayanlar Ahi ocağına alınmazdı.   

Gençlerin sanat eğitimleri üstadların iş atelyelerinde yapılırdı. Ocaklarında ise daha ziyade duygusal, edebî ve sosyal bir eğitim yapılırdı.  Her ahi ocağında "muallim-i ahi" veya "Pîr" denilen eğiticiler vardı. Orada yapılan eğitim de iki kısma ayrılırdı:  
1. Şifahi (sözlü) eğitim: Fütüvvetname, Tilâvet-i Kur'ân, tabahat, raks, teganni ve musiki, tarih ve terâcim-i ahval, tasavuf, Türkçe, Arapça, Farsça, Edebiyat gibi dersler verilirdi.  
2. Seyfî Eğitim: Kılıç ve silah eğitimi.  Birinci kısım eğitim, bütün ahiler tarafından, okuyarak, dinleyerek ve muallim ve ahi kardeşlerle yaşayarak yapılmaktaydı. 

Seyfî eğitimin yapılabilmesi için de üç şart var idi: "Ahi görmek", "Şeyh görmek", "Genç bir adamı talim ve terbiye etmiş olmak".  

Ahi mualliminin görevleri şunlardır: Namazı tüm şartları ve ayrıntıları ile öğretmek, insanlık adabını öğretmek.  

Ocak eğitimi yalnız kitabî değildi. Medreseden önemli farklarından biri bu idi. Medreseler genellikle aklî ilimlerle uğraştıkları halde, ocaklardaki eğitim inaanlık ve toplum ülkülerine dayanıyordu. Genellikle ahlâkî ilkeler üzerinde duruluyor; rakslarla şarkı ve ilâhilerle bu kuvvetler diriliyordu. Öğretim dışı saatlerde, medreselerdeki gibi müderris ve talebe ilişkileri kesik değildi, sürekli beraber ve ilişki içinde idiler. Bu ilişkiler genellikle sohbet biçiminde sürdürülürdü. Burada ahlâkî ve tasavvufî hikâyeler, lâtifeler, sergüzeştler, hadîsler v.s. anlatılırdı.  

Öğrencilerin görevleri:  Fütüvvetnamede okunan maddelerin 124'üne uymak,  Ahisinin tüm sözlerini kabul etmek,  Mal ve canını ahisinin hizmetine vermek,  Hüner ve sanatı olmak,  Her hafta elbisesini yıkamak, temiz çamaşır giymek,  Ahiden çırak almak, ahiye saçını kestirmek, alın yoldurmak,  Ocak namına belini bağlamak,  Güzel ahlâkıyla kendini kent halkına tanıtmak,  Kadı katında er aşkına çırağ yakmak ve ekmek yedirmek.  

Ahi gelenekleri arasında "kuşak bağlama" (daha sonra önlük bağlama) çok önemli idi. Bu kuşağın yedi adı, yedi bağlaması, yedi açması, yedi dolaması vs. vardır. Her ocağın, her mesleğin ayrı ayrı kuşak gelenek ve biçimleri vardı. Ayrıca bunun arkasında da bazı ahlâkî ve tasavvufî ilkeler vardı.  Ahilik ilkelerini içeren 740 maddelik Fütüvvetnamenin bir ahi Şeyhi tarafından tam olarak bilinmesi gerekti. Ocağa yeni giren gençlerden, bunların 124 tanesini bilmesi isteniyordu. Kademeler yükseldikçe bu ilkelerin sayısını yükseltmeleri gerekti. Bu ilkeler günlük hayat ve davranışlar konusunda oluyordu. Meselâ sofra adabı konusunda 24 madde vardı, su içmenin 2, söz söylemenin 4, evden sokağa çıkmanın 4, yolda yürümenin 8 vs. Ahi ocaklarında dans ve müzik eğitiminin de önemli bir yeri vardı  "Ahi baba" adlı bir şeyhin yönettiği Ahi zaviyesi, genellikle Fütüvvet erbabının bir kulübü, bir toplantı yeri mahiyetindeydi. Ama aynı zamanda garipler için bir misafirhane, iktisadî yönden bir Lonca merkezi, seyfî eğitim de düşünülürse bir spor kulübü idi.  

Ahi ocaklarına alınmamaları gereken kişi ve gruplar şunlardır: müşrik, kâfir, mümeccim, şarap içen, halkın ayıbını gören tellâk, yalan söyleyen tellâl, kasap, cerrah, avcı, vefarız, zâlim, hırsız, madrabaz vs. Ayrıca şarap içen, zina yapan, yalan söyleyen, kovuculuk ve hile yapan vs. de fütüvvetten düşerdi.

Füttüvvetnamelerde 9 derece olarak geçen ahi ocaklarındaki eğitim, şu şekilde sıralanmaktadır:
1. Nâzil: Ocağa ustalarıyla yeni gelmiş kişi. Henüz erkana girmemiş.  
2. Nîm-tarik: Üstadı, pîri (yol atası) ve ikiyol (tarikat)kardeşi olan kişiler.  
3. Müfredi veya meyan-beste: Nasibi verilmiş, şedd (kuşak) bağlanmış, helvası pişirilmiş kişiler.  
4. Beşariş: Fütüvvet ehlini terbiye edenler.  
5. Nakib: Tarikatın ve ocağın iç yöntemini ayarlayan, törenlerde sağa sola koşuşturan.  
6. Nakibü'n-Nikâb: Ocağın erkânını iyice bilen, törenleri düzenleyen kişi.  
7. Halife: Şeyhin yardımcısı; onun yerine geçecek kişi.  
8. Şeyh: Sanat erbabı içinde seccade sahibi. Kendisine has bir tayfası bulunan.  
9. Şeyhü'ş-Şüyûh: Bir sanat alanındaki şeyhlerin şeyhi.  

Ekonomi tarihimizde rastlanılan esnaf zümrelerinden her biri, kendi mesleklerinde İslâm tarihinin tanınmış ulularından veya uydurma bir kişiyi pîr olarak tanırlardı. Fütüvvetname, onun adına yazılır, ahi ocağındaki törenler, çırak yetiştirme ve dükkan açıp kapatmadaki törenler onun adıyla yapılırdı. Evliya Çelebi bu esnaf zümrelerinin sayısını 480'e kadar çıkarmaktadır.  Ahi ocaklarında yapılan törenler de, hemen hemen her yörede ve her meslekte aynı idi. Aradaki farklar çok küçük ve şeklî idi. Bu törenlerin ana durumları şöyle özetlenebilir: Bir sanata giren genç usta ve kalfaların yanında çıraklık ve kalfalık kademelerini başarı ile bitirince ustalığa yükselir ve dükkanı açma hakkı kazanırdı. Ancak bu, büyük törenlerle olurdu. Bu çırak çıkarma törenlerinde, o esnaf zümresinin şeyhi yeni ustaya peştemal kuşatır, kuşak bağlardı. Törene o esnaf zümresinin şeyhi, nakibi, duacısı, yiğit başı vs. ve halkdan büyük bir topluluk katılırdı.  Her esnaf grubunun bir yardımlaşma sandığı olur, olağanüstü zamanlarda bu sandıktan esnafa faizsiz kredi verilirdi.  

Gerek bu çırak çıkarma törenlerinde gerekse ahi ocağındaki yükselme törenlerinde şu erkâna uyulurdu:  Şalvar giydirmek, şedd (kuşak) bağlamak. Fütüvvet yoluna girmiş kişi başarı gösterirse önce beline kuşak kuşatılır. Sonraki gelişmeler sonucunda da şalvar giydirilir: Diğer tasavvufî mezheplerde tac, tıraş, hırka gibi alâmetler vardır. Ahiliğin esası iffettir. Ahi törenlerinde şerbet değil, tuzlu su içilirdi. Su temizlik, tuz olgunluk gösterir. Daha sonra sofra kurulur, helva pişirilir. Bu törenler sırasında o kişinin yol atası, yol kardeşleri de belirlenirdi. Ahi ocağına girmiş kişinin giydiği şalvar, yol atasının şalvarıdır ve uçkurunu da atası bağlar. 

Her meslek grubunun ayrı kuşak bağlama biçimi vardır. Ahilik örgütü şiî kökenli, alevilik ve bektaşilik esaslarıyla ve inançlarıyla karışmıştır. Ancak Osmanlı-Safevi çatışmalarından sonra çoğu yerlerde inanç yönleri kaybolmuş, yalnız bir esnaf örgütü biçimine gelmiş, bazı yerlerde de sünni özellikler kazanmıştır.

Ahilik Teşkilatını kuran Ahi Evran hakkında bilgi için alttaki yazımı okuyabilirsiniz.
Ahi Evran Kimdir?

Arama: lonca örgütünün özellikleri nelerdir, osmanlı devleti lonca esnaf örğütü, ahi lonca örgütü nasıl işlerdi, ahilik ne demektir, osmanlı ve selçuklularda esnaf ilişkileri,ahilik nedir kurucusu ve kuralları, lonca kuralları nelerdir.

Kız Kulesiİstanbul’un simgelerinden harika bir görsel şölene sahip bu muhteşem tarihi yapı hakkında sizlere bilgi vermeye çalışacağım.İstanbul Boğazı girişinde inşa edilmiş gözetleme kulesi,deniz feneri amaçlı kullanılmıştır. Elbette günümüze kadar gelebilmesi için birtakım bakım,onarım ve restorasyon işlemlerine maruz kalmıştır. Lokanta ve balkonuyla İstanbulda da halka arz edilmektedir. Aşkların, sevdanın bir sembolü olarak belirtilen Kız Kulesi filmlere ve birçok hikayeye edebiyatın birçok alanına adını yazdırmayı başarmıştır.
Tarihte birçok efsaneye de yer vermiştir bu tarihi yapı, en çok bilineni ile başlamak istiyorum. Kehanete göre krala kızının 18’ine bastığında bir yılan tarafından sokularak öleceği söylenir. Bunun üzerine kral denizin orta yerine bu kuleyi inşa ederek çaresizce kızını buraya kapatır.  Hatta ve hatta yılan tehlikesine karşı birçok önlem alınır. Bir gün Kral’ın kızı hastalanır, ateşlenir ve yataklara düşer bunun üzerine tüm hekimler seferber olur ancak çare bulunamaz en sonunda bir hekim Kral’ın kızını iyilerştirir ve Kral o günü bayram ilan eder kutlamalar, törenler ardı arkası kesilmez.
Kız KulesiKuleye gönderilen üzüm sepeti hesaba katılmamıştır bu sepetin içinde küçük bir yılan vardır ve Kral’ın kızını sokar ve söylenenler çıkmış Kral’ın kızı ölmüştür. Kral kızına ayasofya’nın üzerinde bir tabut yaptırmıştır ve rivayete göre yılanın kızı hala rahatsız ettiği söylenmektedir.
M.Ö 341 yılına dayanmaktadır bu mimari yapılanmanın başlangıcı ilk olarak gümrük kontrol noktası olarak kullanılmıştır daha sonraları birçok kişiye ev sahipliği yapan bu yapılanma Osmanlı döneminde savunma kalesi olarak kullanılırken 1453’ten sonra birçok gösteri ve şölenlere de eşlik etmiştir. Osmanlı döneminin çöküş döneminde savunma rahata kavuştuğu dönemlerde ise eğlence ve gösteri amaçlı kullanılan bu kulenin bir efsanesi ise kaybeden aşıklardır.
kiz kulesiHero ile Leandros adlı iki gencin hüzünlü aşkı anlatılır bu efsanede,Hero Afrodit’in rahibelerindendir ve aşka tövbelidir.Uzun zaman sonra Afrodit’in tapınağında yapılan bir törene katılmak için kuleyi terk eder ve orada Leandros ile karşılaşır. Bu iki genç birbirine aşık olur ve gizli gizli buluşurlar ve görüşürler. Yağmurlu bir kış gününde yüzerek sevdiğine ulaşmaya çalışan Leandros serin sulara gömülerek hayatını kaybeder bunun üzerine Hero’da Kızkulesinden atlayarak acısını sona erdirir. Bu hikaye ile birlikte Kız Kulesi kavuşamayanların uğrak yeri olarak bilinir.
etkili ders calisma teknikleri
1. Tarih Dersi Hakkındaki Temel Hatalar
  • Tarihin bir ezber dersi olduğu
  • Tarihin basit hikayelerden oluştuğu ve son bir ayda halledilebileceği
  • Tarih dersinin çok sıkıcı olduğu
  • Ezberi kuvvetli olmayanın tarih sorularını yapamayacağı
  • Tarihe sürekli çalışmama rağmen testlerde başarılı olamıyorum şeklindeki şikayetleri
  • Tarihe çalışmama rağmen olayları karıştırıyor veya unutuyorum sızlanmalar
UYARI: Hocanıza derste anlamadığınız yerler hakkında soru sormaya çekinmeyiniz. Unutmayınız ki bilgiye ulaşmanın yolu sorulardan geçer.
Öncelikle, yukarıdaki bakış açısına sahipsek bunları bir tarafa atalım. Bunlar klasik öğrenci sızlanma ve bahaneleridir. Şimdi bu durumu nasıl aşacağımızı görelim.
2. Tarih Dersine Çalışılırken Dikkat Edilecek Noktalar
  • Öncelikle dersi derste öğrenme mantığıyla hareket ederek, sınıfta hocayı dinleme ve anlamadığınız yerler olduğunda anında sorular sorarak bilginizi pekiştirmeye çalışmalısınız.
  • Derste anlatılan konular, eve gidildiğinde öğrenilinceye kadar tekrarlanmalıdır.
  • Bundan sonra, konuyla ilgili en az yüz test sorusu çözülmelidir.
  • Derse çalışılırken ve test çözerken kafanıza takılan problemler tespit edilerek dersin öğretmenine sorulmalıdır.
  • Derslere çalışılırken, yardımcı kaynaklardan da yararlanmalıdır. Özellikle tarih atlaslarından yararlanmalı, derslere haritanın eşliğinde çalışılmalıdır.

    Not: Sizin için en büyük yardımcı kaynak öğretmeniniz olmalıdır. Öğretmeninizi değerlendirmesini öğrenmelisiniz.
  • Gerekirse, yazarak da çalışılabilinir. Buna göre; konunun özetini kendi ifadelerinizle çıkarabilirsizin.
  • En iyi metod öğreterek öğrenmedir. Bunu kendinizde de uygulayabilirsiniz. Üniversite sınavlarına hazırlanan bir arkadaşınızla birlikte derslere çalışmalı, konuları sırayla birbirinize anlatmalı, birbirinizin eksikleri anında tamamlamalı ve sorular sormalısınız.
  • Konuları kuru bir ezberleme mantığı ile değil olayların neden ve sonuçları, ayrıca daha önceki olaylarla olan bağlantıları göz önüne alarak çalışmalısınız.
  • Ders çalışırken önemli yerleri altı çizilmeli, hatta gerekirse özeti çıkarılmalıdır. Konu bittiğinde bu önemli noktalara bir daha çalışılmalıdır.
  • Derslere önceden hazırlıklı gelmeli ve öğretmeninizin anlattığı, özellikle üzerinde önemli durduğu konuları not etmelisiniz.

B) TEST ÇÖZMEDE İPUÇLAR

Test Çözmede Dikkat Edilecek Noktalar
  • Evde kendi kendinize test çözerken nelere dikkat edeceksiniz?
    kolay tes cozme
    • Soruları dikkatle okumalı ve yaptığınız hataları kendiniz bulmalı, neden hata yaptığınızı siz tespit etmelisiniz.
    • Hatalarınız bilgi eksiklikten kaynaklanıyorsa, o konuyu iyice öğrenmelisiniz.
    • Hatalarız dikkatsizlikten kaynaklanıyorsa, örneğin, olumsuz soruları olumlu algılıyorsanız, bu büyük bir tehlike olduğundan soruları daha dikkatli okumalısınız.
    • Hatalarınız, yanlış mantık yürütmelerden ve yorumdan kaynaklanıyorsa, olayların püf noktalarını ve yorumlarını iyice düşünmeli ve eğer işin içinden çıkamıyorsanız, hocanızdan yardım istemelisiniz.
    • Hatalarınız, sürekli aynı tür soru tekniklerinden kaynaklanıyorsa bu soru teknikleri üzerinde iyice düşünmeli gerekirse hocanızdan yardım istemelisiniz.
    • Ayrıca, zaman tutarak test çözmelisiniz. 20 soruyu kaç dakikada çözebiliyorsunuz? Örneğin 20 soruyu 15 dakikada çözebiliyor musunuz? 15 dakikada kaç tanesini çözüyor ve kaç yanlışınız çıkıyor? Sürekli çalışarak daha az zamanda daha çok soru çözme ve daha az hata yapmaya çalışmalısınız. Unutmayınız ki gireceğiniz imtihanda zamanla yarışacaksınız.
  • Test çözmede dikkat edilecek diğer noktalar
    • Soruların olumlu veya olumsuz olup olmadığına dikkat edilmeli
    • Soru dikkatli okunmalı ve ne istediği iyi anlaşılmalı
    • Soru okunurken, ip ucu olabilecek noktaların altı çizilmelidir. Bu alışkanlık, bazı önemli ip uçlarını kaçırmamanızı sağlayacaktır.
    • Paragraf türü sorulara yönelirken, soru kökü önce okunmalıdır. Yani paragrafta neleri aramanız gerektiğini bilmelisiniz.
    • Testlerde eleme metodunu da kullanabilirsiniz. Bildiğiniz soruları eleyerek doğruya ulaşabilirsiniz.
  • Sınavda dikkate edeceğiniz noktalar
    • Sizi zorlayan ve uğraşacağınızı hissettiğiniz soruları sonraya bırakarak bildiğiniz sorulara yönelin. Bu size zaman kazandıracaktır. Çünkü, belki üzerinde düşündüğünüz bu soruyu hiç çözemeyecek ve zamanınızın çoğunu alacaktır.
    • Sorularınızı bitirdiğinizde kesinlikle kontrol etmeden sınavdan çıkmayın. Ayrıca, cevap kağıdınızı herhangi bir kaydırma durumuyla karşılaşmaması için tekrar tekrar kontrol edin.
    • Soruları kesinlikle yarım yamalak okuyarak çözmeyiniz. Yani bu çok kolay demeyiniz. Belki de düşündüğünüz şeyleri değil farklı bazı noktalar istenmektedir.
    • Kesinlikle ilk seçeneğe bakıp da onun doğru olduğunu düşündüğünüzde diğerlerini okumamazlık etmeyiniz. Belki de cevap diğer seçeneklerdedir. Veya daha kuvvetli bir seçenek bulunmaktadır.
    • ÖSS imtihanında bilgiye dayalı yorum soruları gelirken, ÖYS’de tamamen bilgiye dayalı sorular gelmektedir. ÖSS’de öğrencinin yorum ve mantık yürütme gücü sınanırken, ÖYS’de konu hakkındaki bilgisi ve konuya olan hakimiyeti ölçülmektedir. 
sinav-kazanan-inek-karikaturu
C) ÜNİVERSİTE SINAVLARINDAKİ TARİH SORU ÇEŞİT VE TEKNİKLERİ

4. Tarih Test Tekniği
Bu bölümde üniversite imtihanında en çok kullanılan tarih testlerindeki soru tekniği ve bunları çözümünde dikkate edeceğiniz noktalar anlatılacaktır.
Üniversite sınavında genellikle testlerde sıkça kullanılan ifadeler şunlardır.
a) Paragraf soruları
Paragraf sorularının çözümünde iki metod kullanılır.
1. Sadece paragraftaki bilgiler dikkate alınarak soruyu çözme
2. Paragraftaki bilgiler dikkate alınarak ve konu ile ilgili diğer bilgileri de kullanılarak soruyu çözme
Not: Paragraf soruları da olumlu ve olumsuz şeklinde olabilmektedir.
Paragraf sorularında; yukarıda tek bir paragraf şeklinde olabileceği gibi, iki veya daha fazla paragraf şeklinde de olabilir. Bu paragrafların ortak sonuçları veya bu paragraflardan hangisine ulaşılamayacağı gibi sorular yöneltilebilir.
UYARI: Paragraf soruları genellikle şu ifadelerle başlar. Buna göre, bu parçaya göre, bu davranış, bu bölge gibi ifadeler. Bu cümleler, bir önceki bilgileri paragraf konumuna sokmaktadır.
b) Durum, Hüküm-Yargı, Yargı-Durum
Durum: Durum sorularında, önce bir paragraf verilir. Bu paragrafta bazı durumlar, olaylar anlatılır. Öğrenciden bu durumun yol açtığı sonuçlar veya bu durumun doğal sonucu sorulmaktadır. Bu tür sorularda da olumlu veya olumsuzluklar istenebilmektedir.

Hüküm-Yargı: Bu tür sorular bir nevi önerme türüdür. Önce olayla ilgili bir hüküm ve bu hükümle ilgili bir durum gösterilmekte ve hüküm ile yargı arasındaki bağlantı, çelişki veya ortak nokta sorulmaktadır.
Örnek:
Osmanlı Anayasasının Hükmü:
Osmanlı Mebusan Meclisi’ni açma ve kapatma yetkisi padişaha aittir.
Durum: Seçimle gelen üyelerden oluşan son Osmanlı Mebusan Meclisi’ni İngilizler basmış, bazı milletvekillerini tutuklamış, tutuklanamayanlardan bir kısmı Anadolu’da yeni açılan TBMM’ye katılmıştır.
Yukarıda verilen durumun Osmanlı Anayasasının hükmüyle bağdaşmayan yönü aşağıdakilerden hangisidir?
1997 ÖYS
Çözüm:

Osmanlı Anayasasıyla, mevcut durum arasındaki çelişki sorulmaktadır. Anayasaya göre meclisi açma ve kapatma yetkisi padişaha ait olduğu halde, İngilizler meclisi kapatmışlardır. Yani doğru cevaba seçeneklere bakmadan kendiliğinden ulaşmış olduk. Burada Anayasa ile çelişen meclisin padişah tarafından değil, İngilizler tarafından kapatılmasıdır. Cevap olarak verilen seçeneğe bakalım.

“İngilizlerin, Osmanlı Mebuslar Meclisi’ni çalışmaz hale getirmesi”

Yargı-Durum: Önce genel bir yargı verilmektedir. Bu yargının yol açtığı durum gösterilmekte ve bu ikisinin yol açtığı doğal sonuç veya bu iki durumun uzantısı sorulmaktadır.

Örnek:
Yargı: Dil ulusal duygunun gelişmesinde başlıca etkendir.

Yukarıda verilen yargı ile durum arasında ilişki kurulduğunda, aşağıdakilerden hangisine ulaşılabilir?
1997 ÖYS
Çözüm:

Seçeneklere bakmadan, bu iki durumun sonucunun ne olabileceğini kendimiz tesbit edelim. Dil; ulusal duygunun gelişmesinde bir etken ve Türkiye Cumhuriyeti de bir ulusal devlet olduğunda, Türk ulusal duygunun gelişmesinde, Türk dili de bir etkendir. Yargısına ulaşabiliriz.
Şimdi cevap olarak verilen seçeneğe bakalım.
“Türk dilinin siyasi rejimin gelişmesinde temel öğelerden biri olduğuna”
Görüldüğü gibi, sadece iki olayın bizi ulaştırabileceği sonucu düşündüğümüzde kendiliğinden doğru cevaba ulaşabiliriz.
c) Kronoloji
Kronoloji sorularında olayların tarihleri sorulmaktadır. Bunlar da kendi aralarında bir çok bölümlere ayrılmaktadır.
  • Seçeneklerde bazı olaylar verilerek bunlardan hangilerinin önce veya gelmektedir.
  • Not: Kronoloji sorularını çözebilmenin tek yolu olayların tarihini bilmektir. Fakat bazen bilinen bir iki tarih ile de sonuca ulaşılabilir.
d) Nerede
Nerede soruları; olayların geçtiği yerleri sormaktadır. Bu tür sorulara karşı uyanık olabilmek için konulara çalışırken, olayların geçtiği bölgelere de dikkate edilmelidir.
e) En iyi, fazla, en fazla, en, az, en az, en önemli, daha, daha fazla, asıl, temel
Bu tür sorularda genellikle seçeneklerin tümü de doğrudur. Burada istenen seçenekler içerisinde olayın asıl nedeni veya “en az” gibi sorularda ise, olayın olmasına en az katkıda bulunan seçenek sorulmaktadır.
f) Hangisi
Genellikle isim, yer ve olayların adları sorulduğunda bu ifade kullanılmaktadır.
g) İlk, Son
Testlerde en çok kullanılan soru ifadesidir. Özellikle ÖSYM açısından tarihteki ilk ve sonlar önemlidir. Bunlara yönelik yoğun olarak soru gelmektedir. Bu bağlamda, öğrencilerin ilk ve son olaylara dikkat etmeleri gerekmektedir.
h) Nedenidir, sonucudur, amacıdır
Neden-Sonuç; Sebep-Sonuç: Neden-sonuç, veya sebep-sonuç ilişkisi, tarih açısından önemlidir. Çünkü olaylar arasında sebep ve sonuç açısından bir bağlantı vardır. Bu bağlantıyı ölçmeye yönelik sorular da gelmektedir. Amaçtan kasıt da olayın nedenini öğrenmektir. Yani nedensellikle aynı anlamı ifade etmektedir.
Neden ve sonuç ilişkilerinde Türkçe’deki zaman ilişkisi kullanılabilir. Sonuç; her zaman kronolojik olarak nedenden sonra olacağı için olayların kronolojik zamanları göz önünde bulundurulmalıdır.
ı) Değildir, yoktur, olamaz, imkansız, -me, -ma
Bu ifadeler, olumsuzluk içermektedir. Olumsuz ifadeler, öğrencilerin en çok dikkatinden kaçan soru turudur. Ayrıca, olamaz, imkansız gibi sözlerde seçenekler arasında en uzak olanın istenmekte olduğu görülmektedir.
i) Ortak, farklı, benzer
Seçenekte verilen olayların ortak, farklı veya benzer yönleri sorulmaktadır. Bu tür sorular genellikle iki veya daha fazla paragraf veya maddelerden oluşmakta, bunlar arasındaki ortak, farklı veya benzer yönleri istenmektedir. Bu tür sorularda parçadaki bilgiler dikkate alınmalıdır.
j) Siyasi, sosyal, askeri, dini, kültürel, ekonomik
Soruda bazı olaylar anlatılmakta ve bunların siyasi, sosyal, kültürle, dini, ekonomik ve askeri yönü sorulmaktadır. Bu tür soruları cevaplayabilmek için hangi ifadelerin hangi alana girdiği iyi bilinmelidir.
k) Yukarıdaki, aşağıdaki
Yukarıdaki: Sorularda en çok kullanılan ifadeler bunlardır. Bu ifadeler, kendilerinden bir önceki cümlenin paragraf olduğunu göstermektedir. Bu ifadelerle başladığına göre, seçenekler paragraflar dikkate alınarak çözülmelidir.
Aşağıdaki: Bu ifade ile başlayan sorular genellikle bilgiye dayanılmaktadır.
l) Karşılaştırma
İki veya daha fazla paragraf karşılaştırılarak bunların ortak, benzer veya farklı, ayrılan yönleri sorulmaktadır.
m) Maddeli sorular
Bazı sorularda maddeler halinde önce sıralanmakta ve bu maddelerin ulaştırdığı ortak nokta, ayrılan yönler, farkları, farklı olanları gibi noktalar sorulmaktadır.
n) Yorum
Bazı sorularda da yorumlar verilmekte ve bu yorumu en iyi açıklayan seçenekler sorulmaktadır. Veya, bazı seçenekler verilmekte (özellikle anlaşma maddeler, kongreler, anayasa maddeleri gibi) bunlardan hangi yoruma ulaşıldığı sorulmaktadır.
Sevgili Gençler;
Tarihe çalışırken bunun zor bir iş olmayıp, bir hikaye okurmuş gibi zevk almaya çalışmalı ve sıkılmamalısınız. Unutmayınız ki insan severek yaptığı her işte başarılı olur.
Hepinizde başarılar diler, Allah’ın size yardımcı olmasını temenni ederim.

Kaynak: http://orhannaydinn.tr.gg/
Arama: Etkili ders çalışma yöntemleri nelerdir?, tarih dersi soru tarzları, sınava hazırlıkta yapılacaklar, tarihe nasıl çalışılır, tarih dersi soruları
Soy ağacı nasıl çıkarılır diye merak edenler ve ailesinin soy ağacını çıkarmak isteenler için hazırlanmış bu yazı size çok yardımcı olacaktır.
Toplumda tarihin ve tarihsel şahsiyetlerin popüler hale gelmesi,   globalleşmeyle beraber bireyselliğin  ön plana çıkması, soyuna alaka duyan ve bu konularda araştırmalar yapmak isteyenlerin sayısını gün geçtikçe artırıyor. Özellikle insanlar ekonomik bakımdan rahatladıkça böyle romantik uğraşlara yönelmeye fırsat buluyorlar. Fransa, Almanya ve Rusya’da adım başı şecereleriyle övünerek, soyluluk iddiasında bulunan birine rastlanıyor ki bunlar nezaket ve kültürleriyle “entel” muamelesi görüp, çevresinin ilgi odağı oluyorlar.
Ezelden beri Avrupa ve Amerika’da çok revaç bulan geneoloji çalışmaları son zamanlarda ülkemizde de ilgi uyandırmaya başladı. Peki, Türkiye’de soy araştırması nasıl yapılır, şecere nasıl çıkartılır?
Şecere Arapça ağaç anlamına gelir. Bu günkü kullanımla soyağacı demektir. Kişinin soy cetvelini, silsilesini bir ağaç şeklinde gösterir. Bir sonraki kuşaklar bir öncekilerin dalı ve meyvesi sayıldığından bu ismi almıştır. Soy araştırmacısı bu ağacı resmederken bu günden başlayarak ulaşabildiği kadar geriye doğru gider, zamanla yeni bulgularla eklemeler yapar ve ağaç şekillenmeye başlar.
Türkiye’de Soyağacı
Ne yazık ki Türk toplumunda nesep tutma, soy ağacı yazma geleneği yok denecek gibidir. Bunun en önemli sebebi doğu toplumlarında yazılı değil sözlü geleneğin hâkim olmasıdır. Diğer yandan imparatorluk çökerken oluşan kaos da böyle lükslere de imkan bırakmamıştır. Ayrıca göçler, savaşlar ve salgın hastalıklar da nesiller arası kopukluklara sebep olmuş kültürel aktarımı kesintiye uğratmıştır. Mamafih Osmanlı toplumunda kişinin nesebine değil ahlak ve kültürüne önem verilmesi de bu neviden adetleri 2. hatta 3. plana atmıştır.
Kemal Karpat’a göre imparatorluğun çöküşü ile Anadolu’ya göç eden Türk ve Müslüman nüfus 9 milyon civarındadır, J.McCarthy ise bu rakamı 7 milyon olarak verir. Böylesine büyük bir hareketlilik ve göç’ün yaşandığı coğrafyada muhacirlerin şecerelerini tutabilmesi ise pek de kolay değildir.
Her şey bir yana 1928’den önce kayıtlar eski harflerle tutulduğundan araştırma yapacak kişinin mutlaka Osmanlıca bilmesi yahut bilen birisinin refakatinde çalışmasını yürütmesi gerekmektedir.
Soy ağacı çıkarmak ilk bakışta faydasız ya da zaman kaybı gibi görünse de araştırmacılığı arttırmak, okuma ve bilgi edinme kabiliyetini geliştirmek, kültürel ve soysal yanı arttırmak ve akrabalarla yakın münasebet kurmak gibi daha pek çok faydası vardır.
Özel Arşiv Kaynakları
1-      Ailenin Yaşlıları
Soy ağacı çıkarmak isteyen araştırmanın yapacağı ilk iş ailenin yaşlılarıyla konuşmak bunların anlattıklarını kayda almaktır. Eskiden erkeklerden ziyade kadınlar daha konuşkan ve meraklı olduklarından bilhassa yaşlı kadınlarda “yakası açılmadık” çok kıymetli bilgiler olabilir. Yaşlıların anlatacağı şeyler bazen çok önemli ipuçları vereceği gibi fakat bazen de piri fâni olmuş veya zihinleri bulanmış olduklarından hadiseleri karıştırabilirler.
Ayrıca yaşlılar genelde hissi davranarak olayları ve kişileri istedikleri gibi anlatırlar. Bu sebeple aynı kişiyi uzun zaman aralıklarıyla tekrar konuşturmalı ifadelerin çelişkili olup olmadığına bakmalıdır. Yakın geçmişte yaşanan harp,  göç gibi felaketler sebebiyle bir nesil baba ve dedelerini tanımadan büyümüş ve kuşaklar arasında kültürel aktarım çok noksan kalmıştır. Dolayısıyla ihtiyarların verdiği bilgileri başka yerlerden de teyit etmedikçe şüpheyle bakmak gerekir.
Yaşlıların kullandıkları takvim tabirlerini de iyi anlamak lazımdır. Tarihlemeler genellikle o zaman meydana gelen meşhur hadiselere göre yapılmaktadır. Mesela; “Babam,  Yemen askeri giderken ölmüş” (1905 ), “seferberlikte doğmuşum “(1914), “muhacirlikte evlenmişler” (1916), “Yunan giderken ben doğmuşum” (1922),  “dedem öldüğünde ben oturuyormuşum” (6 aylık), Anadolu da kullanılan; “filanca geldiğinde filanca danaları otlatıyormuş” (6-7 yaşında ki ancak bu yaşta bir çocuk danaları otlatabilir) gibi tabileri iyi anlamak lazımdır.
İhtiyarlarca aylar da farklı şekilde isimlendirilmektedir. Anadolu’da Karakış (Aralık), Zemherir (Ocak), Gücük (Şubat),  Avril (Nisan), Kiraz ayı (Mayıs veya Haziran) , Orak ayı (Temmuz), Harman ayı (Ağustos),  Avare ayı (Ekim), Koç ayı (Kasım)’dır.
Her yerin iklim ve ziraat özelliklerine göre ayların ismi ve başlangıcı değişir. Tütüne göre, fındığa göre, buğdaya göre,  incire göre, pancara göre aylar tayin edilir. Yaylaya çıkış, yayladan dönüş, bağ bozumu hep böyle tarihlerdir. Tarihleri tespit ederken, bu gibi hadiseler hakkında bölgeye göre bilgi sahibi birini bulunmak gerekir.

Şirketi Hayriye Hisse Senedi (Sehime)
Memur çocuklarının doğumu genel olarak nüfus kayıtlarına doğru yazılmıştır. Bir de Cumhuriyetin ilk yıllarında ailelerin 5. çocukları günü gününe kayıt edilmişlerdir. Zira 1950’ye kadar devam eden yol vergisi için önemli miktar tutan 6-7 liralık vergiyi vermek veya her sene 15 gün yol inşasında amelelik yapmak mecburiydi. Fakat nüfusu artırma çabaları ile 5 çocuğu olanlar bundan muaf tutuluyorlardı. Bu sebeple kişiler mükellefiyetten düşmek için 5. çocukları doğar doğmaz bunları nüfusa kayıt ettirirlerdi.
2-      Aile Arşivi
Soy ağacı çıkarmada ailenin özel arşivi de çok önemlidir. Bu arşivde aileyle alakalı tapular, mektuplar, diplomalar, senetler, hatıratlar, günlükler, arkası tarihli – yazılı kartpostallar veya fotoğraflar yahut bu çeşit evraklar bulunabilir. Her biri ailenin soy ağacını çıkarmada birer ipucu niteliğindedir. Ancak Türkiye’de yakın zamanda yaşanan büyük göçler, uzun savaşlar, salgınlar ve afetler sebebiyle pek çok ailenin arşivi olmadığı gibi olanlarda harap durumdadır.
3-      Mezar Taşları ve Kitabeler
Soy ağacı çıkarırken müracaat edilmesi gereken en önemli kaynaklardan birisi de mezar taşlarıdır. Bunlardan dedelerin isimleri, vefat tarihleri hatta eski mezar taşlarından meslekleri ve meşreplerini öğrenmek mümkündür. Bunun için sabrederek, mezarlıklar arasından saatlerce hatta günlerce dolaşmak gerekebilir.
Ancak 1930’larda başlayan asri mezarlık furyası ile Anadolu’nun muhtelif yerlerinde çoğu şehirler içindeki mezarlıklar kaldırılarak iskâna açılmış yahut üzerine park yapılmıştır. Bunların taşları ya toprağa gömülmüş ya da kanalizasyon veya kaldırım taşı olarak kullanılmış, öğütülerek çakıl yapılmış nihayet mezarcılar tarafından kazınarak yeni taş olarak satılmıştır. Dolayısıyla milletin hafızası, vatanın tapusu sayılan mezarlıklar bakımından ülkemiz hiç de iyi durumda değildir. (Kitabe ve hikayesi için tıklayınız
4-      Soy isimleri

Edirne Çeşmesi Kitabesi (Tıklayınız)
Dolayısı ile aynı aileden gelenlerin hatta kardeşlerin her birinin farklı soyadı aldığı olmuştur. Ayrıca eskiden her ailenin bir lâkabı vardır ki bu lakapların soyadı olarak alınmasına da umumiyetle engel olunmuştur. Çoğu yerde ise soyadını şahıslar almamış resmi makamlar tarafından hiçbir esasa dayanılmadan rastgele iliştirilmiştir. Bu sebeple Türkiye’de soyadları aile tarihi hakkında neredeyse hiçbir fikir vermez. Ancak çok az sayıda aile uyanık davranarak meslek, köy ve atalarını hatırlatacak soyadları almayı başarmıştır.  Nalbant, Tangal, Karaalioğlu gibi…
A- ) Resmi Arşiv Kaynakları

Aile Arşivi Sandığı
1-      Nüfus Defterleri
Türkiye’de nüfus kayıtları maalesef çok da eski değildir. Avrupa’da asalet ve soyluluk önemli bir statü olduğundan nüfus kayıtlarının tutulmasına dikkat edilmiştir. Ayrıca kiliselerce tutulan vaftiz kayıtları, evlilik kayıtları ve belediye teşkilatının erken kurulmasıyla tutulan vergi kayıtları çok şeyi açığa çıkarır.
Batı’daki nüfus kayıtları bu bakımdan doğudan ileridir. Fakat  bu din değil gelenekle alakalı bir şeydir. Doğuda da Hristiyan ve Musevilerin şecere tespiti Müslümanlarınki kadar zordur.
İlk Nüfus Sayımı
Türkiye’de ilk nüfus sayımı II. Mahmud dönemine aittir. 1834’de yapılan sayım askeri maksatlar taşıdığından yalnız erkekler sayılmıştır. Köyler hanelere ayrılmış her hanedeki erkek nüfus kaydedilmiştir. Sultan Mahmud’un son yıllarında başlayıp Abdülmecid’in ilk yıllarında tamamlanan 1839 sayımı da aynı usulde yapılmıştır. Bu kayıtların tutulduğu defterler tasnif edilmemiş halde Başbakanlık Osmanlı Arşivindedir ve milli güvenlik gerekçeleriyle incelemeye açık değildir.

Vakfiye
II. Abdülhamid Devri
Bunlardan sonra 1887 tarihli II. Abdülhamid döneminde yapılan sayımlar vardır ki en esaslı ve düzenli onlarıdır. Burada her hane kadınlarla beraber yazılmış ayrıca hane reisinin lakabı, babasının adı, varsa erkek ve kız kardeşleri, yeğenleri, amcazadeleri yazılmış sonra varsa annesi ve ceddesi (büyükannesi) eklenmiştir. Bilahire bu sayımdan sonra doğanlar da eklenmiştir. Herkesin doğum tarihi vardır. Kızlardan sayımdan sonra evlenenlerin evlendikleri mahalle ya da köy ile sicildeki hane numaraları eklenmiştir.
Soy araştırmacısı bu defterlerden 1887 de hayatta bulunan dedesinin babasını ve akrabalarını öğrenebilir. Bu defterler Ankara’ya nüfus arşivlerine gönderilmiştir. Gönderilmeyip mahaldeki nüfus müdürlüğünün arşivinde kalanlar da vardır. Soy araştırmacısı için pek çoğu yanmış ve yıpranmış olan bu eski Türkçe defterleri, her halükarda birinin aracılığı ile rica minnet bulup tetkik etmek çok faydalı olacaktır. Zira devlet, bir takım siyasî sebeplerle, bu kayıtları da araştırmacılara açmamaktadır.
Sonraki sayım yine II. Abdülhamid dönemine ait olup 1905 tarihlidir. Bu kayıtlar 1887 defterlerinden daha temiz ve ayrıntılıdır. Bugünkü sicillerin ve kimlik numarası sistemi MERMİS projesinin de temelini teşkil etmektedir. Buradan da 1905 de yaşayan dedelerin babalarını öğrenmek mümkündür.
1905 sayımı defterlerinin bazı kısımları Balkan savaşında, Dünya savaşında, Yunan savaşında çıkan yangınlar ve baskınlarla ya da başka sebeplerle harap olmuştur. MERMİS projesinde harapların yerine 1925’de yapılan şifahi sayım esas alınmıştır. Bu takdirde soy araştırmacısı 1905 de hayatta olan dedelerin babasını ve akrabalarını tespit edebilir.
Fakat bu son kayıtlarda (1925)  erkeklerin doğum tarihine çok itibar etmemelidir. Savaşların çok olduğu bir kuşak için Askere geç gitsin; o zamana kadar hem evlenip çocuğu olsun; hem çalışıp aileye bir faydası dokunsun; hem de gücü kuvveti yerine gelsin ki askerlik meşakkatlerini göğüsleyebilsin gibi sebeplerle 8 yıl kadar küçük yazılanlar vardır. Kızlarınkiler ise genellikle doğrudur.
Dışarıdaki Kayıtlar
Yakın bir tarihte nüfus sicilleri başka bir yere aldırılmışsa önceki nüfus kayıtlarının da incelenmesi gerekmektedir. Bu konuda Rumeli – Balkan ve Kafkas göçmenleri ile 1924 Selanik mübadilleri en şanssız olanlardır. Hele Selanik’ten mübadele ile gelenler Türkiye deki kayıtlardan ancak 1924’de yaşayan akrabalarının babasını öğrenebilirler. Fakat yurt dışındaki nüfus defterlerine ulaşmak da çok zor değildir hem bunlar bizdekinden çok daha muntazam ve temiz durumdadır.
Diğer Nüfus Kayıtları
Nüfusu Ceride (Yoklama) Defterleri
Ayrıca nüfus sayımlarından başka Başbakanlık Osmanlı arşivinin değişik fonlarında Nüfusu Ceride adıyla rastlanan defterler de nüfus tutanaklarını içermektedir. 6 aylık doğum ve ölüm kayıtlarını içeren bu defterlerde soy araştırmacısı için önemli kaynaklardandır.
1904 öncesi bölgesel olarak yapılan nüfus sayımlarının defterleri de il nüfus müdürlüklerinin arşivlerinde mevcuttur. Ulaşılabildiği takdirde bu kayıtları incelemekte de faydalıdır. Fakat pek çoğu savaş, işgal ve yangınlar sebebiyle harap olmuştur.
Nüfus defterlerinde tarihler Rumi takvimle kayıt edilmiştir. 1925’den sonra yeni takvim kullanılmıştır. Bu Rumi tarihleri Miladiye çevirmek için artık internette pek çok program vardır. Bunlardan istifade edilebilir.
Temettuat Defterleri

Tapu Senedi
Vergilendirme kaygısıyla tutulmuş fakat böylesine tafsilatlı bilgi veren bu defterler günümüz tarihçilerinde pek çok alanda faydalanılan kaynaklardır.  Soy araştırmacısı da bazı ipuçları elde ettikten sonra bu defterler üzerinden cedlerine ait çeşitli bilgilere ulaşabilir. Ancak bu vergilendirme Osmanlının doğu vilayetlerini kapsamadığından o bölgelere ilişkin de herhangi defter yoktur.
Bu defteler Başbakanlık Osmanlı Arşivinde tasnif edilerek araştırmacıya açılmış durumdadır. Bilgisayar üzerinden araştırılan bölgeye hatta vilayet ve nahiyeye dair defterleri, tarayarak bulmak ve arşivden istetmek mümkündür. Hiç şüphesiz ki bunları okumak ileri düzeyde eski Türkçe bilgisi gerektirmektedir.
Sicill-i Ahval Defterleri
1879-1909 tarihleri arasında Osmanlı Devletinde Görev yapmış memurlara ait biyografik bilgileri içeren defterlerdir. Kayıtlarda geçen şahsın adı, baba adı, ailesi, doğum yeri, sülalesi, milliyeti, tahsil durumu, liyakati vs pek çok ayrıntılı bilgileri bulunmaktadır.  Burada Toplam 201 defterde 92.000 memurun sicil kayıtları mevcuttur.  Bu defterlerin hepsi Başbakanlık Osmanlı Arşivinde tasnif edilmiş ve bilgisayara aktarılmış durumdadır. Aranılan isim bilgisayardan taranarak ilgili defterin sayfasına anında bakmak mümkündür. Ancak bunları okumakta ortalama düzeyde Osmanlıca bilgisi gerektirir.

Sicilli Ahval defterinden bir sayfa: “Hacı Sa’id Efendi; Diyar-ı Bekir eşrâf ve ulemâsından hacı Arif Bey’in mahdûmu”
Tapu Tahrir Defterleri
Osmanlı devletinde 15. ve 16. asırda Timar sisteminin bir gereği olarak bölgedeki gelir kaynaklarının tespiti maksadıyla sayım yapılmıştır. Tahrir denilen bu işlemde şehir, kasaba, köy ve çiftlikler birer birer dolaşılarak buralarda oturan vergi mükellefleri, içlerinde vergiden muaf olanlar varsa hangi vergiden ne sebeple muaf oldukları yapılmış; bunun yanında topraklı ve topraksız köylüler,  evli ve bekâr haneler, meslek gurupları, ilmiyeye mensupları, ihtiyar ve sakatlar ayrı ayrı kaydolunmuştu.
Her köyün merası, ormanı, korusu, yaylağı, kışlağı, çayırı cins cins gösterilerek yetiştirilen mahsuller ve senede vermekle mükellef olunan vergi miktarı deftere geçirilirdi.
Soy araştırmacısı yakın nesebini tespit edebildiği taktirde eski yüzyıllardaki bu kayıtlara da başvurarak daha da gerilere gidebilir. Özellikle orta Anadolu bölgelerinde bu defterler sayesinde çok derin geçmişini tespit edebilen aileler vardır. Fakat bu defterlerin bazısında isimler lakapları ile beraber yazılmadığından araştırmacıya güçlük çıkarabilir. Binaenaleyh bu defteri okumanın derin Osmanlıca bilgisi gerektirdiği de açıktır.
Vakıf Arşivleri

Bosna livası mufassal tahrir defterinden bir sayfa
Kadı Sicilleri; her türlü dava tutanakları, mukavele senet, satış,  vekâlet, kefâlet, verâset, borçlanma, nikah, boşanma ve taksim gibi hukuki işlemleri içeren resmi yazıları, esnaf teftişine ait notları, hatta  yangın, sel, fırtına, deprem, salgın hastalık gibi olayların kayıtlarını günlük olarak işleyen defterlerdir.
Osmanlıda aile için meselelerin mahkemeye intikal ettiği nadirattan olsa da  hiç yokta denilemez. Aile arşivinden yahut ailenin ihtiyarlarından böyle mahkemeye intikal etmiş herhangi bir davanın bilgisine ulaşıldığı takdirde kadı sicillerinden de ayrıntılı bilgi edinilebilir. Özellikle son yıllarda bu siciller yoğun olarak yeni harflere çevrilmiştir. Soy araştırmacısı bunlardan faydalanabilir.
Tereke Defterleri
Bu günkü veraset ilamı benzeri, kişinin vefatı halinde menkul, gayrimenkul servetinin, alacak ve borçlarının ve varislerinin kaydedildiği defterlerdir. Bu defterlerde soyağacı çıkarırken istifade edilecek kaynaklar arasında zikredilebilir. Kadı sicilleri içerisinde yer alır.
ATASE (Genel Kurmay Arşivleri)
Kırım Savaşı sonrasında tutulan askeri kayıtlar ve belgeleri içeren arşivde askeri görevli ve şahsiyetler hakkında tafsilatlı bilgi bulmak mümkündür. Fakat bu arşive girmek milli güvenlik gerekçeleri ile zorlaştırılmış durumdadır. Aylar sonrasına verilen özel izinle ve çok zor şartlarda ancak birkaç saat araştırma yapmak mümkün olabilir. Herhangi işe yarayacak evrak bulunduğunda fotokopisinin alınıp alınamayacağı görevlinin inisiyatifine kalmış durumdadır. Ailesinde tespit ettiği askeri şahsiyetler hakkında araştırma yapmak isteyen soy araştırmacısının bu arşivden faydalanması güçtür.
Araştırma Eserleri ve Biyografik Çalışmalar
Şayet aileden meşhur bir şahsiyet ya da onunla ilişkili bir şahıs tespit edilirse bu alanda yapılmış biyografik çalışmaları dikkatlice incelemek gerekir. Bu alanda genel olarak Sadrazamlar, Şeyhülislamlar, Ulema, Kaptan Paşalar, Reisülküttaplar, Hattatlar, Şuara Tezkireleri vs olmak üzere pek çok çalışmalar vardır.( Eser adları için bkz. Mübahat S. Kütükoğlu-Tarih Araştırmalarında Usul) Ayrıca pek çok yüksek lisans ve doktora tezinden de bu konuda istifade edilebilir.
Diğer yandan ailenin yaşadığı bölge üzerine yapılmış araştırma eserlerini incelemek de faydalıdır. Ailenim bağlı olduğu boy, aşiret ya da cemaat biliniyorsa mutlaka tetkik edilmelidir. Bu hususta geçtiğimiz günlerde Yusuf Halaçoğlu’nun TTK tarafından yayınlanan “Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar” adlı kitabına da müracaat edilebilir.
MERMIS Projesi
Esasında MERMIS projesi kapsamında pek çok ailenin mensuplarına 1900’lü yılların başına kadar ulaşmak mümkündür. Bunların her biri sisteme kayıt edilmiş ve mevt olsalar bile birer kimlik numarası atanmıştır. Ancak diğer aile efradına ve mensuplarına aidiyeti addedilen bu bilgiler  özel hayatın gizliliğini koruma ilkesinden dolayı, nüfus müdürlüklerince verilmemekte yahut kısıtlı olarak verilmektedir.
Ancak Kimlik beyanı ve bir dilekçe ile bağlı olunan nüfus müdürlüğünden hane döküm listesi istenebilir.  İlgili kurumun öncelik verdiği başka işler münasebeti ile bu isteğin cevaplandırılması gecikse de 3. veya 4. istemeden sonra sonuç alınabilmektedir. Elde ettiğiniz bu hane döküm listesiyle ilk aşamada hatırı sayılır bir soyağacı oluşturabilir yukarıda izah edilen metotlarla da bunu genişletebilirisiniz.
Soyağacı çıkarmada tarif edilen bütün bu yöntemlerin; sebat gerektiren,  uzun soluklu, uğraştırıcı fakat zevkli bir çalışma olduğunda ise hiç şüphe yoktur.

Bibliyografya
Ekrem Buğra Ekinci, “Soyağacı (Şecere) nasıl hazırlanır ?” Dünden bugüne Türkiye Gazetesi, 5 aralık 2007; İlber Ortaylı, Tarihimiz ve Biz, Timaş yayınları, 2008, S. 21-22; Yılmaz Öztuna, Büyük Tarih Ansiklopedisi, “Soyluluk” C.2, s.631 Bateş yay.; Serin, Mustafa, “Osmanlı Arşivinde Bulunan Temettuat Defterleri”, T.C. Başbakanlık I. Milli Arşiv Şurası, 20-21 Nisan 1998, Tebliğler – Tartışmalar, s. 717- 728, Ankara,; S.Faroqhi, Osmanlı Tarihi Nasıl İncelenir ?, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, IST 2001 , s46-58; M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü,  Tahrir  Maddesi ,MEB, İst – 1983, , c.III, s.376;  Necati Gültepe, “Osmanlılarda Bürokrasi: Merkezi Yönetimi “ Osmanlı Ansiklopedisi , c.6, s.241-255; Osmanlı İdaresinde Kıbrıs ( Nufus-Arazi dağılımı ve Türk Vakıfları), Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığı, Yayın no:43, ANK 2000; Bahaeddin Yediyıldız, “Vakıf “ , İA,  C.13, Eskişehir, 2001, s153-172; Bahaeddin Yediyıldız,”Türk Vakıf Kurucularının Sosyal Tabakalaşmadaki Yeri”, Osmanlı Araştırmaları, C3, 1982, S.143-164; Said Öztürk, İstanbul tereke defterleri, Osmanlı Araştırmaları Vakfı yayınları sayı 7, IST 1995, S. 97-105; Justin McCarthy, Ölüm   ve Sürgün, İnkılâp Kitabevi, Ist 1998; Kemal Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830-1914) Demografik ve Sosyal Özellikleri, Çev. Bahar Tırnakçı, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, IST 2003; Etnografya, folklor, dil, tarih v.d. konularda makaleler ve incelemeler, Hamit Zübeyr Koşay, Ayyıldız Matbaası, 1974; Faik Reşit Unat,Hicrî Tarihleri Milâdî Tarihe Çevirme Kılavuzu, TTK 1988
Kaynak: http://tarihvemedeniyet.org
Arama: Soy ağacı nasıl çıkarılır? soy ağacı çıkarmak için ne yapmak lazım, soy ağıcı çıkar