İKSV'nin davetlisi olarak 33. Film Festivali'nin tanıtım gecesine icabet ettik. 5 Mart çarşamba günü Taksim Martı Otel'deki gecede herkesi hayrete düşüren bir olay yaşandı. Yaşları 3 ve 6 olan iki kardeş, kokteyl alanına getirilmişti.
Babalarının sinema yazarı olduğunu öğrendiğimiz çocuklar, getirdikleri oyuncakları fuayenin bir köşesine sererek, kokteyl boyunca oyun oynadı. Davetlilerin tepkisini çeken durum, babanın uyarılmasına neden olsa da, sonuç alınamadı.
Hemen yanıbaşımızda cereyan eden olaya duyarsız kalmam 7 yaşında bir kız çocuğu babası olarak beklenemezdi. Çocukların psikolojik durumlarının nasıl etkilendiğini düşünüp dururken, bir taraftan da iki küçüğü takip ediyordum. Çocuklar bulundukları ortamın farkında bile değildiler. Durumlarından da pek şikayetçi gibi görünmüyorlardı. Belli ki, ilk defa böyle bir ortama gelmiyorlar diye düşündüm.
Biri kız diğeri, erkek iki çocuğa bakarken, aklıma 2-3 yıl önce Ankara'da yaşanan bir olay geldi. Polis alkollü bir restorana baskın yaparak, küçük yaşta çocuklarıyla gelen ailelere işlem yapmışlardı. Olay medyada epey tantana yaratmıştı: “Özel hayata müdahale” diye.
Polis ise kendini 1999 yılında çıkarılan bir yönetmelikle savunmuştu. Neydi o kanun hatırlayalım: Açılması İzne Bağlı Yerlere Uygulanacak İşlemler Hakkında Yönetmelik uyarınca, ruhsatı belediye tarafından verilen alkollü işletmelere, çocukların girmesi yasaklanmış.
Restoranda o esnada yemek yiyen bir avukat bu duruma müdahale etmek istemiş, fakat polisten şöyle bir cevap almıştı: “Turizm işletme belgesi olsaydı olur da belediye işletme ruhsatı olan yerlere çocuklar aileleriyle giremez”
Pedagojik anlamda çocuğun ruhsal gelişimi için herhangi bir faktörün olumsuzluğu mekâna göre değişiklik gösterir mi?
Bu belki kendi başına ayrı bir tartışma konusu olabilir. Lakin söz konusu alkol olunca tüm uzmanların ortak kanaatinin; “mekân” faktörünün etkisiz eleman olduğu yönünde.
Batıda 18, ABD'de 20 hatta bazı eyaletlerde alkollü ortamlarda (bar, lokal vs. yerler) bulunma yaşı 22'ye kadar çıkıyor. Turizm veya belediye ruhsatı diye ayrım yapılmıyor.
Bu halet-i ruhiye içinde yeniden gözlerim çocuklara dönüyor. Birinin kucağında dizüstü bilgisayar, küçüğünün ise cep telefonu, belli ki oyun oynuyor. Baba arada bir gelip çocuklara bakıyor. Cep telefonunu alıp bir-iki görüşme yapıyor. Telefonu yeniden kızına veriyor. Küçük kız arkasından sesleniyor, duyan kim. Ortalık curcuna... Baba bir daha geliyor. Durum kritik küçüğün 'çişi gelmiş' kucağına alıp koşturuyor tuvalete. Geri döndüklerinde kızı rahatlamış görüyoruz.
Yürek burkan manzaraya daha fazla göz yummak istemiyorum. Fuayedeki otel görevlilerinden birine durumu izah ediyorum. Görevli müdürünü getiriyor. Aynı lafları ona sarfetmek zorunda kalıyorum. Yahu siz görmüyor musunuz durumu. Birinin ikazına ne hacet!
Müdür gereğinin yapılacağını söylüyor ve gidiyor. 5-10 dakika geçiyor. Durumda bir değişiklik yok. Misafirler de durumu yadırgıyor. İki kişinin daha aynı uyarıyı görevlilere yaptığına şahit oluyorum.
Ne fayda...
Arkadaşlara diyorum ki, şu babayı bir uyaralım. Bu düşüncemden vazgeçiriyorlar beni.
Neden?
“Neden olacak adam kibrit çaksan parlayacak kıvama gelmiş. Aranızda bir tartışma çıksa, sende asabi adamsın zaten. Seyreyle rezaleti...”
Doğru söz vesselam.
Aklımdan az önce, barda duran şarap şişesini alıp adamın kafasında patlatmak geçiyordu.
Arkadaşlarımın uyarısı boşa değilmiş.
Peki çözüm?
Çocuklar halen 'ortam tarafından istismar' ediliyor.
Bu çocukları kurtaracak kanun yok mu? Bir insan evladı yok mu?
Aklıma polis geldi. Otelden dışarı çıktım. Dışarıda yağmur yağıyor. 155'i tuşlarken, bir taraftan da, turizm belgeli otele polisin karışmayacağı fikri parmaklarımı yavaşlatıyordu.
“155 polis buyrun”
“İyi akşamlar memur bey” “Durum böyleyken böyle. Gereğin yapın”
“Arkadaşlara ileteceğim”
Yeniden otele girdim. Manzarada değişiklik yok. Müdahale eden yok. Görevliler; 'Görevsiz, görevsiz' etrafta dolaşıyor.
Beş dakika geçti. Çarrr telefon. “İyi akşamlar beyefendi, az önce 155'i aramışsınız. Durum nedir”
Başa sarıp yeniden play...
“Beyefendi çocukların annesi babası var mı?”
Yuh soruya bak. Çocuklar kendi gelmişler kokteyle, birer drink alıp gideceklermiş. Polisin dangalakça sorusundan anladım ki; “turizm belgeli mekâna biz giremeyiz. Müdahale edemeyiz.
Bizim kolluğumuzun forsu, Taksim meydanında bira içen garibana işler”
Beş yıldızlı otel farkı!
Cinayet, ırza tecavüz, gasp, vs. aklınıza gelebilecek herhangi bir suç cereyan ettiğinde beş yıldız farkı oluyor mu merak ediyorum? İnşallah başımıza gelmez de sadece merak eder dururuz?
Bir parantez açalım: kanunen bir sakıncası olmasa da, kişi hak ve özgürlüklerinin hele hele çocukların hak gaspları söz konusu olduğunda, toplumsal ahlâk ve etik kuralları işletilemez mi? Peki ya vicdan!!!
Uyarı: Başta Emre Narin olmak üzere Martı Otel yönetimini duyarlı olmaya davet etmekle birlikte; sadece devletin koyduğu kanunların işlediği toplumların ahlak anlayışlarının erozyona uğramasının kaçınılmaz olduğunu hatırlatırız.